“Beşinci (şehâdet)de eğer yalancılardan ise, Allah’ın la’neti muhakkak kendisinin üstünedir1” (Âyet: 7).
4793 Fulayh, ez-Zuhrî’den; o da Sehl ibn Sa’d’dan şöyle tahdîs etti: Bir adam Rasûlüllah’a geldi de:
— Yâ Rasûlallah, bir adam, karısının beraberinde başka bir adamı görüp de onu öldürür, siz de onu kısas olarak öldürür müsünüz, yoksa o koca nasıl yapacak? Bu hususta re’yin nedir? Dedi.
Bunun üzerine Allah o kadın ile kocası hakkında Kur’ân’da zikrolunun la’netleşmeyi indirdi. Akabinde Rasülullah, o kocaya:
— “Senin ve kadının hakkınızda hükmedilmiştir” buyurdu.
O koca ile kadın la’netleştiler, ben de Rasûlüllah’ın yanında hazır bulunuyordum. La’netleşme ardından adam kadından ayrıldı. Böylece la’netleşen karı-koca arasında ayırma yapmak bir sünnet oldu. Kadın gebe idi. Uveymir kadının gebeliğinin kendisinden olmasını reddetti. Kadının doğurduğu oğlan, anasına nisbetle çağrılır oldu. Sonra mîrâs hususundaki sünnet de çocuğun anasına vâris olması, anasının da o çocuk tarafından Allah’ın kadına ta’yîn ettiği hisseye vâris olması şeklinde kaanûn oldu