"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Nasr bin seyyarın maveraun nehirdeki savaşları

Bu yıl içerisinde Nasr bin Seyyar Maveraünnehirde iki defa savaş yapmıştır. Birincisi Bab-ı Cedid (Yeni Kapı) yakınlarındadır. Belhten bu tarafa hareket etmiş, sonra Merve dönerek okuduğu hutbede manslir bin Ömer bin Ebil-Harkayı zulmü kaldırmak için görevlendirdiğini, Müslüman olanlardan cizyeyi kaldıracağını ve onu kendinden bir meşakkati gideren müşriklere koyduğunu bildirdi. Bir cuma geçmeden başları için cizye ödeyen otuz bin Müslüman ve üzerlerinden cizye kaldırılan seksen bin müşrik geldi. Müslümanların yapması gereken şeyleri onlara havale ederek bunları Müslümanlardan kaldırdı. Haracı sınıflara ayırarak her birini yerli yerine koydu.
Sonra ikinci savaşını Verağser ve Semerkand ile yaparak geri döndü.

Üçüncü savaşını Mervden Şaşa kadar olan yerlerde yaptı. Şaş Nehriri geçmesine on beş bin kişilik orpusuyla Kürsul engeloldu. Haris bin Süreye de Kürsulun yanında idi. Kürsul kırk kişiyle karanlık bir gecede baskın yapmak istiyordu. Nasrın yanında Buharalılarla beraber Buharahzah, Semerkand, Kiş ve Nesefliler bulunuyordu. Sayıları yirmi bin kadar idi. Nasr: “Kimse çıkmasın, herkes yerinde kalsın.” diye nida ettirdi. Asım bin Umeyr Semerkand ordusunun başında çıktı. Türk süvarileri buna rastladılar. Asım bu süvarilere hücum ederek arkada kalan birini esir etti. Bu, Türklerin beylerinden dört bin çadır sahibi biriymiş. Bu esir Nasrın yanına götürülmüş, Nasr buna kim olduğunu sormuş, o da Kürsul olduğunu söylemişti. Bunun üzerine Nasr: “Ey Allahın düşmanı! Seni elimize düşüren Allaha hamdolsun.” diyerek dua etti.
Kürsul Nasra: “Yaşlı birini•öldürmekle eline ne geçecek? Ben sana dört bin Türk devesi ve bin at vereyim, böylece ordunu takviye etmiş olursun. Bunun karşılığında beni serbest bırak.” dedi. Nasr bu hususu adamlarıyla istişare etti. Arkadaşları Kürsulu bu şartlarla serbest bırakmasına taraftar idiler. Nasr Kürsula kaç yaşında olduğunu sordu. Kürsul: “Bilmiyorum.” diye cevap verdi. Sonra aralarında şöylece konuştular:
Nasr:

– Kaç savaş yaptın? Kürsul:

– Yetmiş iki. Nasr:

– Susuzluk Vakasına (Yevm-i Ataş) iştirak ettin mi? Kürsul: – Evet.
Nasr:

– Bu savaşa katıldığını söyledikten sonra, bana güneşin üzerine doğduğu şeyleri versen bile artık elimden kurtulamazsın.” Nasr böyle dedikten sonra Asım bin Ümeyr es-Saadiye, kalkıp Kürsulun kendi ve atının üzerinde bulunan şeyleri almasını söyledi. Konuşmalarına şu şekilde devam ettiler:
Kürsufl: – Beni kim esir aldı?

Nasr (gülerek ve eliyle işaret ederek): – Yezid bin Kıran el-Hanzali.

Kürsul: – Kıçını yıkamayı, bevlini tamamlamayı bile başaramayan bu adam beni nasıl esir eder? Bana, beni esir edenin kim olduğunu söyle.
Nasr: – Seni Asım bin Umeyr esir etti.

Kürsul: – Beni Arap süvarilerinden biri esir almış olsaydı ölümün acısını bile hissetmezdim.

Nasr, Kürsulu öldürterek nehrin kenarına astırdı.
Asım bin Umeyr -ki hezar-mürddür– Kahtaba vakalarında, Nihavendde katledilmiştir.

Kürsul öldürülünce Türkler Onun evlerini yaktılar, kendi kulaklarını kesip saçlarını kazıdılar ve atlarının kuyruklarını kestiler.
Nasr oradan ayrılacağı zaman Türkler kemiklerini götürmesinler diye Kürsulu yaktıldı. Bu, Türkler için Kürsulun öldürülmesinden daha ağır bir şey idi. Nasr Ferganaya kadar çıkarak bin kadar esir ele geçirdi.
Yusuf bin Ömer Nasra mektup yazıp, Haris bin Süreyci kastederek, Şasta kuyruğunu yere indilmişin üzerine yürümesini istedi ve şöyle devam etti: “Allah seni ona ve Şaş ehline karşı muzaffer kılarsa, ülkelerini harap edip çoluk çocuklarını esir edersin. Müslümanları helaka sürüklemekten sakın. ”
Nasr mektubu topluluk içinde okudu ve onlarla istişare etti. Yahya bin

Hudayn: “Müminlerin emirinin ve emirin (Yusufun) emrini yerine getir.” dedi. Nasr Ona: “Ey Yahya! Asımın günlerinde halifeye ulaşan ve hata ettiğin sözü söyledin ve yüksek bir dereceye ulaştın. Ben de seninle aynı görüşteyim. Hemen hareket et, seni öncü kuvvetlerinin başına geçirdim.
Halk Yahyayı kınadı. Yahya Şaşa geldi, Haris bunlara gelerek iki küçük mancınık yerleştirdi. Türk süvarilerinden Ahrem Müslümanlara baskınlar yaptı, fakat Müslümanlar onu öldürüp başını naralar atarak Türklere attılar. Türkler hezimete uğradılar.
Nasr Şaşa hareket etti. Şaş meliki onu sulh, hediye ve rehinle karşıladı.

Nasr Haris bin Süreyci ülkesinden çıkarmasını şart koştu ve melik Harisi Faraba çıkardı. Nasr Şaşa Amr bin Asın mevlası Neyzek bin Salihi tayin ederek Fergana bölgesinde Kübada konakladı. Buradakiler Nasrın geleceğini hissederek atları ve yiyecek maddelerini yaktılar. Nasr Fergana bakiminin veliahtı üzerine yürüyerek onu bir kalede muhasara altına aldı. Veliaht Müslümanları gafil avlayarak, aniden çıkıp hayvanlarını ele geçirmiş, Nasr da bunlar üzerine Temimoğullarından bir grup insanla Muhammed el-Müsennayı göndermiştir. Müslümanlar ve hayvanları onların göremeyeceği bir yere gizlenmişti. Müslümanlar bunların bir kısmını önlerine katarak çıktılar, sonra kendilerine baskın yapanlara saldırarak hezimete uğrattılar. Dilikanı katledip DillIdinın oğlunun da içlerinde bulunduğu bazı kimseleri esir aldılar. Nasr Dihkanın oğlunu katlettirdi. Daha sonra Süleyman bin Suu sulh mektubuyla Fergana hakimine gönderdi. Fergana hakimi hazineleri görmesi için Süleymanı hazinelerin bulunduğu yere gönderdi ve sonra aralarında şu konuşma oldu:
Fergana hakimi:

– Bizimle sizin aranızdaki yol nasıldır? Süleyman:

— Kolay, engebesiz, otu ve suyu bol bir yoldur. Fergana hakimi:

– (Bundan hoşlanmayarak) Nereden biliyorsun? Süleyman:

– Ben, Garşistan, Gür, Huttel ve Taberistanda savaşlar yaptım, nasıl

bilmem?
Fergana hakimi: – Peki, bizim hazırlıklarımızı nasıl buldun?

Süleyman: – Güzel hazırlanmışsınız; fakat bilmiyor musun, hisarın sahibi bazı şeylerden ötürü güven içinde değildir; kendisine en yakın olan, en fazla güvendiği kişinin mertebesine göz dikerek kendine saldırmasından, topladığı şeylerin fani olup tamamen elinden gitmesinden veya kendine bir hastalık isabet edip ölümüne sebep olmasından…

Fergana sahibi Süleymanın söylediklerinden hoşlanmayarak sulh mektubunu getirtip kabul ettiğini bildirdi ve işlerinin yardımcısı olan annesini de Süleymanla birlikte gönderdi. Kadın, Nasrın huzuruna çıktı. Nasr onunla konuşmaya başladı. Kadın şöyle diyordu: “Altı şeye sahip olmayan hiç bir melik gerçek manada melik değildir:
1- Kendinde olan şeyleri emrine sunan ve müşavere edip söz ve nasihatine güvendiği bir vezir,
2- iştahı olmadığı zaman bile iştahını çeken şeyler bulunduran bir aşçı,

3- Gam ve hüzünle yanına girip yüzüne bakınca bütün üzüntülerin gideren bir zevce,

4- Korku anında sığınılıp düşmana karşı konulan bir kale (kadın bununla iyi cins atları kastetmiş),

5- Savaştığı zaman hıyanetinden (kırılıp dökülmesinden ve kesmemesinden) korkulmayan bir kılıç,

6- Yeryüzünün neresine giderse gitsin hayatını idame ettirecek zahire (yiyecek). ”

Daha sonra Temlln bin Nasr bir grup insanla geldi. Kadın: “Bu kimdir?” diye sordu, oradakiler: “Bu Horasanın yiğit delikanlısı Temlln bin Nasrdır.” diyerek karşılık verdiler. Kadın bunu öğrenince: “Onda ne büyüğün soyluluğu, ne küçüğün tadılığı var.” dedi. Daha sonra Haccac bin Kuteybe geldi. Kadın bu gelenin kim olduğunu sordu, oradakiler gelenin Haccac bin Kuteybe olduğunu söylediler. Kadın Ona selam verdi ve şöyle dedi: “Ey Araplar! Sizler vefasızsınız. Benim gördüğüm şeyleri sizin için kolaylaştırıp size boyun eğdiren Kuteybedir, bu da Onun oğlu. Onu senden aşağı bir yere oturtuyorsun; halbuki senin Onun yerine geçip oturman, Onun da senin yerinegeçip oturması gerekir.”