13üncü yüzyıl…
Anadolu, feodalizmin at oynattığı bir alan. İnsanlar inançlarından, düşüncelerinden, dillerinden, hatta cinsiyetlerinden dolayı eziliyor, horlanıyor, sömürülüyor.
Karabulutlar; Anadolunun üzerine öyle bir çökmüş ki, kalkmak bilmiyor.
Türkmen köylerinin kurnalarından, sudan çok zehir akıyor!.. işte karanlığın böylesine koyu olduğu bir anda, bir tohum uçtu Horasandan, savrula savrula gelip düştü, Anadolu toprağına…
Toprak verimli olduğundan tohum, kısa bir süre içinde ışkın sürdü, büyüdü, dal-budak saldı çevreye ve oldu koskoca ölümsüz bir ağaç. Öyle bir aüaç ki, her soludukça; aydınlığı, güzelliği, iyiliği, kardeşliği, özgürlüğü saçtı her yana…. Öyle bir ağaç ki; sevgi, saygı, mutluluk sundu insanlara….
Yüreği pak olanlar, bu görkemli ağacın gölgesinde serinlemek için, adeta yarışırken, karanlıktan medet umanlar; Onun etkinliği tükensin diye, yoğun bir çaba içine girdiler. Ama O yılmadı, usanmadı ve dalını-budağını kırmak isteyenlerle sürekli mücadele etti. Kan dökmeden, kin gütmeden…
İşet bu ağaç, ulu Pir, Hünkar Hacı Bektaş Veliydi:
“Yiğit o dur ki, kırılmaya değer bir kimseyi bile kırmaz.”
“Adalet her işte Hakkı bilmaktie.”
“ İnsan, yerde ve gökte Tanrının vekilidir.”
“ İbadet, cennet için değil Hak için olmalıdır.”
“ Mürşitlik, alıcılık değil, vericiliktir.”
O, insanları hiçbir zaman Ortaçağ karanlığı içinde görmedi. Onları daha ileri bir düşünce, etkin bir uğraş içine itti.
Anadolu kadınlar, hangi haklara sahip olduklarını ilk kez Hacı Bektaş Veliden öğrendiler. “Kadınlarınızı okutun!”, “Senin yerin kapının eşiği değil, başımızın üzeridir.” Şeklinde sözler Hacı Bektaş Velinindir.
“Eşitlik” sözcüğü de ilk kez gercek anlamda Hacı Bektaş Velinin kafasında şekillendi ve hayat buldu.
Onun kanatları altındaki tüm canlar, birlikte üretip birlikte tükettiler. Örneğin, yemekler aynı kazanda pişti ve kadın-erkek, genç-yaşlı, pir-mürid, dede-talip farkı gözetmeksizin, herkese eşit bir şekilde dağıtıldı. Hacı Bektaş Velinin kendisi de dahil, bile bile hiçbir kimseye aşın etlisi, ekmeğin pişkini verilmedi… Her bir sözü altın değerindeydi:
“ Çalışmadan geçinenler, bizden değildir.”
“ Şu beş nesne, olanların en yazık olanıdır: Güneşe karşı yanan ışık. Görmeyen göze karşı güzel yüz. Çorak tarlaya karşı bol yağmur. Karnı tok olana karşı nefis bir yemek. Ahmak adama karşı doğru söz!”
“ Okunacak en büyük kitap insandır!”
Barış güvercinleri, gercek anlamda, ilk kez Hacı Bektaş uçurdu. Doğuda Moğol baskıları, içeride beylikler arasındaki kavgalar, Selçuklu yönetiminin estirdiği terör çekilmez hale gelmişti. Köylünün malı talan edilip, insanlar öldürülürken; O, düşmanlarının da insan olduklarını unutmadan, sürekli olarak, “Aman ha, kan dökmeyesiniz!” deyip çevresindekilere öğüt veriyordu.
O; ırk, dil, din, felsevi inanç farklılığı gözetmeksizin, insan sevgisini gönüllerde yeşertti. Hünkar, çağdaş bir idealin, olgun bir felsefenin sahibi olarak büyük isim yaptı. Ünü dalga dalga Anadolunun uç yerlerine , Balkanlara ve Arap-Acem topraklarına yayıldı. Etkisi ise yüzyıllar boyu sürüp geldi.