"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Sevre bin hürrün öldürülmesi

Durumun ciddiyet ve şiddetini gören Cüneyd arkadaşları ile istişare etti.
Ubeydullah bin Habib: “Tercih et; ya sen helak olacaksın, ya da Sevre bin Hürr.” şeklinde konuşunca Cüneyd: “Sevrenin helaki benim için daha kolay ve ehvendir.” dedi. Bunun üzerine Ubeydullah: “O halde kendisi Semerkan ehli içindedir, yanına gelmesi için mektup yaz. Eğer Türkler Onun geldiğini öğrenirlerse, üstüne yürüyüp öldürürler.” diyerek karşılık verdi.
Cüneyd Ubeydullahın dediği gibi yaparak Sevreyi yanına çağırdı. Huleys bin Galib Şeybani Sevreye şöyle dedi: “Türkler seninle Cüneyd arasındadırlar; eğer çıkacak olursan, hücum edip seni yaka paça ederler.” Bunun üzerine Sevre, Cüneyde haber göndererek yola çıkmağa gücü yetmediğini bildirdi. Cüneyd Ona şöyle haber gönderdi: “Ya ibnel-Lahna! Yola çıkacaksın veya ben sana Şeddad bin Huleyd Bilimyi gönderiyorum. (Şeddad Onun düşmanı idi.) Yola çık ve suyu takip ederek gel. ”
Bunun üzerine harekete karar verildi. Sevre: “Eğer nehir kenarını takip edersem iki günde ulaşamam, yolda bir gece geçirmem gerekir.” dedi. Türklerin casusları Sevrenin sözlerini haber verdiler. Sevre Semerkanda Musa bin Esved Hanzaliyi bırakarak on iki bin kişiyle yola çıktı. Bir dağ başında sabahladı. Üç fersah yürüyüp Cüneydin ordusuna katılmağa bir fersahlık mesafe kala Hakan bunların karşısına çıkıp savaşa girdi. Gurek, Hakana: “Bugün sıcak bir gündür, silahlar ısınıncaya kadar savaşmayalım.” dedi. Hakan bunu uygun bularak otlar arasında ateş yaktırdı ve onların suya ulaşmalarına engel oldu.

Sevre, Ubadeye: “Ey Ebu Süleym! Sence ne yapmamız gerek?” diye sordu. Ubade: “Türklerin arzusu ganimettir. Sen hayvanları kestir, mallar: yaktır ve kılıçları bıraktır; onlar yolumuzu açar, gitmemize müsaade ederler.
Eğer bize engelolurlarsa mızraklarımızı doğrultur; yürür, gideriz; zaten Cüneydin askerlerine varmamız için bir fersahlık yol kaldı.” diyerek görüşünü bildirdi. Bunun üzerine Sevre: “Bunu ne ben, ne filan, ne filan yapabiliriz; fakat ben süvarileri toplayıp sert bir şekilde onlara saldıracağım; ya kurtulurum, ya da helak olurum.” diye karşılıkta bulundu.

Sevre bu şekilde hücuma geçti. Türkleri yarıp geçtiler, yükselen toz bulutundan hiç bir şey görünmüyordu. Böylece Türklerin arkalarında bulunan alevler içine düştüler. Düşmanlar da aynı şekilde alevler arasına düştüler. Sevre atından düşüp bacağı kınlınca askerleri dağıldılar. Türkler iki bin (bir rivayete göre bin) kişi hariç hepsini katlettiler. Asım bin Umeyr Semerkandi kurtulanlar arasındaydı. Huleys bin Galib Şeybani şehit edilmiş, Mühelleb bin Ziyad icli ise yedi yüz kişi ile beraber Rustaka geçmiş ve orada bir sarayda konaklamıştı. Nesef hakimi, yanında Gurek olduğu halde bunların yanına gelmiş, Gurek onlara eman vermişti.
Kureyş bin Abdullah Abdi: “Bunlara güvenmeyin, gece olunca çıkıp Semerkanda gidelim.” demiş, ancak Mühelleb ve yanındakiler Kureyş bin Abdullahın sözlerine önem vermeyerek eman (can teminatı) ile orada kalmağa karar vermişlerdi.
Bunlar Hakanın yanına getirilince Hakan: “Ben Gurekin verdiği emanı saymıyorum.” dedi. Vecf bin Halid ve Müslümanlar kılıçlarına davrandılar, üç kişi hariç Müslümanların hepsi katledildiler.
Sevre alevler arasında katledilince Cüneyd Semerkanda gitmek amacıyla geçitten çıktı. Halid bin Ubeyd kendisine: “Acele et.” diyor, Müceşşer ise:
“Atının gemini çek de konakla.” diye teklifte bulunuyordu. Cüneyd konaklamağa karar verdi. Henüz tamamen inip konaklamamışlardı ki Türkler göründü. Müceşşer: “Eğer Türklerle yolumuza devam ettiğimiz sırada karşılaşsaydık bizi helak etmezler miydi?” diye sordu. Sabah olunca Cüneyd: “Savaşa iştirak eden köle hürdür.” diye bağırdı. Köleler öylesine mücadele ettiler ki, görenler şaşırdı ve sevindiler. Düşman bu mukavemet karşısında tutunamadı ve hezimete uğradı.
Cüneyd Sevre ile bulunup da şehit düşen Müslümanların ailelerini Merve götürdü. Kendisi Suğda dört ay kaldı.
Horasanda harp konusunda görüşlerine müracat edilen kişiler Müceşşer bin Müzahim, Abdurrahmarı bin Subh Haraki ve Ubeydullah bin Habib Hicridir.
Müceşşer insanları belirli sancaklar altında toplar ve öyle bir savaş nizamına koyardı ki, kimse Onun gibi yapamazdı. Abdurrahman ise savaşta zor bir durumla karşılaşıldığı zaman, en güzel çözümü bulurdu. Ubeydullaha gelince, O savaş hazırlıklarında mahir idi. Mevali arasında istişare edilen, görüşüne başvurulan kişiler de vardı: Fazı bin Bessam (mevla Leys), Abdullah bin Ebi Abdullah (mevla Süleym), Bahteri bin Mücahid (mevla Şeyban) gibi.

Türklerin dönüp gitmesinden sonra Cüneyd (Teyni Latoğullarından) Nehar bin Tevsia ile Zübl bin Süveyd Merrlyi Hişama gönderdi ve şöyle yazdı:
“Sevre bana isyan etti. Suyu takip ederek gelmesini emrettiğim halde beni dinlemedi. Yanında bulunanlar dağıldılar. Bir kısmı Keşte, bir kısmı da Semerkandda yanıma geldi; Sevre ise yanında kalanlarla öldürüldü.”
Hişam, Nehar bin Tevsiaya işin iç yüzünü sordu. Nehar gördüğü, bildiği kadarıyla anlattı. Bunun üzerine Hişam, Cüneyde şöyle yazdı: “Ben sana Basralılardan on bin, Ktifelilerden on bin kişi, otuz bin mızrak, bir o kadar da kalkan gönderdim. Bunları yerinde kullan. ”

Hişam, Sevrenin öldürüldüğünü duyunca: “inna lillahi ve inna ileyhi racilln. Sevreyi Horasanda, Cerrahı Babda kaybettik.” dedi.
Nasr bin Seyyar o sıralarda güzel bir deneme geçiriyordu. Cüneyd bir gece geçide bir adam göndermiş ve ona: “Git bak bakalım, oradakiler ne yapıyor?” demişti. Adam gidip kontrol etmiş ve onların hallerinden memnun olarak şiirler söylediklerini, Kuran okuduklarını haber vermiş, Cüneyd buna sevinmişti.
Ubeydullah bin Hatim bin Numan diyor ki: Gökle yer arasında evler gördüm. Bunlar kime ait diye sordum. Dediler ki: “Bunlar Abdullah bin Bistam ve arkadaşlarımndır.” Ve ertesi gün bunlar öldürüldüler.
Ubeydullah devam ediyor: Bundan bir müddet sonra oradan geçtim ve misk kokusu kokladım. Cüneyd Semerkandda kaldı, Hakan Buhara üzerine yürüdü. Buhara Valisi Katan bin Kuteybe bin Müslim idi. Cüneyd Türklerin Katanı mağlup edip katletmesinden korkarak arkadaşlarıyla istişare etti. Bir kısmı Semerkandda kalmayı, bir kısmı Rebincene gidilip oradan Keşe, sonra Nesefe geçilmesini ve daha sonra Zemm toprağı üzerinden nehri geçerek Amülde karargah kurup yolların tutulmasını teklif ettiler.
Cüneyd, Abdullah bin Ebi Abdullah (Süleymoğullarının mevlası) ile istişare ederek arkadaşlarının söylediklerini aktardı. Abdullah işaret edeceği. teklif edeceği şeylere aykırı davranmamasını şart koşarak şöyle dedi: “Dilcka: etmen gereken bazı hususlar var: Nerede olursan ol, hendek (siper) kazdır. nehir kenarında bile olsan su eksik etme. Bir de konaklamak ve hareket etme: konusunda benim sözlerime uyacaksın.” (Cüneyd tasdik ediyor) “Semerkandda yardım gelinceye kadar bekleme teklifi yerinde değil, çünkü yardın: gecikebilir. Keş ve Nesef üzerinden gidilmesi şeklindeki teklife gelince, yoldan gidilmediği takdirde dirençleri kırılır ve düşman karşısında zayıf düşerler, Hakan üzerinize pekiala saldırabilir. Şu sıralarda Buharayı fethetmeğe uğraşıyor. Buharalılar senin yoldan gitmediğini öğrenirlerse, düşmanlara teslim olurlar. Eğer sen büyük yoldan gidecek olursan, bu, düşmanı korkutacaktır. En uygunu Sevre ile katledilenlerin ailelerini alıp aşiretlerine teslim etmen ve beraberinde götürmendir. Bu şekilde hareket edersen Allah seni düşmanlarına galip getirecektir. Ayrıca, Semerkandda kalan her bir kişiye bin dirhem ve bir at vereceksin.”
Cüneyd, Abdullahın görüşüne uyarak Osman bin Abdullah bin Şihhiri dört yüz atlı ve dört yüz yaya (piyade) ile Semerkandda bıraktı. Halk: “Bizim helakimizi istiyor.” diyerek Abdullah bin Ebi Abdullahı kötülediler. Cüneyd sözü geçen aileleri de yanına alarak hareket etti. Eşhab bin Ubeyd Hanzaliyi on kişiyle birlikte gözcü olarak gönderdi. Her merhale geçişte durumu bildirmek üzere bu adamlardan birini kendisine göndermesini istedi. Cüneyd hızlı yürüyüşle harekete geçti. Ata Debbusi kendisine şöyle dedi: “Bak, orduda en zayıf ihtiyara bak; onu kılıç, mızrak, kalkan ile donat, onların yürüme gücüne göre yürü; çünkü biz hızlı yürüyemiyoruz.” Cüneyd, bu şahsın söylediklerine riayet etti. Hiç bir engelle karşılaşmadan tehlikeli bölgelerden çıktılar, Tavavise yaklaştılar. Ramazan ayının ilk gününde Kerminiyyede Hakan onlara saldırdı. Abdullah bin Ebi Abdullah gülerek Cüneydin yanına geldi. Cüneyd: “Şimdi gülmenin zamanı değil.” deyince Abdullah: “Düşmanı susuz dağlarda değil de, yeterli azığın bulunduğu bir sırada karşına çıkaran Allaha hamdolsun.” şeklinde karşılık verdi. Biraz savaşıp geri çekildikten sonra Abdullah, Cüneyde: “Hemen hareket et; çünkü Hakan senin ikamet etmeni istiyor ki, dilediği zaman saldırıp ordunun mallarını yağmalasın. ”
Cüneyd, Abdullahı artçı kuvvetlerin başıra geçirerek hareket etti. Biraz gittikten sonra mola verdiler; insanlar su ihtiyaçlarını giderdiler ve geceyi geçirdiler. Ertesi gün tekrar yola koyuldular. Abdullah: “Ben Hakanın artçı kuvvete saldıracağını sanıyorum, orayı biraz kuvvetlendirelim.” dedi. Cüneyd orayı takviye etti. Gerçekten de Türkler gidip ordunun arka kısmına yüklendiler. Yapılan savaşta Müslim bin Ahvez Türk büyüklerinden birini öldürdü. Türkler bundan sonucun kötü olacağı zehabına kapılarak Tavavise çekildiler. Müsıümanlar yollarına devam edip Mihrican günü Buharaya girdiler. Buhara dirhemleriyle karşılanıp her birine on dirhem verildi.
Abdülmümin bin Halid diyor ki:
Abdullah bin Ebi Abdullahı ölümünden sonra rüyamda gördüm, diyordu ki: “insanlara benim Yevm-i Şib (Geçit Günü)deki görüşümü haber ver.”
Cüneyd Halid bin Abdullahı amyor ve: “O seçkindir, o biriciktir, tektir. eşsizdir, aslandır.” diyordu.
Ordular Kufeden Cüneyde geldiler. Cüneyd onlarla beraber Havsere bin

Zeyd Anberi başkanlığında bir heyet göndermiştir, (Şib Geçit Vakasının 113 senesinde olduğu da söylenmiştir.)
Nasr bin Seyyar Yevm-i Şib (Geçit Vakası)i hatırlamış ve şöyle demiştir:
Doğup yetiştim, haset edenlerim çoktu; Ey burçların sahibi! Sen onların sayısını azaltma. Siz bana haset ederseniz, müptela olduğum şey, Gelecek bir gün sizin de başınıza.

Kudretiyle topuğumu sizin üzerinize çıkaran Tanrı razı olmuyor; Yaralanmış atlarla düşmana atıyorum, Şib Günü onlar geldiğinde, içinizde Savaşın en kızıştığı yerde direnip kalan kim? Harbin alevlendiği sırada sizin Cüneydinizi Mızrağın isabetinden nasıl müdafaa ettiğimi görmediniz mi yoksa?
ibn Irs, Nasrı Överek şöyle diyor:
Ey Nasr! Sen bütün Nizarın delikanlısısın, En yüksek övünçler senin için. Zayıf düştükleri sırada her kabilenin bir üzüntüsünü giderdin, Cüneyd gününde mızraklar uçuyor, kılıçlar panldıyordu; Sen de onlara sürekli olarak mızrak savurdun, Sonunda açılmak zorunda kaldılar. işte bundan sonra bütün halk sizin azatlınızdır, Bütün güzellik ve yücelikler sizindir.

Bu yıl içerisinde Muaviye bin Hişam Saife ile savaşmış ve Harşene)-; fethetmiştir.

Bu yıl hac emirliğini ibrahim bin Hişam Muhzumi yapmıştır. (Süleymar bin Hişam bin Abdülmelikin yaptığı da söylenmiştir.)
Yine bu yıl içerisinde Endülüs halkı emirleri Heysemin ölümünden sonra kendilerine Muhammed bin Abdülmelik Eşcalyi vali seçtiler. Görevi iki ay devam etti. Bundan sonra Abdurrahman bin Abdullah Gafıki Endülüs Valisi oldu.
Şehirlerdeki valiler bir önceki yılda zikri geçenlerdir.
Reca bin Hayve Kussin denilen yerde ölmüştür. Mekhul Ebu Abdullah Şami Fakih, Abdülcebbar bin Vail bin Hucr Hadremi bu sene içerisinde ölmüşlerdir.

Annesi Abdülcebbara hamile iken babası ölmüştür. Babasından rivayet edilen hadislerin hepsi munkatıdır.