"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Riyah b. Osman el-mürrinin medineye vali tayin edilmesi

Bu yılda Ebu Cafer, Muhammed b. Ebül-Abbas es-Seffahın başkanlığında Küfe, Basra, Cezire ve Musuldan derlediği bir kuvveti Deylem üzerine savaş için gönderdi. Yine bu yılda Mehdi, Horasandan Iraka döndü ve amcasının kızı Birayta ile evlendi. Mansür askerin ve ganimetin idaresini Hazim b. Huzeymeye bırakarak bu yılda hacc yaptı. Bu yılda Mansür, Muhammed b. Halid b. Abdullah el-Kasriyi Medine valiliğinden azlederek yerine Riyah b. Osman el-Mürriyi tayin etmiştir. Azlinin sebebi şudur: Mansür Muhammed b. Halidden önce Medine valiliğinden Ziyadı azletmişti. Abdullah b. Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebi Talibin iki oğlu Muhammed ile İbrahimin hilaket isteklerine ehemmiyet veriyordu. Seffah zamanında haccettiği yıl olan 136da Haşimoğullarından başkaları ile birlikte Muhammed ile İbrahimi de yanında tuttu. Muhammed b. Abdullahın, Mervan b. Muhammedin hilafetteki durumu sarsılınca Haşimoğullarının Mekkede hilafet konusunu görüştükleri gece Mansürun da ona beyat edenler arasında bulunduğunu zannettiğinden söz edilir. Mansür 136 yılında hacc yapınca bu iki kardeşi sordu. Ziyad b. Abdullah el-Harisi Mansüra: «Onların durumu seni üzüyor mu? İstersen kendilerini hemen sana getireyim.» dedi. Ziyad, Mekkede Mansür ile beraberdi, bu sözden sonra Mansür onu Medineye gönderdi Mansür halife olunca ilk işi Muhammed hakkında bilgi almak ve onun ne istediğini araştırmak oldu. Mansür Haşimoğullarından tek tek ve gizli olarak Muhammed hakkında bilgi aldı. Bunlardan Hasan b. Zeyd b. Hasan b. Ali b. Ebi Talib müstesna, hepsi: «Hilafet hususundaki isteğini senin bildiğini biliyor ve bu yüzden senden korktuğu için de sana karşı çıkmak istemiyor.» şeklinde konuştular veya buna benzer laflar ettiler. Hasan b. Zeyd ise Muhammedin amacını haber vererek: « Vallahi sana saldırmayacağından emin değilim. Kendisi sana karşı hep uyanık durmaktadır.» dedi ve bu sözüyle de bu konuda iligilileri ikaz etmiş oldu. Bunun için Musa b. Abdullah b. Hasan hep şöyle derdi: «Ey Allahım! Hasan b. Zeydi kanlarımızdan ötürü hesaba çek.» Mansür bundan sonra Abdullah b. Hasandan oğlu Muhammedi hacc senesinde bulundurmasını istedi. Abdullah, Süleyman b. Ali b. Abdullah b. Abbasa: «Ey kardeşim! Aramızda bildiğin şekilde akrabalık var, sen bunun farkında değil misin?» dedi. Süleyman cevaben: «Sanki ben şu anda kardeşim Abdullah b. Alinin bizimle kendi arasına perde gerildiğinde (öldüğünde): “Benim başıma geleni gördünüz.” diye işaret ettiğini görür gibi oluyorum.» dedi ve şunları ekledi: «Eğer o (Abdullah b. Ali) gizlenseydi amcası tarafından bağışlanırdı.» Abdullah, Süleyman ın doğru söylediğini tasdik ederek, görüşünü benimsedi ve bu yüzden de oğlunu ortaya çıkarmadı. Daha sonra Mansür göçebe Araplardan bir köle satın aldı. Bunlardan kimine bir deve, kimine iki deve, kimine de üç veya on başlık bir deve sürüsü verdi ve bunları Medine çevresinde Muhammedi bulmaları için değişik yerlere gönderdi. Bunlardan kimisi suya geliyor ve yitiğini arıyor gibi yapıyordu. Mansür ayrıca bir de gözcü göndermişti. Bu gözcüye Şianın ağzından Muhammede itaat ettiklerini ve bu hususta yarış yaptıklarını ihtiva eden bir mektup yazıp verdi. Ayrıca bu gözcü ile mal ve hediyeler de gönderdi. Gözcü Medineye geldi ve Abdullah b. Hasan b. Hasanın huzuruna girerek oğlu Muhammedi sordu. Abdullah Muhammedden bahsetti, ancak onun yapmak istediklerini gizledi. Adam, Abdullaha sık sık gidip geldi ve Muhammedin yerini öğrenme hususunda ısrar etti. Bunun üzerine Abdullah oğlu Muhammedin Cüheyne ” dağında olduğunu söyledi. İlaveten de: «“Ağarr” diye bilinen Ali b. erRecui es-Salihe uğra, o sana yolu gösterir.» dedi. Adam Aliye geldi, Ali de Muhammedin yerini ona gösterdi. . Mansürun, sırlarını yayan bir katibi vardı. Bu katip. Abdullah b. Hasana gözcünün durumunu haber verdi. Mektup gelince onlar korktular ve hemen Ebu Hlebarı Muhammed ve Ali b. Hasana göndererek gözcüden sakındırdılar. Ebu Hebar yola çıktı, önce Ali b. Hasana uğrayarak durumu haber verdi, daha sonra da Muhammed b. Alinin bulunduğu yere gitti. Bu esnada Muhammed: b. Abdullah kendi taraftarlarından bir grupla birlikte bir mağarada oturuyordu. Gözcü de onlarla birlikte yüksek sesle konuşuyor ve gayet rahat bir şekilde oturuyordu. Gözcü Ebu Hebarı görünce korktu. Ebu Hebar Muhammede: «Bir ihtiyacım var.» dedi ve dışarı çıktı. Muhanımed de onunla birlikte çıktı. Ebu Hebar durumu Muhammede anlattı, Muhammed de: «Pekiyi, ne yapalım?» diye sordu. Ebu Hebar: «Ben üç şeyden birisinin yapılınasını uygun görüyorum.» dedi. Muhammed, üç şeyin neler olduğunu sorunca da Ebu Hebar: «Bana müsaade et, bu adamı öldüreyim.» dedi. Muhammed: «Ben kana bulaşmaktan hoşlanmıyorum.» diyerek karşılık verdi. Ebu Hebar: «O halde ona bukağı vur, nereye gidersen onu da yanında götür.» şeklinde ikinci bir teklifte bulundu. Muhammed bunu: «Bizim için korkarak kaçmak ve acele etmek doğru olur mu?» diye cevapladı. Ebu Hebar: «O halde onu bağlayarak Cüheynede ailenden birisinin yanına bırakalım.» deyince de «İşte bu oldu.» diye cevap verdi. Muhammed ile Ebu Hebar geri döndüklerinde o adamı göremediler. Muhammed: «O adam nerede?» diye sordu. Orada bulunanlar: «Su kovası yanında duruyordu, şu yolda gizlenerek abdest alıyordu.» dediler. Adamı saklandığı yerden aradılar, fakat bulamadılar. Sanki yer yarılıp içine girmişti. Adam kaçarak yola çıkmıştı. Medineye doğru gitmekte olan yük sarılmış develere rastladı. Deve sahiplerinden birisine: «Şu çuvalı boşalt ve beni içerisine koy, ben sahibine ve sana çuvalın içindekilerden daha karlı olurum.» dedi. O şahıs da isteğini yerine getirdi ve adamı harar içerisinde Medineye götürdü. Bu şekilde kurtulan gözcü Mansüra geldi ve olanları anlattı. Ancak Ebü Hebarın isim ve künyesini unuttu. “Hebar” yerine “Vebar” dedi. Ebü Cafer Vebar el-Mürrinin getirilmesi hususunda mektup yazdı, Vebar ismindeki şahıs getirildi. Ona Muhammed hakkında bildiklerini sordu. Vebar Muhammed hakkında hiç bir şey bilmediğine yemin etti. Ebü Cafer, Vebarın dövülmesini emretti ve kendisine yedi yüz sopa vuruldu, daha sonra Mansür ölünceye kadar hapiste kaldı. Mansür, Ukbe b. Silm el-Ezdiyi getirterek: «Seni önemli bir iş için aradım ve bu önemli işi sana gördürmeyi istedim; eğer bana faydalı olursan, seni yükseltirim.» dedi. Ukbe de: « Müminlerin emirinin hakkımdaki düşüncesini doğrulayacağıma inanıyorum.» diye karşılık verdi. Mansür bunun üzerine: «Sen kendini ve işini gizle, bana şu vakitte gel.» dedi. Ukbe kararlaştırılan vakitte Mansüra geldi. Mansür: «Şu amcamın oğulları bizim iktidarımıza karşı hile düşünüyorlar. Onların Horasanda falan köyde taraftarları var. Bunlar o köylerde yaşıyorlar, vergilerini ve beldelerindeki hediyeleri amcamın çocuklarına gönderiyorlar. Sen elbiselerle, hediyelerle, kıymetli mallarla yola çık, belli etmeden onların halini bir mektupla bildir, daha sonra da durumlarını öğren.» dedi, ayrıca da; «Eğer onlar görüşlerinden vazgeçerlerse Allahın kendileri ile beraber ve kendilerine yakın olduğunu söyle. Şayet bildiğim ve sakındığım görüşlerini muhafaza ediyorlarsa tevazu içinde ve de derviş kılığında Abdullah b. Hasana git. Şayet seni kötü karşılarsa, sabır göster ve kendisi ve çevresi yumuşak davranıncaya ve yakınlık gösterinceye kadar ona git gel, kabul ettiği şeyi açığa vurunca da derhal bana gel.» dedi. Ukbe, nihayet Abdullahın yanına gelerek mektubu ona verdi. Abdullah Ukbeyi reddedip kovdu ve: «Ben böyle bir topluluk tanımıyorum.» dedi. Ukbe mektubu ve hediyeleri kabul edinceye kadar gidip geldi. Nihayet Abdullah mektubu kabul etti, ona yakınlık gösterdi, Ukbe cevabının ne olduğunu sorduğunda da: «Ben hiç bir kimseye mektup yazmam, benim mektubum sensin, onlara selamımı söyle ve benim falanca gün isyan edeceğimi onlara bildir.» dedi. Ukbe Mansüra geri dönerek durumu haber verdi. Mansür bir hacc düzenledi ve Ukbeye: «Hasan ailesi bana Abdullah b. Hasan ile birlikte geldiğinde Abdullaha iltifatta bulunurum, kadrini yüceltirim ve kendisini yemeğe davet ederim. Yemeği yedikten sonra sana işaret ettiğimde hemen önüne dikil, bu anda senden gözünü çevirecektir. Daha sonra gözünü senden ayırıncaya kadar etrafında dön ve ayağının baş parmağı ile sırtına dürt. Yemek esnasında sakın ona görüneyim demeyesin.» dedi. Mansür hacc için yola çıktı. Hasan ailesi, kendisine geldiklerinde Abdullahı yanma oturttu, sonra yemek ısmarladı ve hepsi yemek yediler. Yemekten sonra Mansür, Abdullaha dönerek: «Kötülük etmemek ve hilafet hususunda verdiğin sözleri biliyorsun.» dedi. Abdullah: «Ben de aynı görüşteyim, ey Müminlerin emiri!» diye karşılık verdi. Bu ara Mansür, Ukbe b. Silme işaret etti. Ukbe Abdullahın önünde duruncaya kadar etrafında döndü, Abdullah yüz çevirdi. Ukbe daha sonra tekrar dönmeğe başladı, Abdullahın arkasında durarak parmakları ile dürttü. Abdullah başını kaldırdı, ancak gözü ondan ayrıldı. Sıçrayarak Mansürur önüne oturdu ve: «Ey Müminlerin emiri! Beni kurtar, Allah da seni kurtarsın.» dedi. Mansür: «Seni kurtarırsam Allah da beni kurtarmasın!» diye karşılıkta bulundu, daha sonra da Abdullahın hapsedilmesini emretti. Muhammed yukarıda anlatılanlar olmadan önce Basraya gelerek Rasiboğullarının bulunduğu yerde konaklayıp kendisi için propagandaya başlamıştı. Bir rivayete göre ise Mürre b. Ubeyd soyundan birisi olan Abdullah b. Şeybanın yanında konaklamıştı. Muhammed sonra buradan çıkıp gitmişti. Basrada olduğu haberi Mansüra ulaştığında Mansür çabucak Basraya geldi ve Hurrul-Ekberde konakladı. Yanına gelen Amr b. Ubeyde: «Ey Ebu Osman! Basrada bizim hilafetimize karşı gelen birisi var mı?» diye sordu. Osman: «Hayır, yok.» deyince: «Kısa kes ve geri dön.» dedi, Osman da: «Pekiyi.» diyerek karşılıkta bulundu. Muhammed Mansür gelmeden önce Basradan çıkıp gitti, Mansür da geri döndü. Abdullahın oğulları Muhammed ile İbrahim çok korktular, ta Adene, sonra da sırasıyla Sinde, Küfeye ve Medineye gittiler. Mansür 140 yılında hacc yaptı ve Ebu Talib ailesine bol miktarda mal dağıttı. Muhammed ve İbrahim bu sırada ortaya çıkmadılar. Mansür babaları Abdullalıa bunları sordu, o da: «Onlar hakkında bilgim yok.» diye cevap verdi ve sert bir şekilde atıştılar. Ebu Cafer Abdullahı haram süt emmekle itham etti, sonunda da: «Anneni şöyle şöyle emesin.» dedi, Abdullah: «Sen beni hangi annenin haram sütünü emmekle itham ediyorsun? Resulallahın kızı Fatımanın mı, Hüseyin b. Alinin kızı Falımanın mu, Talhanın kızı Ümmü İshakın mı, yoksa Hatice binti Huveylidin mi?» dedi. Ebu Cafer: 4Hiç birisininki ile değil, Kasame b. Züheyrin kızı Harbanın sütünü emmekle.» dedi. (Bu Tay kabilesinden bir kadındır.) Bunun üzerine Müseyyib b. Züheyr: «Ey Müminlerin emiri! Bırak beni şu kötü kadının oğlunun boynunu vurayım.» dedi. Ziyad b. Abdullah ayağa kalkarak üstlüğünü onun üzerine attı ve: «Ey Müminlerin emiri! Onu bana bırak, oğullarının nerede olduğunu ben ortaya çıkarayım.» dedi ve onu Müseyyibin elinden kurtardı. Abdullahın oğulları Muhammed ile İbrahim, Mansürun 140 yılında hacc yaptığı esnada Medineden çıkıp kayboldular. Mansür yukarıda anlatıldığı gibi, haccını yaptı. Muhammed ve taraftarları bilahare Mekkede toplanarak Mansüra hücum etmek istediler. Eşter Abdullah b. Muhammed onlara: «Sizin için Mansüru öldüreyim.» dedi. Muhammed: «Hayır! Vallahi, onu itaate davet etmeden hücum edip öldürmem.» diye karşılık verdi. Böylece üzerinde fikir birliği yaptıkları hususta andlaşmayı bozmuş oldular. Mansürun komutanlarından Ebül-Asakir diye bilinen Horasanlı Halid b. Hassan bin kişi ile onlara iltihak etti, Haber Mansüra ulaşınca Halid geri istenildi, ancak muvaffak olunamadı, Mansür Halidin taraftarlarını yenerek hepsini öldürdü, komutan Halid ise Muhammed b. Abdullah b. Muhammede iltihak etti. Bundan sonra Mansür Ziyad b. Abdullahı Muhammed ile İbrahim aleyhine kışkırttı. Ziyad Muhammedi yakalayacağını garanti etti ve bu hususta söz verdi. Kendisine Muhammedin bu sırada Medineye geldiği haberi ulaştı. Ona nazikce devrandı ve halka göründüğünde bir şey yaptırmayacağına dair teminat verdi. Muhammed de halkın huzuruna çık-. ma hususunda Ziyada söz verdi. Ziyad akşamleyin bineğine bindi ve – Muhammed ile öğle pazarında buluşmak üzere sözleşti. Muhammed bineğine binince halk: «Ey Medineliler! Mehdi geliyor, Mehdi geliyor!» diye bağrıştılar. Bunun üzerine Muhammed ile Ziyad durdu. Ziyad: «Ey insanlar! Bu Muhammed b. Abdullah b. Hasandır.» dedi, daha sonra da Muhammede: «Dilediğin bir yere git.» dedi, bunun üzerine Muhammed kayboldu. Mansür olanları duyunca 141 yılının cemaziyülahir ayında EbüiEzheri Medineye gönderdi, Ziyad ve taraftarlarını yakalayarak kendisine getirmesini, Medineye de Abdülaziz b. Muttalibi vali yapmasını emretti. Ebül-Ezher Medineye gelerek Mansürun dediklerini yerine getirdi, yani Ziyad ve taraftarlarını yakalayarak Mansüra götürdü. Ziyad Medine beytülmalinde seksen bin dinar bıraktı. Mansür Ziyad ve taraftarlarını hapsetti ve bundan sonra da ihsanda bulundu. Mansür Medineye Muhammed b. Halid b. Abdullah el- Kasriyi vali yaptı ve kendisinden Muhammed b. Abdullahı istedi, Muhammedin yakalanması için de kesenin ağzını açtı. Muhammed b. Halid 141 yılının recep ayında Medineye geldi, mal toplayarak Muhammedin yakalanması için çok para ayırdı. Ebu Cafer Muhammed b. Halidi yavaş buldu. ve onu bu hususta suçladı. Medinenin ve vadinin aranması hususunda emir verdi, bunun üzerine Muhammed b. Halid bütün evleri aradı, ancak Muhammedi bulamadı. Mansür harcanan paraya rağmen Muhammedin bulunamadığını görünce Muhammed b. Abdullah ve kardeşi hakkında Ebül-Al& ile istişare etti. Eböİ-Alö kendisine: «Senin Medineye Zübeyr veya Talhanın çocuklarından birisini vali tayin ettiğini biliyorum. Bunlar kin ve intikam içinde Muhammed ve kardeşini arıyorlar.» dedi. Mansür: «Allah senin hayrını versin: Ne kadar iyi düşüncen var. Vallahi, senin saydıkların benim için bilinmeyen şeyler değil, fakat ben ne benim düşmanlığım, ne de onların düşmanlıkları sebebiyle amcamın oğulları ve ailem-. den hiç bir kimseden intikam almamağa Allaha söz veriyorum.» diyerek karşılıkta bulundu ve: «Fakat ben onların üzerine söylediklerini yapmaları için Arabın hırsızını gönderiyorum.» diye ekledi. Mansür Yezid b. Yezid es-Sülemi ile de istişare ederek: «Bana Kays tan fakir bir genci göster, kendisini zengin yapacağım ve İbnül-Kasri den valiliği alarak ona vereceğim.» dedi. es-Süleminin: «Bu kişi Riyah b. Osman b. Hayyan el-Mürridir.» demesi üzerine de Riyahı 144 yılının ramazan ayında Medineye vali yaptı. Bir rivayete göre, Riyah Mansüra kendisini Medineye vali tayin etmesi halinde Abdullahın oğulları Muhammed ile İbrahimi yakalayacağına garanti vermiş, bunun üzerine de Mansür Riyahı Medine valisi yapmıştı. Riyah Medineye vardı. Valilerin konakladığı Mervanın evine varınca Ebu Bahteri adındaki hacibe: «Burası Mervanın evi mi?» diye sordu, o da: «Evet.» diye cevap verdi. Riyah bunun üzerine: «Fakat orası göçebelerin yeridir. Biz oradan ilk göç edenleriz.» dedi. İnsanlar kendisinin yanından uzaklaşınca Riyah hacibe: «Ey Eb0l-Bahteri! Elimi tut, birlikte şu şeyhin, yani Abdullah b. Hasanın yanına gidelim.» dedi. Bunun üzerine ikisi beraberce Abdullahın yanına girdiler. Riyah: «Ey Şeyhi Vallahi, Müminlerin emiri beni ne yakınlarına acısın diye, ne de kendisinden önce geçenler için gönderdi. Ziyad ve İbnül-Kasri ile oynadığın gibi benimle oynama, Allaha and olsun, ya oğulların Muhammed ile İbhahimi getirirsin, veya seni öldüreceğim.» dedi. Bunun üzerine Abdullah başını kaldırdı: «Peki.» dedikten sonra: «Fakat Allaha and olsun ki, sen Kays kabilesi içinde tıpkı bir koyun gibi boğazlanan ak doğan yavrususun.» diye ekledi. Ebül-Bahteri şöyle diyor: i Riyah daha sonra dönüp gitti. Vallahi, elimi öyle bir yakaladı kionunkinin soğukluğunu duydum, ayakları da konuşmasının sertliğinden dolayı yerde izler bıraktı. Abdullaha Riyahın gizli şeyleri bildiğini söyledim, o ise cevaben: «Yazıklar olsun sana! Allaha and olsun ki o yalnızca duyduklarını söyledi.» dedi ve sonra koyunun boğazlandığı gibi boğazlandı. Riyah daha sonra Kasriyi çağırarak ona topladığı malları sordu, dövdül ten sonra da hapsetti. Daha sonra da katibi Rizamı yakaladı, sorguya çektikten sonra daha büyük bir ceza verdi. Ondan Muhammed b. Halid için toplanan malların neler olduğunu kendisine bildirmesini istedi, ancak Rizam cevap vermedi. İşkenceyi artırınca gerekli açıklamada bulundu. Riyah: «Halk toplandığı zaman Muhammed b. Halidden şikayetçi ol.» dedi, Rizam da kabul ettiğini beyan etti. Halk toplanınca Rizam getirildi ve: «Ey insanlar! Emir benim İbn Halidin aleyhinde bulunmamı emretti. Ben İbn Halide kendisini kurtarmak için mektup yazdım, sizi o mektupta olan her şeyin yalan olduğuna şahit tutuyoruz.» dedi. Bunun üzerine Riyah, Rizamın dövülmesini emretti ve yüz sopa vurularak hapishaneye gönderildi. Riyah Muhammedin yakalanmasına . çok ehemmiyet verdi. Kendisine onun Cüheyne dağındaki Radva vadilerinden birinde olduğu ihbar edildi. Burası Yenbü yöresinde idi. Yöneticisinden Muhammedi istedi, ancak Muhammed yaya olarak kaçarak kurtuldu. Cariyeden olma, gizlendiği sırada doğan küçük bir oğlu; vardı, bu çocuk dağdan düşerek parçalandı. Muhammed bununla igili olarak şu şiiri söyledi: «Elbiseleri parçalandı, ağrıdan da feryat etti; demir gibi sert taşların uçlarına çarparak her tarafı kan oldu. Korku ürküttü onu ve musibete uğrattı; kılıçların vuruşmasından savaşa dayanamayanın hali de böyle olur. Ölüm rahatlık olmuştur onun için; o bütün kullar için gelip çatacak bir karardır.» Bu ara Riyah kayalık bir yerde dolaşırken Muhammed ile karşılaşt. Muhammed hemen orada bulunan bir kuyuya doğru yöneldi ve su çekmeğe başladı. Bunu gören Riyah: «Allah canını alasıca, ne de güzel kulacı varmış!» dedi.