4574 Bize Abdullah ibnu Avn tahdîs etti ki, Muhammed ibn Sîrîn şöyle demiştir: Ben bir meclisde oturdum, orada Ensâr’dan büyük büyük adamlar vardı. İçlerinde Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ da vardı. Ben, Abdullah ibn Utbe’nin, Haris kızı Subey’a’nın durumu hakkındaki hadîsini zikrettim. Abdurrahmân ibn Ebî Leylâ:
— Lâkin onun amcası olan Abdullah ibn Mes’ûd buna kaail olmazdı (yânı bu hükmü söylemezdi), dedi.
Bunun üzerine ben (Abdullah ibn Utbe’yi kasdederek):
— Eğer Kûfe’nin yanı başında ikaamet eden bir adama isnâden yalan söylediysem şübhesiz ben cesaretli, yânı utanmaz bir kimseyimdir, dedim.
Bu sırada İbn Sîrîn sesini yükseltti de şöyle dedi:
— Sonra ben çıktım, akabinde Mâlik ibn Âmir’e yahut Mâlik ibn Avf’a kavuştum ve ona: Hâmile iken kocası ölmüş olan kadının iddeti hakkında İbn Mes’ûd’un görüşü nasıl idi? diye sordum. O da bana şöyle cevâb verdi: İbn Mes’ûd: Siz o kadına ruhsatı tatbik etmeyerek, onun üzerine uzun olan iddeti mi tatbik ediyorsunuz? Yemîn olsun kısa olan en-Nisâ Sûresi, yani et-Talâk Sûresi, en uzun iddet olan bu el-Bakara âyetinden sonra inmiştir, dedi.
Eyyûb es-Sahtıyânî de Muhammed ibn Sîrîn’den söyledi ki, İbn Sîrîn (şekksiz olarak):
— Ben Ebû Atıyye Mâlik ibn Âmir’e kavuştum…, demiştir.