"Enter"a basıp içeriğe geçin

18. Cinler – Bilgenin Gayesi

“Cinleri de daha önce yakıcı ateşten yarattık”

İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) bir keresinde bana şöyle demişti: “Nedenler bilinirse, o zaman hayret sona erer.” Tarihin başlangıcından beri, insanlar birçok açıklanamayan deneyim veya bilimin paranormal aktiviteler dediği şeyleri merak etmiş ve bunlar hakkında abuk sabuk yorumlar yapmışlardır. Garip deneyimlerimizi din, bilim ve diğer halk hikayeleri aracılığıyla açıklamaya çalıştık. Garip olanı tanıdık hale getirmek zor olsa da, peygamberlerin ve bilgelerin her zaman yaptığı bir şeydir. Görünmez varlıkları çağıran Kral Süleyman’dan (aleyhisselam) şeytanları kovan İsa’ya (aleyhisselam), bir cin topluluğuna vaaz veren Muhammed’e (O’na ve Ailesine Selam Olsun) kadar, gizli canlılar, ruhlar veya cinler konusu insanlık tarihi boyunca entrikalara ve paranoyalara konu olmuştur.

Cin, gezegende yaşayan bir grup boyut dışı yaratık türünü tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Onlar zeki türlerdir ve özgür iradeleri vardır. Kimisi kafir, kimisi de mümindir. Kur’ân-ı Kerîm’de onların adıyla isimlendirilen bütün bir Sûre vardır. Bazıları insanlara ve diğer canlılara sahip olma, şekil değiştirme ve farklı şekillerde görünme yeteneğine sahiptir. Bazı cinler insanlara yardım ederken bazıları da onlara zarar vermiştir. Bir örnek, Ashab-ı Kehf’e eşlik eden ve Kaim ile beraber hizmetkar olarak dönen Kıtmir Cin’dir. Kıtmir, insanların kalbine korku salma yeteneğine sahipti ve Yedi Uyuru (Ashab-ı Kehf) uykuları sırasında korudu. Diğer cinler ise kötüdür, insanları saptırır ve işkence eder, tıpkı İsa (aleyhisselam) ve havarilerinin kovduğu cinler gibi, rahatsızlıklar ve hastalıklar yaratırlar.

İsa, Şeytanın Ele Geçirdiği İki Adamı Eski Haline Getiriyor

Burada, İsa’nın (aleyhisselam) şeytanî ele geçirmenin neden olduğu rahatsızlıkları ve hastalıkları nasıl iyileştirdiğini göstermek için Kutsal Kitap’tan bir alıntı sunuyoruz.

“İsa gölün karşı yakasında Gadaralılar’ın memleketine vardı. Orada O’nu mezarlık mağaralardan çıkan iki cinli karşıladı. Bunlar öyle tehlikeliydi ki, kimse o yoldan geçemiyordu. İsa’ya, “Ey Tanrı’nın Oğlu, bizden ne istiyorsun?” diye bağırdılar. “Buraya, vaktinden önce bize işkence etmek için mi geldin?” Onlardan uzakta otlayan büyük bir domuz sürüsü vardı. Cinler İsa’ya, “Bizi kovacaksan, şu domuz sürüsüne gönder” diye yalvardılar. İsa onlara, “Gidin!” dedi. Cinler de adamlardan çıkıp domuzların içine girdiler. O anda bütün sürü dik yamaçtan aşağı koşuşarak göle atlayıp boğuldu. Domuzları güdenler kaçıp kente gittiler. Cinli adamlarla ilgili haberler dahil, olup bitenlerin hepsini anlattılar. Bunun üzerine bütün kent halkı İsa’yı karşılamaya çıktı. O’nu görünce bölgelerinden ayrılması için yalvardılar.”

Şeytanların veya cinlerin İsa’ya neden Malum Vakit’ten önce onlara işkence yaptığını sorduğunu fark ettiniz. Malum Vakit, Kaim’in kıyam günü, babaları İblis için belirlenmiş olan aynı Vakittir. Kur’an-ı Kerim şöyle geçer: “İblis: “Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi. Allah da, “O hâlde, sen malum vaktin gününe kadar mühlet verilenlerdensin” dedi.” Kaim’in zamanında, insanlardan ve cinlerden olan tüm kötü ruhlar geri dönerek Kaim ve ashabının elinde cezalandırılır.

Cinler ve Sihir İlmi

Süleyman (aleyhisselam) da kendi ilmini cinlerle iletişim kurmak ve onları çeşitli işlerde kullanmak için kullanmıştır. Bu ilim genellikle “sihir” olarak adlandırılır. Yahudiler bile kendi kaynaklarında Süleyman’ın (aleyhisselam) büyük bir sihirbaz olduğunu ve güçlü bir sihir yüzüğüne sahip olduğunu kabul ederler. “Yahudilerin Efsaneleri” kitabında şöyle geçer:

“Bir süre sonra Süleyman, Arabistan kralı Adares’ten bir mektup aldı. O, Yahudi kralına, topraklarını büyük bozgunculuk yapan ve rüzgar şeklinde göründüğü için yakalanamayan ve zararsız hale getirilemeyen kötü bir ruhtan kurtarması için yalvardı. Süleyman, sihirli yüzüğünü ve deri bir şişeyi bir kölesine verdi ve onu Arabistan’a gönderdi. Haberci, ruhu şişeye hapsetmeyi başardı. Birkaç gün sonra Süleyman Tapınağa girdiğinde, bir şişenin kendisine doğru yürüdüğünü ve önünde saygıyla eğildiğini görünce zerrece şaşırmadı; o, içine ruhun hapsedildiği şişeydi. Aynı ruh bir zamanlar Süleyman’a büyük hizmette bulundu. Cinlerin yardımıyla Kızıldeniz’den devasa bir taş çıkardı. Ne insanlar ne de cinler onu hareket ettiremedi, ama o, onu Tapınağa götürüp köşe taşı olarak kullandı.”

Kaim, Süleyman’ın (aleyhisselam) aynı yüzüğü ile kıyam eder ve cin ordularını kontrol eder. Ebu Cafer (aleyhisselam) şöyle buyurdu: “Kaim (aleyhisselam) zuhur ettiğinde Resûlullah’ın (O’na ve Ailesine Selam Olsun) sancağı, Süleyman’ın Yüzüğü (aleyhisselam) ve Musa’nın (aleyhisselam) taşı ve asası ile ortaya çıkar.”

Harut ve Marut adlı iki melek, Babil’de kötü büyücülere ve sihre karşı bir nefsi müdafaa biçimi olarak insanlara sihri öğrettiler, daha ziyade biz, meleklerin bir peygambere ve o peygamber’in kavmine sihri öğrettiğini görüyoruz! İmam Sadık (minhusselam) şöyle buyurmuştur:

“Nuh’tan sonra pek çok sihirbaz ve düzenbaz ortaya çıktı, bu yüzden Cenab-ı Hak o zamanın Peygamberi’ne sihirbazlara karşı sihri nasıl kullanacağını, sihirlerini nasıl etkisiz hale getireceğini ve tuzaklarına nasıl karşı koyacağını öğretmek için iki melek gönderdi. Bunun üzerine Peygamber onu meleklerden alıp Allah’ın emriyle Allah’ın kullarına iletti ve kavmine sihri durdurup etkisiz hale getirmelerini emretti ve insanlara sihir yapmayı yasakladı, zehir için neyin kullanıldığını ve onu uzaklaştırmak için neyin kullanıldığını [gösterdi], bu yüzden öğrenen kişiye, “Bu zehirdir, o halde zehirlenmiş birini görürsen onu falanla uzaklaştır ve asla kimseyi zehirle öldürme” denilirdi.”

İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) şöyle buyurmuştur: “Sihir öğrenmek haram değildir ve sihir, diğer ilimler gibi bir ilimdir. Yasak olan şey, insanlara zarar veren veya onlara musallat olan kara büyü kullanmaktır. Süleyman (aleyhisselam) gibi, peygamberlerin birçoğu sihirbazlardı. Yeryüzüne ayak basmış en iyi sihirbaz İbrâhim (aleyhisselam) idi.” Bu, peygamberlere verilen mucizelerin ve diğer yeteneklerin, sihir yoluyla yapıldığı anlamına gelmez, ancak onların sihir ilmine sahip olduklarını belirtiyoruz.

Ben, İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) gerçek sihrin ne olduğunu sordum. Buyurdu ki, bir bireyin zihnini, davranışını veya kararlarını kontrol etmek için cinlerin, bilinçaltı mesajların, belirli el hareketlerinin, belirli sembollerin veya hareketlerin kullanılmasıdır. Dil ve konuşma bile insanların davranışlarını ve zihinlerini etkilemek için kullanılabilir, çünkü Hz. Muhammed (O’na ve Ailesine Selam Olsun) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bazı konuşmalar sihirdir.” Gerçekten de, zihin kontrolünün en etkili biçimlerinden birinin ‘tekrar’ olduğunu artık biliyoruz. İmam (minhusselam) kara büyü ve ak büyü olduğunu söyledi. Kara Büyü, insanları kontrol etmek veya onlara zarar vermek amacıyla kötü cinlerle anlaşmalar yapmak için tipik olarak kan fedakarlığı içerir. Bu büyü türü haramdır. Tıpkı bu zamanda, yaratılmışların en iyilerinin, peygamberlerin ve salihlerin dönüşü gibi, kötülerin en kötüsünün, insan ve cin şeytanlarının dönüşünü de yaşıyoruz. Tıpkı bu çağda iyiliğin tüm doğaüstü güçlerini, peygamberlerin mucizelerini tekrar göreceğimiz gibi, kötülüğün doğaüstü güçlerinin en kötüsü, zorbaların ve şeytanların çabaları ve büyüsü ile de karşılaşacağız ve karşılaşmaktayız. Bugün insanlık, her türlü silah ve zihin kontrol teknolojisi zulmünün altında inlerken, İbrâhim’in ve Süleyman’ın (Onlara Selam Olsun) zamanından daha kötü bir sihrin kurbanıdır. Mesih Deccal ve sistemi ile ilgili bölümde bunu daha da genişleteceğiz.

Ben, İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) sordum: “Peki ya bu eski Arap kitaplarının bazılarında, el yazmalarında ve büyü kitaplarında yazılı olan şeyler? Mesela timsah derisi alıp üzerine falanca şeyleri yazan kişinin boğulmayacağını söylüyorlar, bu doğru mudur?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır, bu doğru değil. Bugün gerçek Sihir sanatlarında en bilgili insanlar Faslılar ve Kızılderililerdir.”

Cin Nedir?

Bir gün İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam): “Cin nedir babacığım? Onun muhtevası nedir?” diye sordum.

O (minhusselam) buyurdu: “Ateş.” Ben sordum: “Ama rüzgar mı, elektrik mi, plazma mı yoksa normal ateş gibi bir ateş mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Onun temeli ateştir. Hayır, o, yeryüzünde bulunmayan başka bir şeydir.” Dedim ki: “Yani onlar dünyadan değiller mi?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Elbette onlar dünyadan değillerdir.” Dedim ki: “Yani onlar başka bir gezegenden mi? Onlar dünya dışı mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Onların kökeni dünyadan değildir.

Cinler bizim dünyamızla kesişen alemlerdendir (diğer boyutlardan).”

Simbas: İblis’in Babası

Babam (minhusselam), daha önce kendisine İblis’in babasını sorduğumda bu konuyu bana açıklamıştı.

O (minhusselam) buyurdu: “İblis’in babası ondan daha necis bir mahluktu.”

Ben sordum: “Adı neydi?” O (minhusselam) buyurdu: “Adı Simbas (lanetullahi aleyh) idi.” Ben dedim: “O, dünyadan mıydı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “O bu gezegen dışında başka bir dünyadan geldi ve oğlu İblis doğduktan sonra İblis onu öldürdü.” Açıkça görülüyor ki, İblis’in hikayesi karmaşık ve gizemlerle dolu bir hikayedir. İmam (minhusselam) onun hakkında daha fazla bilgi verdikçe, onun kişilik gelişiminin, karakterinin inceliklerini daha iyi anlayacağız ve insanlıkla olan çatışmasının kökleriyle ilgili bir değerlendirme yapacağız. İblis’in nasıl kendi babasını öldürdüğünü ve daha sonra Allah’a ve Rabbine en itaatkar evlat haline gelip O’na kulluk edip O’na ibadet edip, O’nun en sevgili oğlu oluncaya kadar derecelerle yükseldiğini görmek ilginçtir. Bu değerli ilişki, Adem’in (aleyhisselam) atanmasıyla tehdit edilir ve yeni doğan kardeşini kıskanan bir çocuk gibi, İblis de bu sefer öldüremeyeceğini bildiği halde Babasına ve Rabbine isyan eder.

Cinlere Tanık Olma: Meteor Yağmurları, Milletler, Dinler ve Kabileler

Yani cinler, bizimkiyle kesişen başka bir boyuttaki başka bir alemden olan bir türdür. Seneler önce bir gece İmam (minhusselam) bana geldi ve şöyle dedi: “Pazar gecesi pazartesiye girerken gökyüzünü izle.”

“Ne olacak?” dedim. İmam (minhusselam) buyurdu: “Meteorlar şiddetli bir şekilde düşecek.

Umarım bulunduğun yerden görebilirsin.” Dedim ki: “Bunun sebebi nedir?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu, şeytanların taşlanmasıdır, çünkü bu günlerde çoğaldılar.” Ben dedim: “Sübhanallah’ül Aliyy’ul Azim. Buraya gönderilen şeytanlar,  casusluk yapan ve gökten haber çalanlar mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.” Ben dedim: “Onlar bizim tasavvur ettiğimiz gibi şeytanlar mı yoksa kötü uzaylılar mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “İkisinden de var, ama ben cinleri kastettim. 23:00 ile gece yarısı arasında ve şafağa kadar, Pazartesi gecesi de Salı gününe kadar (gökyüzünü) izle. Ya Pazar gecesi Pazartesi’ye girerken, ya da Pazartesi gecesi Salı’ya girerken, içinde şeytanların bulunduğu bölgelere bağlı olarak düzinelerce ve belki de yüzlerce meteor göreceksin.”

Ben dedim: “Babacığım, sanat alemindeki gibi kanatlı insan suretinde mi bunlar?”

İmam (minhusselam) yanıtladı: “Hayır, bilakis onların suretleri çirkindir, gerçek suretleri.”

Dedim ki: “Yaratıldıkları ateş neye benziyor?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Onlar yanardağ ateşi gibi bir ateştendir.”

Dedim ki: “Ama onlar görünmezler ve başka bir alemde mi mevcutlar?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Görünür, görünmez ya da yarı görünür olabilirler.” Ben dedim: “Karanlıkta hareket ederken gördüğümüz, siyah olup gölgeye benzeyen şeyler mi bunlar?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evlat, onlar çeşit çeşit, değişik şekiller, kabileler ve milletlerdir, tıpkı bizim gibi dünyanın her yerinden Arap, Yahudi ve Hristiyan Cinler vardır.”

Dolayısıyla bu olaydan açıkça görebiliyoruz ki, göktaşları ve kuyruklu yıldızlar da dahil olmak üzere gökdeki her hareketin, rastgele bir olay olmanın veya uzayda rastgele veya tesadüfen uçan kayalar olmanın ötesinde bir amacı vardır. Bilakis, yerde ve gökte olan her hareketin bir gayesi vardır, tıpkı İmam Ahmed El-Hasan’ın (minhusselam) söylediği gibi: “Tesadüf diye bir şey yoktur.” O geceki meteor yağmurları kasıtlı olarak boyut dışı varlıkları dünyamızdan kovmayı amaçlıyordu. Nasıl ki gözlerimiz etrafımızdaki gerçekliğin sadece küçük bir yüzdesini görüyorsa, ruhlarımız da bedenden çıktıktan sonra daha büyük gerçeklikleri algılarız ve gezegenler, yıldızlar, meteorlar ve kuyruklu yıldızlar farklı görünür. Bu meteorların ve kuyruklu yıldızların amacının, boyut dışı varlıkların dünyada faaliyet göstermesini veya yıldızları gözetlemesini engellemek olduğunu Kur’an’dan biliyoruz. Kur’an’da şöyle buyurulmaktadır: “And olsun ki, yakın göğü kandillerle donattık, onları şeytanlar için taşlamalar yaptık ve şeytanlara çılgın alev azabını hazırladık.” Ve şöyle geçiyor: “Biz, en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık. Onu her inatçı şeytandan koruduk. Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar.

Onlar için sürekli bir azap da vardır. Ancak onlardan söz kapan olur. Onu da delip geçen bir alev izler.” Ve şöyle geçiyor: “Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk. Hâlbuki biz, (daha önce) göğün bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinlemeye kalkacak olursa, kendini gözetleyen yakıcı bir ışık bulur.” Ve Yüce Allah buyuruyor: “Andolsun, biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik. Onları (taşlanarak) kovulmuş her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş takip etmektedir.” İmam Sadık (minhusselam) buyurdu: “Resûlullah (O’na ve Ailesine Selam Olsun) doğduğunda, yedi gök İblis’ten perdelendi ve yıldızlar şeytanlara darbe indirdi.” Başka bir rivayette İmam Rıza, babası İmam Kazım’dan, o da babası İmam Sadık’tan (Selam Onlardandır) nakletmiştir ki, İmam Sadık (minhusselam) Yahudilerin sorusuna cevaben şöyle demiştir: “Peygamber’in (O’na ve Ailesine Selam Olsun) gelişinden önce cinler gizlice (göğü) dinlerlerdi, onun risaleti başladığında onlar, taşlanma ve üzerlerine düşen yıldızlarla engellendi, sihirbazların ve rahiplerin işleri batıl oldu.”

Yas: Çocukların Bekçisi

Bir keresinde İmam (minhusselam) bana şöyle dedi: “Burada ışığın yansıdığı bir şey var mı?”

Ben dedim: “Hayır, yok. Hiç yok. Bu ne böyle?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Dikkat etmedin mi? O salih bir cindir, adı da Yas’tır. O çocukları korur.”

Süleymani Taşları ve Cinler

Diğer zamanlarda cinler, değerli taşlar gibi cansız nesneler olarak çevrenizde belirir. Taş gibi görünürler ama değiller, gerçekte cinlerdirler. İmam (minhusselam) bana ‘Süleymani’ denen taşlardan bahsetti ve bu taşlar Ortadoğu’nun bazı bölgelerinde çok aranıyor. Buğdayın, tahılın veya tuzun üzerine konulduğunda, üzerinde yavaş yavaş hareket ederek tahılı veya tuzu yok edene kadar yiyen bir taştır. Doğada bulunan bir taş değil, yılanların karınlarında bulunan bir taştır. Çıkarılma şekli şu şekildedir, eğer çiftleşme mevsimi ise ve çiftleşen iki yılan bulunursa, çiftleşme sürecindeyken üzerlerine siyah bir bez atın, eğer içlerinde bir cin varsa, yılanın ağzından taş şeklinde çıkar. Daha sonra çıkarılan taş, koruma, etki, hazine bulma vb. dahil ve bunlarla sınırlı olmamak üzere çeşitli şeyler için kullanılabilir. Sayısız faydaları nedeniyle, sahte Süleymani taşları satan birçok kişi vardır ve orijinalleri çok nadiren bulunur. Bir başka taş türü daha vardır ki, gerçekte cindir ve bu tür taş veya cin, muska veya yüzük olarak kişiye takılır ve kurşunlara karşı korur. Bir kişiye ateş edilirse, cinler kişinin etrafında bir enerji alanı oluşturur ve kurşun yön değiştirir.

İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) sordum: “Yani taşın kendisi bir cindir, doğru mu?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Doğru.” Alaaddin’in hikayesinde olduğu gibi, cinler için bir ev olarak hizmet eden kandil gibi, cin olmayan, daha çok cinler için ev görevi gören başka taşlar da vardır. Taşların kalıp ve şekillerinde kötü cinlere karşı faydaları vardır. Mesela, bir gün Ahmed Ebu İbrâhim kardeşimiz bana bir hediye verdi ve hep sevdiğimi bildiği için bana her zaman değerli taşlar hediye ediyor. Bu vesileyle bana Danyal Peygamber’in (aleyhisselam) kabrinden olan kalkan şeklinde bir taş verdi ve üzerine İmam Ahmed El-Hasan’ın (minhusselam) mührü olan Dâvud Yıldızı’nı oymuştu daha sonra onu İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) gösterip kalkan şeklinin faydalarını sordum. İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu taşın en güzel yanı kalkan şeklinde olmasıdır. Faydalarının en küçüğü ise kötü cinlerden korunmasıdır.”

Kabuslar: Hannas’ı Paslanmaz Çelikle Uzaklaştırmak

Şeytanları kovulduğu bir diğer eşya da paslanmaz çelikten yapılmış bıçaklardır. İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) kabus gören birine bunu çare olarak yazmıştı.

O (minhusselam) bir gün bana dedi ki: “Bu cin değil, bu bir kabustu. Onun başının altına keskin olmayan küçük bir bıçak koyun, yatacağı yer değişse bile.”

Ben İmam’a (minhusselam) sordum: “Baş altına veya yastık altına bıçak koymak kabusları def eder mi?”

O (minhusselam) buyurdu: “Evet.” Dedim ki: “Bu, büyük bir ilimdir.” O (minhusselam) buyurdu: “Ama tamamen metalden yapılmış olması gerekir.” Ben sordum: “Babacığım, bunun sebebi nedir? Kabusun kaynağını mı korkutuyor? Ve eğer öyleyse, kaynak cin midir, değilse nedir?” İmam (minhusselam) yanıtladı: “Şeytanlar, Kabuslar veya Hannas demirden veya paslanmaz çelikten korkarlar, çünkü paslanmaz çeliğin maddesinin onu etkileyen ve ona zarar veren bir enerjisi vardır.”

Duyduklarıma şaşırarak: “Bunun için teşekkür ederim Babacığım!” dedim.

İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) devam etti ve şöyle dedi: “Şeytanların çoğu ve Hannas bundan korkar.”

Bunun üzerine İmam’a (minhusselam): “Gündüz de işe yarıyor mu ve her zaman yanımda taşıyayım mı?” diye sordum.

O (minhusselam) buyurdu: “Evet, ama uyurken yastığın altına koymak en iyi vakittir.”

Cinler bazen insan suretinde İmam’a (minhusselam) gelirler ve bu dine inanan cinler de vardır. İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam): “Normal insanlara nadiren insan şeklinde görünürler” dedi. Ayrıca kediler veya diğer hayvanlar şeklinde görünebilir ve insanları gözetleyebilirler. Yıllar içinde yaşadığımız birçok olay oldu, ancak bir tanesini örnek olarak vereceğim. Bir gün kardeşim ve yoldaşım Mustafa Hallal evimin dışında, Yas’ın görüntüsünün çekildiği bölgede yürüyordu. Alacakaranlık vaktiydi ve çalıların arasında yürüyen bir adamın siluetini gördü. Kim olduğunu görmek için çabuk arkasından koştu, çünkü gölgeye benzer bir siluetden başka bir şey görmemişti ve kim olduğunu çıkaramıyordu. Silueti gördükten sadece birkaç saniye sonra çalıların etrafına ulaştığında, civarda herhangi bir adam görmedi, aksine yerde kendisine bakan büyük bir kara kedi buldu. Kara kedi ona bakmaya devam etti ve Mustafa anında onun bir cin olduğunu anladı. Ona doğru yürüdü ve cin kaçtı.

Gözlerdeki Sırları Okumak

İnsanların gözünde birçok sır vardır. Bir keresinde İmam Ahmed El- Hasan’a (minhusselam) dedim: “Ben Mısır’da bir medya şirketinde çalışırken ofise Mısır İstihbaratından bir adam geldi ve bu 2011 Mısır Devrimi’nden önceydi. Hüsnü Mübarek için bir tanıtım kampanyası yapmak amacıyla şirketi kiralamak istedi. Bu adamın gözlerini izliyordum, çünkü son derece tuhaftı ve hatta ona baktığımı fark etti ve konuşurken iki saat boyunca bana bakmamaya devam etti. Göz bebekleri son derece iriydi. İris yeşildi ve çok inceydi (bir örnek için Resim 3’e bakın) ve odanın içinde ışık açık olmasına rağmen, sanki etrafında kara bir bulut varmış gibi görünüyordu, sadece odanın onun bulunduğu alanında ışık yanmıyor gibiydi. Son derece garipti.”

İmam (minhusselam) cevaben buyurdu: “Evet oğlum. Anlıyorum. O, aşağı katmandan olan cinlerle çalışıyor.”

Ben dedim: “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Seni birçok defa imtihan ettim. Sen bütün bunları görecek sezgiye sahipsin. Ama bu olaylarla karşılaştığında asla korkma ve korkuya meydan oku oğlum, çünkü şeytan insanın içine korku ve dehşet sokma yeteneğine sahiptir.”

Dedim ki: “Babacığım, ben bir insanla mı, kendimle mi, yoksa başka bir yaratıkla mı konuştuğumu anlayabilmem için gözleri nasıl ayırt edebilirim?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Belki sen bir melekle de konuşursun. Gözler oğlum, onlarda doğal olmayan bir şey göreceksin.”

Dedim ki: “Evet, ama önümde hangi canlının olduğunu nasıl anlarım?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Cinlerin gözleri her zaman pörtlektir ve bazen yuvarlak ve çıkıntılıdır. Daima gözlere odaklan, çünkü gözlerde pek çok sır vardır.”