Kimileri Koca Haydar ile Pir Sultanı ayrı ayrı ocak sanarlar ki, bu yanlıştır. İkisi de aynı kişi aynı ocaktır. Bu gerçeği, Pir Sultan bir beyitinde şöyle doğrular:
Pir Sultan Abdalım destim damende
İsmim Koca Haydar, neslim Yemende.
Seyyid Haydarın, Ortaköy ile Atmalı arasında bir türbesi var. Yöre köylerinden Gemhu, Arege, Bizmişan, dilli köyleri bu türbeyi ziyaret ederler.
Bu ocak mensubu olanların bir kolu Tunceli-Pülümür Hacılı Köyü ile Erzincan kiştim Köyünde de olurlar, ancak bu Pir Sultanlar, Sivas yöresinden buraya niçin ve hangi tarihte gelmişler? Bu bilinmemektedir.
Pir Sultanın doğum ve ölüm tarihi tam ve net olarak bilinmiyor. Takriben 1520lerde Sivas Yıldızeli ilçesinin Banaz Köyünde doğdu.
Pir Sultan, insanın dini aklıdır. Aklı olmayanın dini de olmaz der. Bu görüşünü şu dizeleri ile dile getirir:
İhlas ile gelen bu yoldan dönmez,
Dost olan dostunda ikilik bilmez,
Eri Hak görmeyen Hakkı da görmez,
Gözü bakar ama körden sayılır.
Söylencelere göre, onun yanında yetişen Hızır, ondan izin alarak İstanbula gider. Medrese de okuyup Osmanlıya Paşa olur. Sivasa vali olarak atanır.
1577 yılında İrana oniki yıl sürecek büyük bir sefer başladı. Bu sıralarda II. Şah İsmail, İranda ölmüştü. Bozokda Bayatlı bir Türkmen: “Şah İsmail ölmedi, Şah İsmail benim” diye ortaya çıktı. Bir çok Alevi Türkmeni başına topladı.
Osmanlı ordusu, Gürçüstan ve Şirvan seferi için yola çıkmış ve Sivasta mola vermişti. Lala Mustafa Paşa: Türkmen Sancak Beyi Şah Murat Beye, Sivas deftardarı Mahmut Beye, Bozok Mirlivası Çerkez Beye buyruklar verip, sahte Şah İsmail ve adamlarının hakkından gelinmesini emretti. Yoğun çarpışmalar oldu. Sahte Şah İsmailin komutanı Bozuklu Hüseyin Bey ile Köse Yunus Bey ele geçirdiler. Ancak sahte Şah İsmail kaçtı. Daha sonra Malatya civarında 50 000 kişilik bir kuvvet toplayarak önemli bir güç oluşturdu. Osmanlı Padişahı II.Murat, Malatya beyine bir emir göndererek, Malatyada Şah İsmail adına ortaya çıkan kişiye meddi yardımda bulunanların katledilmesini emretmektedir.
Buyruk, özetle şöyledir: “Malatya Beğine Buyruğumdur: Livanıza bağlı İzolu, Rişvanlı, Eşkanlu, Solaklu, Şah Hüseyinli, Soydanlı, Eğribüklü, Adaklı, Koluaçıklı, Bezekli, cakalı, Mihri-manlı, Karasazlı ve Kömürlü adlı Aşiretler, Şah İsmail adında ortaya çıkan hayduta asker gönderip, onun adamı olduklarını, içlerinden yakalayıp bana gönderdiğiniz Mehmet adlı kişinin itirafları sonucu öğrenmiş bulunuyorum. Onu zincirleyip size gönderiyorum. Anılan Aşiretlerden kimler kimler sahte Şah İsmaile nezir gönderipyardımda bulunmuşsa size gösterecek. Durumları açığa çıkanları Şeriat yasalarına göre asın. 1577 III.Murat Han” (Kaynak: Mehmet Bayrak-Pir Sultan Abdal).
Malatya, Adıyaman, Antep Osmanlı birlikleri Şahın üzerine gizli bir baskın yaparak kuvvetlerini dağıttılar. Sahte Şah İsmail, Fıratı geçerek Urfaya doğru kaçtı.
Bu dönemde Aleviler üzerinde şidetli baskılar vardı. Aşağıdaki fermanlar buna örnektir:
“Bozok Beyine Buyruğumdur: Hüseyin Abdal ilçesinde üç dört yerde cani var iken, hutbeleri ve halifeleri adlarını duymak istemeyen, bu nedenle de Cuma namazı kılmak istemeyen fesatçılardanBozdoğan bölgesinin Sipahisi Hüseyin; Kayabüken bölgesinden Yolkulu, Yerkulu ve Yakup; Minşar bölgesinden Hızır Şah yanlısı oldukları, bunlardan bazılarının eşkiyalık ettikleri ve yargıdan kaçtıklarını duydum.
Şimdi buyurdum ki; bunların durumlarını gizlice araştırıp bilgi edinesin. İmamları ve hatipleri şeytani midir anlayasın. Cuma namazlarına katılmayıp hutbeleri dinlemeyen bu adamların oturdukları yerleri öğrenesin. Bütün bunları yazıp bana bildiresin. Bu gibi adamları beklemeden yakalayıp cezalandırasın.” 1568 III.Selim Han.
“Elbistan Kadısına Fermandır: bana gönderdiğin mektupta, Elbistana bağlı İnanç Köyünde Yitilmiş Abdal adlı kişinin Kızılbaş olduğunu bildirip yargılanmasını istemişsin.
Buyurdum ki; Anılan kişiyi hemen ele geçiresin, tutuklayıp hakkında gelesin. 1577 III.Murat Han” (Kaynak: Nejet Birdoğan: Anadolu ve Rumelinde Alevi yerleşimi).
İşte ünlü ozanımız Seyyid Pir Sultan da bu sıralarda, Osmanlıya karşı isyancı şiirler yazmaktadır:
Gelin canlar bir olalım
Münkire kılıç çalalım
Mazlumun hakkını alalım
Tevekel tü taal Allah
Özü öze bağlayalım
Sular gibi çağlayalım
Bir yürüyüş eyleyelim
Tevekel tü taal Allah
Açalım kızıl sancağı
Geçsin Yezitlerin çağı
Elimizde aşk bıcağı
Tevekel tü taal Allah
Pir Sultanım geldi çoşa
Münkirlerin aklı şaşa
Yazılmışsa gelir başa
Tevekel tü taal Allah
Yazar Mehmet Bayrak, “Pir Sultan Abdal” adlı yapıtında şöyle der: “Pir Sultanın oğlu İnce Mehmetin yazdığı ve babasının başına neler geldiğini anlatan bir şiirinde ise, Şahın Yıldız Dağıa gelip semah eylediğini söyleniyor:
Şah Yıldız Dağında semah eyledi
Bir ayak üstünde binbir kelam eyledi
İndi Banazı hoş Vatan eyledi
Hayli Devr-ü zaman geçirdi orada
Gelip Yıldız Dağında semah eyleyen, orada halkı harekete geçirmek için uzun boylu konuşan, sonra Banaza inen, belki de Pir Sultanın evinde misafir olan Şah, her halde İran Şahlarından biri olamaz. Bu Şah, bizce 1577 de Şam taraflarında ortaya çıkan ve Bozok (Yozgat) taraflarına kadar gelip, oraları ayaklandırmaya çağıran sahte Şah İsmaildir.
Öyle anlaşılıyor ki, Pir Sultan Abdal, 1578 yılındaki bu ilk saldırıları anlatıyor. Ancak 1588 yılında Sivasa vali olarak atanan Hızır Paşa, jandarma gönderip onu köyünden Sivasa getiriyor.
Banazdan sürdüler bizi Sivasa,
Erler Himmet edin ben gidiyorum.
Garipçe canıma kıldılar cefa,
Erenler himmet edin ben gidiyorum.
Hızır Paşanın karşısına çıkarırlar. Hızır Paşa tehditlerle onu korkutmaya çalışır.
Yürü be Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır.
Güvendiğin Padişahın
O da birgün yıkılır.
Şahı sevmek suç mu bana?
Kem bildirdin beni Hana.
Can için yalvarman sana,
Şahinşah kırılır bana.
Çılgına dönen Hızır Paşa, Pir Sultanı Sivasın Toprak Kale Zindanına atar.
Bir arzuhal yazdım gül yüzlü Şaha,
Gelsin beni elden alsın ha nolur.
Beni yalvartmasın o Padişaha,
Carıma yetişsin gelsin ha nolur.
Kollarıma zincir taktı muhannet,
Senden başkasına eylemem minnet,
Arzuhalim Pire güzelce illet.
Perişan halimi bilsin ha nolur.
Pir Sultan, ilerlemiş yaşıyla zındanda uzun süre kalır.
Kalenin kapısı taştan, demirden,
Yanlarım çürüdü yaştan çamurdan,
Bir kimsem yok ki dostu çağırtam.
Açılın kapılşar Şaha gidelim.
Hızır Paşa bizi berdar etmeden,
Açılın kapılşar Şaha gidelim.
Siyaset (idam) günleri gelip çatmadan,
Açılın kapılşar Şaha gidelim.
Pir Sultanım iyidir, mürvetli Şahım,
Yaram baş verdi sızlar ciğergahım,
Arşa direk direk olmuştur ahım.
Açılın kapılşar Şaha gidelim.
Hızır paşa, Osmanlı tarafından ödüllendirilerek Sivasa vali olarak atanmıştır. Pir Sultan Abdalı da dönmeye zorlamaktadır. Hatta ondan üç şiir okumasını, bunlarda “Şah” sözcüğü geçmezse, kendisini af edeceğini söyler. Pir Sultan, bu dayatmalar karşısında onurunu ayaklar altına almaz.
Padişa katlime ferman dilese,
Yine geçmem ala gözlü Şahımdan.
Cellatlar karşımda satır bilese,
Yine geçmem ala gözlü Şahımdan.
Eğer beni katsa Kervan göçüne,
Götürseler Hindistana, Meçine,
Urganım atsalar darağacına
Yine geçmem ala gözlü Şahımdan.
Ahiri katlime ferman yazılsa,
Çıksam teneşire, tabut düzelse,
Kefenim biçilse, mezar kazılsa,
Yine geçmem ala gözlü Şahımdan.
XXX
Kul olayım kalem tutan eline
Katip, ahvalimi Şaha böyle yaz.
Şekerler ezeyim şirin dillere
Katip, ahvalimi Şaha böyle yaz.
Allahı seversen katip böyle yaz.
Dünü gün ola Şaha eylerim niyaz
Umarım yıkılsın bu kanlı Sivas
Katip, ahvalimi Şaha böyle yaz.
Pir Sultan Abdalım ey Hızır Paşa
Gör ki neler gelir sağ olan başa,
Hasret koydun bizi kavim kardaşa
Katip, ahvalimi Şaha böyle yaz.
XXX
Karşıda görünen ne güzel yayla,
Bir dem süremedim giderim böyle,
Ala gözlü Pirim sen himmet eyle,
Bende bu yayladan Şaha giderim.
Eğer gögeripte bostan olursam,
Şu halkın diline destan olursam,
Kara toprak sendenüstün olursam,
Bende bu yayladan Şaha giderim.
Pir Sultan Abdalım, dünya durulmaz,
Gitti giden ömür, geri dönülmez,
Gözlerim Şah yoluda ayrılmaz
Bende bu yayladan Şaha giderim.
Hızır paşa ve kadıları küplere biner. Kör kadı, “Şah” yasak eder. Pir Sultan, zindanda da susmaz.
Fetva vermiş koca başlı kör Müftü,
Şah diyenin dilini keserim deyü,
Satır yaptırmış Allahın laneti,
Aliyi seveni keserim deyü.
Şer kulların örükünü uzatmış,
Müminlerin baharını göz etmiş,
Onikiler bir arada söz etmiş,
Aşıkların yayın yasayım deyü.
Hakkı seven aşık geçmezmi candan,
Korkarım Allahtan, korkum yok senden,
Ferman almış Hızır Paşa Sultandan,
Pir Sultan Abdalı asayım deyü.
Pir Sultan, Toprakkale Zindanından çıkarılıp, “Keçi bulan” denen yerde asılmaya götürülür. Ancak darağacına giderken, elinin kolunun bağlanmasını istemez. Darağacında dostlarına ve ailesine şöyle seslenir:
Bize de Banazda Pir Sultan derler,
Bizi kem kişi bellemesinler.
Paşa hademine tembih eylesin,
Kolum çekip, elim bağlamasınlar.
Hüseyin Gazi Sultan binsin atına,
Dayanılmaz çarhı Felek zatına,
Bizden selam söyleyin ev külfetine,
Çıkıp ele karşı ağlamasınlar.
Ali Baba eğer söze uyarsa,
Emir Hudanın dır, beyler kıyarsa,
Ala gözlü yavrularım duyarsa,
Alım çözüp kara bağlamasınlar.
Pir Sultan Abdalım çoşkun akarım,
Akar akar dost yoluna bakarım,
Pirim aldımseyrangaha çıkarım,
Daha Yıldızdağında yaylasınlar.
Deli Hızır Paşa, 1578 yılında Kars Beylerbeyi oldu. Lala Mustafa Paşa ile İran seferine katıldı.
1588 yılında Sivas Beylerbeyi oldu.
1589 yılında Revan (Erivan) Beylerbeyliğine getirilip, Nahçivan bölgesini ele geçirmekle görevlendirildi.
1590 yılında ikinci kez Sivas Beylerbeyi oldu.
1591 yılında Halep valisi oldu.
1596 yılında Gürçistan Kralı Simonun üzerine gönderildi.
1597 yılında devletten uzaklaştırıldı. Fakirlik içinde “Taun” hastalığından öldü.