Aynı ana-babanın döllerinde ortaya çıkan, ya da aynı sınırlı çevrede yaşayan aynı türün bireylerinde görülen birçok küçük farka bireysel farklar denebilir. Aynı türün bütün bireylerinin aynı belirli kalıptan çıktığına hiç kimse inanmaz. Bu bireysel farklar bizim için çok önemlidir; çünkü, herkesin bildiği gibi, bunlar çoğu zaman kalıtsaldır; onun için bunlar, insanoğlunun evcil ürünlerindeki bireysel farkları belirli bir yönde biriktirmesinde olduğu gibi, doğal seçmenin etki ve biriktirim yapması için gereç sağlar. Bu bireysel farklar, genellikle, doğa bilginlerinin önemsiz saydığı parçalarda görünür; oysa gerek fizyolojik bakımdan gerekse sınıflama bakımından önemli görülmesi gereken parçaların aynı türün bireylerinde bazen değiştiğini gösteren olguların uzun bir listesini verebilirim. En deneyimli doğa bilgini, yıllar süren bir çalışmayla derlediğim gibi derleyebileceği değişkenlik örneklerinin, hatta yapının önemli parçalarındakilerin, çokluğuna şaşardı. Sistematikçilerin önemli ıralarda değişkenlikle karşılaşmaktan hoşlanmadıkları ve önemli iç organları incelemeye ve onları aynı türün başka örnekleriyle karşılaştırmaya emek vermiş pek az kimse olduğu da unutulmamalıdır. Bir böcekte, başlıca sinirlerin dallanmasının büyük merkezî sinir düğümü yakınlarında, aynı türde, değişken olabileceği hiç umulmazdı; bu nitelikteki değişmelerin ancak küçük ölçüde olabileceği düşünülürdü; oysa Sir J. Lubbock, Coccus’ta, başlıca sinirlerin bir ağacın kökündeki düzensiz dallanmayla karşılaştırılabilecek ölçüde değişken olduğunu gösterdi. Gene bu doğa bilgini, belirli böceklerin kurtçuklarındaki kasların büyük ölçüde bir-biçimli olmadığını da gösterdi. Önemli organların hiç değişmediğini bazen savunan yazarlar, kısır bir döngüye kapılırlar; çünkü aynı yazarlar, (birkaç doğa bilgininin açık yürekle söylediği gibi) değişmeyen parçaları önemli saymaktadırlar; böyle düşünülünce, önemli bir parçanın değişmesine elbette örnek bulunamaz; ama başka türlü düşünülünce birçok örnek verilebileceği besbellidir.
Bireysel farklarla bağlantılı son derece önemli bir nokta vardır: türlerinde aşırı değişim görülen “protean”ya da “çok-biçimli” (çok-tipli, polymorphic) cinsleri anıştırıyorum. Bu biçimleri tür ya da çeşit sayıp saymama konusunda iki doğa bilgininin anlaşması çok güçtür. Bitkilerden böğürtleni, gülü, Hieracium’u, hayvanlardan böceklerin ve kolsu-ayaklıların (Brachiopoda) birçok cinsini örnek olarak gösterebiliriz. En çokbiçimli cinslerde bazı türlerin değişmez ve belirli ıraları vardır. Bir ülkede çok-biçimli olan cinsler, birkaçı ayrı tutulursa, başka ülkelerde de çokbiçimlidir ve çok eski çağlarda kolsu-ayaklılar da böyleydi. Bu olgular çok şaşırtıcıdır, çünkü bunlar değişkenliğin bu türlüsünün yaşam koşullarından bağımsız olduğunu doğruluyor gibi görünmektedir. İlerde açıklanacağı gibi, bu çokbiçimli cinslerin hiç değilse bazılarında, türe ne yararı ne de zararı olan ve bu yüzden doğal seçmeyle pekiştirilmeyen ve belirli kılınmayan değişimler bulunduğundan kuşkulanmaya eğilimliyim.
Herkesin bildiği gibi, aynı türün bireyleri, değişimden ayrı olarak, sık sık, büyük yapı farklılıkları gösterir, örneğin birçok hayvanın erkeklerinde ve dişilerinde, böceklerde kısır dişilerin ya da işçilerin iki ya da üç kastında ve ilkel hayvanların birçoğunun kurtçuk ve erginlik öncesi durumlarında olduğu gibi. Hayvanlarda ve bitkilerde çok-biçimliliğin ve üç-biçimliliğin (trimorphism) başka örnekleri de vardır. Yakınlarda dikkatleri bu konuya çeken Bay Wallace, Malaya Takımadalarındaki belirli kelebek türlerinde dişilerin, ara çeşitlerle bağlanmadan, düzenli olarak iki hatta üç belirgin biçimde olduğunu gösterdi. Fritz Müller, belirli Brezilya kabuklularında (crustacea) erkeklerin buna benzer ama çok daha dikkate değer durumlarını gözledi: Bir Tanais’in erkeği, düzenli olarak, iki farklı biçimde olmaktadır: Bunlardan birinin güçlü ve farklı oluşmuş kıskaçları ve öbürünün çok sık koklamatüyleriyle kaplı duyargaları (antenna) vardır. Hayvanlarda ve bitkilerde, pek çok durumda, iki ya da üç biçim, bugün ara basamaklarla birbirine bağlı değildir; ama belki bir zamanlar böyle bağlı idiler. Bay Wallace, örneğin aynı adada ara halkalarla birbirine bağlı çok sayıda çeşidi olan belirli bir kelebeği tanıtıyor; zincirin uç halkaları Malaya Takımadaları’nın başka bir kesiminde yaşayan hısım ve iki-biçimli bir türün ikibiçimine benzemektedir. Karıncalarda da böyledir, birçok işçi kastı genel olarak tümüyle farklıdır; ama bazı durumlarda, ilerde göreceğimiz gibi, kastlar ara çeşitlerle birbirine bağlıdır. Bunun bazı iki-biçimli bitkilerde de böyle olduğunu kendim gördüm. Aynı dişi kelebeğin farklı biçimde üç dişi ve bir erkek kelebeği aynı zamanda türetecek güçte olması, ya da er-dişi (hermaphrodite) bir bitkinin aynı tohum kapsülünden farklı üç türlü dişiciği ve farklı üç, hatta altı türlü erkek organı olan farklı üç er-dişi biçimin türemesi, ilk bakışta çok dikkate değer bir olgudur. Bununla birlikte, bu durumlar, bilinen bir olgunun, bir dişinin bazen birbirinden olağanüstü farklı bir dişi ile bir erkek türetmesi olgusunun, yalnızca abartmalarıdır.