“Bab-ı Hayderden diğer bir babe etmem iltica
Ey Harabi, ben Kızılbaş olduğum alem bilir”
“Ehl-i imana Kızılbaş dediler ey Kemteri
Nezd-i münkirde bir hamdilillah Kızılbaş olmuşam”
“Tan kılman dostlar gözlerim yaş olduğun
Ayb görmen Dertlinin sizler Kızılbaş olduğun”
“Eylerim mehdinçünkü ol Şah-ın Kızılbaşiyem
La fetta illa Ali la seyfe illa Zülfikar”
Aleviler, için özellikle onları horlamak amacıyla kullanılan bir niteleme de Kızılbaş sözüdür. Aleviler, Kızılbaş olmaktan utanç veya küçüklük duymazlar. Onlar, karşıt insanların bu sözü hakaret anlamında kullanmalarına kızarlar. Hatta, “Kızılbaşlık gibi unvanımız var” diyerek Kızılbaşlıklarıyla övünürler.
Kızılbaş deyiminin geçmişi ile ilgili olarak değişik olaylar gösterilirse de, Aleviler, Kızılbaşlık olayını Aliye bağlarlar. Onlara göre; Uhudta Muhammedin yaralarından akan kanı İmam Ali, başına sürerek yere damlamasını önlemiştir. İmam Ali, Uhudta kendisini peygambere siper etmiş, herkes kaçarken, peygamberi korumuştur. Bu çarpışmadan tam 16 yerinde yaralanmış, eli, yüzü kan içinda kalmıştı. Başlığı da kandan kıpkızıl olduğu için İmam Aliye “Kızılbaş” demişler.
Yine; Hayberin kuşatılmasında İmam Ali, başına kırmızı bir başlık sarmış, savaşa öyle girmiş ve kazanmıştır.
Peygamber ölünce, İmam Ali ve akrabalarından birkaç kişi naaşı yıkamış ve gömmüşlerdir.
Peygamberin naaşını ortada bırakan Ebu Bekir ve Ömer, halife seçimi için sert mücadeleler yapıp bazı insanların onayını Ebu Bekir için almışlardır. Daha sonra peygamber akıllarına gelmiş, gidip mezardan çıkarmaya kalkışmışlardı. Bunu duyan İmam Ali başına kırmızı imamesini sarıp mezarın başında onları karşılamış ve “Eğer peygamberi mezardan çıkarmaya kalkarsanız, hepinizi kırarım” demiş, Ebu Bekirle Ömeri ve yandaşlarını püskürtmüştü.
Sıffin Savaşında, Alinin askerleri, başlarına kırmızı serpuş, giymişlerdi.
Bundan sonra, Aleviler için kızmızı başlık ayırıcı bir işaret olmuş, Aliye bağlılığın, onun yolunda olmanın sembolü sayılmıştır.
Tarihsel süreç incelendiğinde; kızıl başlık takmanın bir ayağının Mazdaizme kadar gittiğini görmekteyiz. Ateşi ve ateşin kutsallığını gösteren bu renk, aynı zamanda günahtan arındıran bir alaz (alev) sembolüdür.
Kızılbaşlar; tarih içinde; Şianın aşırı kolunu oluşturmuşlardır. Bu aşırı hareketin en keskin biçimde ortaya çıktığı yer de Azerbaycan –Horasan hattı olmuştur. Meşhur Bebek el Hurremi 816 yılında Abbasi Devletine isyan ettiğinde başına kırmızı bir başlık geçirmişti ve askerleri de öyle giyinmişti. Babek adından ve kumutanlarından anlaşıldığı üzere bu isyan; bir Türk isyanı idi. Tarihte Batıniler olarak da adlandırılan aşırı Alevilere; Sünni tarihçiler ve din adamlara “muhammara” yani kırmızı giyenler adını vermişlerdir.
Daha sonra yine Azerbaycanda Erdebilde 13. yüzyılda bir Alevi ocağını oluşturan Şah Safiyuddin (Safavi ailesinin başı) da yandaşlarına tepesi 12 dilimli kızıl külah giydirmiştir.
Meşhed bölgesinde Ali Allahiler, batı IrandaEhl-i Haklar denilen topluluklar, Anadoluda Sofi Sürekleri olarak adlandırılmışlardır. Bunların inancını Bektaşi denilen gruplar da aynen kabul etmişlerdir.
16. yüzyılın başında Şah Ismailin örgütlediği kırdaki (göçebe) Türk ile Osmanlının yerleşik Türkü çatışmaya başlayınca; geleneği temsil eden Safaviler; Anadoludaki göçebe Türkleri yanlarına çektiler. Bunlar; büyük ölçüde Alevi kimlikli idiler. Böylece; Alevi-Sünni çatışması denilen bir süreç ortaya çıkmış oldu. bu süreçte Osmanlı yönetimi; Iran Türk devleti Safavilere bağlı olanları Kızılbaş diye suçlayıp halk katında kötü gösterecek iftiralar üreterek dışladılar.
Kırmızı külah giymenin tarihsel derinliği Anadoluda daha da eskiye gider. Selçuklular döneminde 1277 yılında ayaklanıp Konyaya giren Kahramanoğulları kuvvetlerinin de başlarında kırmızı börk vardır. Selçuklular çağında Anadoludaki savaşçı Türkmenler, kırmızı başlık giyiyorlardı. Gazi ruhlu bu insanlar Alevi idiler. Osmanlı Beyliği kurulunca, diğer beylik askerlerinden kendilerininkini ayırmak için kırmızı börkü ak börke çevirdiler. Askerler, o zamana kadar 12 Imama bağlılıgının ifadesi olarak 12 dilimli külah giyiyorlardı. Osmanlılar, ayakları yere basıncabunu da 6 dilime çevirdiler. Böylece Anadoludaki Alevi çoğunluk baskı altına alınmaya, eritilmeye başlanıyordu.
Hacı Bektaş Veli de, Alevi yoluna uygun olarak başına kırmızı renkli imame sarmış, böylece kendisinin Ali yolundan olduğunu açıkça ifade etmiştir.
Şunu önemle vurgulamak gerek: Anadoluda Hacı Bektaş ocağına bağlı Bektaşi Alevilerden ve seyyid denilen dede ocaklarına bağlı, Hacı Bektaş-ı da makam ve büyük pir sayan Alevilerden başka bir Kızılbaş topluluğu yoktur.
Kızılbaşlık da; kaynağı Aliye uzanan açık bir bağlanmanın ifadesidir. Anadolu Aleviliğinde Kızılbaş ile Alevi aynı şeydir. Tarihsel süreç de gösteriyor ki Kızılbaşlık daha çok Türk kültürü ile ilgili bir olgudur.