"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

İbni Mülcem (İbni Mülcem; Mülcemin oğlu)

Konuk, içeri girdi. Yüzünü sımsıkı kapayan kefiyenin ucunu indirdi. İhtiyar adamın kulağına eğilerek: İşim acele… bir an önce Kuttameyi görmek isterim… dedi.
İhtiyar, bu adamın yüzüne göz gezdirdi. Bu sert yüz, ona yabancı gelmedi: Sübhanallah… ben seni tanıyacağım. Ama zihnim o kadar dağınık ki, bir türlü hatırlayamıyorum. Neyse, madem Kuttameyi görmek istiyorsun; gidip kendisine söyleyeyim… diye cevap verdi.
Birkaç dakika sonra, Kuttame geldi.
Konuk, bu kadını görür görmez, hayretini gizleyemedi: Hey, kaadir Allah!… Neler yaratmaya muktedirsin. Bu kadını, insanların kalbini altüst etmek için mi yarattın? dedi.
Kuttame, buna benzer sözleri çok işitmişti. Onun için hiç duymamış gibi görünmüş; konuğuna selam vermekle yetinmişti.
Selam… Hoş geldin…. Beni görmek istemişsin…. Buyur, otur…
→Selam sana, ya Kuttame… Evet, seni görmeye geldim. Sana, Bekir Said oğlu Amrdan selam getirdim.
→Yaaa…. Demek Mekkeden geliyorsun?
→Evet, Mekkeden geliyorum.
→Uzun yol… görüyorum ki, çok yorgunsun… Biraz dinlen… Sonra konuşuruz.
→Hayır, Kuttame… Dinlenmem, ancak konuşmamıza bağlı. Eğer görüşeceğimiz şeyde anlaşırsak, burada kalacağım. Yoksa, kendime başka bir yer arayacağım.
→Allah, Allah… Demek pek önemli bir iş için geldin…
→Evet, Kuttame… Hem önemli, hem de gizli bir iş için geldim.
→Şu halde, buyurun…. Konuşalım.
→Ama, konuştuklarımızı hiç kimse duymamalıdır.
→Bundan emin olabilirsin.
Kuttame kapının önüne gitti: Ya… Hadi!… diye seslendi.
O ihtiyar adam geldi. Kuttame, bu ihtiyar köleye bazı emirler verdi. Sonra, konuğun yanına gelip, karşısına oturarak: Şimdi, istediğiniz gibi konuşabiliriz… dedi.
Konuk, söze girişti: Önce, beni tanıman gerek; Kuttame…. Ben, Mülcem-i Muradinin oğlu Abdurrahmanım.
Fakat sen…. Mekkeli değilsin. Galiba, Mısırlısın. Konuşmandan belli.
→Evet, Mısırlıyım. Fakat, birkaç yoldan beri Mekkede oturuyorum.
→Demek kocamın yeğeni olan Amrı oradan tanırsın?
→Evet …. Yanlız onu değil, Nehrivan savaşında ölen babanı, kocanı ve kardeşini de tanırım.
Kuttame, derin derin içini çekti. Gözlerini önüne indirerek: Canabı Hak, cümlesine rahmet etsin…. dedi.
Abdurrahman, bir saniye sustuktan sonra, sözünü devam etti: Şimdi…. Böyle acele buraya gelmekteki amacımı söyleyeyim: Halife Ali ölüme mahküm edilmiştir.
Kuttame titredi. Başını birdenbire kaldırarak, içinde kıvılcımlar parıldayan koyu ela gözlerini Abdurrahmanın gözlerine dikti: Ne dedin?… Ali, ölüme mi mahküm edildi?
→Evet…..
→Kimin tarafından?
→Bizim tarafımızdan.
→Ama onu kim öldürecek? Buna, kim cesaret edebilecek?….
→Ben…..
Kuttame, bir daha titredi. Başını Abdurrahmana doğru biraz daha eğdi. Uzun kiprikleri arasından pırıldayan iri gözlerini onun simsiyah gözlerine dikti. Abdurrahmanın gözleri, bir çelik bıcak gibi sert ve keskindi.
Kuttame, birdenbire bir şey söylemedi. İşittiği o bir tek kelime, ona çok derinden ve hatta inanılmayacak bir söz gibi gelmişti.
Nasıl? Sen mi? Aliyi, sen mi öldüreceksin?….
Abdurrahman, en şupheli kalplere bile bir anda inanç veren bir kesinlikle cevap verdi: Evet ben!…
Kuttame, şaşırdı. Gözleri bir kaç saniye daıgın dalgın etrafında dolaştı, sonratekrar Abdurrahmanın o derin ve siyah gözlerine bakarak mırıldandı: Ya İbni mülcem! Anlat bana: Bu işe kimler karar verdi? Bu karar nasıl uygulanacak?
Ya Kuttame! Mesele, gayet basit…. İslamiyet, peygamberin zamanındaki mutluluk ve içtenliğini kaybetti. Araya, ayrılık ve ara bozukluğu girdi…. buna sebep olanlar da, başlıca üç kişi…. Bunlardan biri, Şam Valisi Muaviye, öteki Mısır Valisi Amr İbni As, üçüncüsü de, Halife Ali… Bunlarınvücudu bir anda kalkmadıkça, İslam rahat ve huzur yüzü görmeyecek. Savaşlar ve ölenler yüzünden de İslamiyet, kuvvet ve şevketini kaybedecek…. Derin bir felaket uçurumuna sürüklenip gidecek…
→Doğru….
→Muaviye, entrikacı ve haris…. Amr İbni As, zalim ve hilekar… Ali ise, şahsen mertliğine, yiğitliğine, bilgisine, irfanına, zekasına rağmen bunlarla mücadele hususunda ehliyetsiz….
→Çok doğru….
→Sen, zeki ve akıllı bir kadınsın. Muaviye ile Amr ibni Asın Ali2yi nasıl bir tuzağa düşürdüğünü bilirsin.
→Evet… hem de, çok iyisini bilirim.
→Aliyi bu tuzağa düşürmemek için, kimlerin ortaya atıldıklarını da tabii unutmadın?
→Unutulur mu hiç?
→Ali, bunu taktir etmedi. İslamiyetin geleceğini tehlikede görenlerin sözlerini dinlemedi.Nehrivanda onların üzerine saldırdı. Birçoklarını kılıçtan geçirdi
→Doğru…
→Orada, senin baban, Alinin kılıcı altında can vermedi mi?……
→Evet….
→Kardeşin?…
→Evet….
→Ya kocan?….
→Evet…..
Kutame, derin derin içini çekti. Kipriklerinin ucunda yaşlar parlayan gözlerini, odanın nakışlı duvarlarında gezdirdi. Titreyen dudaklarıyle, sözünü tamamladı: Evet… Hepsi, kurban gittiler.
İşte Kuttame…. şimdi intikam saati geldi. Biz, bu üç adamın yüzünden dökülen kanların intikamını alacağız. İslamiyeti, düşmekte olduğu felaketten kurtaracağız.
Kuttamenin gözleri, bir kat daha parladı. Abdurrahmanın gözlerini kamaştıran o emsalsiz derecede güzel yüzünde, acı bir kinve kırgınlık gölgesi dolaştı. Titreyen dudakları arasında: Evet…. boş yere dökülen kanlar… Babamın, kocamın, kardeşimin kanları… bütün bunlar, benim kalbime aktı. Bu intikamı; ben düşünmedim mi sanki….. Fakat ne yapayım ki, aciz bir kadınım. Bir şey yapamadım. Yanlız, göz yaşlarımın arasında boğuldum, kaldım… diye mırıldandı.
Abdurahmanın başı, Kuttameye doğru biraz daha uzandı. Sözleri, adeta bir fısıltı halini aldı: Kuttame… hiç üzülme… o intikamın alındığını göreceksin ve buna sen de katılacaksın.
→Nasıl?….
→Nasıl mı? Anlatayım: mr ve Abdullahın oğlu Berek…. üçümüz, o üç adamın öldürülmesine karar verdiğimiz zaman, kura çektik. Ali, bana rastladı. Kocanın yeğeni Amr: «Aliyi öldürmek, o kadar kolay değildir. Kufeye gider gitmez doğruca Kuttameye git. O, sana yardım eder» dedi. Ben de, doğruca sana geldim. Eğer bana yardım edersen, senden iki şey istiyeceğim. Yok, bu işe girmek istemezsen, başka yere baş vuracağım.
Ya ibni Mülcem!… Sana yardım etmez de kime ederim. Kalbi, babasının, kocasının, kardeşinin ölüm ateşiyle yanan bir kadın, hiç böyle bir yardımdan kaçar mı? söyle, ne istersin?… Tek sen, benim kalbimde yatan o sevgili ölülerin intikamını al. Bütün varlığım senin….
Ala… senden şimdilik fedakarlık bekliyecek değilim, Kuttame…. önce bana iki yardımcı bulmanı istiyeceğim. Bu bir…
→Kolay…ikincisi?
→İkincisi… Ali, beni tanır. Tam öldürme günü ve saati gelinceye kadar ortada gezip, Alinin gözüne ilişmeyelim.
→Bu da kolay…. Evim, tamamıyla senindir. İstediğin gibi yer, rahat rahat yatar, kalkarsın… başka?
→Başka…..
Haa… o halde, üçüncüsünü de ben ekleyeyim…. Kuttame, bir kaç saniye düşündü. Sözüne devam etti: Ya ibni Mülcem!… Servetime ve güzelliğime olanlardan şimdiye kadar yüzlerce kişi, benimle evlenmek istedi. Bunların arasında nice kabile başkanları, nice tanınmış adamlar vardı….. bunlardan hiç birinin teklifini kabul etmedim. Hepsine, ret cevabını verdim. İşte şu anda, sana söz veriyorum: Eğer Aliyi öldürmeyi başarır da, benim babamın, kocamın ve kardeşimin intikamını alırsan, derhal seninle evlenirim ve bütün servetimi de uğruna feda ederim (Bazı tarihlerde şöyle yazarlar: “ibni Mülcem, Kuttameye aşıktı. Onunla evlenmek istemiş, o da şu şartları koşmuştu: “Benimle evlenmek içinüç bin dirhem para, bir köle, bir cariye, bir de Aliyi öldürmek lazımdır”. “ibni Mülcem, bu şartları kabul etti.” (Teberi, Ravza, Handika.), dedi.
İbni Mülcem, bu teklif karşısında birden bire sersemlendi. Ne cevap vereceğini kestiremedi ve ancak birkaç dakika düşündükten sonra: Ya Kuttame…. Tanrıya ahdolsun….. Cehennemin bütün zabanileri karşıma dikilse….. önüme Kaf dağından setler çekilse…. bütün vucudumun etleri, kemeikleri lime lime kesilse, Aliyi öldürmeden geri dönmiyeceğim. Elverir ki, sen de sözünden dönme… dedi.
Kuttame, ellerini göksünün koyarak: işte… Tanrıya ahdediyorum ki, katiyen sözümden dönmiyeceğim. Aliyi öldürdüğün, kanlı kılıc getirip de önüme koyduğun dakikada senin olacağım…. Tamamiyle müsterih ol…. cevabını vermişti.