"Enter"a basıp içeriğe geçin

19. Ölüm – Bilgenin Gayesi

“Uyku ölümün kardeşidir”

Yunanistan’a gönderilen peygamberlerin Nuhaik Ahit üzerine kurdukları eski Yunan dinlerinde Hypnos (uyku) ve Thanatos (ölüm) kardeşti. Tüm dinlerin aynı kaynaktan çıktığını bir kez daha ispatlayarak Hz. Muhammed’in (O’na ve Ailesine Selam Olsun) buyurduğu bu rivayeti sizlere sunuyoruz: “Uyku ölümün kardeşidir.” Ölüm acıdır, çünkü o, sevdiklerinden ayrılmak demektir. Ölüm, aynı bedende tekrar uyanılamayan daimi bir uykudur. Ölüm hem de ürkütücüdür, çünkü bu dünyada insanların nereden geldiklerine dair hatıraları yoktur ve bu yüzden gittiklerinde onları neyin beklediğini bilmezler. 2017 yılında İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) ile, benim için çok özel bir kadın olan Hz. Leyla (aleyhisselam) hakkında konuşmuştum, hayati tehlike arz eden bir hastalığı olduğu ve muhtemelen ölebileceği söyleniyordu.

Ben dedim: “Waqar’ın annesi kanser. Bu konu beni çok ağlattı, çünkü bu kadın olabildiğince en pak kadındır ve acizdir.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “La ilahe illallah. Ona bir doz kemoterapi verdiler mi?”

Ben dedim: “Hayır, kanseri çıkarmak için ameliyat olması gerektiğini söylüyorlar, yayılıp yayılmadığına bakacaklar.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Hastalık nerede bulundu?” Ben dedim: “Böbreğinde, dört santimetre. Seni görmeden ölmek istemediğini ama Allah’ın iradesine teslim olduğunu söylüyor.” İmam (minhusselam) buyurdu: “La havle ve la kuvvete illa billah. Bu, Yüce Allah’ın emridir.” Dedim ki: “Evet.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Allah’a tevekkül etsin, ameliyat olsun, hastalığın ne kadar yayıldığını daha sonra göreceğiz.”

Dedim ki: “Bana verdiğin protein kürü onda işe yarar mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır, ama hayatının geri kalanında et yemekten kaçınmalıdır. Ameliyat randevusu ne zaman?” Ben dedim: “Üç hafta sonra.” İmam (minhusselam) buyurdu: “İnşallah oğlum, elini hastalığın bulunduğu yere koy ve ona, Rabbi katında Muhammed’in (O’na ve Ailesine Selam Olsun) şanı ve Meryem’in (aleyhisselam) şanı ile Allah’ın şifa vermesi için dua et. Rabbinin yanında, Rabbinin huzurunda onun için alçakgönüllülükle dua et.”

Tam olarak İmam’ın (minhusselam) benden istediği gibi yaptım ve gerçekten de ameliyat başarılı oldu ve artık 2022 yılındayız, Hz. Leyla (aleyhisselam) her zamanki gibi sağlıklı ve kanser geri dönmedi. Bu kadın için ölüm takdir edilmiş ve kanserden ölmesi Allah’ın ilk planı olsa da, bize olan inancı, bize olan sevgisi ve İmam’ı (minhusselam) görme arzusu ölümün uzaklaştırılmasına ve ömrünün uzamasına neden oldu. Tarih, yaşamların uzadığı veya tayin edilen ölüm zamanları açısından meydana gelen değişikliklerden oluşan örneklerle doludur. Rivayetlerde Adem (aleyhisselam) Dâvud’a (aleyhisselam) ömrünün yıllarından vermiş, İsa (aleyhisselam) Lazar’ı diriltmiş, Peygamberler ve İmamlar (Onlara Selam Olsun) çok sayıda insanı ölümcül hastalıklardan kurtarmıştır.

Ölüm Rüyadan Uyanmaktır

Geleneksel olarak İbrâhimî dinler, özellikle Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam, ölümün çok korkutucu bir olay olduğunu öğretmiştir. İslam’da ruhun ölüm anından defnedildiği ana kadar olan yolculuğunu anlatan birçok rivayet vardır. Ailesi ve arkadaşları bedeni toprağa gömerken korkmuş ve çılgınca olup biteni izleyen bir ruhu anlatırlar. Ruh toprağa girince korkunç kabir melekleri tarafından sorguya çekilir ve günahkâr ise her türlü korkuya maruz kalır. Kabir tam anlamıyla günahkârlar için küçük bir cehennem, müminler için küçük bir cennet olur ve ruhlar kıyamete kadar bedenleriyle birlikte kabirde kalırlar. Sünni Müslümanların ölümden sonraki hayata dair görüşlerini anlamak için bu konu hakkında okunacak en iyi kitap, Hoca Muhammed İslam’ın “Ölüm Gösterisi” olacaktır ve Şii Müslümanların ölümden sonraki hayata bakış açısı için Necefi Kuşani’nin “Gayb Alemine Yolculuk” kitabı okunabilir.

İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) buyurdu ki, bunların çoğu batıldır ve bunlar Hz. Muhammed’e ve onun Ehl-i Beyt’ine (Selam Onlardandır) atfedilen yalanlardır. O, ölüm ve yeniden doğuş sürecini sadece uykuya dalıp uyanmak gibi tanımlıyor.

İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) buyurdu: “Bu dünyanın en yakın tarifi bir rüyadır. Ölüm, insanı bu rüyadan uyandırmaktır. ‘Bugün senin bakışın demirdir!’ ”

Dedim ki: “Öyleyse ölüm anında uykudan uyandığımız gibi mi uyanırız?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Aynen öyle. Sanki üzerini değiştiriyorsun.” Ben dedim: “Ve kendimizi başka bir bedende mi bulacağız?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Aynen öyle.” Ben dedim: “Fiziksel bir beden mi, insan bedeni mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bedenin şekli kişiye göre değişir.” Dedim ki: “Öyleyse ölümden sonra nura yolculuk, kabir azabı, azap melekleri, Münker ve Nekir vb. bütün bu şeyler yok mu?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Kabir azabı diye bir şey yoktur.” Ben de dedim ki: “O zaman bu, aslında sadece uyanmaktır.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Var olan herhangi bir ürün veya artık çalışmayan herhangi bir elektronik makine gibi bu beden de tükenince (insan ölür).”

Dedim ki: “Sonra aniden nereye gittiğine bağlı olarak yeni bir alemdesin.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, aferin, sana daha önce açıkladığım gibi.”

Ölüm Ne Hissettirir

Almanya’da bir gün apseyi çıkarmak için küçük bir ameliyata girmek zorunda kaldım. Ameliyat için beni genel anestezi altına alacaklardı. Hemşire bana yaklaşıp bir madde enjekte etti ve bana bakıp “Hoşçakal” dedi. Her şey anında kararmaya başladı ve birkaç saniye içinde bilincimi kaybettim. Hiç zaman geçmemiş gibi uyandım, ameliyathaneden dışarı çıkarılmıştım.

İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) bana dedi: “Şimdi nasılsın? Sağlığın yerinde mi?”

Ben dedim: “Allah’a şükürler olsun. Şimdi iyiyim, garip bir deneyimdi. İlk kez genel anestezi altındaydım ama Allah’a şükürler olsun, iyiyim.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, garip bir duyguydu, değil mi (genel anestezi altında olma)? Ölüme benzer bir duyguydu.”

Ben dedim: “Evet, aynen.” O (minhusselam) buyurdu: “Ölüm de böyledir.” Ben dedim: “Sübhanallah.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Fakat ona büyük bir acı da eşlik eder.” Ben dedim: “Acı fiziksel mi psikolojik mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Gördüğün ama hissetmediğin bir acıdır, insanın hayatında tanık olduğu hiçbir şeye benzemeyen, ancak ölüm anında hissedilen bir duygudur.”

Ben dedim: “Bu acı ne kadar sürer?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu fizik dünyada sadece birkaç saniye sürer.” İmam (minhusselam) daha önce bize açıklamıştı ki, insan dünyaya ne kadar bağlıysa, bu bağlılıklardan dolayı ölüm de o kadar acı verici olur. Acının nedeni budur. İnsan bu dünyaya ne kadar az bağlanırsa, ölüm anında o kadar az acı çeker, çünkü onu bu dünyaya bağlayan daha az ip vardır. Müminin hayatta pek çok imtihan ve beladan geçmesinin sebeplerinden biri de bu dünyadan kopmak içindir. Hz. Muhammed (O’na ve Ailesine Selam Olsun), “Ölmeden önce ölün”6 dediğinde bunu en iyi şekilde söylemiştir; bu, bu dünyadan zorla koparılmadan önce kendinizi ondan kopmak için eğitin anlamına gelir.

Ruhun Bekleme İstasyonları

İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam): “Ruhlar nerede ikamet eder?” diye sordum.

İmam (minhusselam) buyurdu: “Bedenlerde.” Dedim ki: “Öyleyse ruhlar fiziksel dünyanın bir parçası mı?” O (minhusselam) buyurdu: “Ruhlar madde değildir, ruhları nur sayabilirsin.” Ben dedim: “O zaman maddeyi yaratan İblis’ti.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.” Ben dedim: “Allah da nurları ve ruhları mı yarattı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, fakat Allah maddeyi de yaratabilir.” Ben dedim: “Babacığım, sana bir soru sorabilir miyim?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Buyur oğlum.” Dedim ki: “Bana ölümün seni bayıltan ve uykuya daldıran anestezi altında olmak gibi olduğunu söyledin. Ölümden sonra uyandığımızda, gözlerimizi açıp kendimizi aniden yeni bir enkarnasyonda çocuk olarak mı buluruz? Yoksa enkarnasyonlar arasında gittiğimiz bir tür araf, geçiş yeri mi var?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet var, bekleme istasyonu gibi, mesela tren garı gibi. Ama o alemde buradan tanıyacağın hiçbir şey yok. Zaman ve mekan yok, senin bileceğin hiçbir şey yok.”

Ben dedim: “Sadece boşluk mu?” İmam (minhusselam) buyurdu: “O kadar bile değil, senin bileceğin, kıyaslayabileceğin, hatta hissedebileceğin hiçbir şey değil.” Dedim ki: “Ve insan gittiği alemde bir yetişkin olarak mı görünüyor, yani bu dünyaya uyum sağlamak için kendimizi burada çocuk olarak buluyoruz. Orada, birdenbire olgun görünümlü, tamamen bilinçli ve farkındalığı keşfetmiş bir halde mi oluyoruz?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Orada yaş diye bir şey yoktur. Orayı burasıyla kıyaslama, kavramlar farklıdır, orada zaman, mekan ve madde yoktur.”

Samarat Alemi

Ben İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) sordum: “Peki orada ne var? Ruhlar alemi mi, nur alemi mi, yoksa ne?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Sen varsın ama yoksun.” Ben dedim: “Varım ama yok muyum?” O (minhusselam) buyurdu: “Samarat alemi.” Ben dedim: “Samarat alemi Arşın altındadır, değil mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, onun bir parçasıdır. Sana anlayacağın bir tarif vereyim. Bir şehirdesin, bu şehrin alanları veya köşeleri var, Samarat aleminin bir şehir gibi olduğunu ve onun gideceğin bir alanı veya köşesi olduğunu düşün.”

Dedim ki: “Öyleyse bir kimse ölüp de ruhu ondan çıkınca, ruh kendini ne surette görür?”

O (minhusselam) buyurdu: “Kendini görmez. O sadece bir histir. Kendini hisseder ve adeta kendini görür ama aslında görmez.”

Ben dedim: “Peki ya diğer ruhları görmek?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Sanki onları görmüş gibi olur. Onları hisseder, orada olduklarını bilir, hareketlerini bilir, her şeyi bilir ama onları senin şu an gördüğün gibi görür. Oğlum, sana bir şey öğretmek istiyorum, burada hissettiklerini ve buradaki duyularının nasıl olduğunu başka alemlerle kıyaslama, çünkü onlar farklıdır ve onların ölçekleri de farklıdır. Ancak deneyimlediğin zaman o alemin ölçeklerini hissedecek ve anlayacaksın.”

Yani özet olarak, eğer enkarnasyonlar arasında zaman varsa, kişi bir bekleme yerine, Berzah’a veya Samarat7 alemi denilen aleme gider ve o alem Arş’ın bir parçasıdır. O alemde bu fiziksel dünyaya benzeyen hiçbir şey yoktur. Buradaki gibi duyular bile yoktur.

Samarat, bir ruhun hayatını gözden geçirdiği, anıların temizlendiği ve bir sonraki enkarnasyonuna hazırlandığı bir ‘araf’tır. Bir kişi enkarnasyonlarını bitirmişse, o zaman büyük ölümü veya ‘mevt’i deneyimleyecek ve sahip olduğu tüm enkarnasyonların toplamı üzerinden yargılanacağı nihai yargıya geçecek ve sonra cennete veya cehenneme doğru ilerleyecektir. Bu yargı bir öz yargıdır. Küçük ölüm veya ‘vefat’, enkarnasyonlar arasında gerçekleşir. Her enkarnasyondaki ameller, bir kişinin bir sonraki enkarne ettiği koşulları ve bedeni etkileyebilir. Örneğin, engelli bir kişiye kötü davranan bir kişi, bir sonraki enkarnasyonda engelli bir kişi olarak reenkarne edebilir. Revşan’in vakası bunun bir örneğidir.

Beden Seçimleri

İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) sordum: “Ölüm anında yaşayan ve/veya cezalandırılan şey nedir? Yaşayan kişinin kimliği mi yoksa tam olarak nedir? Örneğin, ben öldüğümde, tüm anılarım silinirse, ahirette kimliğimden geriye ne kalır? Ondan geriye bir şey kalır mı?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “En sonunda mı, yoksa enkarnasyon aşamasında mı?”

Ben dedim: “Her ikisinde de.” O (minhusselam) buyurdu: “Enkarnasyon aşamasında ceza Mesh’tir.” Ben dedim: “Evet.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bir sonraki örnek Revşan’dır (Revşan, toplumumuzda zihinsel engelli bir çocuktur). O, kim olduğunu biliyor mu?” Dedim ki: “Evet, yoksa nasıl cezalı olabilir.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, aferin.” Ben dedim: “Yani cezalandıran, düşünceleriyle kişinin kendisi mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Düşünceler ve duygular. Acıyı yaşayandan başkası hissedemez. Başkası ne kadar hissetmeye çalışsa da hissedemez.”

Revşan’ın, daha önce adı Revşan olan bir peygamber olarak enkarnasyonu vardı. Halkı büyük bir kuraklık ve kıtlık yaşıyordu ve halk, yiyeceği aralarında paylaştırmak için Revşan’a gitti. Revşan, insanların çok olduğunu ve yiyeceğin az olduğunu gördü, bu yüzden kendi şehrinde yaşayan zihinsel engelli bir kişiyi yiyecek bölgüsünden çıkarmaya karar verdi. Kendi kendine, kişinin zaten zihinsel olarak zorlandığını ve büyük olasılıkla öleceğini düşündü ve aslında, Revşan ona yiyecek bir şey bırakmadığı için kişi açlıktan öldü. Bunun için Allah Revşan’ı Nübüvvet Defteri’nden sildi. Allah, bugün Revşan’ı ölüme terk ettiği kişiyle aynı durumda enkarne ettirdi. Bu, Revşan’ın bu durumdaki son enkarnasyonudur. İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) açıkladı ki, bir sonraki enkarnasyonunda Revşan tamamen sağlıklı doğacaktır.

İmam’a (minhusselam) dedim ki: “Daha önce bana her ruhun enkarne edeceği bedeni seçtiğini söylemiştin, yani bu, Revşan’ın içinde bulunduğu bu bedeni, hatasını anladığı ve kendini cezalandırmak istediği için seçtiği anlamına mı geliyor?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Seçim var ama sistem nasıl çalışır? Şu şekilde çalışır; kişi birkaç farklı seçenek arasından seçim yapabilir, bu seçimlerden en iyisi yine de kötüdür. Bu, suçlular içindir. Günahları sevaplarından az olan temiz veya iyi insanlara gelince, enkarne edecekleri bedenleri seçerler. Ve kendilerine en yakın olanı seçerler.”

Dedim ki: “Görünüş olarak onlara en yakın olanı mı kastediyorsun?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır oğlum, ruhlarına en yakın olanı.” Ben sordum: “Hangi açıdan yakın?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Nefs.” Dedim ki: “Bir insan öldüğünde geriye ne kalır? İnsanın kendisi mi kalır?

Yoksa tek bir nurda mı eriyip gider?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bildiğin gibi insan üç kısma ayrılır: beden, ruh ve nefs. Ölen nedir?” Ben dedim: “Beden.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Beden çalışmayı durdurur ve hurdaya döner, nefs ölür ve ruh kalır. İnsanın bu iki parçası öldüğünde, onun insan yönü geçmişe ait bir şey haline gelir ve varolan ise ruh olur.”

Enkarne Etmek İçin Fırsatları Beklemek

Daha önce gösterdiğimiz gibi, fiziksel bedenlerin dışında var olan ruhlar çoğunlukla duyusal deneyimden yoksundur. Neredeyse görüyorlar, duyuyorlar, hissediyorlar, tatıyorlar veya dokunuyorlar ama aslında görme, duyma, tatma veya dokunma yetenekleri yoktur. Bu nedenle, ruhların enkarne olmaya çalışmasının nedenlerinden biri duyulardan zevk almaktır. Bu nedenle, bu fiziksel dünyaya girmek için her fırsatta onların sıraya girdiğini görürsünüz.

Bir gün İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) sordum: “Soru sormama izin verir misin?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, buyur oğlum.” Dedim ki: “Ölülerin ruhlarını çağırmak için cinsel ilişki yolunun bir yöntem olduğunu bana daha önce söylemiştin, bu yöntem bir portal açmak yoluyla mı yoksa çağıran kişiyi ele geçiren ruh aracılığıyla mı oluyor? Odada ani bir görünüm mü yoksa ruh ne şekilde ortaya çıkıyor yoksa sadece bir ses olarak mı tezahür ediyor? Bu nasıl çalışıyor?”

O (minhusselam) buyurdu: “Bu, ruhları çağırmak için bir yöntemdir, senin için işleri kolaylaştırayım. Yere bir balık veya bir et parçası koyduğunda, çevresinde pek çok kedinin dolandığını görürsün. Yere tatlı bir şey koyarsan, karınca, sinek gibi birçok böceğin etrafında toplandığını göreceksin.”

“Evet” dedim. İmam (minhusselam) buyurdu: “Seks ruhları kendine çeker, çünkü onlar fiziksel dünyaya dönme fırsatı bulurlar.” Ben dedim: “Yüce ve Büyük Allah pak ve mukaddestir.” İmam (minhusselam) buyurdu: “İşte böyle oğlum.” Dedim ki: “Öyleyse geri dönme seçenekleri var ve geri dönmek istiyorlar mı?” O (minhusselam) buyurdu: “Hepsi değil, bir kısmı döner, ancak bütün ruhlar dönebileceklerini zannederler, dönebileceklerine dair bir inanç ve kanaatleri vardır.”

Ben dedim: “Sübhanallah, geri dönebileceklerine inanıyorlar, Allahu Ekber!”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Tıpkı bazı insanların, bazı şeylere ulaşamayacakları halde o şeyleri yapabileceklerine inanmaları gibi.”

Ben dedim: “Teşekkür ederim babacığım. Bu, büyük bir mesele.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Şükür Allah’adır, oğlum.”

Ruhun Birden Fazla Bedende Vahdeti

Ben İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) sordum: “Tek bir ruh aynı anda birden fazla bedende olabilir mi?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.” Ben sordum: “Babacığım, bir kimse öldüğünde, ruhu aynı anda birden fazla bedende bulunur ve bir bedende ölürse, diğerinde de ölür mü?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır oğlum. Ölen beden yalnız ölür.” Dedim ki: “Peki ya mahremler? Aynı ruha sahip iki bedenin her biri her

iki bedende ailesine mahrem midir?” O (minhusselam) buyurdu: “Evet oğlum.” Dedim ki: “Sübhanallah, bu büyük bir mesele! Ve bu iki beden bu dünyada buluşarak birbirleriyle konuşabilir ve onlar aslında iki bedene bölünmüş tek bir ruh mudur?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Oğlum, ben daha hakikatı aşikar etmedim, eğer konuşsaydım ve onu kaldırabilecek kimseler bulsaydım, şimdiye kadar epeyce ilerlemiş olurduk.”