Bu yılın Rebiülevvel ayında Ebul-Abbas Abdullah bin Muhammed bin Ali bin Abdullah bin Abbasa halife olarak beyat edildi. Rebiülahirin on üçünde veya cemaziyülevvelde beyat edildiğine dair rivayetler de vardır.
Peygamber Abbas bin Muttalibe halifeliğin çocuklarına geçeceğini müjdelemişti. Abbasoğulları bunu bekliyorlar ve aralarında konuşuyorlardı.
Ebu Haşim el-Hanefıyye Şama gitti ve orada karşılaştığı Muhammed bin Ali bin Abdullah bin Abbasa: “Ey amcamın oğlu! Sana bir sır vereceğim, onu kimseye söyleme. Bu iş size dönecek ve insanlar sizin idareniz altına girecek. ” dedi. O da: “Biliyorum, bunu kimse işitmesin.” diye karşılık verdi.
ibnül-Eşas olayını anlatırken Halid bin Yezid bin Muaviyenin Abdülmelik bin Mervana: “Çatlaklık Sicistanda olursa sana zararı olmaz, fakat Horasanda çatlaklık meydana gelirse korkmak gerek.” dediğini kaydetmiştik.
Muhammed bin Ali bin Abdullah: “Biz üç şeyi bekliyoruz: Azgın Yezid bin Muaviyenin ölümünü, yüzüncü yılın başını, Afrikada çatlaklığı… O zaman propagandacılar bizim adımıza davet yaparlar, adamlarınıızın atları doğudan batıya ulaşır ve zorbaların hazinelerini ele geçirir.” demişti.
Yezid bin Ebi Müslim Afrikada öldürülüp Berberiler ihanet edince Muhammed bin Ali Horasana bir davetçi gönderdi ve isim vermeden itaate davet etmesini söyledi. Daha önce propagandacılarla Ebu Müslimin durumundan ve Mervanın ibrahim bin Muhammedi yakalamasından bahsetmiştik. Mervan yakalanacak kişi için adam gönderirken Ebul-Abbası tarif etmişti, çünkü kitaplarda bu özelliklere sahip olan bir kişinin onları öldürüp saltanatlarını ellerinden alacağı yazılmaktaydı. Ona ibrahim bin Muhammedi getirmesini söyledi.
Elçi gelip belirtilen sıfatları taşıyan Ebu-Abbası yakaladı. ibrahim ortaya çıkıp durumdan emin olunca elçiye: “Sana ibrahimi yakalaman emredildi, halbuki senin yakaladığın kişi Abdullahtır.” dediler. Bunun üzerine Ebul-Abbası bıraktı, ibrahimi alıp Mervana götürdü. Mervan ibrahimi görünce: “Benim sana söz ettiğim özellikler bu adamda yok.” dedi. “Saydığın sıfatları taşıyan adamı gördük, fakat isminin ibrahim olduğunu söylediğin için ibrahimi alıp getirdik.” diye karşılık verdiler. ibrahimi hapsettirip adamını tekrar Ebu-Abbası bulması için gönderdi, fakat Onu bulamadılar.
Humeymeden gitmesinin sebebi şuydu: Elçi ibrahimi yakalayıp götürünce kendisinin ölüm haberini yaydı ve ailesine, kardeşi Ebul-Abbas Abdullah bin Muhammedle birlikte Kufeye gidip Ona tabi olmalarını emretti ve Ebu-Abbasa tavsiyelerde bulundu, kendisinden sonra yerine Onu bıraktı. Ebul-Abbas ve yanındaki aile fertleri yola çıktılar, aralarında kardeşi Ebu Cafer el-Mansur, kardeşi ibrahimin iki oğlu Abdülvehhab ve Muhammed, amcası Ali bin Abdullah bin Abbasın oğulları Davud, isa, Salih, ismail, Abdullah ve Abdüssamed, amcasının oğlu Davud, kardeşinin oğlu isa bin Musa bin Muhammed bin Ali ve Yahya bin Cafer bin Temmam bin Abbas vardı. Safer ayında Kufeye geldiler. Horasanlı taraftarları da yanlarındaydı. Kufenin dış mahallelerinden Hammam Ayüne yerleştiler. Ebu Selem el-Hallal onları Davudoğulları arasındaki Haşimllerin azatlısı Velid bin Saadın evine yerleştirip geldiklerini kırk gün kumandanlardan ve taraftarlarından gizledi.
Anlatıldığı gibi, imam ibrahimin ölüm haberi geldi. Hakimiyetin Ebu Talib ailesine geçmesini istemişti. Cehm Ona: “imam ne yaptı?” diye sordu, “Henüz gelmedi.” dedi. Israr edince: “Henüz ortaya çıkma vakti gelmedi, çünkü Vasıt fethedilmedi.” şeklinde konuştu.
imam hakkında Ebu Selemeye soru sorulunca “Acele etmeyin.” diyordu. Bu durum Ebu Humeyd Muhammed bin ibrahim el-Hımyerlnin Hammam Ayün çöplüğünün yanında, imam ibrahimin Sabıkul-Harezmi isimli kölesini görünceye kadar devam etti. Onu tanıdı ve: “imam ibrahim ne yapıyor?” diye sordu. “Mervan tarafından öldürüldü, yerine kardeşi Ebul-Abbas geçti, O da bütün ailesiyle Kufeye geldi.” dedi. Kendisini onların yanına götürmesini istedi. Sabık: “Yarın burada buluşalım.” dedi, çünkü izinleri olmadan Onu yanlarına götürmek istemiyordu.
Ebu Humeyd durumu Ebu”Selemenin karargahındaki Ebu Cehme haber verdi ve onlarla karşılaştığında iyi davranmasını söyledi. Ebu Humeyd ertesi gün Sabıkla buluşmayı kararlaştırdıkları yere geldi. Beraber Ebul-Abbas ve ailesinin bulunduğu yere gittiler. Ebu Humeyd içeri girince hangisinin lider olduğunu sordu. Davud bin Ali, Ebu-Abbasa işaret ederek: “Halifemiz ve imamımız budur.” dedi. Bunun üzerine Ona halife olarak selam verdi, ellerini ve ayaklarını öptü, “Emrine amadeyiz.” dedi ve imam ibrahimin ölümünden dolayı başsağlığı dileyerek teselli etti.
Sonra Abbasoğullarının hizmetçilerinden ibrahim bin Seleme ile birlikte Ebul-Cehmin yanına döndü. Bulundukları yeri haber verdi ve imamın Ebu Selemeden bindikleri develerin kira ücretini verebilmek için yüz dinar istediğini söyledi, bu parayı hemen göndermedi. Ebu Cehm, Ebu Humeyd ve ibrahim bin Seleme birlikte Musa bin Kaaba gittiler, durumunu anlattılar. ibrahim bin Seleme ile imama iki yüz dinar gönderdiler ve imamla buluşmak için bütün kumandanlar fikir birliği yaptılar. Musa bin Kaab, Ebu-Cehm, Abdulhamid bin Ribi, Seleme bin Muhammed, ibrahim bin Seleme, Abdullah at-Tai, ishak bin ibrahim, Şerahil, Abdullah bin Bessam, Ebu Humeyd Muhammed bin ibrahim, Süleyman bin Esved ve Muhammed bin Husayn birlikte imam EbulAbbasın yanına gittiler.
Ebu Seleme bunu haber aldı ve: “Niçin gittiler?” diye sordu. Kendisine: “Onlar ihtiyaç içinde Küfeye geldiler.” denildi. Yukarıda adı geçenlerden müteşekkil olan grup Ebu-Abbasın yanına geldiler. Onlara: “Hanginiz Abdullah bin Muhammed bin el-Harise?” diye sordu. “işte şu!” diye gösterdiler, bunun üzerine de Onu halife olarak selamladılar ve ibrahimin ölümünden ötürü baş sağlığı dilediler. Musa bin Kaab ve Ebu-Cehm döndüler. Ebul-Cehm diğerlerinin imamın yanında kalmasını söyledi. Bu arada Ebu Seleme Ebu-Cehme nereye gittiklerini sormuştu. Onun imamın yanına gittiklerini söylemesi üzerine kendisi de imamın yanına gitti. Ebu-Cehm Ebu Humeyde: “Ebu Seleme oraya geliyor. Onu imamın yanına başkalarıyla birlikte sokmayın, tek başına girsin.” diye haber gönderdi. Böylece oraya vardığında Ebu Selemeyi imamın yanına tek başına soktular. Ebu-Abbasa halife olarak selam verdi. Ebu Humeyd Ona: “Sana rağmen olanlar oldu, ey anasının fercini emen!” dedi. Ebul-Abbas: “Bırak, seslenme.” dedi ve Ebu Selemenin karargahına dönmesini emretti, o da döndü.
Rebiyülevvel ayının on ikinci cuma sabahı imam ve yanındakiler silahlarını kuşandılar, saf düzenine geçtiler, Hayvanları getirdiler, imam alaca bir yük beygirine bindi. Yanındakiler de hayvanlarına bindiler, birlikte emirlik sarayına girdiler, sonra da camiye gittiler. imam hutbe okuyup namaz kıldırdı ve kendisine halife olarak bey at edildi. Minberin en yüksek basamağına çıktı.
Amcası Davud da minbere çıkıp daha aşağısındaki basamakta durdu. Ebul-Abbas şöyle hitapta bulundu: “islamı seçen, yücelten, şereflendiren, büyüten ve bizim için din olarak seçip onunla bizi kuvvetlendiren, bizi islamın ehli, sığınağı, kalesi, ayakta tutucusu, koruyucusu ve yardımcısı yapan Allaha hamdolsun. Takva kelimesini bize yoldaş yaptı ve bizi takva ehli olmakla şereflendirdi. Bizi Resulallahın akrabası ve yakınları olarak korudu. Bizi babalarımızdan türetti ve Resulallahın soyundan getirdi, Onun pınarından kaynattı. Onu aziz, bize düşkün, Müminlere karşı yumuşak kalpli ve merhametli kıldı. Bizi islam içinde yüce bir mevkie yerleştirdi. Müslümanlara okunan bir kitap indirdi. Kitabında şöyle buyuruyor: Ey ehl-i beyt, Allah sizden pisliği giderip sizi tertemiz yapmak istiyor. (Ahzab, 33), Sizden yakınlarımı sevmenizden başka bir ücret istemiyorum de. (Şura, 23), Yakın akrabalarını inzar et. (Şuara, 214), Allahın memleketlerin ahalisinden peygamberine verdiği ganimet Allahın, Resulünün ve Onun akrabalarınındır. (HaşI, 7), Biliniz ki, ganimet olarak aldığınız şeyler Allahın, Resulünün, Onun akrabalarının ve yetimlerinindir. (Enfal, 41). Yüce Allah Müminlere bizim üstünlüğünüzü bildirdi, onlara bizi sevmeyi ve hakkımızı vermeyi farz kıldı. Bize ikram ve lütufta bulunarak, ganimet ve vergilerden nasibimizi bol yaptı. Allah büyük lütuf sahibidir.
Dalalete düşmüş olan Sebeiyye fırkası reisliğe, idareciliğe ve halifeliğe bizim dışımızdakilerin daha layık olduğunu iddia ettiler. Yüzleri kara olasıcalar! Niçin böyle olsun ey insanlar? Allah insanları dalaletten hidayete bizimle çıkardı, cahil iken onlara hakikati gösterdi ve helak olmaktan kurtardı. Bizimle hakkı ortaya çıkardı, batılı mahvetti. Bizimle onların bozuk yönlerini düzeltti, alçak şeyleri yükseltti. Noksanlıkları tamamladı, ihtilafları giderdi. insanlar birbirlerine düşmanken birbirini seven, birbirine iyilik eden, dünyada yardımlaşan, ahirette koltuklar üzerinde karşılıklı oturan kişiler yaptı. Yüce Allah bütün bunları Muhammede lütuf ve ihsan olarak yaptı. O irtihal edince görevi ashabı devraldı. işlerini istişare ile yürüttüler. Ümmetin mirasını devralıp adil bir şekilde, kullanılması gereken yerlerde kullandılar, layık olanlara verdiler. Daha sonra Harboğulları ve Mervanoğulları ortaya çıkıp bunu zorbalıkla ellerinden aldılar. Zulmettiler, adam kayırdılar, ehline haksızlık ettiler. Uzun süre bu böyle devam etti, sonunda Allahın gazabına uğradılar ve Allah bizim ellerimizle onlardan intikam aldı. Hakkımızı geri verdi, ümmetimizi bize kavuşturdu. Bize yardım etti, yeryüzündeki zayıflara bizimle lütuf ve ihsanda bulunmak için davamızı ayağa kaldırdı. Bizimle başladı, bizimle bitirdi.
Size, hayır gelip şer gelmeyeceğini, salah gelip fesat gelmeyeceğini umuyorum. Ehl-i Beyt olarak btzim güvenimiz sadece Allahadır ve yardımcımız Odur.
Ey Kufeliler! Sizler sevdiğimiz kişilersiniz. Sizleri zalimlerin zulmü değiştirmedi ve bizim zamanınıza kadar bozulmadan geldiniz. Allah başınıza devlet kuşunu kondurdu. Artık insanların en mutlu su ve en şereflilerisiniz. Size verilecek bağışları yüz dirhem artınyorum. Hazır olun, ben çok kan dökücüyüm ve mahvedici bir intikamcıyım.”
Hastaydı, hastalığı daha da arttı. Minbere oturdu. Bu sefer amcası Davud minberde ayağa kalktı ve şöyle hitap etti:
“Hamd Allaha mahsustur. Düşmanlarımızı mahvedip mirasımızı bize geri veren Allaha hamd olsun.
Ey insanlar! Şu anda dünyanın karanlıkları sıyrıldı, üzerindeki örtü açıldı. Gök ve yer parladı, güneş ve ay doğdu. Yontucusu oku eline aldı, ok atıldığı yere döndü. Hak, Peygamberin ehl-i beytine döndü. Onlar size karşı yumuşak kalp li ve dostturlar.
Ey insanlar! Kendisine Allahın yardım ettiği Müminlerin emiri namazdan sonra adeti olduğu gibi hem hutbe okumak, hem de size hitap etmek için minbere çıktı. Şiddetli rahatsızlığı sözlerini bitirmesine engel oldu. Allaha dua edip Onun için afiyet isteyiniz. Allahın düşmanı, şeytanın halifesi, Müslümanların namuslarını ihlal edip yeryüzünü ıslah olduktan sonra tekrar ifsat eden sefil kişilere tabi olan Mervanın yerine Allah size bir genç nasip etti ki yeryüzünün bozulmasından sonra hidayet işaretleri ve takva yollarıyla ıslahatta bulunan hayırlı seleflerinin yolundadır. ”
Cemaat yüksek sesle, hep birden Ebül-Abbas için dua ettiler. Davud sonra şöyle devam etti:
“Ey Kufeliler! Vallahi Horasanlılar bize yardım edinceye kadar mazlum ve hakları elinden alınmış olarak yaşadık. Allah onların vasıtasıyla hakkımızı verdi. Delillerimizi meydana çıkardı, davetimizi büyüttü, ummadığınız şeyleri gösterdi. Aranızda Haşimilerden bir halife çıkardı, yüzlerinizi akladı. Şamlılara galip getirdi, otoritemizi yeniden kazandırdı. islamı aziz kıldı, adil bir imam nasip etti, onu güzel bir şekilde size döndürdü. Allahın verdiklerini şükrederek alın. Bize itaatten ayrılmayın, hainlik etmeyin; çünkü bu dava sizin davanızdır. Her ehl-i beytin bir şehri vardı, bizim şehrimiz de burasıdır. Ancak sizin bu minberinize Resulallahtan sonra EmilÜI-Müminin Ali bin Ebi Talib ve EmilÜI-Müminin Abdullah bin Muhammed dışında bir halife çıkmadı.” dedi ve eliyle Ebül-Abbas es-Seffaha işaret etti. Sonra sözlerine şöyle devam etti:
“Biliniz ki bu dava bizim içimizdedir, bizden ayrı değildir ki onu Meryem oğlu isaya teslim edelim. Bizi imtihan edip muvaffak kılan Allaha hamd olsun.”
Daha sonra Davud bin Ali ve Ebül-Abbas minberden indiler, hükümet merkezine gittiler. Kardeşi Ebu Cafer Mansliru halktan beyat alması için mescide oturttu, beyat geceye kadar devam etti. Bu arada namazları o kıldırdı.
Başka bir rivayete göre, Davud bin Ali konuşmasını şöyle bitirdi:
“Ey insanlar! Vallahi Reslilullahla sizin aranızda Ali bin Ebi Talib ve arkamdaki Emirül-Mümininden başka halife yoktur.”
Sonra her ikisi de minberden indiler. Ebul-Abbas Ebu Selemenin Hammam Ayünde bulunan ordugahında karargah kurdu ve Onun odasında konakladı. Aralarında bir perde bulunmaktaydı. O gün Seffahın hacibi Abdullah bin Bessamdı. Kufe ve çevresine amcası Davud bin Aliyi tayin etti. Amcası Abdullah bin Aliyi Şehrezlirdaki Ebu Avn bin Yezide, kardeşinin oğlu isa bin Mlisayı Vasıfta ibn Hübeyreyi muhasara etmiş olan Hasan bin Kahtabeye, Yahya bin Cafer bin Temmam bin Abbası Medaindeki Humeyd bin Kahtabeye, Ebul-Yakzan Osman bin Urve bin Muhammed bin Ammar bin Yasiri Ehvazdaki Bessam bin ibrahim bin Bessama, Seleme bin Amr bin Osmanı Malik bin et-Tavvafa gönderdi.
Seffah aylarca ordunun yanında kaldıktan sonra el-Medinetül-Haşimiyyedeki emirlik sarayına gitti.
Başka bir rivayete göre Abbasoğulları Iraka gittiklerinde Davud bin Ali ve oğlu Mlisa Şamda değillerdi, Irakda veya başka bir yerdeydiler. Şama doğru yola çıktılar, Ebul-Abbas ve ailesi Kufeye giderken Dlimetül-Cendelde onlarla karşılaştılar. Davud onlara ne yaptıklarını sordu. Ebu-Abbas halifeliklerini ilan etmek için Kufeye gittiklerini söyledi. Davud Ona: “Ey Ebul-Abbasi Emevioğullarının ihtiyarı Mervan bin Muhammedin Şamlılarla ve Arap Yarımadası halkıyla beraber Harrandan Iraka doğru süratle ilerlediği ve Arap lideri Yezid bin Hübeyrenin Arap ordularıyla birlikte Irakda bulunduğu bir zamanda Kufeye gidiyorsun.” dedi. Ebul-Abbas: “Ey amcacığım! Hayatı seven zelil olur.” diye karşılık verdi ve Aşanın şu beytini temsil getirdi:
Ölüm nefsi yok ettiğinde aciz olmadığını halde utanç içinde ölürsem bu ölüm değildir.
Davud, oğlu Mlisaya döndü: “Vallahi, amcanın oğlu doğru söylüyor; gel, ya aziz olarak yaşayalım veya şerefli bir şekilde ölelim.” dedi ve onlara katıldı.
isa bin Mlisa, Humeymeden Kufeye doğru yola çıktıkları anı hatırlayınca şöyle derdi: “On dört kişi kesin kararlılıkları, nefislerinin yüceliği ve kalplerindeki cesaretten dolayı bizim istediğimiz şeyleri isteyerek evlerinden ve ailelerinden ayrıldılar. ”