"Enter"a basıp içeriğe geçin

Etiket: 13. Coğrafi dağılım – katkı

12. ve 13. Bölüm özeti

Bu bölümlerde şunları göstermeye çabaladım: Yakın dönemde kesinlikle olmuş iklim ve kara düzeyi değişmelerinin ve belki olmuş başka değişmelerin etkilerini tam olarak bilmediğimizi itiraf edersek –rastgele taşınma yollarının birçoğunu hiç bilmediğimizi anımsarsak –ve (bu çok önemlidir) bir türün sürekli ve çok geniş alanlara sık sık yayılabildiğini ve sonra ortada kalan bölgelerde tükendiğini göz önünde bulundurursak –aynı türün bireylerinin (nerede bulunurlarsa bulunsunlar) ortak bir atadan türediğine inanmak pek de güç değildir. Tek yaratma merkezleri, ve özellikle bütün doğal engellerin önemi, ve alt-cinslerin, cinslerin ve familyaların dağılımlarındaki benzerlik gibi konuları içeren genel araştırmalar da bizi bu sonuca vardırmaktadır.

Aynı cinsin teorimize göre bir köken kaynaktan yayılmış farklı türlerine gelince; demin olduğu gibi bilgisizliğimizi kabul eder, ve bazı canlı biçimlerin çok yavaş değiştiğini, ve bundan ötürü yayılmaları için çok uzun zamanlar gerektiğini anımsarsak, karşılaştığımız güçlükler, aynı türün bireyleri konusundakiler kadar büyük olmakla birlikte, giderilmez değildir.

İklimsel değişmelerin yayılmaya etkilerini açıklamak için, ekvatoral bölgeleri bile etkilemiş, soğuğun kuzeydeki ve güneydeki almaşımları (alternation) sırasında karşıt yarıkürelerdeki canlıların karışmasını sağlamış, ve onların bazılarını dünyanın her yerinde dağ doruklarına sığınmış durumda bırakmış olan son Buzul Çağının ne denli önemli bir rol oynadığını göstermeye çalıştım. Uygun düşen taşınma yollarının ne denli çeşitli olduğunu belirtmek için, tatlı-su ürünlerinin yayılma yolları üzerinde biraz durdum.

Aynı türün bütün bireylerinin ve aynı cinsin farklı türlerinin uzun zamanların geçmesi sırasında ortak bir kaynaktan çıktığını kabul etmedeki güçlükler giderilmez değilse; coğrafi dağılımın başlıca olgularının hepsi, göç ve onu izleyen değişiklik geçirme ve yeni biçimlerin çoğalması teorisiyle açıklanabilir. Böylece, doğal engellerin (karalarda ve sularda) çeşitli hayvanbilimsel ve bitkibilimsel bölgeleri yalnızca birbirinden ayırmak için değil, onların oluşumu için de çok önemli olduğunu anlıyoruz. Böylece, hısım türlerin aynı alanlarda toplanmasını; ve farklı enlemlerdeki, örneğin Güney Amerika’daki ovalarda, dağlarda, ormanlarda, bataklıklarda, ve çöllerde barınan canlıların birbirleriyle, ve aynı kıtada eskiden yaşayıp tükenmiş varlıklarla neden böylesine gizemli bir hısımlıkları olduğunu anlayabiliyoruz. Organizmayla organizma arasındaki karşılıklı ilişkinin pek önemli olduğunu göz önünde tutarak, fiziksel koşulları aşağı yukarı aynı olan iki bölgede çoğu zaman neden pek farklı canlı biçimlerin barındığını açıklayabiliyoruz; çünkü göçmenlerin o bölgelerden birine ya da her ikisine girmesinden beri geçmiş zamana göre; belirli biçimlerin daha az ya da daha çok sayıda girmesine elveren ve öbürlerinin girmesine elvermeyen taşınma yollarına göre; göçmenlerin birbirleriyle ve öz yerlilerle epeyce yarışmış olmalarına ya da olmamalarına göre; ve göçmenlerin epey çabuk çeşitlenme yeteneğinde olmalarına göre, iki ya da daha çok alanda, o alanların fiziksel koşullarından bağımsız olarak, farklı sonsuz sayıda yaşam koşulu ortaya çıkar, –organik etki ve tepki tutarı sonsuz olur –ve bazı canlı gruplarını pek çok, ve bazılarını ancak hafifçe değişiklik geçirmiş olarak –bazılarını pek çok ve bazılarını pek az gelişmiş olarak bulmamız gerekir, — ve bunu dünyanın farklı büyük coğrafi bölgelerinde bulmaktayız.

Aynı ilkelere dayanarak, göstermeye çabaladığım gibi, okyanus adalarında neden pek az, ama büyük oranda yerli ya da oralara özgü tür olmak gerektiğini; ve neden, göç yoluna bağlı olarak, bir grubun bütün türlerinin oralara özgü, ve başka bir grubun (aynı sınıftan bile olsa) bütün türlerinin dünyanın oraya komşu bir kesimindekilerin aynı olmak gerektiğini anlayabiliyoruz. En ayrıklanmış adalarda bile kendine özgü uçarmemeli ya da yarasa türleri varken, o adalarda kurbağagiller ve karasal memeliler gibi grupların neden hiç bulunmamak gerektiğini; ve adalarda, epey değişiklik geçirmiş memelilerin varlığı ile böyle adaları anakaradan ayıran denizin derinliği arasında bir ilişki olmak gerektiğini anlayabiliyoruz. Bir ada takımındaki bütün canlıların, aynı adalarda farklı olmakla birlikte neden birbirleriyle yakın hısım; ve en yakın kıtadakilerle, ya da göçmenlerin çıkıp geldiği başka bir kaynaktakilerle daha az yakın hısım olduğunu çok iyi bilebiliyoruz. Birbirinden uzak iki bölgede çok yakın hısım ya da temsilci türler varsa, oralarda bazı özdeş türlerin neden hemen hemen her zaman bulunacağını da anlayabiliyoruz.

Edward Forbes’un belirttiği gibi, yaşam yasalarında, uzayın ve zamanın her yerinde ve her anında, şaşırtıcı bir paralellik vardır; geçmiş zamanlarda canlı biçimlerin sıralanışını belirlemiş yasalar, bugün farklı alanlardaki farkları belirleyenlerin hemen hemen aynıdır. Bunu olgulardan anlıyoruz. Her türün ve her tür grubunun dayanırlığı, zaman içinde süreklidir; çünkü bu kuralın açıkça dışında kalan durumlar öylesine azdır ki, onlar, belirli biçimleri bir ara tabakada henüz bulamamış, ama onun altında ve üstünde bulmuş olmamıza haklı olarak yorulabilir. Uzayda da böyledir; bir tek türün ya da bir tür grubunun barındığı alan, kesin bir genel kural olarak, süreklidir; ve seyrek olmayan ayralar (istisnalar) göstermeye çalıştığım gibi, farklı koşullardaki eski göçlerle, uygun düşen taşınma yollarıyla, ya da ortadaki bölgelerde türlerin tükenmiş olmasıyla açıklanabilir. Hem zamanda hem de uzayda, türlerin ve tür gruplarının gelişimlerinin bir doruk noktası vardır. Aynı dönemde, ya da aynı alanda yaşayan tür grupları, çoğu zaman, renk ya da kavkıdaki oymalar gibi ortak ve önemsiz özelliklerle ayırt edilir. Geçmiş çağların o uzun sırasını incelerken, yeryüzünün uzak bölgelerini baştanbaşa incelerken olduğu gibi, belirli sınıflardaki türlerin birbirlerinden az farklı olduğunu, oysa başka bir sınıftakilerin, ya da yalnızca aynı takımın farklı bir bölümündekilerin birbirlerinden büyük ölçüde farklı olduğunu görüyoruz. Hem zamanda hem de uzayda, her sınıfın az organlanmış üyeleri çok organlanmışlardan daha az değişiyor; ama her iki durumda da belirgin kuraldışı örnekler var. Teorimize göre, uzay ve zaman içinde süregelen bu çeşitli ilişkiler anlaşılırdır; çünkü ister ardışık çağlar boyunca değişmiş canlı biçimleri, ister uzak bölgelere göç ettikten sonra değişmiş olanları inceleyelim, canlı biçimler, her iki durumda da, bilinen yoldan üremenin o ortak bağıyla birbirlerine bağlıdır; değişim yasaları her iki durumda da aynıdır, ve değişiklikler aynı doğal seçme araçlarıyla biriktirilmektedir.