“Geri bırakılan (ve haklarında hüküm geciken) üç kişinin tevbelerini de kabul etti. Çünkü yeryüzü bunca genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah (ın hışmın)”dan yine Allah’tan başka sığınacak hiçbir yer olmadığını anladılar (da bundan) sonra Allah onları da eski hâllerine dönsünler diye tevbeye muvaffak buyurdu. Şübhesiz ki Allah, evet ancak O tevbeyi en çok kabul eden, hakkıyle merhamet eyleyendir” (Âyet: 118).
4723 ez-Zuhrî tahdîs edip şöyle demiştir: Bana Abdurrahmân ibn Abdillah ibn Ka’b ibn Mâlik haber verdi ki, Bâbası Abdullah ibn Ka’b şöyle demiştir: Ben babam Ka’b ibn Mâlik’ten işittim. Bu Ka’b, tevbeleri kabul edilen üç kişiden biridir. O Zorluk gazvesiyle Bedir gazvesinden başka, Rasûlüllah’ın yaptığı gazvelerden hiçbirinde Rasûlüllah’tan geri kalmamıştır. O şöyle dedi:
— Ben Rasülullah’ın o gazveden dönüp gelmesi yaklaştığı vakit, Rasûlüllah’a karşı doğru söylemeye karar verip azmettim. Rasûlüllah bir kuşluk vakti Medine’ye geldi. Rasûlüllah çıkmış olduğu herbir seferden muhakkak kuşluk vaktinde Medine’ye gelir ve (evine girmeden önce) ilk iş olarak mescide girip iki rek’at namaz kılar idi. (Ben huzurunda ma’ziretsiz olarak geri kaldığımı i’tirâf ettikten sonra) Peygamber benimle ve iki arkadaşımla konuşmaktan insanları nehyetti. Seferde geri kalanlardan bizden başka kimseyle konuşmaktan nehyetmedi. İnsanlar da bizimle konuşmaktan çekindiler. Böylece eğlenip kaldım. Nihayet bu iş üzerime uzadı. Ve bana, ölmem ve Peygamber’in benim üzerime cenaze namazı kılmaması yahut Rasülullah’ın ölmesi hâlinde benim insanlardan yana bu menzilede olup da onlardan hiç kimsenin benimle konuşmaması ve üzerime namaz kılmamasından daha üzücü hiçbirşey yoktu. (Bizimle konuşmaktan nehyetmesinden sonra geçen ellinci) gecenin son üçte biri kaldığı zaman, Rasûlüllah, Ümmü Seleme’nin yanında bulunduğu hâlde, Allahü Taâlâ Peygamberi’nin üzerine bizim tevbemizin kabulünü bildiren vahyini indirdi. Ümmü Seleme benim durumum hakkında iyilik edici ve işimi çok ehemmiyetle düşünen kimse idi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
— “Yâ Ümme Selemete! Ka’b’ın tevbesi kabul edildi” buyurdu.
Ümmü Seleme:
— Ka’b’a haberci gönderip muştulayayım mı? dedi. Rasûlüllah:
— “O takdirde insanlar çok kalabalık edip sizi ezerler ve diğer gecelerde uyumanızı da men’ ederler” buyurdu.
Nihayet Rasûlüllah sabah namazını kıldığı zaman Allah’ın bizim üzerimize tevbesini (pişmanlıklarımızın kabulünü) i’lân etmiştir… Esasen Rasûlüllah sevindiği zaman yüzü parlardı, hattâ o bir ay parçasına benzerdi. Ve bizler bilhassa şu üç kişi, o birtakım özürler beyân etmiş kimselerden kabul edilen hükümden geri bırakılan kimseleriz. Allah bizim tevbemizi indirdiği zaman, o seferden geri kalanlardan olup da bâtıl özürler beyân eden, Allah’ın elçisine yalan söyleyen kimseler Kur’ân’da zikredildikten zaman, bir kimsenin zikredildiği en şerrli biçimde anılmışlardır. Münezzeh olan Allah şöyle buyurdu: “Seferden onlara döndüğünüz vakit size özür beyân edeceklerdir. De ki: Faydasız özür dilemeyin. Size kesin olarak inanmıyoruz. Allah bize (hâllerinizden birçok) haberler vermiştir. (Bundan sonraki) hareketinizi de Allah, Rasûlü ile beraber görecektir. En sonra gizliyi ve aşikârı bilen Allah ‘a döndürüleceksiniz de O size neler yapıyordunuz, hepsini haber verecektir” (Âyet:94)