Ölümle alakalı, iki önemli düşünceden yola çıkmak mümkündür; Birincisi, kişisel düşünce ve ikincisi, inançsal düşüncedir. Hangi düşüceye sahip olunmuş ise, hayat çizgisi o doğrultuda yapılanır. Dolayısıyla ınsanoğlunun, kendi kendisiyle hesaplaşmasıdır.
Ölümle hayatın sonlandığına inan bir kişi, çağdaş yaşam veya sıradan bir yaşam sürdürmek tercihi olabilir. Fakat inançsal boyutta, ölümle alakalı düşünce; Beden işlevini tamamladığı an itibariyle yok olurken bedendeki ruhun, yaşamaya devam ettiği söz konusudur.
Peki çağdaş yaşam veya çağdaş olmak bize neyi ifade etmektedir?
Çağdaş, sözlük anlamı; “Bulunulan çağın ilim ve bilim şartlarına uygun olan, çağcıl, modern, asri, medeni” anlamlarına gelmektedir.
Içinde bulunulduğu çağın ilim, bilim ve irfan esaslarına göre kendi eğitmiş, yetiştirmiş yani aklını olgunlaştırmış kişiye çağdaş veya medeni kişi denir. Bunlardan mahrum kalmış, kendini eğitmemiş kişiler cahil, bilgisiz kişiler olarak tanımlanırlar.
Şahı Merdan Alinin; „Çocuklarınızı bulunduğunuz zaman göre değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştirin” sözü, bunu doğrulamaktadır. Ve yine Şahı Merdan Ali; „Cehaleti, ilimle geri çevirin“ demiștir.
Yunus Emre, konuyla ilgili;
„Mana eri bu yolda melül olası değil,
Mana duyan gönüller hergiz ölesi değil.
Ten fanidir can ölmez, gidenler geri gelmez,
Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.
Gevhersiz gönüllere yüz bin söz söyler isen,
Haktan nasip olmasa nasip alası değil.
Yarin gönlü sırçadır, sakın ha kırmayasın,
Sırça sındıktan sonra bütün olası değil.
Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen,
Bin yıl orda durursa kendi dolası değil.
Şu Hızır ile İlyas abıhayat içtiler,
Bu birkaç gün içinde bunlar ölesi değil.
Yarattı Hakk dünyayı Peygamber dostluğuna,
Dünyaya gelen gider, baki kalası değil.
Yunus gözün görürken, sen bugünden hazırlan,
Gelmedi Hakka varan, geri gelesi değil.“ diyor.
Fiziki anlamda insanoğlunun bedeni, ölüm ile yok olurken; Can yani ruhun, yaşamaya devam ettiğini ve bürünmüş olduğu bedenin, sürekli kendi kendini yenilediğini ifede etmektedir.
Ruh; Insanın kendi özüdür, maneviyatıdır ve tekrardan öze ulaştıran, ruhun kendisidir. Dolayısıyla Varlık Birliği yani Allah, Evren ve Insan sistemidir.
Ruhun, kabiliyetlerinden bir kaç örnek; Şuuruyla kendini fark etmek-farkına varmak, aklıyla idrak etmek-anlamak, vijdaniyle tartmak-karar vermek, hayal güçüyle planlamak-uygulamak, hafızasiyle bilgi toplamak-depolamak, kalbiyle sevmek-sevilmek, vs.
Bundan dolayıdır ki kişinin, dünya yaşamında yaptıklarından sorumlu tutulan ruhtur. Dolayısıyla gelecek yaşamında, ödül veya cezaladırılacak olan da ruhtur.
Allah, Ademin cesedini topraktan şekillendirdikten sonra Ona kendi ruhundan ruh üfledikten sonra, Adem hayat kazanmıştır.
Canab-ı Hakk, insanı iki varlıktan-emanetten var etmiştir. Birinci varlık: Insan bedeninin topraktan olduğu için, tekrardan toprağa dönmesi yani bedenin fiziki anlamda toprak ile bütünleşmesidir. Ikinci varlık: Insana hayat veren ve onu düşünen, anlayan, idrak eden bir kişi haline sokan maddi olmayan ölümsüz varlıktır. Bu ölümsüz varlık(ruh) Allahın emaneti olduğu için, Dolayısıyla tekrar sahibi olan Allaha dönerek Onunla tekrardan bütünleşmesidir.
Bu tanımdan yola çıktığımızda insanın dünyasını değiştirmesinden sonra beden toprak olurken, ruh ebedi olduğu için yaşamaya devam etmektedir.