"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Hace Ahmet Yesevinin hayatı

Hace Ahmet Yesevi, Türkistanda yetişen büyük bir mutasavvıf ve şairdir.
Adı: Ahmet bin Ibrahim bin Ilyas Yesevidir.
Lakapları: Pir-i Türkistan, Hace Ahmet, Piri Sultan, Kul Hace Ahmet diyede tanınır.
Hace manası: Bilgin, alim, öğretmen anlamındadır.
Mutasavvıf manası: Tanrısal hikmetle, gizemcilikle uğraşan, benimseyen ve yayan kimse demektir.
Elde edilen bilgilere göre Hace Ahmet Yesevi, Çimkend şehrinin doğusun da yer alan Şahyar nehrinin küçük bir kolu olan Karasu çayı yakasındaki Sayram kasabasında dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi olmamasına rağmen genel olarak, 1093 Sayram- Kazakistan tarihi kabül görmektedir.
Babası Sayramın tanınmış şahsiyetlerinden olup ilmi, fazileti ve kerametleriyle şöhret bulan Şeyh Ibrahim adlı bir zattır. Şeyh Ibrahimin nesli Şahı Merdan Alinin oğlu Muhammed bin Hanefiye dayandığı kabul edilir. Annesi ise, Şeyh Ibrahimin halifelerinden Musa Şeyhin kızı Ayşe Hatundur.
Hace Ahmet Yesevi ilk tahsiline, Yesi‘de başlar. Kısa bir süre sonra, Yeside büyük bir şöhreti olan Aslan Baba ile tanışıp ona bağlanır. Hace Ahmet Yesevi, Aslan Babanın yakın ilgisi ve irşadıyla kısa zamanda olgunlaşır ve mertebeler elde eder.
Hace Ahmet Yesevi, Divan-ı hikmetinde bu olayı şöyle anlatır.
„Yedi yaşta Aslan Babaya verdim selam,
Hakk Mustafa emanetin kılın inam,
O vakitte bin bir zikrin kıldım tamam,
Nefsim ölüp lamekana aştım işte.“
Arslan Babanın vefatıyla o zamanın önemli kültür merkezlerinden biri olan Buharaya gider. Buhara, o sırada Karahanlıların hakimiyeti altındaydı ve devrin en büyük ilim merkezlerinden biriymiş. Dünyanın çeşitli yerlerinden talebeler buraya gelip ilim tahsil ediyorlarmış.
Buharada, güçlü bir fıkıh geleneği mevcut imiş. Hace Ahmet Yesevi, Buhara‘da devrin önde gelen alim, fıkıh ve tasavvufun büyük simalarından Şeyh Yusuf Hemedani ile tanışır. Kısa zamanda şeyhinin güvenini kazanıp, ondan aldığı feyiz ile irşatla kemal mertebesine ulaşarak Şeyh Yusuf Hemedaninin üçüncü halifeliğine yükselir.
Hace Ahmet Yesevinin irşad edilmesinde o zamanın iki büyük şahsiyetin rolü elbette büyüktür. Bu şahsiyetlerden biri Aslan Baba ve Şeyh Yusuf Hemedani olmuştur. Aslan babadan irfanlık yani edep erkan esaslarını ve Şeyh Yusuf Hemedaniden ise, ilim yani islam dininin esaslarını almıştır. Elbetteki sadece bu kişilerden ibaret değildir.
Hikmetlerinde yani şiirlerinde Şakik-i Belhi, Bayezid-i Bistami, Şibli, Maruf-i Kerhi, Cüneyd-i Bağdadi, Hallac-ı Mansur ve Ibrahim-i Edhem gibi büyük mutasavvıfların tesiri altında kaldığı, böylece zengin bir muhteva kazanmıştır.
Şeyh Yusuf Hemedani miladi 1140 yılında Hakka yürüdükten sonra Pir postuna yani irşad makamına Şeyh Abdullah-i Berki ve Şeyh Hasan-i Endekini oturmuşlardır. Bunların Hakka yürüğmelerinden sonra Pir postuna, 1160 yılında Hace Ahmet Yesevi oturmuştur. Bir müddet ders vermiş, talebeler yetiştirmiştir. Bir süre Pir postuna oturan Hace Ahmet Yesevi, vaktiyle verdiği bilgi ve işaret üzerine Pir postunu dördüncü halife Abdulhalık-i Gucduvaniye bırakarak Yesiye geri dönmüştür. Dönüş tarihi belli olmamakla beraber ancak Hakka yürümesine kadar Yeside kalmıştır. Hakka yürüme tarihi, 1166 Yesi-Kazakistan.
Hace Ahmet Yesevi, Yeside talebe yetiştirmeye başlamasıyla birlikte ilim irfan ünvanıyla kısa zamanda Maveraünnehir, Horasan, Harzem, vs. dolaylarına yayılmıştır. Zamanın ünlü erenlerinden olmayı başarmıştır. Zahir yan görünen ve batıni yani görünmeyen ilimlere sahip olan Hace Ahmet Yesevi, günün büyük bölümünü ibadet, zikirle geçirir ve diğer zamanında ise, talebelerine zahir ile batıni ilimler öğretmekle geçirmiştir. Bu hizmetlerinden ötürü, etrafına islamiyete gönülden bağlı olan yerli halk zümresiyle göçebe köylüler toplanmıştır.
Hace Ahmet Yesevi, etrafında toplanan bu insanlara islamın esaslarını, Tasavvuf ilmini, yol hükümlerini, edep erkanını, „Hikmet“ adı verilen manzumelerle yani şiirlerle öğretmeye çalışmıştır. Ilim irfanla yetiştirdiği dervişleri vasıtasıyla en uzak Türk topluluklarına ulaştırılan bu manzumeler, Türkler arasında islamiyetin yerleşmesine ve bir inanç birliğinin oluşumuna hizmet etmiştir.
Hace Ahmet Yesevi, yetiştirdiği talebelerinin her birini bir memlekete göndermek suretiyle islamiyetin doğru olarak öğretilip yayılmasını amaçlamıştır. Onun bu amaçla gönderdiği talebelerinden bir kısmı da Anadoluya gelmişlerdir. Bu vesileyle onun felsefesi, Anadoluda yayılıp tanınmıştır.
Hace Ahmet Yesevinin en önemli özelliği, Arapça ile Farsça bilmesine rağmen çok sade bir Türkçeyle Hikmet denilen eğitici sözleriyle Türkistan Türkleri üzerinde büyük izler bırakmış olmasıdır. Bu hikmetli sözlerde, yolun edep ile erkanını anlatmıştır. Yesevi dergahı, fakirler, yoksullar, yetim ve çaresizler için bir sığınak yeriymiş. Bu dergahlar, aynı zamanda tekke edebiyatının ilk temsil edildiği yerler olmuştur. Hace Ahmet Yesevi, tekke edebiyatının ilk temsilcisidir. Bu vesileyle Anadoludaki Türk edebiyatının yeşerip gelişmesine zemin hazırlamış, Yunus Emre gibi büyük şairlerin yetişmesine vesile olmuştur.
„Kafir bile olsan, hiç kimsenin kalbini kırma. Çünkü kalbi kırmak, Cenab-ı Hakk‘ı kırmaktır. Gönlü kırık zavallı garip birini görsen, yarasına merhem koy, yoldaşı ve yardımcısı ol.“
Hace Ahmet Yesevi, Divanından bir hikmeti
Bir yaşında ruhlar bana nasip verdi,
Iki yaşta peygamberler gelip gördü,
Üç yaşımda Kırklar gelip halimi sordu,
O sebepten altmış üçte girdim yere.
Dört yaşımda hak Mustafa hurma verdi,
Yol gösterdim, nice şaşkın yola girdi,
Nere varsam Hızır Babam yoldaş oldu,
O sebepten altmış üçte girdim yere.
Beş yaşımda tabi olup taat kıldım,
Baş eğerek oruç tutmayı adet kıldım,
Gece gündüz zikrederek rahat kıldım,
O sebepten altmış üçte girdim yere.
Altı yaşta durmadan kaçtım insanlardan,
Göğe çıkıp ders öğrendim meleklerden,
Ilgiyi kesip hep tanıdık ve bağlardan,
O sebepten altmış üçte girdim yere.
Yedi yaşta Arslan Babam arayıp buldu,
Gördüğü her sırrı perde ile sarıp örttü,
Allaha hamd olsun, gördüm dedi izim öptü,
O sebepten altmış üçte girdim yere.
Azrail gelip Arslan Babamın canını aldı,
Huriler gelip ipek kumaştan kefen biçti,
Yetmiş bin kadar melek toplanıp geldi,
O sebepten altmış üçte girdim yere.
Namazını kılıp yerden kaldırdılar,
Bir anda cennet içine ulaştırdılar,
Ruhunu alıp illiyyine girdirdiler,
O sebepten altmış üçte girdim yere.
Allah Allah, yer altında vatan kıldı,
Münker, Nekir Men Rabbük? diye sual sordu,
Arslan Babam islamından haber verdi;
O sebepten altmış üçte girdim yere.
Akıllı isen, erenlere hizmet kıl sen,
Emri maruf kılanlara izzet kıl sen,
Nehyi münker kılanlara hürmet kıl sen,
O sebepten altmış üçte girdim yere.
Sekizimde sekiz yandan yol açıldı,
Hikmet söyle! dendi, başıma nur saçıldı,
Allaha hamd olsun, piri muğan mey içirdi,
O sebepten altmış üçte girdim yere.
Piri muğan hak Mustafa, şüphesiz bilin,
Nereye varsanız, vasfını deyip ululayın,
Selam verip Mustafaya ümmet olun,
O sebepten altmış üçte girdim yere.
Dokuzumda dolanmadım doğru yola,
Tebbürk deyip alıp yürüdü elden ele,
Inanmadım bu sözlere kaçtım çöle,
O sebepten altmış üçte girdim yere.
On yaşında oğul oldun Kul Hace Ahmet,
Haceliğe bina koydun, kılmadan taat,
Haceyim, deyip yolda kalsan, vay ne hasret,
O sebepten altmış üçte girdim yere.