"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Arap-Türk Savaşları

Türkler bugün büyük ölçüde Müslümanlığı benimsemiştir. Fakat bu olay öyle kısa bir süreçte olmamış, yüzyılları kapsayan bir zaman dilimi sonucunda ancak gerçekleşmiştir.
Bu durum, Türklerin Islamiyete diğer dinlerden daha çok fazla direndiklerini ortaya koymaktadır. Emevi döneminde başlayan Müslümanlaşma; önceleri paralı asker olarak görev yapan Türklerle sınırlıydı. Abbasilerin iş başına gelmesiyle (750), Türklerin önemi ve gücü daha da şidetle hissedildi. Hilafet merkezi hızla Türklerin denetimi altına girdi. Lakin bu süreç çok kanlı çatışmalar sahne oldu.
Arapların Türklerle mücadelesinin kısa bir özeti, bu dini kabul edişin hiç de gönüllülük biçiminde olmadığını göstermektedir.
İslamiyetin, Arap sömürgeciliğinin bir ideolojisi biçimine dönüştürülerek Türklere dayatılması, karşı koyuşu gündeme getirmiştir.
Araplar, kendi emperyal ideallerinin içine mal, köle, toprak kazanma hırslarını yerleştirmişlerdi. Bu düşüncelerini Arap örfü ve kabilecilik dayanışması ile pekiştirmişlerdi. Onlara göre kendileri asil, diğer milletler Mevali (köle, soysuz) sayılıyordu. Öyle ki, Arap olanın Arap olmayan bir kadınla evlenmesinden doğan çocuk bile ikinci sınıf görülüyordu. Bir Arap kadınının, bir başka millettin bir erkekle evlenmesi ise kesin biçimde yasaklanmıştı. Arap kadını başka milletin erkeğinden üstün sayılıyordu. Bu görüşler, Arapların diğe ülkeleri yağmalamasına bir yasallık için oluşturulmuştu.
Asyanın bu sömürgeciler tarafından ele geçirilme mücadelesi, bir tür Arap-Türk mücadelesi biçimine dönüşmüştür. Çünkü Arap orduları kısa sürede Iranı ezmiş, böylece iki cephede Türklerle karşı karşıya gelmişlerdi. Bunlardan kuzeydeki cepheyi Hazar Türk Devleti oluşturuyordu. Araplar, 640 yılında Ermenistana girmişler; burasını, Gürçüstanı, Albanyayı (Bugünkü Azerbeycan) yakıp yıkmışlardı. Buralar 654 yılında Arap egemenliğine alınmıştı. Bundan sonra Arap orduları Hazar Devletinin başkenti Belencer üzerine yürümüş ve şiddetli savaşlar başlamıştı. Hazar Türklerinin direnişi sonucunda Arap ordularının önü kesilmişti. Bunun iki büyük sonucu oldu: Birincisi; Arapar Avrupaya giremediler. İkincisi ise Islam dini; bölgede Hıristiyanlığın yerine geçemedi. Bugünkü Avrupanın kültürel varlığını Hazar Türkleri şekillendirmiştir denilirse, yanlış sayılmaz.
Araplar, doğu çephesinde de Horasanda Türklerle karşı karşıya gelmişti.
Bu karşılaşma dönemi, Türklerin zayıfladğı tarihlere denk düşüyordu. Çünkü, Batı Göktürk Devleti, Sulu Hanın iktidarından sonra (638-651) Çinliler tarafından yıkılmıştı. (Prof. Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi Tarihi, s. 193)
Türklerin Araplarla ilk çatışmaları Halife Ömer zamanında işte bu yıkılış sürecinde olmuştur.
Arap kaynaklarına yansıyan ilk çatışmaların kısa bir özeti şöyledir: 642 yılında. Ömerin emri üzerin, Rabiaoğlu Abdurrahman, Türklerle savaşmak üzere Baba yöneldi. Belencer beldelerinin 200 fersah (yaklaşık bin kilometre) içlerine kadar girdi. Türkler Müslümanların ölümsüz olduklarını sanıyorlardı. Fakat ormana saklanıp ok atarak bir müslümanı öldürdüler. Bunun üzerine Müslümanlara saldırıp savaşmaya başladılar. Türklerin çok şiddetli ok atmaları yüzünden Arap ordusu geri çekilmek zorunda kaldı (Ibn Kesir, c. 7, s. 204) Osman döneminde de zaman zaman süren Türk-Arap çarpışmasında ganimet peşindeki Arap Müslümanlar Türkleri bastırmaya başlmışlardı.
Türk-Arap savaşı, Mekkede ortaya çıkan iktidar çatışmaları üzünden biraz hafifledi.
675 yılında Muavie, Horasan valisi olan Ziyadoğlu Ubeydullahı görevden aldı; yerina Osmanoğlu Saidi atadı (Ibn Kesir, c. 8, s.138)). Osmanoğlu Said, Horasana gidip Türk illerine daldı. Saidin ordusu ile Türkler Semerkanda bağlı Suhud mevkiinde karşılaştılar. Said onlrı yendi ve pek çoğunu öldürdü.
Said, Halife Osmanın oğlu idi o, Muaviyeden Horasan valiliğini isteyinc, Muaviye; Ubeydullahı görevden almak istemedi. Bunun üzerine Said, Muaviyeye şunları söyledi: “Vallahi senin asla ulaşamayacağın bir noktaya gelmen içinbabam her türlü iyiliği yaptı ve seni iyi bir mevkiye getirdi. Ancak, sen onun başına gelen musibetten dolayı teessürlerini bildirmedin. Ardından da kimseyi ödüllendirmedin; tutup şu oğlunu öne geçirdin. Ona Müslümanlardan beyat aldın. Oysaki ben şahsen ondan çok daha hayırlı olduğum gibi babam ve annem, onun baba ve annesinden çok daha hayırlıdır.” (Ibn Kesir, s. 138)
Muaviye, Saide hak verir görünse de, “Senin gibi adamların Şamda dolaşmalarına pek de razı değilm.” Demişve endisini savaş işleriyle görevlendirip Horasana yollamıştı.
Said, Semerkanda gidince Türklerden Sogd halkı, ona karşı çıktı; fakat yenildiler. Said, onların kentlerini kuşattı. Bunun üzerine Türkler barış istediler ve eşraftan olanların elli oğlu Saide rehin erildi. Said bu çocukları yanında Medineye getirmiştir.
698 yında Ebu Bekre oğlu Ubeydulah, Türklerin büyük hükümdarı Rutbil ile savaştı. Ükümdar Rutbil Müslümanlarla bazen iyi geçiniyor bazen de onlara başkaldırıyordu. Bunun üzerine Haccac, Ubeydullaha mektup yazarak; Rutbilin ülkesine hücum etmesini, kalelerini yıkmasını, savaşçılarını öldürmesini emretti. O, da mektubu alınca askerleriyle harekete geçti ve Rutbili yendi, bir çok yeri istila etti. Rutbilin başkentine yaklaşınca meydana gelen çaımalarda ise Müslümanlar yenildiler ve çekilmek zorunda kaldılar. Türkler bu büyük savaşta Müslümanlardan otuz bin savaşçı öldürmüştü. (Ibn Kesir, c. 9, s. 52-53)
Haberi alan Haccac, Halife Abdülmalike baş vurup intikam almak üzere ondan izin istedi. Abdülmelik izin verince Haccac 699 yılında 4o bin kişilik büyük bir ordu topladı. (Ibn Kesir, s. 56) Başına da Esaşoğlu Muhammedoğlu Abdurahmanı getirdi. Türk illerine giren Abdurrahman, Rutbilin barış önerisini kabul etmedi. Birçok yeri ele geçirdi, çok bol genimet elde etti ve çok sayıda insan esir aldı.türk illerinin içerlerine doğru saldırıya geçtiler. Rutbilin başkentini alan Araplar çok insan öldürüp hazineleri ve zurriyetleri ganimet olarak ele geçirdiler. (s. 57).
Haccac, Abdurrahmandan saldırıyı sürdürmesini istedi. Kış geldiğinde bu zordu. Zaten Haccacın kendisini öldüreceğinden korkan Abdurrahman, onun emrine karşı geldi. Abdurrahman, 700 yılında Türk hakanı Rutbile haber salıp, “Haccacı yenersem sizden haraç almayacağım.” Diye onunla anlaştı.
Topladığı ordu ile Horasandan Suriyeye yürüyen Abdurrahman uzun mücadelseinden sonra 702 yılında Haccaca mağlup oldu ve kaçıp türk illerine giti, Rutbile sığındı. Rutbil ona eman verdi, saygı gösterdi (Age, s. 83).
Haccac, daha sonra Rutbilee mektup yazdı, “Abdurrahmanın ya başını ya kendisini bana göndermezsen bir milyonluk kişilik bir ordu ile ülkene girip her yeri mahvedeceğim.” Diye onu tehdit etti. Rutbil de bu tehdit karşısında Abdurrahmanı Hacccaca vermek zorunda kaldı. 702 yılında Abdurrahmanın başı kesildi ve şehirlerde teşhir edildi.