Bu sefere katılan mücâhidler Kureyş’e âid bir kervanı gözetliyorlardı. Başbuğları da Ebû Ubeyde ibnu’l-Cerrâh (radıyallahü anh) idi.
4403 Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sahil tarafına bir askerî kuvvet gönderdi, başlarına da Ebû Ubeyde ibnu’l-Cerrâh’ı kumandan ta’yîn etti. Bu askerî kuvvet üçyüz kişiden ibaretti.
(Câbir dedi ki:) Biz yola çıktık. Yolun bir kısmında bulunduğumuz sırada azığımız tükendi. Bunun üzerine Ebû Ubeyde mücâhidlere yanlarındaki azıkları getirmelerini emretti. Getirilen azıklar bir yere toplandı ki, bu da iki dağarcık hurmadan ibaretti. İşte bu hurma azar azar her gün bizim azığımız oluyordu. Nihayet bu da sona erdi. Artık herbirimize günde birer hurmadan başka birşey düşmüyordu.
Râvî Vehb ibn Keysân dedi ki: Ben Câbir’e:
— Günde bir hurma sizin gıdanıza yetmez, dedim. Câbir de ona:
— Bu bir hurma da tükenince onun yokluğunun acısını da tattık. Sonra deniz sahiline ulaştık, bir de baktık ki, küçük dağ gibi bir balık duruyor. O seriyyede bulunan askerler onsekiz gece bu balığın etinden yediler. Sonra Ebû Ubeyde bu balığın kaburga kemiklerinden ikisinin dikilmesini emretti de, iki kemiği dikildi. Sonra Ebû Ubeyde bir binek devesinin hazırlanmasını emretti, deve hazırlandı. Sonra bu deve o iki kemiğin altından geçti de kemiklere dokunmadı.