Alalu’nun gırtlağından bir feryat, bir zafer çığlığı kopup çıktı: Nibiru’nun kısmeti artık onun ellerindeydi. Arabaya geri dönüp balık giysisini çıkarttı ve komutan koltuğuna yerleşti. Nibiru’nun turunun yönünü bulmak için kaderler tabletlerinin bildiği tüm turları canlandırdı. Sözleri taşıyanı kurcaladı, sözleri Nibiru’ya doğru taşınacaktı. Sonra Nibiru’ya şu sözleri söyledi: Büyük Alalu’nun sözleri, Nibiru’daki Anu’ya sesleniyor. Başka bir dünya üstündeyim; kurtuluş altınını buldum; Nibiru’nun kısmeti benim ellerimde, şartlarıma kulak ver ve dinle.
Nibiru’nun kısmeti benim ellerimde, kulak ver ve dinle. Koyu renkli Dünya’dan konuşucu tarafından Nibiru’ya ışınlanan sözleri böyleydi Alalu’nun. Alalu’nun sözleri kral Anu’ya iletildiğinde Anu çok şaşırdı; danışmanlar afalladı, bilgeler hayrete düştüler. Alalu ölmedi mi diye sordular birbirlerine. Başka bir dünyada, yaşıyor olabilir miydi gerçekten, diyorlardı inanmaz bakışlarla. Nibiru’da saklanmış, bir arabaya atlayıp, gizlendiği yere gitmiş olmasın dı?
Arabaların komutanları huzura çağırıldı; alimler ışınlanan sözleri incelediler. Sözler Nibiru’dan gelmemişti; dövülmüş bileziğin ötesinden söylenmişlerdi. Böyleydi bulguları; kral Anu’ya bildirdiler bunu. Anu şaşkınlığa uğramıştı, olanları düşünüyordu Alalu’ya. Onu işittiğimizi bildiren sözler yollana, dedi huzurunda toplananlara. Gök arabaları yerinde emir verile, Alalu’ya şunları söylesinler: Kral Anu sana selamlarını yolluyor; sağ ve esen olduğunu öğrenmekten dolayı memnun.