"Enter"a basıp içeriğe geçin

21. Şerrin Kaynağı – Bilgenin Gayesi

Yalnızca bir Şer vardır, Cehalet

Allah Adil’dir ve adaleti sever. Allah Hür’dür ve hürriyeti sever. Allah insanı Kendi suretinde yarattı ve insan ruhu her şeyden önce adaleti ve özgürlüğü sever ve onu arzular. O, insanı adil bir doğa ile özgür yarattı. Herkes her şeyde Allah’ı suçlar, onlar dünyadaki haksızlıklardan dolayı O’nu suçlar, fakat O’nun müdahalelerinden nefret eder, hükmünü, cennet ve cehennemini eleştirir. Peki, gerçekten her şeyin suçlusu O mu? Ateistler uzun zamandır “Eğer Allah mükemmelse, nasıl böyle kusurlu bir dünyayı yarattı?” gibi sorular soruyorlar. İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) buyurdu ki, bu kusurlu maddi alemi Allah yaratmadı, aksine İblis (lanetullahi aleyh) yarattı. O, kusurlu bir yaratıcıdır ve bu yüzden yarattıkları kusurludur.

Birden Fazla Yaratıcı

Bizim “Allah” dediğimiz Mutlak, Kusursuz bir Yaradan vardır ve kusurlu yaratıcılar da vardır. Kur’an’da Allah bunu apaçık ortaya koyuyor: “Yaradanların en güzeli olan Allah çok yücedir! Allah yaradanların en güzelidir, fakat (buradan anlıyoruz ki) başka yaradanlar da vardır. Ayrıca Kur’an’da İsa’nın (aleyhisselam) çamurdan kuşlar yarattığı ile ilgili örnekler vardır ve İmam Sadık (aleyhisselam) bir duasında şöyle buyurmaktadır: “Ey Rablerin Rabbi, ey Meliklerin Meliki, ey Efendilerin Efendisi, ey Cabbarların Cabbarı, ey İlahların İlahı, Muhammed ve Al-i Muhammed’e salât gönder ve filan şekilde yap. Kutsal Kitap’ta, Yaratılış kitabının en başında şöyle geçiyor: “Önce ilah(lar) (ֱא הִים) gökleri ve yeri yarattı. İlah olarak kullanılan söz Elohim’dir ve bu, harfi anlamda İbranice ( ilah (ֱא היםִ kelimesinin çoğul şeklidir. Kur’an’da geçiyor ki, “Sizi Biz yarattık, neden hakkı kabul etmiyorsunuz?”Birçokları bu çoğul şahısta çekimlerin şeref, tazim veya saygı açısından “biz” olduğunu vurguladığını söylese bile, gerçek şu ki, onlar yaradanların çokluğuna da işaret eder. Bu bir işaret mi, şirke davet mi? Hayır, kesinlikle böyle değildir ve yüzyıllardır amelsiz dini otoriteler bu hatayı yapmışlardır. Tam tersi bu, Allah’ın kim olduğuna dair daha eksiksiz bir anlayışa işaret eder. Bu, O’nun nasıl yarattığını, yaratma gücünü daha küçük yaratıcılara nasıl ihale ettiğini ve en çok bu bab kapsamında, neden kusurlu olmanın ve Şerrin var olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor.

Bir gün İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) şu hadisi sordum: Muhammed Peygamber (O’na ve Ailesine Selam Olsun) buyuruyor ki, Musa (aleyhisselam), Rabbinden dünyanın nasıl başladığını ve ne zaman yaratıldığını kendisine bildirmesini istedi ve bunun üzerine Allah Musa’ya: “Bana ilmimin sırlarını mı soruyorsun?” diye vahyetti. Musa: ‘Ya Rabbi, bunu bilmek isterdim’ dedi. Bunun üzerine Allah: ‘Ey Musa! Dünyayı on milyon yıl önce yarattım ve o, elli bin yıl boyunca boş bir araziydi, sonra onu inşa etmeye başladım, böylece onu elli bin yıl boyunca inşa ettim, sonra orada ineklere benzeyen, rızkımı yiyen ve elli bin yıl benden başkasına tapan bir mahluk yarattım. Ben onların hepsini bir saatte öldürdüm, sonra dünyayı elli bin yıl içinde mahvettim, sonra yeniden inşa etmeye başladım ve o, elli bin yıl inşa edilmiş olarak kaldı. Sonra orada bir deniz yarattım ve deniz, yerden hiçbir şey içmeden elli bin yıl kaldı, sonra bir canavar yarattım ve onu denize gönderdim ve o onu bir yudumda içti.

Sonra yaban arısından küçük, sinekten büyük bir mahluk yarattım ve onu o canavarın üzerine gönderdim ve o, onu sokup öldürdü ve dünya elli bin yıl çorak kaldı, sonra onu inşa etmeye başladım ve elli bin yıl öyle kaldı. Sonra bütün dünyayı sazlarla doldurdum, kaplumbağalar yarattım ve kaplumbağaları sazlıkların üzerine gönderdim, böylece bir tanesi bile kalmayıncaya kadar onları yediler, sonra hepsini bir saatte yok ettim, sonra dünya elli bin yıl çorak kaldı. Sonra onu inşa etmeye başladım ve elli bin yıl öyle kaldı, sonra bir Adem’den diğerine otuz bin yıl süren otuz tane Adem yarattım. Sonra hepsinin yok edilmesini takdir ettim. Sonra orada beyaz gümüşten elli bin şehir yarattım ve her şehirde kırmızı altından yüz bin saray yaptım ve şehirleri havada hardalla doldurdum ve o günlerde o, baldan daha lezzetli ve kardan daha beyazdı. Sonra tek bir kör kuş yarattım ve yemeğini bin yılda bir hardal tohumu yaptım ve o, yok olana kadar onu yedi. Sonra onu yok ettim ve (dünya) elli bin yıl çorak kaldı, sonra onu inşa etmeye başladım ve elli bin yıl inşa edilmiş olarak kaldı. Sonra atanız Âdem’i (aleyhisselam) bir Cuma günü öğle vakti kendi ellerimle yarattım ve ondan başka çamurdan hiç kimseyi yaratmadım ve onun soyundan Hz. Muhammed’i (O’na ve Ailesine Selam Olsun) çıkardım.”  Dedim ki: “Babacığım, bu hadis sahih mi? Bu mahluklar gerçekten var mıydı?” İmam (minhusselam) yanıtladı: “Bu, tam olarak doğru değildir. İnek kavmi bu dünyada yaşayan çok eski yaratıklardı. “Adem’i kendi ellerimle yarattım ve ondan başka çamurdan hiç kimseyi yaratmadım” ibaresi, Âdem’in Ali’nin eliyle yaratılan ilk mahluk olduğu anlamına gelir ve bu, Adem’in Ali’nin oğlu olduğu anlamına gelir.”

Dedim ki: “Peki Ali’den (aleyhisselam) önce mahlukatı kim yarattı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Birçokları yarattı, sen de onlardansın.” Ben dedim: “Ben mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, sen.” Ben dedim: “Ben ne yaratmışım?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Yarattığını yarattın. Sen, ‘Adloban Sim’i yarattın.” Ben dedim: “Adloban Sim mi?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “O, yarı akıllı bir yaratıktı, bedeni muz gibi kıvrıktı, iri ayakları ve kaplumbağa kafası gibi kafası vardı ama kulakları insan kulağına benzerdi. Allah onları helak etti, çünkü zalim oldular.”

Dedim ki: “Babacığım, bir kimse bir mahluk yaratırsa, onları yargılayan veya yok eden o mu olur?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet oğlum, benimle sabırlı ol, ben senin meselenle bütün dünyayı şaşkına çevireceğim ve senin meselenle insanları hayretler içinde bırakacağım ve tarih senin hakkında konuşmayı hiçbir zaman bırakmayacaktır. İçinde büyük bir evren varken kendini küçük bir varlık olarak mı görüyorsun?”

Özgür İrade ve Asilik

Bir gün İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) bana, tıpkı İsa’nın (aleyhisselam) çamurdan kuşları yaratması gibi, çamurdan varlıkların nasıl yaratıldığını öğretirken, ona bir soru sordum: “Bu yaratığı tamamen kontrol edecek miyim yoksa özgür mü olacak?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, elbette. Çünkü onu yaratan sensin ve senin, onun canı üzerinde yetkin var. Yaratık ne yaptığı konusunda özgürdür, ancak Allah’ın yetkisi olduğu gibi, sen de onun yaşamı ve ölümü üzerinde yetkiye sahipsin, elbette Allah ile herhangi bir şey veya herhangi biri arasında bir karşılaştırma yapmadan.”

Ben dedim: “Sübhanallah.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bir yaratıcı ile diğeri arasındaki fark çok şeyi belirler. Örneğin, sen Muhammed (O’na ve Ailesine Selam Olsun) ile aynı mısın? Seninle Muhammed (O’na ve Ailesine Selam Olsun) arasındaki fark nedir? Ali (aleyhisselam) ile aynı ilme sahip misin? Ali (aleyhisselam) yaratır ve Abdullah yaratırsa, Ali’nin (aleyhisselam) yarattığı ile Abdullah’ın yarattığı arasında fark olur mu?”

Dedim ki: “Büyük bir fark olur.” İmam (minhusselam) yanıtladı: “Aferin. Ve senin yarattığın ile onun yarattığı arasındaki fark, senin yarattığında bazı kusur veya çatlakların olması olur, belki de senin yarattıkların delirir veya yürüyemez.”

Dedim ki: “Fark şudur ki, herhangi bir mahlukun yarattığı kusurlu olacaktır, çünkü bütün mahlukat çeşitli derecelerde kusurludur ve kusur, kusuru doğurur, öyle mi?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, fark budur.” Sordum: “Yani tek mükemmel yaratılış ‘Aba Ehli’dir, çünkü onlar, Yüce Allah tarafından doğrudan yaratılan tek mahluklardı ve Yüce Allah Kusursuzdur ve bu yüzden O’nun yarattığı da Kusursuz mu olmalıdır?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet oğlum.” Sordum: “O halde kusurlu yaratıcılar karıncalar gibi daha küçük şeyler yaratırken, daha mükemmel yaratıcılar insanları yaratabilir, öyle mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Karınca büyük bir yaratıktır, onu küçük görme, tam tersine yaratılış ne kadar küçükse, yaratıcısı o kadar büyüktür.” Ben sordum: “Yaratılan mahlukta ruh oluyor mu?” İmam (minhusselam) buyurdu: “İbretlik olan da budur, ruhtur.

Yaratanlar arasındaki ilk fark ruhtur.” Bunun üzerine İmam (minhusselam), çamurdan canlı yaratmak için ne yapmam gerektiğini bana açıkladı ve ben dedim: “Yani şimdi onu uyanana kadar bırakayım mı?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, fakat bunun için iyi odaklanmalı ve bütün dikkatini bu işe vermelisin ki, beyninin kaldıramayacağı ya da şu anda anlayamayacağın bir şey görebileceğin için zihin kapasiteni zorlamış olursun. İleride hiç hayal etmediğin şeyler göreceksin.”

Sordum: “Yani bu yaratık uyandığında, onu tamamen ben mi kontrol edeceğim, yani ben söylemedikçe veya onun yaptığını hayal etmedikçe hiçbir şey yapamaz mı?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Yok oğlum, unutma, sen ancak onun hayatını [yani dirilme ve ölme zamanını] kontrol ediyorsun. Allah yaratır, fakat yarattıklarının çoğu O’na itaat etmez, O’na isyan eder ve O’nu öfkelendirir.”

Dedim ki: “Tamam, şimdi istediğim zaman onun ölümünü getirmek için ne yapmalıyım?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Şimdi burada bunu öğrenmek için daha çok yükselmelisin ve burada daha büyük bir imana ihtiyacın var, sadece dikkatli ol oğlum, deney yaparken son derece dikkatli ol, yarın Abdullah’a bir şey olduğunu duymak istemiyorum ve düşmanların bunu duyduğuna sevinecek. Sana bir şey olursa, bu, Al-i Muhammed’in kalbini kırar.”

Sordum: “Babacığım ne olabilir? Yaratık çıldırıp beni öldürür mü mesela?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu ikisi de, daha fazlası da mümkündür. Belki sen yok edici bir mahluk yaratırsın. Meryem oğlu İsa neredeyse böyle ölüyordu.”

Sordum: “O, ne yarattı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Meryem oğlu İsa (aleyhisselam) beş yaşından beri yaratıyordu. Bir gün çamurdan değil de elektrikten bir mahluk yarattı ve o, yaratılır yaratılmaz İsa’ya isyan ederek onu öldürmeye çalıştı ve neredeyse başarılı oluyordu ama sonunda İsa kaçmayı başardı.”

Sordum: “Ben senin vasinken ölebilir miyim ve ölürsem ne olacak? Ya vasiyet ne olacak? Başka bir Abdullah mı gelecek yoksa ben ölürsem nasıl olacak?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Sen vasiyette kalacaksın ve onun sahipleri de kalacak ama sen ölürsen Ahmed El-Hasan ölecek, Musa, İsa ve tüm peygamberler de ölecek ve herkes geri dönene kadar 100 veya 150 yıl daha bekleyeceğiz. Ama bu olmayacak, sadece varsayımsal bir meseleden bahsediyoruz, fakat daha önce oldu, bundan şimdi bahsetmeyeceğim, ama daha önce de oldu.”

Ben sordum: “O halde, dünyanın kusurlu olmasının nedeni onu kusurlu bir yaratıcının yaratması mıdır?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet oğlum, bu dünyayı İblis yarattı ve bu yüzden böyledir, kusurludur, acı ve ölümle doludur, geçicidir ve ebedi değildir.”

Mükemmellik İlimden veya Allah’ı Tanımaktan gelir; Kusurluluk, Allah’ı ve O’nun atadığı Rehberi (İmamı) tanımamaktır. Kişi Allah’ı, atadığı Rehber (İmam) aracılığıyla ne kadar tanırsa, o kadar mükemmel olur. Eylemleri ve yaratımları daha mükemmel olur. Bir insan Allah’tan ne kadar gafil olursa, o kadar kusurlu olur. Eylemleri ve yaratımları da daha kusurlu olur. Özgür irade bize Allah’ı tanıma ya da O’ndan gafil olma seçimini verir. Bütün var oluşun amacı, kendi zamanının İlahi olarak atanmış Rehberini (İmamını) tanıyarak ve takip ederek Allah’ı tanımaktır. Kur’an-ı Kerim diyor ki, “Ben cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.”Ehl-i Beyt (Selam Onlardandır) bu ayeti “Bana ibadet etsinler”in “Beni tanısınlar” anlamına geldiğini söyleyerek açıklamıştır. Başka bir rivayette, Ehl-i Beyt (Selam Onlardandır) bu ayetin anlamını daha da detaylandırmıştır: İmam Sadık’tan (aleyhisselam) rivayet edildiğine göre, o şöyle dedi: “Hüseyin bin Ali (aleyhisselam) kendi ashabına geldi ve şöyle dedi: “Ey insanlar, Yüce Allah, mahlukatı sadece O’nu tanısınlar diye yarattı. Böylece, O’nu tanırlarsa, O’na taparlar. Eğer O’na taparlarsa, O’na tapınmakla O’ndan başkasına tapmaktan vazgeçerler.” Bunun üzerine bir adam ona: “Ey Resûlullah’ın oğlu, anam babam sana feda olsun, o halde Allah’ı tanımak nedir?” dedi. O buyurdu: “Her çağın insanlarının, itaati kendilerine farz olan İmamlarını tanımalarıdır.”

Güç Dengesi Arasında Neredeyse Eşitlik Olan İki Güç

Ben İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) dedim: “Bir sorum var babacığım, ama dua ediyorum ki dilim bu fikri tercüme etmemde bana yardımcı olsun.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, buyur oğlum.” Ben sordum: “Babacığım, senin bazı sözlerin üzerinde tefekkür ediyordum, demiştin ki, insanın kalbi Rahmân’ın parmaklarından iki parmak arasındadır, melek bir parmaktır ve şeytan bir parmaktır. Ve kendi kendime sordum ki, şeytanın neden bu kadar çok gücü var, neden bu kadar çok şey yapabiliyor?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet oğlum, hayır ve şer. Onlar, güçleri hemen hemen eşit olan iki denge unsurudur. İblis (lanetullahi aleyh), tüm alemi tamamen kontrol edecek kadar ilme sahiptir ve o, Cenâb-ı Hakk’ın varlığı ve ondan gizlenen bazı sırların varlığı olmasaydı bunu yapardı. Allah Adil ve Hekim’dir. Bir mahluk, îmân mertebesine ulaştığında, bu, îmân ettiği kadar ilim ve irfanı da kaldırabilmesine sebep olur. Allah, mahlukun bir gün düşman olacağını bildiği halde ona ihsanda bulunur, ama yine de Allah kimseyi henüz işlemediği bir amelden veya henüz işlemediği bir günahtan dolayı yargılamaz. Allah için önemli olan, şimdi o mahluktan gördüğü işlerdir. İblis’in ne kadar mümin olduğunu bir görebilseydin, bu ilmin ne kadarını aldığını ve hangi aşamaya geldiğini anlardın. Ve benim sözlerimden, onun ne kadar ilim sahibi olduğunu anlayacaksın. Çünkü o, gerçek bir mümindi ve imanın doruğuna ulaştı ama bir anda nefsi onu bastırdı. “Ben Âdem’den daha iyiyim” dedi ve dönüşü olmayan bir düşüş ile cehennemin dibine ve çukuruna düştü. Bu ne büyük bir musibettir!”

Dedim ki: “Öyleyse, “Herkim Allah’ı bırakıp şeytanı arkadaş edinirse, şüphesiz büyük bir ziyana uğramıştır” ayeti bununla ilgilidir.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, Amerika, modern ve antik çağdaki diğer tüm ülkelere kıyasla bu kadar kısa sürede bu kadar güçlenebildiği ve tüm dünyayı bu şekilde kontrol edebildiği zaman…”

Sordum: “Bu, şerre taptıkları ve şerrin gücünü kullandıkları için mi oldu?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Çünkü şeytanı, İblis’i taptıkları bir ilah yapmaya karar verdiler.”

Dedim ki: “O halde Rahmân’ın parmağı olan parmak İblis’tir, şeytan İblis’tir.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, o Allah’ın parmaklarından bir parmaktır, çünkü onun ilminin tamamı Allah’tandır ve onu, Allah’tan öğrenmiştir.”

Ben dedim: “Sübhanallah, öyle dinler vardır ki, iki güce – Hayır ve Şer güçlere tapıyorlar ve her ikisinin Allah’tan olduğunu iddia ediyorlar. Ben sadece Allah’ın Velilerinin ve Hüccetlerinin neden İblis’i Allah’ın bir parmağı olarak nitelediklerini ve Kur’an ayetinin neden “Allah’ı bırakıp şeytana tapmayın” buyurduğunu anlamak istedim.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Çünkü bazen insan bilmeden şeytana tapar, anlamadan ya da farkında olmadan ona övgüler yağdırır. Örneğin, ‘Amerika büyük bir ülkedir’ veya ‘Ondan daha büyük bir ülke yoktur’ dediğinizde, bu dolaylı bir ibadet şeklidir. Anlıyor musun azizim?”

Ben dedim: “Teşekkürler Baba. Şimdi anladım.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Şu anda kontrol şer güçlerin elindedir, çünkü insanlar bilerek veya bilmeyerek ona yardım ediyorlar.”

Ben dedim: “Peki, hayır ve şerrin, bu iki gücün sahibi Allah değil mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Oğlum, şer güçlerinin kaynağı hayır güçleridir, fakat onu şerre çeviren İblis’tir (lanetullahi aleyh). Sana küçük bir örnek vereceğim, şu an elinin altında olan bu telefonu hayır için de şer için de kullanabilirsin. Örneğin Google’a ‘Seks Filmleri’ yazarsan, istediğini verir, ‘Müminlerin Emirinin Hadisi’ yazarsan da istediğini verir. Peki, ellerin arasında olan bu güce, telefona ne diyorsun, hayır mı şer mi?”

Dedim ki: “Ne bu ne de o, nötrdür. Hayır için de, Şer için de kullanabilirsin.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Aferin, güzel. O zaman nasıl kullandığına göre değişir. Pozitif bilimlerde ve Allah’ın ilminde de böyledir. Kontrol sendedir ve bunu hem hayır, hem de şer için kullanabilirsin. Suçlu kullanıcıdır.”

Dedim ki: “Öyleyse İblis (lanetullahi aleyh) öldüğü zaman, şer güçleri kimin eline geçer?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “[Şerrin yok olması için] sadece İblis’in ölümü yetmez, bilakis İblis’in (lanetullahi aleyh) ideolojisi de ölmelidir.”

Dedim ki: “Bu şu anlama mı geliyor? İblis’in (lanetullahi aleyh) bugün insanlara zina etmelerini vb.ni söylediğinde yaptığı şey, bu şeyler, hatta öğrettiği bilimler veya ilim özünde şer değildir; çünkü Allah’ın halifesinin de insandan bazı vazife ve dinî farzları düşürmesi mümkündür, fakat mesele aslında İblis’in isyanı ve savaşması ile ilgilidir.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, aferin. Bu, aynı zamanda, mahlukatı günaha sevketmektir.”

Ben dedim: “Evet, anlıyorum.”

Şer Hayır’ın Oğludur

O halde bu Babdan anladığımız şudur ki, tüm ilmin ve her şeyin kaynağı tek bir kaynak olduğundan ve o kaynak hayır güçleri olduğundan, tüm şerrin kaynağı da hayırdır. İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam), bir gün ben ve Ali Ğureyfi ile konuşurken Ali Ğureyfi ona bir soru sordu.

Ali Ğureyfi sordu: “‘Muhammed ve Ali bu ümmetin babalarıdır’ hadisindeki “ümmet” sözü ile Al-i Muhammed’in (Onlara Selam Olsun) Şiileri mi kastediliyor? Ve buradaki “babalar” kelimesi ruh ailesine mi işaret ediyor?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Elbette, oğlum.” Ali Ğureyfi dedi: “Evet, fakat hadisin geri kalanı kafamı karıştırdı,

hadisin geri kalan kısmında şöyle geçiyor: Şüphesiz bizim onlar üzerindeki hakkımız, fiziksel babalarının üzerlerindeki haklarından daha büyüktür. Eğer bize itaat ederlerse, onları cehennem ateşinden kurtarıp güvenli eve götürür ve kölelikten kurtarıp özgürlerin en iyisine götürürüz.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Allah, Allah. Ali’nin bu ümmet üzerindeki hakkı, babanın oğlu üzerindeki hakkı gibidir.”

Ali Ğureyfi sordu: “Ben programımı bu ümmetin Şii olması (kavramının) üzerine kurdum ve sadece durumun böyle olduğunu, ey Mevlam, sizinle netleştirmek istedim.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Bir açıdan senin kavrayışın doğrudur oğlum, bir başka açıdan ise Muhammed ve Ali (Onlara Selam Olsun) bütün ümmetin, bütün beşeriyetin Babalarıdır.”

Ali Ğureyfi dedi: “Münafıkların bile mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Münafıkların, kâfirlerin ve yeryüzündeki herkesin. Belki sana ağır gelecek bazı sözler söylerim.”

Ali Ğureyfi dedi: “İnşallah ağır olmaz ve keyfiyet sizindir, Mevlam.” İmam (minhusselam) buyurdu: “İblis’i (lanetullahi aleyh) kim yarattı?

Kâfir Firavun’u kim yarattı? Reşid olmayan (zalim) Harun’u kim yarattı? Muaviye ve Yezid’i (lanetullahi aleyh) kim yarattı? Birinciyi ve ikinciyi kim yarattı? Kim?”

Ali Ğureyfi dedi: “Ben sizin kitaplarınızdan şöyle anladım ki, elbette Allah yarattı. Fakat O, Muhammed’i (O’na ve Ailesine Selam Olsun) Haşir (Toplayan) ve Naşir (Yayan) olarak nitelendirdi.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “O, Muhammed’i, Ali’yi, İsa’yı, Hasan’ı, Hüseyin’i ve diğer salihleri yaradan aynı Halık değil mi? Ben sana diyorum ki, Ali Haşir ve Naşir’dir.”

Ali Ğureyfi dedi: “Anlamadım. Biraz açabilir misiniz?” İmam (minhusselam) buyurdu: “İnşallah, açıklayacağım, ama şimdi değil.” Ali Ğureyfi dedi: “Teşekkür ederim.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Şu anda anlaman senin için zor olacak ama bir gün gelecek, sana anlatabileceğim ve sen de duyduklarını kavrayabileceksin.”

Sonuç olarak, birden fazla yaratıcının olduğunu ve bunların mükemmellik derecelerinin farklı olduğunu görüyoruz. Ve bu durum, onların yarattıklarının mükemmelliğini etkiliyor. Yaratılan tüm canlılara hür irade verilmiştir ve hür irade ile itaatsizlik, sapma ve hata yapma seçimi gelir. Bunun dereceleri var ve İblis ve yarattıkları, azami derecede isyan etmeyi seçti. Ancak süreleri sınırlıdır ve tayin edilmiş bir vakitleri vardır. Allah’a ve hayra karşı itaatsizliği ve isyanı seçtiler. Aslen iyiydiler ama kötü olmayı seçtiler.

Şer, belirli bir eylem veya kişi değildir, daha ziyade Şer, Hayra karşı çıkmak için bilinçli ve özgür iradeli bir tercihtir. Dolayısıyla, örneğin öldürmek, özünde şer değildir, çünkü bir yaşamı yok etme mekanizmasının kendisi, aslen hayır tarafından icat edilmiştir ve bu mekanizma, hayır için kullanılabilir, ancak şer, hayrı öldürme tercihidir. Cinayet, yıkıma neden olan bir kişinin hayatını yok ederken iyi bir sonuç doğurabilir, örneğin Kur’an’da Kehf Suresi’nde Salih Kul’un çocuğu öldürmesi hikayesi gibi. Bir ülke öldürmekten vazgeçmeyen bir katili veya seri katili öldürmeye karar verdiğinde veya Hitler gibi toplu soykırım yapan bir savaş suçlusunu öldürmeyi seçtiğinde öldürmek iyi bir şey olabilir. Yani özünde öldürmek ne iyi ne de kötüdür, daha doğrusu maksat onun nasıl kullanıldığıyla ilgilidir. Nükleer enerji nötrdür, hayır için de, şer için de kullanılabilir. Bir şehre enerji sağlamak için bir enerji kaynağı olarak kullanılabilir veya bir şehri yok etmek için bombaya dönüştürülebilir. O halde Şerrin tanımı, Günah açısından, Allah’a ve O’nun yasalarına veya emirlerine itaatsizliktir. Birçok örnek var. Var olan veya şimdiye kadar icat edilen her şey hayır veya şer için kullanılabilir.

Şimdi anlıyoruz ki İblis, oğlu Kabil ve onların soyundan gelenler Şerdir, çünkü Şer olmayı seçtiler. Doğaları gereği Şer değiller çünkü kökenleri tüm yaratılmışlar gibi Nur’dur, ama onlar, (yani) zulmetin çocukları zulmette olmayı seçtiler ve zulmet, Nur’un yokluğundan başka bir şey değildir. İmam’ın (minhusselam) buyurduğu gibi: “Şer, Allah’a isyan etmeyi seçtiğinde kendini yarattı.” Şer, Allah’a karşı çıkma, itaatsizlik etme ve O’na karşı savaşma tercihidir. Ancak her şeyin kökeni Hayır’dır ve bu nedenle tüm varlıkların içinde hâlâ bir Nur kıvılcımı vardır. Nur olmadan hayat olamaz. İblis maddi bedenleri yaratmış olsa bile, nihayetinde Allah’ın bir mahlukudur, fakat daha net söylersek o, Allah’ın yaratımının daha küçük, kusurlu bir yaratımıdır. Ayrıca, onun yarattıkları nihayetinde Allah’ın yarattıklarıdır. Firavun, Nemrut, Ebu Leheb ve Ebu Süfyan da köken itibariyle Allah’ın mahluklarıdır.

Ben İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) sordum: “Öyleyse, ‘Biz Adem ve Nuh’uz, Firavun ve Nemrut’uz’ diyen hadisin anlamı budur, çünkü bir nur yüzdesi ya da bir nokta da olsa, her şey O’nun aracılığıyla mı diridir?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.”