“Nefsini inkar et”
Ben’, ‘ene’ veya ‘nefs’ olarak bilinen insan egosu çoğu dinde kötü bir şey, düşmemize neden olan büyük şeytani güçtür. Biz İsa’nın (aleyhisselam) “Nefsini inkar et”, Hz. Muhammed’in (O’na ve Ailesine Selam Olsun) “En büyük cihad, kişinin kendi nefsiyle olan cihadıdır” ve İmam Ali’nin (minhusselam) “Her insanın şeytanı kendi nefsidir” dediklerini işittik. Yeryüzüne ayak basmış her peygamber, nefsi inkar veya nefse karşı savaşma, kötü eğilimler veya nefsi yok etme doktrinini öğretmiştir. Peki, ‘nefs’ tam olarak nedir?
İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) nefs hakkında şöyle buyurdu: “Nefs, amellerimiz tarafından yaratılır. Biz onu iyi ya da kötü yaparız. Onu disipline eden bizim amellerimizdir ve nefs göğüs bölgesinde bulunur. Hissettiğimiz ama göremediğimiz bir şeydir. Hiç hissettin mi? Göğsünde bir şey hissediyor musun? Ne zaman iyi bir haber ya da üzücü bir haber duysan, istemsiz olarak ellerini göğsüne koyar mısın? Kendisini sevindiren veya üzen bir haber duyduğunda elini başına veya göğsüne koyan tiplerden misin? Yoksa bir haber duyunca dizlerine vuran tiplerden misin?” İmam (minhusselam) kişinin hangi yönünün – nefsinin mi yoksa ruhunun mu daha güçlü olduğunu istem dışı hareketlerimizden nasıl değerlendirebileceğimizi açıklamaya devam etti:
“Kişi başına vurduğunda, bu onun ruhunun nefsinden daha kuvvetli olduğu manasına gelir. Kimin nefsi ve ruhu kuvvette eşitse, bu durumda kişi, dizine vurur. Kimin nefsi ruhundan daha kuvvetliyse, o kişi göğsüne vurur. Nefs duyuların oluşumudur, işitme, görme, dokunma ve tat alma duyularından oluşur. Nefs bu duyulardan oluşmaya başlar ve sonra iki kısma ayrılır:
1. Pak nefs
2. Habis nefs
Mesela haram bir şey söylersen, habis nefsi beslersin. Haram bir şey duyar veya harama bakarsan, bunların hepsi habis nefsin gıdası olur. İyi nefs için bunun tersi geçerlidir, ta ki ya amellerinizle pak nefsinizi, ya da amellerinizle kötü nefsinizi büyüteceğiniz ve bunlardan birinin diğerine galip geleceği ve diğerini kontrol edeceği bir noktaya gelinceye kadar. Ve sonuç her iki durumda da bellidir. İyi işler daha güçlüdür, yani iyi bir eylemin pak nefs üzerindeki etkisi, kötü bir eylemin habis nefs üzerindeki etkisinden daha güçlüdür. Demek ki, pak nefs bir amel ile iki derece alırsa, habis nefs iki kötü amel ile bir derece alır. “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının!” Buradaki nefs ve onun eşi, pak nefs ve habis nefstir ve tüm yaratıkların nefsi yoktur. Yani, nefsleri olmayan ve sadece ruhları olan insanlar vardır. Çünkü ayette “birçok erkek ve kadın” deniyor ve “bütün erkekler ve kadınlar” denmiyor, aksine büyük bir grubun nefsi olduğu belirtiliyor. Ruh da bizim eylemlerimizden etkilenir ve sadece nefsi olmayan ruhlara sahip bir azınlık olsa bile, bu onların daha iyi olduğu anlamına gelmez. Nefsi olmayan azınlık, insan olmuş meleklerdir ve bu, bugün sahip olduğumuz bir şeydir. Bizim Cebrail’imiz, Mikail’imiz ve İsrafil’imiz var (Onlara Selam Olsun). Onlar insan cildinde enkarne ettiler, aramızdalar ve her devirde mevcutlar.”
Nefs, Nefs-i Mutmainne ve Ruh Arasındaki Farklar
İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) nefs ile ruh arasındaki farkı sordum. İmam (minhusselam) şöyle yanıtladı: “Ruh, reenkarne eden şeydir, peki, bir kişi öldüğünde ondan ne ölür? Beden ölür, ruh ise onunla birlikte kalan ve bedenden bedene ona eşlik eden özelliklere sahiptir.”
Ben sordum: “Öyleyse nefs de bedenle birlikte ölür, değil mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, ancak nefs-i mutmainne ölmez.” Ben dedim: “Nefs-i mutmainne nedir, sana feda olayım?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Nefs, her mahlukun içinde bulunan bütün duygu ve hislerin toplamıdır. Nefs-i mutmainne, içinde yaşadığı aynı bedende yaşayan pak ruhla uyum halinde olan nefstir. Bedenindeki pak ruhla mutmain olduğu için ona nefs-i mutmainne denir.”
Ben dedim: “Peki, o zaman ölen kötü nefs midir?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Mutmain olmayan nefsin bir değeri yoktur.” Ben sordum: “Öyleyse, kötü nefs ölür ve yok olursa, sonsuza dek azap içinde yaşayan şey nedir?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Azap içinde ebedi kalan, ruhtur.” Ben sordum: “Ve cennette ebedi yaşayan, nefs-i mutmainne midir?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır, o ruhtur ve ona nefs-i mutmainne eşlik eder, onlar birleşirler ve bir olurlar, nefsin Rabbi ruhtur: Ey nefs-i mutmainne! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!“
Ben İmam’a (minhusselam) sordum: “Eğer ruh nefsin Rabbi ise, bizim iyiliklerimizi ve kötülüklerimizi yazan iki meleğe ne demeli?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Sana bir bilgi vereyim. Bu iki meleğin kim olduğunu biliyor musunuz? Onlar iki kulak, iki göz, iki dudak, iki el, iki ayak ve iki testistir, bunlar insanların melek zannettikleridir, onlar sizin duyularınızdır. Sağ duyular yaptığınız iyilikleri, sol duyular ise insanın yaptığı kötülükleri kaydeder. “İçinde büyük evren varken, kendini küçük bir varlık olarak mı görüyorsun?”Selam olsun sana ey Müminlerin Emiri Ali bin Ebi Talib. Seni terbiye edeceğim oğlum, büyük bir lider olacaksın, bilgili, güçlü, kuvvetli, cesur, anlayışlı ve bilge olacaksın. Şüphesiz Allah hikmet sahibidir, büyüktür ve insanı nefsi üzerine şahit ve gözetici kılmıştır. Ve Allah, insanın bedenini kendi üzerine şahit kıldı.”
Dedim ki: “Sübhanallah, aynı zamanda Allah, herkesin günahını kendi nefsi dışında herkesten örter.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Aferin, şüphesiz Allah çok merhametlidir ve kusurları örter.”
Ben şu hadisi sordum: “Allah nefsi yarattığı zaman ona ‘Ben kimim?’ diye sordu.’ Nefs cevap verdi: ‘Ben kimim?’ “
İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) şöyle buyurdu: “Allah nefsi yarattığında ona ‘Ey nefs, ben kimim?’ dedi ve nefs ‘Ben’ dedi.”
Ve buradan biliyoruz ki, nefs ilk yaratıldığında Allah olduğunu düşündü. İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) buyurdu: “Gerçek mümin ruhunu nefsine muzaffer kılar, müminlere öğret ki, kardeşlerinden biri hata yaparsa, kabahatli olmasalar bile, ilk onlar özür dilesinler.”
Disiplin İlimden Daha Önemlidir
İmam (minhusselam) insanlığın karşılaştığı tüm zorluklar için gerekli olacak ahlak, görgü ve etik disiplinin kritik öneminden bahseder. Bu öğretiler, ilahi olarak yönlendirilen herhangi bir topluluğun temelidir:
“Onlara bu büyük görgü kurallarını öğret, onları disipline et ve gelecek olana hazırla. Benim böyle bir topluluğa ihtiyacım var, disiplin ilimden daha önemlidir. Ahlak her şeyin fevkindedir. İlim insana her zaman verilebilir, ama insan yanlış yetiştirilirse, sonra onu düzeltmek çok zor olur. Bu, çarpık büyümüş bir ağaca benzer, böyle oldu mu, onu düzeltmek de çok zor olur. Disiplini ve başkalarıyla ilişkilerde pozitif beklentilere girmeyi, yükselmeyi ve nasıl bu dinin mükemmel bir yansıması ve Ahmed El-Hasan’ın insanlara mükemmel sureti olunacağını öğrenmek her şeyden önemlidir. Bu, öğrendikleri her şeyden daha büyük ve daha mühimdir. Onlara öğret…
1. Onlara, kardeşlerinin yatakta uyuması için, içlerinden bir müminin yerin tozu üzerinde uyumaya nasıl hazır olması gerektiğini ve bir müminin, kardeşinin yediğinden ya da yiyeceklerinin olduğundan emin olduğunu kontrol etmeden nasıl yemek yememesi gerektiğini öğret.
2. Onlara her birinin diğerini kendisine nasıl tercih etmesi gerektiğini öğret.
3. Onlara nasıl sağlam bir bina gibi olmaları gerektiğini ve bir kişinin herkes için ve herkesin bir kişi için nasıl olması gerektiğini öğret.
4. Onlara nasıl Allah’ta fena olmayı ve insanları sevmeği öğret.
5. Onlara öğret ki, en önce kardeşim olsun, en sonda da ben olayım.
6. Onlara öğret ki, kendini sevmek küfür, başkalarını sevmek ise hayır ve imandır.”
Nefsi Değerlendirme: Ruha Zafer Ver
Aşağıdaki diyalog, kişinin kendi ahlaki karakterini nasıl değerlendireceği üzerine odaklanmaktadır. Daha da önemlisi, İmam (minhusselam) kişinin kendi ruhuna zafer kazandıracak yöntemler sunuyor.
Ben İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) sordum: “İnsan, kontrolün nefsinde mi yoksa ruhunda mı olduğunu nasıl bilebilir?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Nefsi kışkırtan bir şey olduğunda, onu ezmek için her şeyi yap. Onu ayaklarınla ez. İt, it ve hemen ardından rahatlayacaksın. Bunu yaparsan ve kendini huzurlu hissedersen, bil ki ruhun nefsini ezmiştir. Huzur ve güvence hissedeceksin ve bunun tersi de doğrudur.”
Dedim ki: “O zaman bu dünyadaki amacımız nefsimizle savaşmak ve onu terk etmektir.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Evladım, insanlar bencilliği bırakır bırakmaz ve başkalarını kendi nefslerine tercih eder etmez, dünya nurlu bir alem olur ve onda bir fakir, muhtaç, aç, korkmuş bir insan bulamazsın. İnsanların yapması gereken en önemli şey budur. Başkalarını kendi nefslerine tercih etmek. Önce kardeşim, önce bacım demek.”
Dedim ki: “Ben, seninle konuşan ve bazen şaka yapan kimse, benim belirli özelliklerim ve niteliklerim, belirli ruh hallerim var, bu nedir, nefs mi, ruh mu yoksa beden mi?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Nefs ve insan duyuları.” Ben dedim: “Peki o zaman benden geriye ne kaldı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Senin ruhun başkadır, farkı kıyamda göreceksin. Değişeceksin, çalışan tek şey ruhun olacak ve merhametsiz, çok sert olacaksın.”
Ben dedim: “Öyleyse kafirlere merhamet nefsten, müminlere merhamet ve kafirlere karşı sertlik ise ruhtandır.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu, belli insan anlayışları üzerine ve her biri içinde yetiştiği çevreye göre büyümüş nefstendir. Kendin göreceksin. En ufak şeyi bile affetmeyeceksin ve o zaman geçene kadar doğal haline dönmeyeceksin.”
Ben dedim: “Peki, genel olarak insan vefat ettiğinde, öbür tarafa giden nedir?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Ruh.” Ben dedim: “Ve nefs tamamen yok oluyor mu?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Beden parçalanıyor.” Dedim ki: “Örneğin, bir video oyunu oynarken, oynadığımız ana karakter veya avatar, oyunda bir beden ve kişiliğe sahiptir, ve onu hareket ettiren ve kontrol eden biziz, bunun gibi mi?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, aferin!” Ben dedim: “Ve oyun bittiğinde geriye sadece oyunu oynayan kişi kalıyor.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Şimdi misallerin en güzelini ve en doğrusunu verdin.” Dedim ki: “Sonra insanı bazen oyundaki karakterin söylediği veya yaptığı şeylerden bazı kelimeler söylerken veya bazı hareketleri taklit ederken buluyorsunuz, yani oyuncu oyundan biraz etkileniyor. Ama bunun dışında karakter, oyuncunun zihninde sadece bir anı olarak kalıyor.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Aynen öyle. Ve ruha galip gelinemez, ruh nefsten rahatsız olursa, çekip gider. O gider, bu durumda iyi ruhtan bahsediyoruz.”
Ben dedim: “Peki ya kötü ruh? Sarhoş halde video oyununun keyfini çıkarmaya devam mı eder?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Kötü ruh, nefsini daha çok çirkinleştirendir. Ve böylece, nefsin bu şekil bozukluğu, mahlukun eylemleri aracılığıyla gitgide daha fazla yansır.”
Dedim ki: “İyi bir ruh bir bedenden ayrıldığında, onun yerine kötü bir ruh mu gelir, yoksa varsayımsal olarak boş bir kap olarak kalabilir mi?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “İyi ruhun yerine kötü ruhun gelmesi her zaman söz konusu değildir.”
Dedim ki: “Öyleyse, sonunda, sadece nefs ve beden olan bu ruhsuz zat, ölümle birlikte, cehennem ateşi veya başka bir şey olmadan biter mi?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Bedenin özel bir azabı vardır, sana daha önce bildirdiğim gibi hayvan veya böcek olarak dönebilir.”
Dedim ki: “Öyleyse mesh bedenin dönüşü mü, yoksa bedenin hayvan olarak yeniden yaratılması mı?”
İmam (minhusselam) şöyle buyurmuştur: “Mesh, meshe dönüşmüş, yani daha önce çürümüş olan aynı çamurdan veya aynı maddelerden oluşan birisinin bedeninde kötü ruhun reenkarnasyonudur.”
Dedim ki: “Yani bir insandan ruh çıktıysa ve onun yerine kötü bir ruh gelmediyse, sonra o kişi ruhsuz öldüyse ve o an sadece bir beden ve bir nefs idiyse, bunların özel bir cezası var mı? Yoksa ceza varoluşun sona ermesi mi?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, öyle de diyebilirsin, ama gerçekten derine inersek, önce o azap görür ve hak ettiğini alır.”
Ben dedim: “Sübhanallah. Mehdi tarafından öldürülen herkes bir ruha sahip midir?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Şüphesiz onlar kötü ruhlar ve habis nefslerdir ve onlara asla şefaat kabul edilmeyecektir.”
Ben dedim: “Yani bu ruhlar İblis’ten daha mı kötü?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, onlar daha beterdir.” Ben dedim: “Allah’ın laneti onların üzerine olsun.”
Dimetiltriptamin (DMT): “Ruh Molekülü”
Bir gün İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) sordum: “Canlı olan her şeyde, bitkilerde, hayvanlarda, insanlarda bulunan DMT adında bir madde vardır. Bu maddenin rüya gördüğümüzde veya öldüğümüzde beyin tarafından salındığı ve halüsinasyonlara da neden olduğu söylenir. DMT kullanan kişiler, ruhları bedenlerinden çıkıyormuş gibi hissettiklerini hatırlarlar ve anlayamadıkları başka alemler ve kendileriyle konuşan yaratıklar görürler. Ona “Ruh Molekülü” diyorlar. Bu madde alemler arasındaki bağlayıcı madde midir, babacığım? Ve derin meditatif durumlardayken beynimiz doğal olarak onu salıverir mi?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu, bahsettiğimiz açılıştır. Yükselmedir ve dediğin gibi, bağlayıcı maddedir.”
Dedim ki: “Çok güçlü ve başta ölüyormuş gibi hissettiriyor ve sonra aniden kendini uzayda, başka alemlerde buluyorsun. Nedir bu yaratıklar Babacığım, onlar ruh mudur? Henüz enkarne olmamış insanlar mıdır?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Bütün mahlukatta çeşitli miktarlarda DMT vardır. Örneğin, sende çok varken başkasında az miktarda var. Sende çok fazladır, başkalarında ise azdır, hepsi kendine uygun biçimde.”
Ben sordum: “Yani zaten vücudumdaki miktara bağlı olarak, örneğin DMT alsaydım, etkisi, vücudunda az miktarda olan bir insandan daha büyük mü olurdu?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu, insanın manevî, psikolojik ve ahlâkî durumuna, akidesine, îmânına ve yakinine bağlıdır. Sana bir örnek vereyim; biri küçük diğeri büyük iki lastik balon. Büyük balona bir miktar hava doldurursan ve maksimuma kadar genişlerse, aynı miktarda havayı küçük balona doldurursan ne olur?”
Ben dedim: “Patlar.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Aynen öyle, bu madde (DMT) ile de böyledir.” Ben dedim: “Peki, taşındığımız alem ölüler alemi mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Duruma göre değişir. Belki de diriler alemine gidersin.”
Ben dedim: “Yani bu, kişinin titreştiği frekansa gitmek için bir portaldır.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Aynen öyledir.”