1844 Bana Mâlik, Nâfi’den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh), Şâm ordusu fitnesi yılında umre yapmak üzere Mekke istikametine yola çıktığı zaman (oğullarının o yıl hacc yapmamasının daha hayırlı olacağını söylemelerine) cevaben: Eğer ben Beyt’e ulaşmaktan men’ olunursam, biz de Rasûlüllah’ın beraberinde iken yaptığımız gibi yaparız, dedi. Ve umre niyetiyle (Zu’l-Huleyfe’den) ihrama girip telbiye etti. Şundan dolayı ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de Hudeybiye senesinde böyle umre niyetiyle ihrama girip telbiye etmişti.
Sonra Abdullah ibn Omer kendi işi hususunda nazar edip düşündü de kendi kendine: Alıkonulmakla ihramdan çıkmanın cevazında umre ile haccın durumu birdir; aralarında fark yoktur, dedi. Akabinde yüzünü yol arkadaşlarına yöneltti de: Umre ile haccın durumu ayrı ayrı değil, birdir. Ben sizleri şâhid kılıyorum ki, ben umre ile beraber haccı da kendime vâcib kıldım, dedi. (Yânı kıran haccına niyet etti.) Mekke’ye varınca umre ve hacc için bir tavaf yaptı ve bunun kendisine kâfi olduğu re’yinde bulunup kurbânını kesti.