4404 Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Amr ibnu Dinar’dan ezberlediğimiz şudur: O şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah’tan işittim, o şöyle diyordu: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizleri üçyüz süvârî olarak gönderdi. Başbuğumuz Ebû Ubeyde ibnu’l-Cerrâh idi. Kureyş kervanını gözetliyorduk. Deniz sahilinde biz yarım ay (onbeş gün) oturduk. Bizlere şiddetli bir açlık isabet etti. Nihayet habat denilen dikenli ağacın yapraklarını, yemişlerini yedik. İşte bu sebeble bu ordu birliğine Ceyşu’l-Habat ismi verildi. İşte orada deniz bizim için sahile el-Anber denilen büyük bir dâbde attı. Artık biz onun etinden yarım ay yedik ve yağı ile yağlandık. Nihayet vücûdlarımız ve kuvvetimiz (açlıktan önceki) yerine geldi. Ebû Ubeyde bu deniz hayvanının kaburga kemiklerinden birini alıp dikti. Beraberinde bulunan en uzun adama yöneldi.
Sufyân ibn Uyeyne bir defasında: Onun kaburga kemiklerinden birini alıp dikti. Bir adam ve bir deve aldı da o dikili kaburganın altından geçti, şeklinde rivayet etmiştir.
Câbir dedi ki: O açlık günlerinde mücâhidler topluluğundan bir adam üç deve kesti. Sonra üç deve daha kesti. Sonra üç deve daha kesti. Sonra Ebû Ubeyde (binek develeri azalıyor diye) deve kesmeyi nehyetti.
Amr ibnu Dînâr şöyle diyordu: Bize Ebû Salih Zekvân haber verdi ki, Kays ibnu Sa’d, babası Sa’d ibn Ubâde’ye (Medine’ye döndüklerinde) şöyle demiştir: Ben o askerlerin içinde idim. Acıktılar. Kes, dedi. Kestim, dedi. Sonra yine acıktılar, yine kes dedi. Yine kestim, dedi. Sonra yine acıktılar; yine kes dedi; ben de kestim, dedi. Sonra acıktılar, kes dedi. Ben kesmekten nehyolundum, dedi