"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 6984

6984 Bana Ebû Kılâbe ailesinden olan Ebû Recâ tahdîs etti. Bana Ebû Kılâbe Abdullah şöyle tahdîs etti: Omer ibnu Abdilazîz, halifeliği zamanında bir gün üzerine oturduğu serîrini insanlar için evinin dışına çıkardı. Sonra insanlara yanına girmelerine izin verdi. İnsanlar onun huzuruna girdiler. Halîfe onlara:

— Bu kasâme yemîni hakkında ne diyorsunuz? dedi. Onlar:

— Biz kasâme ile kısas vâcib bir haktır; kasâme ile (Muâviye ibn Ebî Sufyân, Abdullah ibnu’z-Zubeyr, Abdulmelik ibn Mervân gibi) halîfeler kısas yapmışlardır diyoruz, dediler. Ebû Kılâbe dedi ki: Bana da:

— Sen kasâme hakkında ne diyorsun yâ Ebâ Kılâbe! Diye sordu ve beni insanlar önünde (onlarla münazara ettirmek için) dikti.

Ben de cevâbında şöyle dedim:

— Ey Mü’minlerin Emîri, ordu kumandanları ve Arab’ın şerifleri huzûrundadır. Şu mes’elede nasıl re’y edersin, bana haber ver: Eğer Şam’da bulunan evli bir erkek aleyhine onlardan elli adam, onu görmedikleri hâlde onun zina ettiğine şâhidlik etmiş olsalardı, sen o adamı onların bu şehâdetleriyle recm eder miydin? dedim.

O da:

— Hayır (recm etmezdim), diye cevâb verdi. Ben yine:

— Re’yini bana haber ver: Şayet Hımıs’ta bulunan bir erkek aleyhine, onu gözleriyle görmedikleri hâlde onlardan elli kişi, o hırsızlık yapmıştır diye şâhidlik etselerdi, sen onun elini keser miydin? dedim.

Halîfe bu sorumu da:

— Hayır, diye cevâbladı. Ben:

— Allah’a yemîn ederim ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şu üç hasletten başka hiç bir kimseyi asla öldürmedi:

a. Kendi nefsinin çekmesi veya cinayeti ile haksız olarak öldüren ve bu sebeble kisasen öldürülen;

b. Evlilikten sonra zina eden;

c. İslâm Dîni’nden çıkarak, Allah’a ve Rasûlü’ne harb açan kimse.

Oradaki topluluk:

— Enes ibn Mâlik sana: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın hırsızlarda veya hırsızlıkta el kestiğini, gözleri oyduğunu ve onları güneşe attığım tahdîs etmiş değil mi? dediler.

Ben de onlara şöyle dedim:

— Sizlere ben Enes ibn Mâlik’in hadîsini tahdîs edeyim: Bana Enes şöyle tahdîs etti: Ukl kabîlesinden sekiz nefer insan Rasûlüllah’a geldiler ve onunla İslâm üzerine bey’atlaştılar. Müteakiben Medine arazîsinin havası onlara ağır geldi de vücûdları hastalandı. Onlar bu hastalıklarını Rasûlüllah’a arzettiler. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bizim çobanımızla beraber develerin yanına çıksanız, onların sütlerinden ve bevllerinden nail olsanız?” buyurdu. Onlar: Peki, deyip develerin yanına çıktılar. Onların sütlerinden ve sidiklerinden içtiler ve sıhhat buldular. Akabinde Rasûlüllah’ın çobanını öldürdüler, develeri de sürüp gittiler. Derken bu haber Rasûlüllah’a ulaştı. Rasûlüllah derhâl arkalarından bir seriyye gönderdi. Kısa zamanda yakalanıp geri getirildiler. Rasûlüllah emretti, elleri ve ayakları kesildi, gözlerini de oydurdu. Sonra onları güneşe attırdı ve nihayet öldüler.

Ben:

— Bunların işlemiş oldukları suçtan daha şiddetli hangi suç vardır: Bunlar İslâm Dîni’nden geri dönmüşler, insan öldürmüşler, hırsızlık yapmışlardır, dedim.

Anbese ibnu Saîd:

— Vallahi ben bu gün senden işittiğimin benzerini bu günden önce asla işitmiş değilim! dedi.

Ebû Kılâbe dedi ki: Ben Anbese’ye:

— Ey Anbese! Sen benim bu hadîsimi bana karşı redd mi ediyorsun? dedim.

Anbese:

— Hayır (sana karşı reddetmiyorum), lâkin sen hadîsi tastamam olduğu gibi getirdin. Vallahi bu şeyh (yani Ebû Kılâbe) aranızda yaşadığı müddetçe bu ordu (yani Şâm ahâlîsi) hayırdan asla ayrılmazlar, dedi.

Ben konuşmama şöyle devam ettim:

— Bu, benzeri işlerde uygulanmak üzere Rasûlüllah tarafından konulmuş bir kaanûn olmuştur. Rasûlüllah’ın huzuruna Ensâr’dan bir topluluk girdi, O’nun yanında konuştular. Sonra onlardan biri Hayber’e doğru yola çıktı. O kişi önlerinden gitti ve orada öldürüldü. Ötekiler de onun ardından Hayber’e çıktılar. Bir de gördüler ki, arkadaşları (Abdullah ibn Sehl) kan içinde debeleniyor. Hemen Rasûlüllah’ın yanına döndüler ve:

— Yâ Rasûlallah! Arkadaşımız bizimle beraber senin yanında konuşuyordu, bizim önümüzde yola çıktı, biz onu kan içinde bulanır vaziyette bulduk! dediler.

Rasûlüllah (evinden yahut mescidinden) çıkıp onların yanına geldi ve:

— “Onu kimin öldürdüğünü düşünüyor veya görüyorsunuz?” diye sordu.

Onlar da:

— Biz onu Yahûdîler’in öldürdüğünü düşünüyoruz, dediler. Rasûlüllah, Yahûdîler’e haberci salıp onları çağırttı ve:

— “Bunu öldüren sizler misiniz?” diye sordu. Onlar:

— Hayır, dediler. Rasûlüllah iddiacılara:

— “Siz, Yahudiler’den elli kişinin onu öldürmediklerine dâir yemîn etmesine razı olur musunuz?” dedi.

Onlar:

— Yahûdîler bizim hepimizi öldürmelerine ehemmiyet vermezler, sonra da öldürmediklerine yemîn ederler! dediler.

Rasûlüllah yine müddeîlere hitaben:

— “Sizler kendinizden elli kişinin (onu bunlar öldürdü diye) yemîni ile diyete hakk kazanır mısınız?” buyurdu.

O sahâbîler:

— Bizler bu yemini yapamayız! dediler.

Bunun üzerine Rasûlüllah o kimsenin diyetini kendi malından verdi.

Ebû Kılâbe geçen senedle şöyle dedi: Ben şöyle dedim: Huzeyl kabilesi Câhiliyet devrinde kendilerinin yeminli bir dostlarından ayrılmışlar:

— Sen bizden, biz de senden değiliz, demişlerdi.

O ayrılınan kimse Yemen’den bir ev halkına (onlardan hırsızlık için) Bathâ denilen Mekke vadisinde geceleyin hücum etti. O ev halkından bir adam, o hırsızın gelmesiyle uyandı da ona bir kılıç darbesi attı ve onu öldürdü. Akabinde Huzeyl kabilesi geldiler ve o Yemenli adamı (yânı kendisinden ayrılınmış olup da hırsızlık teşebbüsü sırasında onu öldüren kimseyi) yakaladılar ve hacc mevsiminde Omer ibnu’l-Hattâb’ın huzuruna çıkardılar ve:

— Bu adam bizim arkadaşımızı öldürdü, dediler. Kaatil de:

— O, hırsızlık yapmıştır ve bunlar, yâni onun kavmi de bundan ayrılmış hâldedirler, dedi.

Omer de:

— Huzeyl kabilesinden elli kişi ondan ayrılmadıklarına yemîn ederler, dedi.

Bunun üzerine onlardan kırkdokuz kişi o kimseden ayrılmadıklarına yalan olarak yemîn etti. Bu sırada Huzeyl kabilesine mensûb olan bir adam Şam’dan geldi. Hemen ondan da kendileri gibi o zâttan ayrılmadıklarına dâir yemîn etmesini istediler. O Şam’dan gelen adam bin dirhem fidye verip yeminini onlardan kurtardı. Bu sefer onun yerine başka bir adam soktular. Böylece Omer o adamı maktulün kardeşine teslîm etti. Onun eli, ötekinin eliyle bir yere getirilip bağlandı. Bunlar şöyle dediler:

— Biz elli kişi, yani ondan ayrılmadığımıza yemîn eden bizler – (hakikatte yemîn edenler ancak kırkdokuz olduğundan burada küll söylenip cüz irâde edilmiştir)- yürüdük. Nihayet Mekke’den bir gecelik uzaklıkta olan Nahle mevkiine vardıkları zaman kendilerini bir yağmur yakaladı. Hemen bir mağaraya girdiler. Akabinde o mağara yemîn etmiş olan o elli kişinin üzerine çöktü, hepsi öldüler de o elleri birbirine bağlanan iki kişi (yani maktulün kardeşi ile Şam’dan gelen adamın yerine koydukları kişi) kaçıp kurtuldular. Onları da bir taş ta’kîb etti ve maktulün kardeşinin ayağına çarpıp onu kırdı. O bir yıl daha yaşadı, sonra öldü.

Ebû Kılâbe geçen senedle şöyle dedi: Ben şöyle dedim:

— Abdulmelik ibn Mervân bir adamı kasâme yemîni ile kısas yapmıştır. Fakat sonra yaptığına pişman olmuş ve emir vermiş de yemîn eden o elli kişinin isimleri divân defterinden silinmiş ve onları Şam’dan başka yere sürgün etmiştir.