Güneş’in ışınlarının parlaklığı çok azalmıştı; arabaya vardığında hava artık karanlıktı. Günün kısalığını düşündü Alalu; kısalığı onu çok şaşırtmıştı. Sazlıklar yönünden ufuktan soğuk bir aydınlık doğuyordu. Beyaz renkli bir top hızla göklere yükselmekteydi. Ve baktı ki bu Dünya’nın yoldaşı, Kingu. Başlangıca ilişkin anlatılanların gerçek olduğunu şimdi gözleriyle görüyordu: gezegenler ve onların turları; dövülmüş bilezik, Dünya Ki, onun uydusu Kingu; hepsi de yaratılmış, böyle çağırılmıştı demek.
Alalu, doğruluğunu görmesi gereken bir gerçek daha olduğunu geçirdi yüreğinden: kurtuluş anlamına gelen altının da bulunması gerekiyordu. Başlangıç hikayelerinde gerçek payı vardıysa eğer, Tiamat’ın altın damarları akan sularla yıkandılarsa; onun kesilip kopartılan yarısı olan Ki’nin sularında da altın bulunmalıydı. Alalu titreyen elleriyle sınayıcıyı arabanın sırığından çıkarttı. Titreyen elleriyle balık giysisini kuşandı; hızla yaklaşan gün ışığını bekliyordu hevesle.
Şafak söktüğünde arabadan çıktı, hızla sazlıkların içine daldı. Derin sulara doğru ilerleyip sınayıcıyı sulara soktu. Hevesle bakıyordu onun aydınlanan yüzüne; kalbi deliler gibi atıyordu. Sınayıcı suyun içeriğini gösteriyordu; bulgularını semboller ve sayılarla açığa vuruyordu. Aniden durdu Alalu’nun kalp atışı: sularda altın vardı. Böyle diyordu sınayıcı. Heyecandan titreyen bacaklarla ileri yürüdü Alalu; sazlıkların daha derinlerine ilerledi. Sınayıcıyı tekrar suya soktu; sınayıcı yine altın duyurdu.