"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Şiilerin Tövbekarlığı

Şiiler, her yıl 10 Muharremde kendilerini döverek kanlı törenler düzenlerler. Bunun nedenini, Anadolu Aleviliği üzerine doktora tezi hazırlamakta olan Hubyar Ocağına bağlı Hıdır Temel şöyle açıklıyor:
“Şiiliğin doğuş yeri ve merkezi Küfedir. Şiilik, şimdiye kadar bilindiğinin aksine, İranda değil Irakta; Farslar tarafından değil, Araplar tarafından yaratılmıştır. Şianın doğuş tarihlerini 680 Kerbela olayı ile Muharrem ayı kutlamalarının ve Şia inancının belkemiğini oluşturan, ancak üzerinde durulmayan Tövbecilerin ölüm yürüyüşünü gerçekleştirdikleri 684 yılları arasında sınırlayabiliriz. Küfeli Alevilerin imam Hüseyini zorla, elçiler göndererek çağırdıkları halde, Onun ve yandaşlarının katledilişlerine yalnız seyirci kalmaları, katliamlardan sonra vicdan azabına dönüşür. Kendilerine ait-tawwabun, tövbeciler, diyen bir gurup insan bugünkü Şianın tohumlarını atarlar.
Hz.Ali ile birlikte Sıffin Savaşında bulunmuş inançlı bir Alevi olan Surad oğlu Süleyman önderliğinde bir gurup insan, Süleymanın evinde gizli gizli toplanarak Hüseyine yardım etmedikleri için pişmanlık duyar ve bunu ona ihanet olarak görürler; bu vicdan azabından kurtulmanın, günahları affettirmenin bir yolunu, bir tövbe yolunu ararlar. Sonunda çare bulunur. Bu çözümü, yine bu olay üzerine en eski kaynak olan ve görgü tanıklarının ve onların çocuklarının ifadelerine dayanan Ebu Miknafın “Surad oğlu Süleymanın Kitabı” adlı eserinden aktaralım:
“Süleymanın evlerinde toplanan insanlar, bu lekenin ancak o yolda ölüme ulaşarak affettirilebileceği görüşüne vardılar; “Musa milletine ‘Ey milletim! Buzağıyı Tanrı olarak benimsemekle kendinize yazık ettiniz. Yaratanınıza tövbe edin, tövbe ederek Tanrıya yönelin ve kendinizi öldürün!” diye buyrulan Bakara suresi 54. Ayetini zikrederek, İsraillilerin tövbe dileyerek boyunlarını büyük bir sabırla kılıç altına uzatmalarını ve ‘Günah ölümünü yaşamalarını anlatan Süleyman yandaşlarına dönerek sordu: “Sizler de aynı duruma hazır mısınız?”
Toplulukta bulunanlardan biri, “Allah adına günahlarımdan ve bu lekeden kurtulacağımı, Allahın beni bağışlıyacağını bilsem, hemen kendimi öldürürüm. Ancak, Allah Yahudilerin kendilerine yaptıklarını Müslümanlara yasaklıyor; hem müslümanları öldürmek, hem de müslümanların kendi kendilerini öldürmeleri Kuran da haram kılmıştır.”
Bunda ortaya yeni bir sorun çıkar; Müslümanların kendilerini öldürmeleri yasaktır. Çare günah ölümünü cephede gerçekleştirmekte bulunurlar. Toplu intihar düşüncesi yerini toplu kurban olma düşüncesine bırakır; böylece öldürme işi düşmana bırakılacak, hem şehid olunacak, hem de aynı zamanda Kerbela ihanetinden ötürü tövbe ölümünü gerçekleştirmiş olacaklardır.
Bunun üzerine Süleyman, Irakın tanınmış Şiilerine mektuplar göndererek, onları topluca “Kurban olma yürüyüşü”ne çağırır. 684 yılının aralık Ayında Küfenin kuzeyinde toplanacaklardır. Tövbeciler toplanırlar, ancak gelen bir avuç insandır. Fırat nehri boyunca kuzeye, Suriyeye doğru yola çıkarlar. Kerbelaya geldiklerinde konaklarlar. Aç, susuz, siyaha boyanmış yüzleriyle tövbeciler sabaha dek ağıtlar yakarak, imam Hüseyinden af dileyerek ağlarlar. Sabah yola koyulurlar. 685 yılının ocak ayı başında Kuzey Mezopotamyada bulunan ain el-Wardada kendilerinin de bekledikleri gibi, Suriyeden gelen Yezidin ordusu tarafından kılıçtan geçirilirler.
Hz.Hüseyinin ketledilişinden tam 4 yıl sonra gerçekleşen bu “Tövbeciler hareketine katılanlar, değindiğimiz gibi, Kerbelada imam Hüseyinin mezarının başında, imam Hüseyin için değil, kendilerinin ihanetlerinden dolayı affedilmeleri için gece gündüz ağlamışlardır. Bu suçluluğun açıkca kabullenilişi, Muharrem Ayında yapılan Tövbe ve matem törenlerinin tümünün doğuş kaynağıdır. Özelikle Şiilerin Muharrem Ayının onuncu gününde, yani Aşure gününde, kendilerine işkence yapmaları, kan akıtmaları, canlarını bu uğurda kurban adamaya hazır olduklarının sembolüdür; gönüllü kurban olmak burada ritualleştirilmiştir. Her ritual (dini tören) tekrarlanabilir. Kılıçla kendisini kesme, zincirle kendisini dövme böylece hem tövbe yerine geçmekte, hem insanı ölümden kurtarmakta, hem de her yıl tekrarlanmaktadır. Şiilere göre Muharrem Ayı kutlamaları matem değil tövbe kutlamalarıdır. Şiilikte; günah, Tövbe ve Ceza kavramlarının çok aşırı derecede kullanılmasının altında da bu yatar.
Bu yüzdendir ki, Şiiliğin asıl doğuşunu ve Muharrem Ayı törenlerini bu tövbeciler yürüyüşüne bağlıyoruz. Bu yürüyüşten önce, Kerbela katliamının anılmasına, Muharrem Ayı törenlerine hiç bir kaynakta rastlanmıyor.
Burada yeri gelmişken iki önemli noktanın altını çizmekte yarar var:
1- Muharrem Ayı törenleri İran Şiilerinde, Arap Şiilerinde tövbe törenlerinden oluşurken, Anadolu Alevilerinde daha çok yas ayı olarak görülmektedir.
2- Aşure sözcüğü, Arapça Aşura, yani onuncu demektir. Oysaki Anadoluda Aşura bir çeşit tatlı çorba, Anadolu Alevilerinde de Muharrem Ayının 12ci günü pişirilen çorbanın adıdır. Şiiler için Aşura Muharremin 10cu günüdür ve bu anlamda da kullanılır. Muharrem Ayının onuncu gününde Şiilerin kendilerini dövmelerine, kan akıtmalarına, Aşura törenleri denilir. Anadolu Alevilerinde bu kutsal ayda can yakmak, kan akıtmak, hatta ve hatta ağaç kesmek bile yasakken, Şiiler kendilerinin canlarını yakarlar ve kendi kanlarını akıtırlar.
Burada da açıkca görüldüğü gibi, Şiilikte Anadolu Aleviliği arasında büyük benzerlikler bulunmasına rağmen, (tıpa tıp) aynılık yoktur.
Anadolu Alevileri Muharrem Ayı geldiğinde bir araya toplanarak “Kerbela Vakası” anlatır ve ağlarlardı. Hiç kuşkusuz, burada anlatılan ya da okunan eserler içerisinde Fuzulinin “Saadete Ermişlerin Bahçesi” adlı eseri, eşsizliğini günümüzde bile hala korumaktadır. Alevi Ereni, Alevi Ozanı, Şiire Kerbela ile başlar. Alevi Halk Şiirlerinin en güzeli, Kerbela üzerine yazılan mersiyelerdir. Bu mersiyelerde Kerbela katliamı canlandırılır, Yezide ve soyuna lanetler okunur. Bugün bu gelenek, çağın koşulları ne olursa olsun devam etmektedir. Kerbela zulmü yeni olaylarla yerini günün zulümleri ile tekrarlanmaktadır.”