"Enter"a basıp içeriğe geçin

8. Gök Cisimleri – Bilgenin Gayesi

İsa yanıtlayarak şöyle dedi: “Yıldızın seni saptırdı Yahuda”

Ademoğulları, insanın yaratılışından beri hep göğe bakıp yıldızlara perestiş etmişlerdir. Gezegenlerin ve yıldızların hareketine dikkat etmiş, farklı takımyıldızların haritasını çıkarmış ve gökyüzündeki ışıkların hareketleri ile dünyadaki olaylar arasında bağlantılar kurmuşlardır. Modern bilim bile bize dolunayın gelgitler ve hayvan davranışları üzerinde bir etkisi olduğunu öğretti. Eski insanlar yıldızlara ve gezegenlere adanmış tapınaklar inşa etmiş ve hatta şehirlerini, onların geceleyin gökyüzündeki görünümlerine benzer şekilde inşa etmişler. Bu Kitabın 1. Babında, Havva üzüntülü halde gökyüzüne baktı ve iki ışık gördü, onları çağırdı ki, durumunu Adem’e bildirsinler. Görünüşe göre melekler Havva’ya yıldız şeklinde göründü.

Haft’üş Şerif elyazmasında Mufazzal bin Ömer, İmam Cafer’i Sadık’a (minhusselam) şöyle sordu: “Gökyüzü ile dünya arasında gördüğümüz, yayılıp asılı duran delen yıldızlar nelerdir?” İmam Sadık (minhusselam) şöyle buyurdu: “Onlar, müminler için kendi amellerinden yaratılan nurani bedenlerdir. Aynı şekilde, bedenler göğünde, onlardan farklı olanlar tarafından sizin onları gördüğünüz şekilde görülen bir güneş ve ay, mükerrem nurani bedenlerdir. Bu Yedi Âdemînin her göğünde, Allah’ın ilk mahlukattan yarattığı sabit ve kaim bir Âdem vardır. Onların mertebelerine ve derecelerine göre semalarda gök gök mertebeleri vardır.”Böylece görüyoruz ki, burada Mufazzal gökyüzünde parladığını gördüğümüz yıldızların ve gezegenlerin ne olduğunu soruyor, İmam Sadık (minhusselam) da geceleri gökte olan cisimlerin aslında müminler olduğunu bildiriyor. Yahuda İncili’nde şöyle geçer: “İsa onlara, ‘Bana karşı mücadele etmeyi bırakın. Her birinizin kendi yıldızı var, [ve…] yıldızlardan […] ona ait olanı […] Ben yozlaşmış kuşağa değil, güçlü ve bozulmaz kuşağa gönderildim, çünkü hiçbir düşman ve yıldızlardan herhangi biri o nesil [üzerinde] hüküm sürmedi. Size doğrusunu söyleyeyim, ateş direği çabucak düşecek ve yıldızlar o nesli yerinden oynatmayacak’ dedi.”

Aynı elyazmasında İsa (aleyhisselam) ile Yahuda arasında geçen konuşma şöyledir: “[İsa] dedi ki, ‘Yıldızın seni saptırdı, Yahuda’ ve ‘hiçbir fani insan gördüğün eve girmeye layık değildir, çünkü o yer kutsal olanlara ayrılmıştır. Orada ne güneş ne ay, ne de gündüz hüküm sürecek, ancak kutsal olanlar her zaman kutsal meleklerle birlikte krallıkta duracaklar. Bak, sana krallığın sırlarını anlattım ve sana yıldızların hatasını öğrettim ve […] [yukarıya] on iki krallığa gönderdim.’”

Başka bir pasajda şöyle diyor: “İsa dedi ki, Size doğrusunu söylüyorum, yıldızlar bütün bunları tamamlar. Saklas kendisi için belirlenen süreyi tamamlayınca ilk yıldızları nesillerle birlikte görünecek ve söylenenleri bitireceklerdir. Sonra benim adımla karşılarına çıkan herkesle yatacak, çocuklarını öldürecekler ve [onlar…] kötülüğü ve […] diyarları, nesilleri getirip Saklas’a sunacaklar. [Ve] ondan sonra […] [İsrail’in] on iki kabilesini […]’den getirecek ve [nesillerin] hepsi benim adıma günah işleyerek Saklas’a hizmet edecektir. Ve senin yıldızın on üçüncü krallığa [hükümdarlık edecek].” Sonra İsa [güldü]. [Yahuda] dedi ki, ‘Efendim, neden [bana gülüyorsun?’] İsa cevap verdi [ve dedi ki], ‘[Sana değil,] yıldızların hatasına gülüyorum, çünkü bu altı yıldız, bu beş savaşçıyla birlikte yoldan sapar ve yarattıkları ile birlikte hepsi yok edilir.’ Sonra Yahuda İsa’ya dedi ki, ‘Senin adınla vaftiz olanlar ne yapacak?’ İsa dedi ki, ‘Sana doğrusunu söylüyorum, benim adımla [aldıkları] bu vaftiz […] dünyevi Adem’in tüm neslini yok edecek. Yarın beni taşıyana işkence edecekler. Sana doğrusunu söylüyorum, fani bir insanın eli üzerime düşmeyecektir. Sana doğrusunu söylüyorum, Yahuda, Saklas’a kurban sunanlar kötü olan her şeyi […]. Ama sen hepsinden fazlasını yapacaksın çünkü beni taşıyan insanı kurban edeceksin. Artık boynuzun çıkmış, öfken alevlenmiş, yıldızın yükselmiş ve yüreğin [yoldan sapmıştır]. Doğrusu [sana söylüyorum], krallığın son […ve] […tahtları] [yenilmiş], krallar zayıflamış, melek nesilleri kederlenmiş ve [ektikleri…] kötülük yok edilmekte, [ve] [hükümdar] tahttan düşmek üzeredir. [Ve] sonra Adem’in büyük neslinin [meyvesi] yüceltilecektir, çünkü gökten, yerden ve meleklerden önce, âlemlerden olan o nesil vardı. Bak, sana her şey söylendi. Gözlerini kaldır ve içinde ışık olan bulutu ve etrafındaki yıldızları gör. Yol gösteren yıldız senin yıldızındır.’”

Açıkça İsa (aleyhisselam), ruhu olan her insanın bir yıldızı olduğunu ve insanların yıldızlarının gökte apaçık görülebildiğini söylemektedir. Ayrıca, yıldızların dünyadaki insanlar üzerinde bir etkisi olduğunu belirtiyor, bu nedenle Yahuda’ya “Yıldızın yükseldi ve kalbin saptı” diyor.

Al-i Muhammed’in (Onlara Selam Olsun) hadislerinde de astroloji ve astronominin kökeninin peygamberler ve özellikle İdris (Enok) olduğu belirtilmektedir. Bu bilimin insanların doğum ve ölüm tarihlerini bilmek için kullanıldığını da belirtilmiştir.

Muhammed ibn Ğanim, Eba Abdillah’a (aleyhisselam) şöyle dediğini rivayet etti: “Yıldızların rüyalardan daha doğru olduğunu söyleyen bir kavim var.” O (aleyhisselam) buyurdu: “Bu, Yuşa bin Nun ve Müminlerin Emiri için güneş dönmeden önce doğruydu. Bu yüzden Allah güneşi geri döndürdüğünde, müneccimlerin kafası karıştı, bazıları doğru anladı, bazıları yanlış anladı.”

Ebû Abdillah’a (aleyhisselam) astroloji hakkında soru soruldu, o da şöyle buyurdu: “Bunu, Araplardan bir evin ehlinden ve Hindistan’da bir evin ehlinden başkası bilmez. Ve bazı müneccimler bana Hindistan’daki yıldızları bilenlerin Enok’un halifesinin çocukları olduğunu söylediler.”

Bihar’ul Envar’da geçiyor ki: Atta tarafından yazılan eski bir kitapta Ali bin Ebi Talib’e (aleyhisselam) şöyle dendiği rivayet edilmiştir: “Yıldızların kökeni var mıydı?” O (aleyhisselam) dedi: “Evet, peygamberlerden bir peygamber. Kavmi ona dedi ki: “‘Bize yaratılışın doğumlarını ve ölümlerini öğretmedikçe sana iman etmeyiz.” Bunun üzerine Cenab-ı Hak bir buluta emretti, bu yüzden onlara yağmur yağdı ve dağın etrafını berrak sular kapladı. Sonra Cenab-ı Hak, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara o suda koşmalarını vahyetti, sonra Cenab-ı Hak o Peygamber’e, kavmi ile birlikte dağa çıkmasını vahyetti, böylece dağa çıktılar ve suyun üzerinde durdular. Ta ki, Güneş, Ay ve yıldızların seyri, gece ve gündüz saatleri ile yaratılışın doğumlarını ve ölümlerini bildiler. Onlardan biri ne zaman öleceğini, ne zaman hastalanacağını, kimin kendisine çocuk doğuracağını, kimin doğurmayacağını biliyordu, bu yüzden bir süre böyle kaldılar, sonra Dâvud (aleyhisselam) küfürleri üzerine onlarla savaştı ve onlar savaşta Dâvud’un karşısına henüz ecelleri gelmeyenleri çıkardılar. Ecelleri gelenleri ise evlerinde bıraktılar. Böylece Dâvud’un ashabı öldürülecek, fakat onlardan hiçbiri öldürülmeyecekti! Dâvud (aleyhisselam) dedi: “Rabbim, ben Senin itaatin için savaşırım, bunlar ise Sana itaat etmemek için savaşırlar. Benim ashabım öldürülüyor ama onlardan hiçbiri ölmüyor.” Bunun üzerine Allah ona şöyle vahyetti: “Ben onlara yaratılışın doğumlarını ve ölümlerini öğretmiştim, bu yüzden senin karşına henüz ölüm zamanı gelmemiş olanları çıkardılar, ölüm zamanı gelenleri de evlerinde bıraktılar. Bu yüzden senin ashabın öldürülür, ama onlardan hiçbiri öldürülemez.” Dâvud (aleyhisselam) da dedi ki: “Ya Rabbi, onlara ne ile öğrettin?” (Allah) dedi ki: “Güneşin, Ayın, yıldızların seyri ve gece ile gündüzün saatleriyle.” Sonra Dâvud, Aziz ve Celil olan Allah’a dua etti ve O, güneşi onlardan esirgedi, böylece gün arttı, artış gece ve gündüze karıştı, bu yüzden artışın miktarını bilemediler ve hesapları bozuldu.” Sonra Ali (aleyhisselam) şöyle buyurdu: “O andan itibaren yıldızların ilmine bakmaktan nefret edildi.”

Bihar’ul Envar’da, İbrâhim, Musa, İsa ve Muhammed’in doğumlarını, onların gelişini yıldızlarda veya geceleyin gökyüzünde yeni yıldızların doğumu veya ortaya çıkışı ile okuyabilen insanlar tarafından öngörüldüğü belirtilir. Bihar’ul Envar’da şu rivayet yer almaktadır: “Yıldızların İbrâhim’i (aleyhisselam) işaret etmesine gelince, El-Tecamül kitabının yazarı şöyle rivayet ediyor: İbrâhim’in babası Azer, Nemrut’un müneccimi idi. Ve bir gece onun emriyle yıldızlara baktı ve sabah Nemrut’a: “Yıldızlarda harikalar gördüm” dedi. Nemrut, “O nedir?” dedi. Azer, “Bizim zamanımızda doğan bir çocuk gördüm, bizim helakımız onun elinden olacak. Ona kısa bir süre sonra gebe kalınacak.” Nemrut buna şaşırdı, sonra: “Artık ona hamile kalan bir kadın var mı?” dedi. Azer “Hayır” dedi. Bu yüzden, Nemrut erkekleri kadınlardan alıkoydu ve bütün kadınları şehre yerleştirdi, kocalarını da onların yanına bırakmadı. Böylece Azer, karısıyla yattı ve karısı, İbrâhim’e hamile kaldı. Azer düşündü ki, beklenen kimse odur, böylece o zamanın ebelerini (karısına) yolladı – onlar cenin hakkında en bilgili ebelerdi ve cenin hakkında bilmedikleri hiçbir şey yoktu – ve onlar baktılar, cenin rahmin arkasına yapıştı.

Dediler ki: “Onun karnında bir şey görmüyoruz.” Yeni doğan bebeklerin ateşte yakılması ona verilen ilimlerdendi, fakat Allah’ın bebeği ateşten koruyacağının ilmi ona verilmedi.” Ben derim ki: “Ben bu rivayeti İbrâhim el-Hazzaz’dan rivayet ettim ve o, bunu Ebu Basir’den ve o, Eba Abdullah’tan (aleyhisselam) rivayet etti, orijinalini de Harun bin Musa el-Telekbari okumaya devam etti. Bu ayrıca Ali bin İbrâhim’den “Daha Basit Terimlerle Kur’an Tefsiri” kitabında rivayet edildi. Ayrıca Ebu Cafer Muhammed bin Cerir el-Taberi’nin “Tarih’i Taberi” kitabının ilk bölümünde rivayet edildi. Sa’d bin Hibetullah el- Ravendi de bunu “Peygamberlerin Hikayeleri” kitabında, ayrıca El-Selebi kendi tefsirinde rivayet etti. Diğer alimlerden de nakledildi. Onlar arasında peygamberliği müneccimler tarafından öngörülen Musa bin İmran (aleyhisselam) da vardır. Tarih kitapları ve diğer tür kitaplar da yeterincedir, öyle ki, bizim bütün rivayetleri belirtmemize gerek kalmıyor. Bu rivayetlerden biri El-Selebi tarafından “El-Arais fil Mecalis” kitabında rivayet ediliyor. O diyor: Firavun rüyasında gördü ki, Beytü’l Makdis’ten (Kudüs) bir ateş çıktı ve Mısır’ın bütün evlerini yuttu ve Kıptileri yaktı, ama İsrailoğullarına dokunmadı. Firavun sihirbazları, rahipleri, yorumcuları ve müneccimleri çağırıp rüyasını onlara sordu. Dediler ki: “İsrailoğullarından bir erkek çocuğu doğacak, saltanatını elinden alıp seni de tahtından düşürecek ve saltanatın üzerinde güç sahibi olacak, seni ve kavmini yurdunuzdan çıkaracak ve dininizi küçük düşürecektir. Doğacağı zaman da yaklaştı.”

Sonra onlar Musa’nın (aleyhisselam) doğumu ve Firavun’un erkek çocuklarını öldürülmesi konusunda yaptığı şey hakkında konuştular. Bizim bu kısımların hiçbirini belirtmemize gerek yok, zira bunun bizim konumuzla alakası yoktur. Müneccimlerin, Musa’nın (aleyhisselam) doğumu hakkında hükmünü ve onun peygamberliğini Zamehşari kendisinin “El-Keşşaf” kitabında zikretmiştir. Musa’nın (aleyhisselam) doğumu hakkında yıldızların alameti hadisi Veheb bin Menhap tarafından “El-Mubtada” kitabının ilk bölümünde El-Selebi’nin rivayetinden daha basit bir rivayette nakledilmiştir. Ve Ebu Cafer bin Babaveh “Nübüvvet” kitabında İsa bin Meryem hakkında bir rivayet geçmiştir. Rivayette şöyle deniyor: Mecusî âlimlerinden bir heyet, Meryem’e gelerek oğlunu ziyaret ettiler ve ona büyük önem vererek dediler: “Biz yıldızlara bakan bir kavimiz. Oğlun doğduğunda, krallık yıldızlarından yeni bir yıldız doğdu, ona baktık ve gördük ki, krallığı, göğe kaldırılıncaya kadar onu asla terk etmeyen ve ondan ayrılmayan bir nübüvvet krallığıdır ve dünya yerinde olduğu müddetçe o, Aziz ve Celil olan Rabbinin yanındadır. Sonra o, kral olur ve krallığı, şu ankinden daha uzun sürer.

Bu yüzden, doğudan geldik, ta ki bu yere tırmandık ve yıldızın ona yukarıdan baktığını gördük, işte onun yerini böyle öğrendik. Onun yerini öğrenmek için ona bir adak olarak sunduğumuz, daha önce hiç kimsenin almadığı bir hediye getirdik, çünkü bu adağın durumunun onun gibi olduğunu gördük: O, altın, günnük ve mürdür, çünkü altın tüm ürünlerin efendisidir, senin oğlun da yaşadığı sürece insanların efendisidir; ve günnük yaraları, deliliği ve tüm kusurları iyileştirir; ve çünkü mürün dumanı göğe ulaşır ve ondan başka hiçbir şeyin dumanı göğe ulaşmaz. Senin oğlun da böyledir, Cenab-ı Hak onu göğe yükseltir ve kendisi dışında onun zamanının insanlarından kimse yükselmez.” Ben Ebel Kasim Hüseyin bin Muhammed el-Sekuni tarafından derlenmiş “Delail’ül Nübüvve” kitabında Muhammed bin Ali bin Hüseyin’in Hasan bin Abdullah bin Ganim’den ve onun Haned’den ve onun Yunus’tan ve onun Ebu İshak’tan ve onun Salih bin İbrâhim’den ve onun Abdül Rahman bin Esad’dan ve onun İbn Müseyyip’ten ve onun Hasan bin Sabit’ten rivayet ettiği hadiste şöyle söylediği geçiyor: Vallahi ben yedi sekiz yaşlarında bir çocuğum, işittiğim her şeyi çok iyi anlıyorum, Yesrib tepesinde bir Yahudi’nin “Ey Yahudiler” diye bağırdığını işittim, toplandıklarında dediler ki: “Yazıklar olsun sana! Neyin var senin?” Dedi ki: “Ahmed’in Yıldızı yükseldi, bu gece onunla gönderilecek.” Ben Hindistan Kralı “Kaşina” tarafından yazılmış, yıldızların Peygamberimiz Muhammed’in (O’na ve Ailesine Selam Olsun) peygamberliğindeki işaretini ayrıntılı olarak anlatan “Çin Eli” adlı bir kitap buldum. Ben diyorum: Biz, Üstad’ın Herkül ve Hosrov hakkında ve onların bizim Peygamberimizin (Allah’ın salat’u selamı onun ve ailesinin üzerine olsun) peygamberliğini öğrenmek için yıldızlara baktığı hakkında “Onun gelişinin müjdesi” ve “Onun doğumu” bölümünde bahsettik.”

Ayrıca Kutsal Kitap’ta, Matta Kitabı 2. Bölümde üç Mecusi ve İsa’nın doğumu hikayesinde bu gerçeğin doğrulandığını görüyoruz. İsa’nın Kral Hirodes devrinde Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde doğmasından sonra bazı yıldız bilimciler doğudan Yeruşalim’e gelip şöyle dediler: “Yahudiler’in Kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O’nun yıldızını gördük ve O’na tapınmaya geldik.” Kral Hirodes bunu duyunca kendisi de bütün Yeruşalim halkı da tedirgin oldu. Bütün başkâhinleri ve halkın din bilginlerini toplayarak onlara Mesih’in nerede doğacağını sordu. “Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde” dediler. “Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmıştır: ‘Ey sen, Yahuda’daki Beytlehem, Yahuda önderleri arasında hiç de en önemsizi değilsin! Çünkü halkım İsrail’i güdecek önder senden çıkacak.’ “Bunun üzerine Hirodes yıldız bilimcileri gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü anı tam olarak öğrendi. “Gidin, çocuğu dikkatle arayın, bulunca bana haber verin, ben de gelip O’na tapınayım” diyerek onları Beytlehem’e gönderdi. Yıldız bilimciler, kralı dinledikten sonra yola çıktılar. Doğuda görmüş oldukları yıldız onlara yol gösteriyordu, çocuğun bulunduğu yerin üzerine varınca durdu. Yıldızı gördüklerinde olağanüstü bir sevinç duydular. Eve girip çocuğu annesi Meryem’le birlikte görünce yere kapanarak O’na tapındılar. Hazinelerini açıp O’na armağan olarak altın, günnük ve mür sundular. Sonra gördükleri bir düşte Hirodes’in yanına dönmemeleri için uyarılınca ülkelerine başka yoldan döndüler.

Gezegenlerin ve diğer Gök Cisimlerinin Yeryüzündeki insanlarla nasıl bağlantılı olduğunu belirten çok sayıda hadisler vardır. İbn Kesir kendi Bakara Suresinin 102. ayetinin tefsirinde şöyle söylüyor: “Yüce Allah meleklere dedi ki, “Meleklerden ikisi gelsin ve yeryüzüne gönderilsin, bakalım onlar nasıl bir tavır takınacaklar.” Melekler, “Ey Rabbimiz, Harut ve Marut” dediler. Böylece, onlar yeryüzüne indiler ve Venüs onlara insanların en güzellerinden olan bir kadın şeklinde göründü. O, onların yanına geldi, onlar da onunla cinsel ilişkiye girmek istediler, ama o, “Hayır, andolsun, siz bu şirk sözünü söylemedikçe olmaz” dedi. Onlar, “Hayır, vallahi biz asla müşrik olmayacağız” dediler. Bunun üzerine o, oradan ayrıldı ve kucağında taşıdığı bir erkek çocuğuyla geri döndü. Onlar yine onunla cinsel ilişkiye girmek istediler. O, “Hayır, vallahi hayır, bu çocuğu öldürmeyince olmaz” dedi. Onlar, “Hayır, vallahi onu asla öldürmeyeceğiz” dediler. Bunun üzerine kadın oradan ayrıldı ve bir testi şarapla geri döndü, onlar onunla cinsel ilişkiye girmek istediler, o da dedi ki, “Vallahi hayır, siz bu şaraptan içmedikçe olmaz.” Onlar da şaraptan içip sarhoş oldular, onunla yattılar ve çocuğu öldürdüler. Uyandıklarında kadın onlara dedi ki: “Vallahi beni reddettiğiniz her şeyi sarhoşken yaptınız.” Böylece, onlara dünya ve ahiret azabı arasında bir tercih hakkı verildi ve onlar bu dünyanın azabını seçtiler.” Bu, Ebu Hatim bin Habbab’ın kendi Sahih’inde rivayet ediliyor.”İbn Kesir aynı hikayeyi Müminlerin Emiri Ali bin Ebu Talib’den (minhusselam) rivayet eder.

El-Kafi’de geçen diğer bir rivayette Eba Abdillah’a (minhussselam) soruldu: “Peki ya Yıldızlar doğru mu?” O buyurdu: “Evet, Allah Jüpiter’i insan suretinde dünyaya gönderdi, böylece o, Arap olmayan bir adamı yayına alarak ona Yıldızlar’ı öğretti, nihayet onun, ilmin kemaline ulaştığını düşündü, sonra ona dedi: ‘Bak, Jüpiter nerede?’ O dedi: ‘Onu yıldızlarda göremiyorum ve nerede olduğunu bilmiyorum.’ Sonra o, bu adamı bir kenara koyarak Hindistan’dan bir adam aldı ve onu eğitti, sonunda onun, ilmin kemaline ulaştığını düşündü, sonra dedi: ‘Jüpiter’e bak, nerede?’ Adam dedi: ‘Hesaplamalarıma göre o sensin!’ Onun soluğu kesildi ve öldü, ailesi onun ilmini miras aldı, yani ilim oradadır.”

Ayrıca gök cisimlerinin dünyadaki canlılar üzerindeki etkilerinden bahseden çok sayıda hadis vardır: Sonra Ebi Abdillah (aleyhisselam) ona dedi: “Doğru söyledin. Doğarsa, develerin öfkeleneceği yıldızın adı nedir?” El- Yemâni dedi: “Bilmiyorum.” Ebi Abdillah (aleyhisselam) buyurdu: “Doğru söyledin. Peki, doğarsa ineklerin öfkeleneceği yıldızın adı nedir?” El-Yemâni dedi: “Bilmiyorum.” Eba Abdillah (aleyhisselam) ona: “Bilmiyorum dediğinde doğru söyledin. Doğarsa köpeklerin öfkelendiği yıldızın adı nedir?” dedi. El-Yemâni dedi: “Bilmiyorum.” O dedi: “Doğru söyledin. Sizin yıldızlarınız içinde Satürn nedir?” El-Yemâni dedi: “Bu bir uğursuzluk yıldızıdır.” Eba Abdillah (aleyhisselam) buyurdu: “Öyle söyleme, zira o, Müminlerin Emiri’nin yıldızıdır, Allah’ın salat’u selamı onun üzerine olsun. Çünkü o, vasilerin (Onlara Selam Olsun) yıldızıdır ve o, Allahın Kitabı’nda geçen Delen Yıldız’dır.” El-Yemâni dedi: “Delen Yıldız (El-Necm El-Sakib) ne demektir?” O buyurdu: “Onun başlangıcı yedinci gökteyken, en alt semada parlayıncaya kadar deldi. Sonra Allah onu Delen Yıldız adlandırdı.” Sonra şöyle buyurdu: “Ey Arapların kardeşi, sizin hiç aliminiz var mı?” El-Yemâni dedi: “Evet, sana feda olayım, onlar Yemen’de olan bir cemaattir ve ilim açısından diğer insanlara benzemezler.”

Eski insanlar gök cisimlerine taparlardı. Eski Mısırlılar Sirius’a taparlardı ve hatta Kur’an-ı Kerim şöyle der: “Gerçekten de o, Siriusun Rabbidir” Kur’an, İbrâhim’in (aleyhisselam) yıldızlara baktığından da söz eder: “İbrâhim yıldızlara bir göz attı ve ‘Ben hastayım’ dedi.”Kur’an’da İbrâhim’in Göklerin Egemenliği’ne bakıp Rabbinin Güneş mi Ay mı yoksa Gezegen mi olduğu üzerinde kafa yormasından da söz edilir.

Yakinen bilenlerden olması için İbrâhim’e göklerin ve yerin hükümranlığını şöylece gösteriyorduk: Üzerine gece karanlığı basınca, bir yıldız gördü. “İşte Rabbim!” dedi. Yıldız batınca da, “Ben öyle batanları sevmem” dedi. Ay’ı doğarken görünce de, “İşte Rabbim!” dedi. Ay da batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi. Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca, “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi. “Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.” Gezegenlerin veya yıldızların insanlar olduğu fikri ayrıca Kur’an’ın 12. (Yusuf) Suresinde doğrulanmaktadır ve burada Güneş Yakub, Ay Rahel, Gezegenler de Yusuf’un (aleyhisselam) kardeşleri olarak tanımlanıyor. İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) Tevhid Kitabı’nda başka bir tefsir de sunmuş ve Muhammed’i Güneş, Ali’yi Ay, İmamları (Selam Onlardandır) da Gezegenler olarak tanımlamıştır. Her durumda rüyalarda görülen gök cisimlerinin anlamı insanlardır. Bu, onların ruhlarını rüya aleminde görmek gibidir.

Ve ‘Gaybet’ kitabında Ebu Cafer’in (aleyhisselam) şöyle buyurduğu rivayet ediliyor: “Biz gökyüzünün yıldızları gibiyiz. Ne zaman bir yıldız kaybolsa, (başka) bir yıldız doğar, ta ki parmaklarınızla işaret edip kaşlarınızı kaldırsanız, Allah yıldızını sizden gizler. O zaman Abdülmüttalib’in oğullarının hepsi eşit olur, hangisinin hangisinden olduğu bilinmez. Öyle ki, yıldızınız doğarsa, Rabbinize hamd edin.”

Nitekim İmam Mehdi’nin (minhusselam) kıyam alametleriyle ilgili rivayetlerin içinde Kızıl Gezegen’in zuhuru ile ilgili rivayetler mevcuttur. Muhammed Ali Tabatabai’nin yazdığı “İmam Mehdi’nin Zuhuruna Kadar 250 Alamet” kitabında “Neredeyse Birleşen İki Kuyruklu Bir Kızıl Gezegen” başlıklı 190. Alamet’te şöyle geçiyor: İmam Sadık (minhusselam) buyurdu: “Arapları dehşete düşüren iki kuyruklu yıldızı olan gezegenin ortaya çıkması. Bu, doğuda, Ay gibi parlayan bir gezegendir.” Meşarikul Envar El- Yakin kitabında buyuruldu: “Ve Arapları korkutan ve kuyruklu yıldıza benzeyen gezegenin ortaya çıkışı sırasında yağmur dinecek, nehirler kuruyacak, fırtınalar değişecek ve tüm ülkelerde fiyatlar yükselecektir.”

Bir defasında İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) soruldu: “Kızıl Gezegen İsa Peygamber midir? Eğer o, Kızıl Gezegen değilse, peki o (gezegen) artık aramızda mı? Ve ne zaman ortaya çıkacak?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “O, aranızdadır ve apaçıktır, inşallah. Ve o, İsa Peygamber (aleyhisselam) değildir.”

Böylece, İmam artık onaylamıştır ki, Kızıl Gezegen aslında ortaya çıkmış bir bireydir. Başka bir tarihte, İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) açıkladı ki, Kızıl Gezegen ‘Al-i Muhammedin Kaimi’dir (minhusselam). Kızıl Gezegen olarak bilinen tek gezegen Mars’tır. Mars’ın iki Ay’ı vardır ve görünüş itibariyle kuyruklu yıldıza benziyorlar. Biri Fobos (korku), diğeri de Deimos (dehşet ve ürperti) adlanıyor.

Bir gün İmam Ahmed El-Hasan’la (minhusselam) konuşuyordum ve ona dedim ki: “Babacığım, Irak’ta bulunan, Vaftizci Yahya’nın takipçileri olan Sâbiîler, yazılarında bir şey söylemişler ve bu benim dikkatimi çekti. Onlar, Hz. Muhammed’in (O’na ve Ailesine Selam Olsun) babası, Abdülmüttalib’in oğlu Abdullah’ın Mars gezegeninin zuhuru olduğunu söylediler. Ayrıca Mars’ın bir savaş gezegeni olduğunu söylediler. Bana daha önce iki kuyruklu yıldıza sahip, hadislerde bahsedilen Kızıl Gezegen olduğumu söylemiştin. Mars, Kızıl Gezegen olarak bilinir ve Fobos ile Deimos adlı Ay gibi iki kuyruklu yıldıza sahiptir. Hesaplarıma göre sana sormak istedim, ben Mars mıyım?”

İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) buyurdu: “Evet oğlum, sen O’sun.”

Ben sordum: “O halde onun hareketleri benim yeryüzündeki amellerimi kontrol ederek etkiliyor mu?”

İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) buyurdu: “Evet, yüzde 89 oranında etkiliyor.”

Böylece, hayat yollarınızı belirleyen durumların ve etkenlerin çoğunun %89 oranında gerçek anlamda kozmosa yazıldığını görebiliriz. Örneğin, nerede, ne zaman, kimden doğduğunuz, yaşam beklentiniz, hepsi yıldızlarda okunabilir.

İmam (minhusselam) ile konuşmamı devam ettirdim: “Bugün Dr. Salah El-Holi ile konuşuyorduk ve eski Mısırlıların, eskiden salihlerin ruhlarının gökyüzündeki yıldızlara dönüştüğüne nasıl inandıkları hakkında bir tartışma yaptık. Sen de bana Sirius Yıldızı’nın bu evrenin yaratıcısı olduğunu söylemiştin. Yıldızlar ve gök cisimleri ruhlar mıdır? Sirius Yıldızı İblis midir?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Söyleyeyim, evet, doğrudur.” Ben dedim: “Adem de Yer gezegeni mi? Ve biz onun üzerinde mi yaşıyoruz?”

İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) buyurdu: “Evet, doğrudur.” Kendi kendime düşündüm: “Sübhanallah! Doğrusu yeryüzü çamurdan, Sirius ise ateşten yaratılmıştır” ve kendi kendime şu ayeti okudum: [Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.]

Al-i Muhammedin Kaimi ve Mısır arasındaki bağlantı ve Kaim’in Mısır Sahibi olması açısından rivayet edilmiştir ki, Arapçada “galip” anlamını veren Kahire şehrinin ismi “Galip Yıldız” anlamına gelen “Necmü’l Kahir” isminden türemiştir ve bu, Mars Gezegeni’nin Araplar arasında bilinen ismidir.

Artık, eski zamanlarda yıldızlara ve gök cisimlerine tapınmanın neden ve nasıl ortaya çıktığı sizin için açıktır. Eski insanlar yıldızların ve gök cisimlerinin ruhlar olduğunu biliyorlardı ve göklerdeki bu ruhlara dua ederek onlardan bir şeyler istiyorlardı, tıpkı birinin İmamlardan birini ziyaret ederek ve onun türbesinde dua ederek ondan bir şey istemesi gibi. Eski Mısır’da, Roma’da, Yunanistan’da, Hindistan’da ve dünyanın hemen her yerinde bu cisimlere tapınma da böyle olmuştur. Bu çağda bundan haberdar olanlar ve elitler hâlâ bu meseleleri biliyorlar ve göz önünde gizliyorlar. Örneğin, ‘Walt Disney’in Pinokyo’sunda, şarkı sözlerinde oldukça açık bir şekilde yazan “Bir Yıldızdan Dilek Dilediğinde” şarkısını görürsünüz:

Bir yıldızdan dilek dilediğinde, Kim olduğun hiç farketmez, Kalbinden geçen her şey Sana gelecektir. Eğer kalbin hayallerindeyse, Hiçbir dilek imkansız değildir, Bir yıldızdan dilek dilediğinde, Tıpkı hayalperestlerin yaptığı gibi. Kader kibardır, Sevenlere getirir, Onların gizli özleminin Tatlı yerine getirilmesi. Tıpkı mavi olmayan bir şimşek gibi, Bir anda gelir. Bir yıldızdan dilek dilediğinde Hayallerin gerçekleşir. Bir yıldız doğduğunda, Bir ya da iki hediyeye sahip olur, Bir tanesi de bu, Bir hayali gerçekleştirme güçleri olur.

‘Super Mario Brothers’ gibi, yıldızlara dokunmak veya yıldızları toplamak gibi temalar sergileyen modern kültür oyunlarımız vardır. Başkalarından üstün oldukları ve dilekleri gerçekleştiği için “Yıldız” olarak anılan ünlüler var. Ayrıca Mark Twain gibi göksel ikizlerini belirleyerek doğum ve ölümlerini hesaplama yeteneğine sahip insanlar vardır. 1909’da Mark Twain şunları söyledi: “Ben 1835’te Halley Kuyruklu Yıldızı ile geldim. Gelecek yıl tekrar geliyor ve onunla (buradan) çıkmayı umuyorum. Halley Kuyruklu Yıldızı ile çıkıp gitmezsem hayatımın en büyük hayal kırıklığı olacak. Yüce Tanrı hiç şüphesiz buyurmuştur: “İşte bu iki sorumsuz ucube; birlikte girdiler, birlikte çıkmak zorundalar.” Twain 1835’te Halley Kuyruklu Yıldızı’nın ortaya çıkmasından hemen sonra doğdu ve 1910’da (Halley) en parlak haliyle ortaya çıktıktan bir gün sonra kalp krizinden öldü.

Belki de Masonlukla ilgili en büyük gerçeklerden biri, aslında Sirius Yıldızı’na ibadet etmeleridir.22 Sirius onlar için G harfini veya Tanrı’yı (God) temsil eder ve o, Güneş’in arkasındaki Güneş’tir. Onlar Sirius’u Güneş’in gücünün kaynağı ve tüm yaratılışın arkasındaki ilahi ışık olarak görüyorlar. Büyük Köpek takımyıldızında bulunan Sirius, Köpek Yıldızı (Dog Star) olarak bilinir ve “Dog” ters yazıldığında “God” olarak okunur. Masonlar, İblisin Ruhu’na veya Şeytan’a, Yakıp Kavuran Yıldız Sirius’a taparlar. Güçlerini ve etkilerini bu şekilde ve buradan alıyorlar. Masonların Şeytan’ın tek gözüne taptıklarını da daha önceki çalışmalarımızda göstermiştik. Biz, İblis’in Ruhu olan Sirius tarafından yaratılan bir evrende yaşıyoruz ve şu anda Sirius’a tapanların ve O’nun çocuklarının hüküm sürdüğü Adem’in Ruhunda, dünyada yaşıyoruz. Sirius, galaksimizdeki en baskın ve belirgin yıldızdır.