Pir Hünkar; „Ayağa kalkacaksan, hizmet için kalk. Önce hizmet, sonra himmet yani mükafat” buyurmuştur.
Talip, Mürşidine himmet demiş ve Mürşid de, talibine önce hizmet demiştir.
Yol uluları ve inanç önderlerimizin buyurdukları gibi Mürşid ile Pirin himmeti, talibin niyet ve gayretine bağlıdır.
Tarladan bereketli ekin almak istiyorsak o zaman tarlayı herhaliyle temizlemek gerekir. Sonrasında nakbul olan tohum ekmek ve peşine gerekli sulama yapıldıktan sonra elbetteki gereken mahsul elde edilmiş olacaktır.
Dolayısıyla bir işi yaparken gerekli gayreti, çabayı göstermek gerekir. Yani çalışıp çabalamadan istenilen sonuç alınmaz. Demek ki hizmet olmadan, emek verilmeden, gayret gösterilmeden nimet elde edilemez.
Diğer bir deyimle iyi bir niytete, isteğe sonra gayret, çalışmak, çabalamak gerekir. Etrafımızdaki yardıma muhtaç insanlara, eş ile dosta, fakir ile fukaraya, hasta olana hizmet ettikten sonra önce Allahtan, sonra Mürşid ile Pirden himmet ve sonrasında kısmet dileyebiliriz.
Mürşid ile Pirlerin inançsal görevi: Sosyal hizmetlerin yanı sıra, asıl hizmet Hakk ve hakikat yolunda insanları, ilim irfanla eğitip insanlığa hizmet etmelerini sağlamaktır. Çünkü ayağa kalkmak, hizmet etmek bilinci oluşmadan insanların ayağa kalkması ve gönülden hizmet etmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla hizmet hidayetine ulaşmanın, inayete kavuşmanın, ayağa kalkmanın, istemenin, arzulamanın, harekete geçmenin, vs. temel unsuru ilim ve bilgidir.
Hizmet ile emeğin karşılığı, nasiptir…
Yunus Emre erenlerin ürün alamadığı bir kuraklık yılı, onun hayatının seyrini tamamen değiştirecek bir olaylar zincirini harekete geçirir. Yunus Emre bu kuraklık yılında, öküzünün sırtına bir heybe atarak kuraklıktan etkilenenlere geçimlik buğday veren Pir Hünkar Dergahının yolunu tutar.
Yunus Emredeki cevheri gönül gözüyle gören Pir Hünkar, ona dervişlerinden birini göndererek “Buğday mı verelim, nefes mi?” diye sordurur. Sorunun sırrından gafil olan Yunus; “Nefesi ne yapayım, bana buğday gerek” der. Dervişin bu cevabı getirmesi üzerine Pir Hünkar, teklifini tekrarlar.
Ancak Yunus Emre; “Çoluk çocuğum var, bana buğday gerek!” diyerek cevabını tekrarlar. Bunun üzerine Yunus Emrenin isteği doğrultusunda gerekli Buğday alıp yola düşer ve köyün çıkışında gaflet uykusundan uyanır. Hemen Dergaha geri dönerek buğdayı indirir ve karşılayan dervişe, “Erenler, himmet ettiği nasibi versin, buğday gerekmez bana!” der.
Dolayısıyla durum Pir Hünkara bildirilince “O kilidin anahtarını Tapduk Emreye sunduk, gitsin nasibini ondan alsın!” cevabını verir. Bu cevap üzerine Yunus Emre, Tapduk Emre Dergahına giderek olan biteni anlatır. Tapduk Emre; “Halin bize malum oldu” der ve Yunus Emreye: “ Hizmet et, emek ver, nasibini al!” cevabını verir.
Sonuçta Hakkın hoşnutluğundan, himmetinden, mükafatından nasiplenmenin ve insanların razılığını ala bilmenin tek yolu hizmet etmek ve emek vermekle mümkündür.