"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Türklerle yapılan savaşlar

Said Horasana vali olunca halk Onu zayıf görmüş ve Huzeyl diye isimlendirmişlerdi. Semerkanda Şubeyi tayin etmiş, sonra azletmişti. Türkler bunlara saldırmayı düşünüyorlardı. Hakan Türkleri toplamış ve Suğda yollamıştı. Kumandanları Kör SUL idi, Kasr-ı Bahıliye (Bahıli Sarayı) geldiler.
Denildiğine göre, büyük melilderden biri Bahileden bu sarayda oturan bir kadınla evlenmeyi istemişti. Kadın bunu kabul etmeyince bu melik ordu toplamıştı. Bu ordu sarayda bulunanları esir edeceğini ümit ediyordu. Kör Sul gelip kaleyi muhasara altına aldı. Semerkand Valisi Saidin Şubeden sonra tayin ettiği Osman bin Abdullah bin Mutarrif bin Şihhir idi. Kaledekiler Osmana haber gönderdiler. Kendilerine imdat, yardım gelmeme durumunu da göz önüne alarak Türklerle kırk bin dinar karşılığında bir sulh yapmış ve on yedi kişiyi de rehin olarak vermişlerdi. Osman halkı topladı. Müseyyeb bin Bişr Reyahi bütün kabilelerden topladığı dört bin kişi ile geldi. Aralarında Şube bin Züheyr, Sabit Kutne ve daha başka süvariler vardı. Toplandıklarında Müseyyeb: “Siz başlarında Hakan bulunan Türk süvarileri üzerine gidiyorsunuz. Eğer sabrederseniz bedeli cennettir, kaçarsanız cezası cehennemdir. Savaş ve sabrı göze alan yürüsün.” diyerek onları teşvik etmişti. Bin üç yüz kişi geri döndü. Bir fersah yürüdükten sonra, Müseyyeb önceki konuşmasını bir daha tekrarladı, bu sefer bin kişi daha ayrıldı. Türklere iki fersah kala konakladılar. Onlara Kay Meliki olan Türk Hakan geldi: “Burada benden başka Türklere bey at etmeyen melik kalmadı. Benim üç yüz savaşçım var, onlar da seninle beraberdir. Bir de size şunu söyleyeyim: Onlar, (kaledekiler) Türklerle sulh yapmışlar ve on yedi kişiyi rehin olarak vermişler. Eğer Türkler sizin onlara yardıma geldiğinizi anlarlarsa, rehineleri öldürürler. Onların niyetleri yarın saldırıp kaleyi ele geçirmek.” dedi.
Müseyyeb biri Arap, öbürü Acem iki kişiyi Türklerin durumu hakkında bilgi toplamak üzere yolladı. Bunlar karanlık bir gecede yaklaştılar. Türkler saray (kasr) yakınlarındaki suyu tutmuşlardı, kimse oraya yaklaşamazdı. Saraya yaklaştılar. Gözcü bunlara bağırdı, bunlar: “Sus ve bize Abdülmelik bin Disarı çağır.” dediler. Abdülmelik bin Disara Müseyyebin yardıma geldiğini haber verip bu gece ve yarın onlara karşı koyup koyamayacaklarını sordular. Kaledekiler: “Yarın kadınlarımızı önümüzden ölüme süreceğiz, biz de arkalarından öleceğiz.” dediler. iki casus tekrar Müseyyebe dönüp durumu haber verdiler. Müseyyeb, yanındakilere: “Ben bu düşmanın üzerine yürüyorum, gelmek isteyen gelsin.” dedi. Kimse Müseyyebden ayrılmadı ve ölünceye kadar dönmeyeceklerine söz verdiler.
Sabahleyin Müseyyeb yürüdü. Türklerin akıttığı sular kalenin daha iyi korunmasına yarıyordu. Türklerle kendi arasında yarım fersah kalınca konakladı. Geceleyin baskın yapmağa karar verildi. Akşam olunca Müseyyeb arkadaşlarına sabır ve sebatı tavsiye ederek onları teşvik etti ve: “Parolanız Ya Muhammed olsun. Kaçanı kovalamayın, hayvanları kesmeğe özen gösterin; çünkü hayvanların kesilmesi onlara sizden daha şiddetli ve ağır gelir. Sayınız az değil, onların sayıları çok da olsa zayıf düşürmedikten sonra yedi yüz kılıçla vurulmaz.” dedi. Sağ kanada Kuseyyir DeMsi, sol kanada Sabit Kutneyi (Ezdli) geçirdi. Türklere yaklaşınca tekbir getirdiler. Türkler kalktılar, Müslümanlar aralarına daldılar. Müseyyeb bir kaç adamla yaya olarak savaştı. Bahteri Murainin sağ eli kesildi, kılıcı sol eline aldı. Solu kesildi, yine de kollarıyla kendini bir müddet savundu, sonunda şehit oldu. Sabit Kutne ileri gelen bir Türkü öldürdü. Türkler hezimete uğradılar. Birisi şöyle bağırdı:
“Onları takip etmeyin, siz saraya yönelin, sudan başka bir şey taşımayın, sadece yürüyebilecek olanları taşıyın. Kim bir kadın veya bir çocuk veya zayıf birini Allah rızası için taşırsa, onun ecrini vermek Allaha kalmıştır. Bunu yapmayanlar kırk dirhem alacaklardır. Sarayda anlaştığınız bir kimse varsa onu taşıyın.” Sarayda bulunan herkesi yanlarına aldılar, Türk Hakana geldiler. Türk Hakan onları ağırladı, sonra bunlar Semerkanda gittiler. Türkler ertesi gün tekı”ar döndüler, fakat sarayda kimseyi bulamadılar. Kendi ölülerini görünce: “Bize gelenler insan değildi” demekten kendilerini alamadılar.
O gece Muaviye bin Haccacın gözü kör edilmiş ve eline felç inmişti. Said tarafından kendine valilik verilmişti. Said bunu geri alıp Şeddad bin Huleyd Bahiliye verdi ve Muaviyeyi muaheze etmesini istedi, Şeddad da, Muaviyeyi sıkıştırınca Muaaviye: “Ey Kays aşireti! Ben Bahilinin sarayına gittim. Gözlerim son derece keskin ve ellerim son derece güçlü idi. Orada gözüm kör edildi ve elim felç oldu. Onlar ölüm ve esaretle karşı karşıya kalmışken kurtardım. Şimdi de bu sahibiniz (arkadaşınız) bana neler yapıyor, beni Ondan koruyun” dedi. Bunun üzerine Muaviyeye dokunmadı.
Savaş esnasında sarayda bulunanlardan bazıları şöyle demiştir: “Savaşa başladıklarında öyle bir gürültÜ, kılıç sesi ve at kişnemesi işittik ki kıyamet kopuyor zannettik.”