"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Mansurun Tanrılaşma ve Şeytanlaşma Serüveni

Ebul Muğis el-Hüseyin bin Mansur el-Hallac, 857 yılında Iranın Tur kasabasında doğdu. Dedesinin, Zerdüşt dininden olduğu söylenir, tasavvuf eğitimi gördükten sonra Huzistanda,, Tanrıyla birleşme yolunuöğretmek amacıyla konuşmalar yapan Mansur, birçok yandaş topladı ama o kadar da düşman edindi. Kendisini yalancılıkla suçlamaları ve halkı kışkırtmaları yüzünden, Horasana gitti; orada beş yıl kalıp görüşlerini yaydıktan sonra Bağdata geldi. Müritlerinden dört yüz kişilik bir kalabalıkla Hacca gitti; Mekkede onu büyücülükle suçladılar. O zaman, yeniden uzun bir yolculuğa çıktı; Hindistan ve Türkistanda yıllarca dolaştı; 902 yılında Mekkeye geldi. Arafatta, kendisini herkesin aşağılamasını Tanrıdan diledi. Bağdatda «kendi cemaatı uğrunalanetlenmiş olarak ölmek » istediğini açıkça dile getirdi: «Ey Müslümanlar, beni Tanrıdan kurtarınız.», «Tanrı, benim kanımı size helal etmiştir; beni öldürünüz!» diye çağrıda bulunuyordu. («Hallac-ı Mansur» (Prof. Dr. A. Schimmel; Çev. Sofi Huri: istanbul, 1969). Düşmanları onun idamını istiyorlardı; bu sırada «Enel Hak» (Ben Tanrıyım) dediği söylenir. Müritleri tutuklandı. Kendisi de tutuklanıp dokuz yıl süreyle hapsedildi. «Ta Sin el-Azal» ve «Mirac» adlı yapıtlarını, bu tutukluluk yıllarında yazdı. 922 yılında ölüm cezasıyla yargılandı. Kendisini astılar, sonra başını kesip bedenini yaktılar ve küllerini minareden Dicleye attılar. «Mucizeler göstermek, Tanrının gücünü ele geçirip kötü amaçla kullanmak, Tanrıyla insan arasında aşk bağlantısı kurabileceğini öne sürmek», ölüm cezasının gerekçeleriydi. Mansurun idam edilmesi sırasında yandaşları, büyük bir ayaklanma gerçekleştirdiler.
«Bir kere her vücudun vahdet içinde olduğu fikri kabul olunca, mutassavıf kendini, hem Müslüman, hem kafir olarak görür (….) ‘Ben Tanrıyım demek, idam cezasını getirdiğinde, Sufizm, darağacını, Hıristiyanların Haçı yorumladıkları şekilde tefsir ettiler; yani (başı kesilmeden önce darağacına çekilen Mansur gibi) dar ağacına yükselme, ‘semaya huruç etmektir. (….) Mansurun asılması –yahut haça gerilmesi- Asılmış Allah efsanesi gibi çok eski misallere, Isanın haça gerilmesine benzer.» («Hallac-ı Mansur» (Prof. Dr. A. Schimmel; Çev. Sofi Huri: istanbul, 1969).
Doğu yazınında ve düşüncesinde, Hallac-ı Mansurun etkisi büyük oldu. «Hallac-ın gönlüne düşen ateş, benim de yaşamıma düştü» diyen Feridüddin Attar; «Bisername»de şöyle yazdı:
“Ben Tanrıyım.” Mevlana Celalettin Rumi de Mansurdan etkilenmiştir. Yunus Emre, Nesimi, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal Türk yazınında onun izleyicileridir.
Kaygusuz Abdal “Budalaname”sinde şöyle yazar:
«Muhit-i zevrak menem, Hak menemdir Hak menem
Tamu vü uçmağa menem, cümle mekan bendedir
Evvel ü Ahir menem, Gani vü fakir menem
Zakir ü mezkür menem, küfr ü iman bendedir
Cümleye mabud menem, Kabe menem put menem
Ademe maksud menem, işde fulan bendedir.»
Yine «Budalaname»de:
«Halikin emri beni kuze-ger balçığı gibi devranın çarhı üzerine koyup dolap gibi döndürdü… Gah beni kuze dizdi…. Gah saraylara kerpiç eyledi…. Gah insan eyledi, gah hayvan eyledi… Gah nebat, gah maden eyledi. Gah yaprak, gah torak eyledi… Nice bin kerre isimler ve lakablar urundum. Nice bin kerre türlü suretlerden göründüm.»
Hallac-ı Mansur, bazı konularda, çelişik savlar öne sürmüştür; bazen komutanrıcılıktan yana (panteizm) çıkar, bazan da yalnız seçkinlerin Tanrıya ulaşabileceğini söyler. Ona göre, Tanrıdan başka varlık olmadığı için, «ben filancayım» demek, Tanrının karşısına ayrı bir varlık olarak çıkmak amacı taşır ve yanlıştır; bu yüzden, «ben Tanrıyım» demek gerekir.
Mansura göre Tanrı, ışık (nur) olarak görünür. Bu inancın kökleri, binlerce yıllık bir tarihe sahiptir. Eski Mısırda Tot (Yunanların deyişiyle Hermes) inancına göre ruhlar, parlak bir ışık kaynağı olan, ölümsüzlük yeri Zuhal yıldızından koparak, ölümlülük yeri dünyaya düşerler. Dünyada sınavdan başarıyla geçen ruh, Zuhale geri döner (Dünya Inançları Sözlüğü; Orhan Hançerlioğlu (Remzi Kitapevi Yayınları, 1993).
Yine eski Mısırda, Ptah inancına göre: «Ptah, var olan her şeyi yaratmıştır. Ondan önce var olmak ya da var olmamak yoktu…. O zamanlarda ölüm yoktu… Birisi, kendi kendine hareket ederek nefessiz soluk alıyordu. Başka tarafta hiçbir şey yaşamıyordu. Başlangıçta karanlıklar, karanlıkları örtüyordu. Boşlukta birisi, var olma durumuna geçerek ışınım gücüyle yaşamaya başladı. Bundan sonra Ptah, yaratma işlemini gerçekleştirmiştir (Eski Mısır Ktaliyet Tanrısı Ttah; Yrd. Doç. Dr. Mürivet Kurhan (Belleten; Türk Tarih Kurumu, Auğustos 1994).
Mansurda Hurufilik inancı da vardı. Harflere kutsallık yükleme, onlardan anlamlar çıkarma demek olan Hurufilik, Pitagorasçılığa ve Yahudi Kabalasına dayanmaktadır. Bu anlayışa göre, elif harfi, «Allah» adının ilk harfi olup, Tanrının varlığını simgeler. Tüm harfler ve biçimler gibi elif de, noktanın uzantısı olduğundan, Tanrının ilk belirmesi (madde dünyasında görünmesi) nokta biçimindedir.
Mansur, Tanrının, Muhammedin bedeninde sonra da kendi bedeninde belirdiği öne sürer; bu Hıristiyanlığın Tanrı Isa anlayışıdır.
Mansur, Tanrının, Muhammedin yüreğini nurlandırdığını (yüreğin kutsallığı), yine Muhammedin ve kendisinin ağzından konuştuğunu (sözünün kutsallığı) savlamaktadır. Yüreğin (gönlün) ve dilin (sözün) kutsallığı, Eski Mısırda da kabul edilmişti:
«Ptah, yaratmak istediği tanrılar ve varlıkları, ilk önce kalbinde tasavvur etmiş ve dille (kelamıyla), arzuladığı şeylerin olmasını sağlamıştır. Böylece Ptahın değişik görüntüleri olan tanrılar dünyaya gelmişlerdir…. Ptahla birlikte dilin ve kalbin diğer organlardan üstün olduğu ve insan düşüncesinin merkezi kalp olduğu, onun tasavvurunu dilin yürürlüğü koyduğu düşüncesi yerleşmiş oldu…. Karnaktaki Amon tapınağında Ptolemeler devrinden (M.Ö. 306-168) kalma bir metin, bize Tanrı Ptahın, gerçekleşmesi gereken şeyler için ‘Ol deyince tasavvur ettiğini kelamıyla yürürlüğe koyduğunu göstermektedir (Eski Mısır Kraliyet Tanrısı Ttah (Yrd. Doç. Dr. M. Kurhan).»
hallac-ı Mansur, şeytanı yüceltir. Ona göre, iyiyi tanımak için, kötüyü bilmek gerekir. Şeytan, insanları bu yönde eğitmektedir. Yezidiler, Mansura büyük saygı duyarlar. Yezidilerin bir inancına göre: « Hallac-ı Mansur idam edildiğinde ruhu, bedeninden ayrıldı ve suların üzerinden uçmaya koyuldu. Rastlantı sonucu, kızkardeşi, su almaya geldi; testisini Diclenin suyundan doldurdu; erkek kardeşinin bu testiye fark etmedi; eve döndüğünde susadı ve bu testiden su içti. Böylece Mnasurun ruhu, onun bedenine girdi; önce onun erkek kardeşi iken, şimdi oğlu oldu. Bu olaydan dolayı Yezidiler, ağzı tülbentle kapalı olmadıkça hiçbir dar ağızlı kaba su doldurup bundan içmezler (Six Months In a Syrian Monastery; by Oswald H. Parry, B. A. (London; Horace-Cox, 1895); s. 372).»
yezidilerin daha önce Türkçeye çevirdiğimiz kutsal kitapları «Mushafa Reş» ve « Kitab-ül Cilve» ile «Şeyh Hadinin ilahisi» konuya açıklık getirmesi açısından, bu kitaba alınmış bulunmaktadır.
Mansurun Arapça yazmıs olduğu Tavasın, Ayşe Abdurrahman tarafından ingilizceye çevrilmiş biçimiyle, Pakistanın Lahor kentinde 1978 yılında yayımlanmıştır. Biz bu ingilizce metni Türkçeleştirirken, Mansurun özel evrenine ilişkin oldukları ve çevrilemeyecekleri gerekçesiyle Arapça asılları Ingilizce metinde korunan sözcükleri, bu ilkeye uyarak, çevirmeden, Arapça asıllarıyla bıraktık…
Yaşar Günenç.