"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

İbni Mülcemin tutuklanması

Mescidin kapısında, korkunç bir ses yükselmişti: Ey müslümanlar!…. ne duruyorsunuz? Emirül müminini öldürdüler.
Böyle feryad eden münadi idi.
Mescite henüz toplanmaya başlayan Kufeliler, derhal Münadinin etrafını çevirmişler, korkusundan titreyen Maliki sorguya çekmeye başlamışlardı.
Malik, gördüğünü anlattı. İçlerinden bir: vakit geçirmeyelim. Katilleri yakalayalım…. diye bağırdı.
Bu sözleri işitenler, derhal etrafa dağıldılar. Bunlardan bir kısım da, Alinin evine koşmuş ve imam Hüseyin ile karşılaşmışlardı. İmam Hüseyinin elinde, yalın bir kılıç vardı. Çok üzüntülü idi: Hey Allahın zalimleri….. Tanrının Aslanına nasıl kıydınız?…. hani onun katilleri? İmam Hasan, onlardan birini öldürdüm, diyor. Nerde o melunun kanlı laşesi?…. diye feryat etmekteydi….
İmam Hüseyini güçlükle zaptetmişler: bütün müslümanlar ayaklandı. Her tarafı arıyorlar… şimdi bulup getirirler. Sen, babanın baş ucunda ayrılma…. diye imam Hüseyini teskin edebilmişlerdi.
Kuttame, oturduğu pencerenin önünde, kulaklarını sokağa dikmişti. Gelecek haberi büyük bir sabırsızlıkla beklemekte idi.
Birdenbire uzaktan bir gürültü işitti. Bu gürültü, koşa koşa gelen iki adamın ayak sesleriydi.
Zapolunmaz bir heyecanla sokak kapısına fırlamış, kapıyı açmıştı. Koşmaktan nefesleri kısılmış olan iki adam, içeri dalmıştı.
Kuttame, dişleri birbirine çarparak sordu:
→Nasıl oldu?
→İbni Mülcem, elindeki kanlı kılıcı Kuttamenin ayakları altına atmış, güçlükle homurdanmıştı: Aliyi öldürdüm, işte belirtisi. Artık, benimsin, Kuttame…..
Kuttame, İbni Mülcemin üstüne atılmış, boynuna sarılmıştı. Ya İbni Mülcem!… Benim intikamımı aldın. Elbette seninim, diye mırıldanmıştı.
Verdan, sabırsızlık göstermiş: şimdi bu sözlerin sırası değil…. Şebib, Hasanın savurduğu bir kılıç darbesiyle yere yuvarlandı. Eğer, ölüp gittiysezararı yok. Ama ölmediyse, ona gerçeği söyletirler. O, bir şey söylemeden biz kaçmalıyız. Bir süre, ayrı ayrı yerlerde saklanmalıyız…. Sonra tekrar birleşir, sözlerimizi ve vaatlerimizi yerine getiririz…. Haydi, İbni Mülcem… ortalık tamamıyle ağarmadan sen bir tarafa, ben de bir tarafa…..
Kuttame, Verdanın bu sözlerini doğru bulmuş, geri çekilmişti. Ama, alaca karanlıkta, beyaz keten entarisinin gögsünü kıpkızıl bir leke içinde görünce:
→Kan!… demiş ve sonra ilave etmiş: Evet … Kan… yaralı mısın, İbni Mülcem?
→İbni Mülcem, vahşi ve muzaffer bir kahlaha ile cevap vermişti: Evet kan, fakat benim kanım değil, Alinin kanı…. O halinde bile beni ayaklarının altına alıp ezmeye çalıştı. İşte o zaman, kanları üzerime bulaştı.
Kuttame, zalim ve kinci bir gülüşle ellerini gögsüne basmıştı. Kana bulaşan avuçlarına bakarak: Alinin kanı…. Alinin kanı, öyle mi? işte, üç yıldan beri kalbimde yanan ateşi bu södürecek…. demiş ve çılgın bir sevinç içinde ellerindeki kanları yalamaya başlamıştı.
Katilleri arayanlardan bir kısmı, Kufe sokaklarında dolaşırken, başka bir kısmı da, şehirden çıkan yollara pusular kurmuşlardı.
Kufede oradan oraya koşuşanlar, bir iz bulamamışlardı. Hatta imam Hasanın yere yuvarladığı Şebib de, yarası hafif olduğu için, sıvışarak bir yere sokulmuş ve ele geçmemişti.
Ama, çöl yolunda pusututanlar; alaca karanlıkta, bir hecin devesinin hızla kasabadan çıktığını görür görmez, derhal yola atılmışlar, hecinin yularlarına yapışmışlar, üstündeki adamı yere almışlardı.
Bunlardan biri İbni Mülcemi tanımıştı: Ya İbni Mülcem… Sen bir hayli zaman önce Mekkeye gitmiştin. Şimdi burada ne arıyorsun? Demiş, İbni Mülcem şaşırarak: Akrabalarımı ziyarete geldim… diye mırıldanmıştı.
→Ama, ya bu üstündeki kan?…
→Biraz önce hecinden düştüm.
→Amma, kılıcının kabzası da kan içinde…
Bu soru yağmuru karşısında İbni Mülcem şaşırmıştı. Onun bu şaşkın halini gören adamlardan biri:
→Söyle melun!… Emirül müminini sen mi öldürdün? Diyerek İbni Mülcemin gırtlağına sarılmıştı.
İbni Mülcem; manevi bir etkinin altında ezilerek, ne cevap vereceğini şaşırmıştı. Hayır; diyememişti.