Alevi öğretisi, terorik ve pratik rituellerden ibarettir. Teorik boyutu, inancın ilmi halidir ve pratik boyutu ise, şeklen yerine getirilen rituellerdir. Bu rituellerden biri de, lokma ve niyazdır.
Lokma ve manası…
Lokma, insanların kendi emeğini birlikte yaşadığı insanlarla paylaşmasıdır. Bunun amacı benlikten, bireycilikten kurtulmak ve birlikte yaşadığı toplumun bir parçası olabilmektir. Diğer bir deyimle zincirin, bir halkası olabilmektir.
Çünkü bireysellik tektir, tek halkadır. Ancak paylaşım ise, çoğuldur yani tek tek halkaların bir birine eklenip zincir olabilmesidir. Bu lokmalar, tamamen rızalığa dayanmaktadır. Çünkü Alevi inanç yolu, rızalık ilkesi üzerine kurulmuştur. Rızalık alınmadan veya verilmeden, bir yaprak dahi yerinde kaldırılamaz. Bu duruş, uyuylması gereken yolun disturudur; Uyulur veya uyulmaz bu madalyonun öbür tarafıdır.
Cem erkanına katılan canlar, kendi rızalığı ve imkanı doğrultusunda elinde lokması ile cem erkanına katılırlar.
Alevi inancı gereği dikkat edilmesi gereken önemli nokta, getirilen veya verilen rıza lokmasına bakılmaz. Diğer bir deyimle bir elin verdiğini, diğer el görmemelidir. Getirilen lokmaların veya emeğin, ortaklaşa bölüşülmesi ve yenilmesidir.
Emeğin, rızalık ilkesi doğrultusunda paylaşmak; Dayanışmadır, dayanışma varolmaktır, varolmak birlik ve dirliktir, birlik ve dirlik ise, umuttur. Dolayısıyla umut, varoldukça yaşam devam ediyor demektir.
Sonuçta Lokma; Gönül rızalığı doğrultusunda insanların birbirini sahiplenmesine, bölüşmesine, destek olmasına, yardımlaşmasına, bir araya gelmesine ve huzur içinde yan yana yaşamsına vesiledir.
Lokma; Evin rızkı olan nimetlerle yoğrulup hamur olur, ocakta pişirilip meydana gelir, insanlara ikram olur ve insanlar da nasiplenirler. Işte insanlar da, lokma gibi pişmesi ve olgunlaşması gerekir. Hamur, ateş ile olgunlaşır ve insanlar ise, ilim irfan ile olgunlaşır. Hatızatında kainattaki tüm nesneler, bir şekilde birbirine ayna olmuşlardır. Birbirlerine baka baka eksiklikler, tamamlanmış ve fazlalıklar da, verilmiştir.
Niyaz ve manası…
Niyaz, bir çok anlama sahip olmasıyla birlikte manevi boşluğumuzu tamamlayan bir dini kavramdır.
Dua ile eş anlamlı olan Niyaz, ihtiyaç duyduğumuz zamanda devreye girer. Maneviyatımızın paraya, pula ihtiyacı yoktur; Yardıma, duyulmaya ihtiyacımız vardır. Dara düştüğümüzde sesimizi duyan Allaha, yardımımıza yetişen Muhammed Aliye, darda bırakmayan Bozatlı Hızıra, o anda umudumuzu yetirmemek için Fatma Ananın sabrına ihtiyacımız vardır.
Diğer bir mana da ise, niyaz teslimiyettir. Teslimiyet, ikrar vermekle mümkündür. Kainattaki mevcudatın dengesini bozmadan tüm nesnelerle uyum içinde yaşamak için; Sahiplenmek, sahip çıkmak, korumak, sabır göstermek, hoşgörülü olmak gibi sorumlulukların yerine getirilmesine dahir ikrar vermektir.
Zaten niyazın diğer bir anlamı da, seviyedir. Hakkın huzurunda, bir görünmek ve bir olmaktır.
Cem erkanına katılan canlar bir birine rızalık verdiklerinde, birbirlerinin omuzuna niyaz olurlar. Işte omuz, seviyedir. Baş, Allahı ve Omuz ise, Muhammed Aliyi veya insanları sembolize eder.
Dört Kapı Kırk Makam ilminde Niyaz insana yapıldığı için, kıble insandır. Demek ki niyaz, aynı zaman kendini bilen insanların kıblesidir. Dolayısıyla Alevi inancı Tasavvuf, batın inancı olduğundan dolayı kıblesi, Canlı insan yani Kamil-i Insan olmuştur.
Zahiri alemde Şeriatın kıblesi, Suudi Arabistandaki kabedir. Tarikatın kıblesi ise, Mürşidin-Pirin cemalidir.
Cem erkanında, Mürşid veya Pir insanların canlı kıblesidir. Çünkü Marifetin kıblesi, insanın özüdür. Insanın özünde ise, Hakk vardır. Cenab-ı Hakk, hakikatin kendisi olduğuna göre hakikatın kıblesi her yerdir. Her yerde de, Hakkın nuru vardır.
Allah, Kamil-i Insanda zuhur ettiğine göre; Niyaz, Kamil-i Insana dolayısıyla Kamil-i Insan şahsında Allaha yapılmıştır. Çünkü Kamil-i Insan, Allahın; Kainattaki halifesi, temsilcisi ve vekilidir.
Sonuç itibariyle Kamil-i Insan, nefsini yenmiş ilahi ahlak ve adaletin sahibi, Suret-i Hakktır. Alevi deyimiyle, ölmeden evvel ölmek; Sırr-ı Hakkikat Kapısında, tekrardan kendi özüne ulaşmak ve Onunla, beraber olmaktır.