Yavaşça hareket ederken, parlayan Güneş’in üstünden kaldırdı peçesini; başlangıçtan beri bir olan tam olarak çıktı ortaya. Alalu’nun kalbini dolduran neşe çok sürmedi. Beşinci gezegenin ötesinde en büyük tehlike pusudaydı; çok iyi biliyordu bunu. Hemen ileridedövülmüş bilezik (Asteroid kuşağı) hükmetmekteydi; yıkıp tahrip etmek için beklemekteydi. Kayalardan ve iri taşlardan bir araya getirilip dövülmüşlerdi; anasız yetimler gibi bir araya gelmişlerdi. İleri geri kayıp kıpırdanarak, geçmişte kalmış bir kaderi izliyorlardı.
Yaptıkları iğrençti; tek usulleri bela çıkarmaktı. Ava çıkmış aslanlar gibi parçalayıp yutmuşlardı Nibiru’nun mürettebatsız arabalarını. Hayatta kalmak için gereken o değerli altının çıkartılıp taşınmasını reddetmişlerdi. Alalu’nun arabası önünü ardını düşünmeden dövülmüş bileziğe doğru, yakın dövüşen vahşi kayalarla yüzleşmeye gidiyordu cesurca. Alalu arabasındaki ateş taşlarını daha güçlü biçimde karıştırdı. Yolu göstereni titremeyen ellerle yönlendirdi.
Uğursuz koca kayalar savaşta düşmana saldırırcasına arabaya doğru atıldılar. Arabadan ölüm saçan bir füzeyi yolladı Alalu onlara doğru. Ardından düşmana dehşet silahlarından bir tane, bir tane daha fırlattı. Koca kayalar korkmuş savaşçılar gibi dönüp kaçıldılar; Alalu’ya bir yol açtılar. Büyü yapılmışçasına açıldı dövülmüş bilezik, krala açılan bir kapı gibi. Karanlık derinlikte Alalu gökleri kolayca görebildi ki, bileziğin vahşiliği yenememişti onu, uçuşu sona ermemişti.
Uzakta Güneş’in alevli topu parlaklığını ta uzaklara yollamakta; Alalu’ya doğru iyi karşılayan ışınlar yaymaktaydı. Onun önünde, rotasını turlayan kızıl kahverengi bir gezegen (Mars= Lahmu) vardı; hesaba göre altıncı göksel varlıktı bu.