Abdullah b. Alinin bir orduyla birlikte Saife geldiğini, Seffahın ölümünü İsa b. Müsanın mektupla kendisine haber verdiğini ve Ebu Cafer el-Mansüra beyat etmelerini emrettiğini ve Ebu Cafere beyat edilmesini vefatından önce Seffahın istediğini yukarıda zikretmiştik. Vefat haberini ve beyat emrini getiren elçi Abdullaha güneşin batma zamanında, dar bir geçidin ağzındayken geldi. Abdullah derhal münadiye emri verdi, namazın topluca kılınacağını ilan ettirdi ve herkes bu çağrı üzerine toplandı. Seffahın ölüm haberini getiren mektubu okudu, kendisine beyat etmelerini söyledi ve şunu da duyurdu: «Seffah orduyu Mervan b. Muhammede göndermek istediği zaman kardeşlerini çağırmış ve gitmelerini söylerken şöyle demişti: “Kim ortaya atılır ve Mervanın üzerine giderse o benim veliahtımdır.” Benden başka hiç bir kimse ortaya çıkmadı. Bunun üzerine yanından ayrıldım ve karşıma çıkanlardan öldürebildiklerimi öldürdüm. Buna Ebu Ganim et-Tai ve Hufaf el-Merverrüzi ve başka kumandanlar da şahit oldu.» dedi. Bu konuşma üzerine aralarında Humeyd b. Kahtabeyle birlikte Horasan, Şam ve Cezire halkı da bulunmak üzere derhal Abdullah b. Aliye beyat ettiler, yalnız Humeyd ondan ayrıldı, beyat etmedi. Sebebini belirteceğiz. Abdullah sonra oradan ayrıldı ve Harrana geldi. Burada Mekkeye gittiği zaman Ebu Caferin kendi yerine tayin ettiği Mukatil b. el-Akki bulunmaktaydı. Mukatil onun gelmesi üzerine kaleye sığındı ve muhasara tam kırk gün sürdü.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Ebu Müslim haccdan Mansürla birlikte dönmüştü. Mansüra dedi ki: «Eğer istersen taraftarlarımı toplar, kendi mıntıkamda sana hizmet ederim veya dilersen Horasana gelir, ordularımla sana yardım ederim yahut da, eğer dilersen, Abdullah b. Ali ile savaşmağa giderim. Mansür da ona Abdullahla savaşa gitmesini emretti. Bu emir üzerine Ebu Müslim bütün kuvvetleriyle birlikte Abdullahın üzerine yürüdü. Humeyd b. Kahtabe de ona katılmış, Ebu Müslimle birlikte gitmişti. Malik b. Heysem ei-Huzaiyi öncü birliklerin başına getirdi.
Harran kuşatması devam ederken Abullaha Ebu Müslimin gelmekte olduğu haberi ulaşınca öncelikle Ata el-Atekinin kendisine hücum edeceğinden korktu ve hemen askerleri ile birlikte Ata el-Atekiye gitti ve günlerce orada kaldı. Sonra el-Atekiyi oğullarını da yanına katarak Rakkada bulunan Osman b. Abdülala b. Süraka el-Ezdiye gönderdi ve bir de mektup yazdı.
Osmana geldiklerinde Ateki mektubu verdi, o da derhal onu öldürdü, iki oğlunu ise hapsetti. Abdullah daha sonra hezimete uğrayınca da oğullarının her ikisini öldürdü.
Abdullah b. Ali Horasan halkının yola gelmeyeceklerinden korktugu için on yedi binini katletti, Humeyd b. Kahtabeyi de Halepe vali tayin etti ve oranın valisi bulunan Züfer b. asıma, kendisine geldiği zaman Humeydi öldürmesini bildiren bir de mektup gönderdi. Humeyd mektup yanında olarak yola koyuldu. Epey mesafe katetdikten sonra kendi kendine şöyle dedi: «İçinde ne olduğunu bilmediğim bir mektupla gitmem benim için elbette bir tehlikedir. Hemen mektubu. açtı ve okudu. İçerisinde yazılmış olanları görünce yakın adamlarına da mektubu okuduktan sonra: «Benimle gitmek isteyen yürüsün.» dedi ve yanında bulunanlardan pek çoğu ona tabi oldular ve Irakta Rusafe üzerine yürüdüler. Mansür, Muhammed b. Stle Abdullah b. Aliye gidip bir tuzak kurmasını emretti. Muhammed yanına gelince Abdulláh; «Ben Ebu Abbas Mi b. Sül de: «Yalan söylüyorsun, buğu Ebu Cafer üydürdüe diye karşılık verdi, bunun üzerine de derhal boynunu vurdurdu.
Muhammed b. Sül İbrahim b. Abbas el-Katip es-Sülinin dedesidir. Sonra Abdullah b. Ali Nusaybine geldi ve çevresine hendek kazdırdı. Daha sonrada Ebu Müslim geldi. Mansür Armeniadaki halifesi Hasan b. Kahtabeye mektup yazmış, Ebu Müslime aniden baskın yapmalarını. emretmişti. Hasan Ebu Müslimi Musulda sıkıştırdı. Ebu Müslim geldi, Nusaybin civarına indi ve Şam yolunu tuttu; fakat Abdullahın karşısına çıkmadı, ona: «Ben seninle savaşmak için emir almadım; Emirül-Müminin beni Şama vali tayin etti, oraya gidiyorum.» şeklinde bir mektup yazıp gönderdi: Bu mektubunda: «Şamlılardan kim Abdullahla beraber olursa o Abdullahındır. Biz seninle nasıl bir arada ikamet edebiliriz?» diyor ve şöyle ekliyordu: «Sen bizim ülkemize gelip gücü yettiği ölçüde adamımızı öldürüp kadın ve çocuklarımızı esir ettiğin halde biz seninle nasıl bir arada ikamet edebiliriz? Hayır, biz ülkemizin sınırlarına çıkar, savaşır ve beldemizi müdafaa ederiz.» Bunun üzerine Abdullah: «Allaha yemin olsun ki, o Şama gitmiyor, sırf sizinle savaşmak için geliyor. Eğer beklerseniz, o size mutlaka gelecektir.»
dedi. Neticede Ebu Müslim yakınlarında bulunduğu halde Şamdan başka yere gitmek istemediler. Abdullah ise Şama doğru göç etti. Ebu Müslim geri döndü ve gelip Abdullah b. Alinin karargahına kondu, çevresindeki suları bozup dağıttı ve içerisine kokmuş hayvan ölüleri attırdı.
Bu yaptıkları Abdullaha ulaşınca arkadaşlarına :«Ben size dememiş miydim?» dedi, derhal geri döndü, Ebu Müslimin daha önce gelip konakladığı yere geldi. Beş ay süreyle savaştılar. Şamlıların ekserisi süvariydi ve sayıca oldukça fazla idiler. Abdullahın sağ cenahında Bekkar b. Silm el-Akili, sol cenahında İbn Süveyd el-Esedi, süvarilerin başında Abdullahın kardeşi Abdüssamed b. Ali vardı. Ebu Müslimin ise sağ cenahında Hasan b. Kahtabe, sol cenahında da Hazim b. Huzeyme bulunuyordu. Savaşa tutuştular ve tam bir ay boyunca çarpıştılar.
Sonra Abdullahın adamları Ebu Müslimin ordusu üzerine yüklendiler ve yerlerinden püskürtüp geri döndüler. Daha sonra Abdüssamed b. Ali süvari birliği olarak tek başına Ebu Müslimin üzerine saldırdı ve onlardan on sekiz kişiyi öldürdükten sonda arkadaşları arasına geri döndü. Sonra hepsi bir araya geldiler, Ebu Müslim üzerine ikinci defa yüklendiler ve saflarını bozup darmadağın ettiler. O zaman Ebu Müslime: «Atını şu tepeye çevirsen de askerlerine bir görünsen… bozguna uğrayan askerlerin belki geri dönerler.» denildi. Şöyle cevap verdi: «Akıllı olanlar bu durumda atlarını geri çevirmezler » ve emretti: «Ey Horasanlılar! Geri dönünüz, çünkü sonuç takva sahipleri lehinedir.» şeklinde bağırttı. Bu emir üzerine insanlar peyderpey geri döndüler. Bunun üzerine Ebu Müslim şu beyti söyledi: «Kim ailesinin yanina dönmeğe niyet etmişse bunu yapmasın; ölümden kaçan ona yakalanır.»
Ebü Müslim için bir gölgelik yapılmıştı, insanlar birbirleriyle tutuştuğu zaman üzerine oturur, çarpışmayı seyr ederdi. Eğer orduda bir çatlaklık görürse orayı kapatır ve o tarafın öncüsüne ihtiyatlı davranmasını ve yapacağı şeyleri emrederdi. İki taraf birbirinden ayrılıncaya kadar da elçileri gidip gelmeğe devam ederdi. Otuz altıncı senenin cemaziyülahirinin son haftasının salı ve çarşamba günleri iki ordu karşı karşıya geldi ve savaşa tutuştu. Ebu Müslim bir hileye baş vurdu, Hasan b. Kahtabeye sağ cenahı azaltıp adamtarının çoğunu sol cenaha yığmasını, orada ise arkadaşlarının en güçlülerini bırakmasını emretti. Şamlılar bu vaziyeti görünce sol taraflarını gevşetip kendilerinin sol, Ebu Müslimin de sağ tarafına yığıldılar. Ebu Müslim bunun üzerine merkezdeki kuvvetlerine sağ tarafında kalanlarla birlikte Şamlıların sol cenahına hamle yapmalarını emretti. Askerleri sol cenaha yüklendiler ve yardılar. Merkez ve sağ cenah manevra yaptı, Ebu Müslimin adamları Şamlıların üzerine bindirdi ve Abdullahın adamları bozguna uğradı. Bu durum karşısında Abdullah b. Ali İbn Süraka el-Ezdiye: «Ey İbn Süraka! Ne düşünüyorsun?» dedi. O da: «Sabredip ölünceye kadar savaşman gerekir kanaatindeyim; çünkü senin gibi biri için kaçmak yakışık olmayan bir şeydir. Hani sen bir zaman Mervanı kaçmakla ayıplamıştın.» şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine Abdullah b. Ali: «Şu anda Iraka sığınıyorum.» dedi. İbn Süraka: «Ben de seninle beraber geliyorum.» dedi. İkisi birlikte kaçtılar ve askerlerini terkettiler. Ebu Müslim onları perişan etti ve bu durumu Mansüra yazdı. Mansör azatlısı Ebu Hasibi uğranılan kaybın tespiti için gönderince Ebu Müslim çok kızdı.
Alinin kardeşleri Abdullah ve Abdüssamed kaçıp kurtuldular. Abdüssamed Küfeye geldi. İsa b. Musa onun için eman diledi, halife Mansür da ona eman verdi. Başka bir nakle göre Cumhür b. Mirar el-İcli Mansürun gönderdiği atlarla gelip kendisini alıncaya kadar Abdüssamed Rusafede ikamet etti. Cumhür onu Ebu Hasib ile bağlı olarak Mansüra getirdi, Mansür da serbest bıraktı. Abdullah b. Aliye gelince, o Basradaki kardeşi Süleyman b. Alinin yanına geldi, orada uzun zaman saklı olarak kaldı. Ebü Müslim hezimetten sonra halktan bir zarar gelmeyecegini görünce onlara bir şey yapmaktan vazgeçti.