1970 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Peygamber’in yanında oturmuş bulunduğumuz sırada O’na bir kimse geldi de:
— Yâ Rasûlallah, helak oldum! dedi. Rasûlüllah ona:
— “Sana ne oldu ki?” diye sordu. O kimse:
— Oruçlu olduğum hâlde kadınımın üzerine düştüm (yani onunla cinsî münâsebet yaptım), dedi., Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
— “Hürriyete kavuşturacağın bir köle bulabilir misin?” buyurdu. O zât:
— Hayır (bulamam), dedi. Rasûlüllah:
— “Öyle ise iki ay zincirleme oruç tutmaya gücün yeter mi?” diye sordu.
O zât:
— Hayır, buna güç yetiremem, dedi. Rasûlüllah:
— “Altmış yoksulu doyurmak yolunu bulabilir misin?” buyurdu.
O zât:
— Hayır (bulamam), dedi.
Ebû Hureyre dedi ki: Peygamber bir süre bekledi. Bizler de bu bekleyiş üzerinde iken Peygamber’e içinde hurma dolu bir arak getirildi. Arak, mıktel demektir. Peygamber:
— “O mes’ele soran kimse nerededir?” buyurdu. O zât:
— Benim (buradayım diye ayağa kalktı).
Peygamber:
— “Bu hurmayı al da yoksullara sadaka eti” buyurdu. O adam:
— Benden daha fakîr olana mı vereceğim, yâ Rasûlallah? Allah’a yemîn ederim ki, Medine’nin iki kara taşlığı arasında benim ev halkımdan daha fakîr bir ev halkı yoktur, dedi.
Râvî: İki lâbe ile, iki kara taşlığı kastediyor, demiştir. Bu sözü üzerine Peygamber, azı dişleri meydana çıkıncaya kadar güldü. Sonra da o zâta:
— “Haydi bu hurmayı (al da) ailene yedir!” buyurdu.