Ve el-Eş’as ibn Kays şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):
” (Da’vânı isbât edecek şey) senin iki şahidindir, yahut da onun yemini vardır” buyurdu.
Abdullah ibnu Ebî Muleyke de: Muâviye ibn Ebî Sufyân kasâme yemini ile kısas yapmadı, demiştir.
Omer ibn Abdilazîz (99 senesinde) Basra üzerine emîr ta’yîn ettiği Adiyy ibn Ertae’ye, yağcıların evlerinden bir evin yanında bulunmuş olan bir maktul hakkında şöyle yazmıştır:
“Eğer maktulün sahibleri beyyine bulurlarsa (onunla hükmet), sâhibleri beyyine bulamazlarsa bu hususta beyyinesiz olarak hüküm vermekle insanlara zulmetme! Çünkü bu iş, kıyâmete kadar hakkında hüküm verilemiyecek olan bir iştir!”.
6983 Ensâr’dan Sehl ibn Ebî Hasme denilen sahâbî (radıyallahü anh), Buşeyr ibn Yesâr’a şöyle haber vermiştir: Kendi kavminden bir topluluk Hayber’e gittiler. Hayber hurmalıkları içinde kendi işlerine dağıldılar. Sonra kendilerinden birini (Abdullah ibn Sehl’i) öldürülmüş olarak buldular. Bu topluluk, cesedin arazîlerinde bulunduğu Hayberliler’e:
— Siz bizim arkadaşımızı öldürdünüz! dediler. Hayberliler de:
— Onu biz Öldürmedik, onun kaatilini de bilmiş değiliz! dediler. Sonra bu sahâbîler topluluğu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gidip:
— Yâ Rasûlallah! Bizler Hayber’e gittik ve orada birimizi öldürülmüş hâlde bulduk, dediler.
Peygamber:
— “Büyük konuşsun, büyük konuşsun!” buyurdu. Sonra onlara:
— “Onu öldüren kimse üzerine beyyine getireceksiniz” buyurdu.
Onlar:
— Bizim beyyinemiz yoktur, dediler. Peygamber:
— “O takdirde Yahudiler onu kendileri öldürmediklerine dâir yemîn ederler” dedi.
Sahâbîler:
— (Yâ Rasûlallah!) Biz Yahûdîler’in yeminlerine razı olmayız! dediler.
Rasûlüllah, öldürülen kişinin kanını bâtıl ve heder kılmayı istemedi de zekât develerinden yüz tanesini onun diyeti olmak üzere verdi.