Bu başlıkta zikredilen şeyi Abdullah ibn Zeyd Peygamber’den rivayet etmiştir.
3179 Hakîm ibn Hizam (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah’tan istedim, O bana verdi. Sonra kendisinden yine istedim, O da yine bana verdi. Sonra bana şöyle buyurdu:
— “Yâ Hakîm! Şu mal, yeşil, tatlı bir meyvedir. Her kim bu malı nefis ferâgatiyle (hırssız) alırsa, o malda kendisi için bereketlilik ve meymenetlilik ihsan olunur. Her kim de bunu hırs ile (nefis düşkünlüğü ile) alırsa, bu malda alan için bereketlilik ve şereflilik olmaz.
O hırslı kimse bir obur gibidir ki, dâima yer, fakat bir türlü doymaz. (Veren) yüksek el, (alan) alçak elden hayırlıdır.” Hakîm dedi ki: Ben:
— Yâ Rasûlallah, Seni hakk ile peygamber gönderen Allah’a yemîn ederim ki, ben şu dünyâdan ayrılıncaya kadar Sen’den başka hiçbir kimseye, hiçbir şey için elimi uzatmam, dedim.
(Hakîkaten) Ebû Bekr, Beytu’l-mâl’daki hakkını vermek için Hakîm’i çağırmış, fakat Hakîm, Ebû Bekr’in ihsanından hiçbirşey kabul etmemiştir. Sonra Omer de onu, hakkım vermek için çağırmış, ondan da bir şey kabul etmekten çekinmiştir. Bundan sonra Omer:
— Ey Müslümanlar cemâati! Ben Hakîm’in, Allah’ın kendisine ayırdığı bu fey’den olan hakkını kendisine arz ediyorum, o ise bunu almaktan çekiniyor, demiştir.
Ve (hakîkaten) Hakîm, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sonra tâ vefat edinceye kadar hiçbir insandan bir şey almamıştır