"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Çoğunluk Baskısı

Bu kadar fazla olan ve ülkenin her yanında yaşayan Alevilerin varlığını, cumhuriyet resmen kabul etmiş değildir. Bu görmezden gelme, cumhuriyet bürokrasisinin Sünni karekterini ve Osmanlı zihniyetinin devam ettiğini gösteren ilginç bir tavırdır. Osmanlı Devleti yıkılmış ama onun Alevilerle ilgili tavrı, yumuşatılarak cumhuriyet döneminde sürdürülmüştür. Bu durum Alevi toplumu içinde değişik sıkıntıların doğmasına yol açmaktadır. Sosyologların tespiti şu yöndedir:
“Sünni Çoğunluk (Büyük toplum) Alevi-Bektaşi Sektizmini (Küçük Toplum) denetim altına almıştır. Büyük Toplum karşısında güçsüz ve zayıf düşen Küçük Toplum daha fazla yara almamak, kimliklerini yetirmemek nedeniyle içe dönüş süreci başlatmış, adeta gizli cemaatlar haline dönüşmüşlerdir.”
“Büyük Toplumun itmesi, merkez olarak çevreye şüpheci yaklaşması, otokton felsefenin onarımına gitmeyişi, sosyal çözüm yollarını aramaması, köklerden ayrılan her türlü sapmaları çözümlemeyi entegrime dönüştürmesi ile Alevi olgusu dışlanmıştır. (Orhan Türkdoğan: Alevi Bektaşi Kimliği, s. 525).”
Prof. Türkdoğanın yukarıdaki saptamaları, fevkalede isabetli olmasına karşın, eskiden iyi olan bir durumun sonradan bozulduğu yorumuna da açık olduğundan eksik kalmaktadır. Türkiyede devletin (Büyük Toplum) adına bu yaklaşımı, Osmanlıdan beri devam eden durumun cumhuriyete uyarlanmasından öte bir şey olmamıştır.
Alevilerin günümüzde siyasal nedenlerle parçalanmış olmaları devletin işine gelmektedir. 55. Hükümetin Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevitin, kendisinden Aleviler için talepte bulunan bir gruba, 1997de, “Siz önce birleşin de bize –devlete- öyle gelin” demesi, Alevilerin bu pozisyonlarının onların haklı isteklerini reddetmede ne kadar kötü bir sebep yarattığını ortaya koymaya yeter.
Devlet, bugün Alevilerin güçlü bir birleşik bir cemaat haline gelmesini engelleyecek her türlü önleme izin vermektedir.
Devlet bu redci ve tekçi (Sünni) anlayışını inatla sürdürürken Aleviler, kendi varlıklarını resmileştirmeye çalışıyorlar. Din derslerinin kaldırılması, kaldırılmaz ise Aleviliğin de okullarda okutulması –ki, bu durum Sünni çoğunluktaki olumsuz şartlanmaların kırılması için çok önemlidir- Cemevlerinin de ibadethane statüsüne alınması, Diyanet işlerine bütçeden pay ayrıldığına göre Alevilere de nüfusları oranında pay ayrılması, devlet televizyonlarında Sünnilik kadar Aleviliğin de tanıtılması, eğitimde Alevilik öğretisine de yer verilmesi, Diyanet İşlerinin kaldırılması, din derslerinin zorunlu olmaktan çıkartılması, Hacı Bektaş Veli Dergahının yönetiminin Hacı Bektaş Belediyesine verilmesi gibi istekler resmileşme girişimlerinin uzantılarıdır. Lakin, bunlar inatla reddedilmektedir. Alevi toplumu artık isteklerini mitinglerle dile getirecek sürece girmiştir.
Bütün bu redci tavrına karşın, devlet, Aleviler işine geldiğinde kendi değerlerinin bekçiliğine soyundurmaktadır. Türkiyede radikal dinciliğn hortladığı dönemlerde, “Laikliğin güvencesi Aleviliktir” sözünün sebebi budur. Devletle barışmak isteyen Aleviler bu cümleyi gururla söylerken fedai gibi kullanılmak istenildiğinin geçmişte farkına bile varamıyordu. Zahmette eşit görülen, nimmete dışlanan Alevi, bunun farkına varmak üzeredir.
AB düzenlenmeleri gereği Alevilerin isteklerine eğilmek zorunda kalan hükümet, Alevi açılımı adına bir türlü somut adımlar atmamıştır. Ama muhalefet partisi lideri Deniz BAYKAL DA 11 Ocak 2009da İstanbul Şahkulu Dergahında katıldığı Aşura töreninde; “Alevilerin taleplerini CHP iktidar olduğunda çözeriz!” diyerek yakın zamanda TBMM aracılığıyla yapılacabilecek bir açılıma uzak durduğunu ortaya koymuştur. Yani; devletine asla olumsuz bir tavır takınmayan Aleviler; hala potansiyel tehlike olarak görülmektedir.