"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Abdullah bin hazimin oğlu musanın öldürülmesi

Abdullah bin Hazimin oğlu Musa bu yıl Tirmizde öldürüldü. Onun Tirmize gitmesinin sebebi şuydu: Daha önceden de söz etmiş olduğumuz gibi, Musanın babası olan Abdullah Temimoğullarından bazı kimseleri öldürünce Onunla birlikte bulunan Temimlilerin büyük bir çoğunluğu etrafından dağılmış, kendisi de Neysabura gitmişti. Diğer taraftan Temimoğullarının kendisinin Mervde bulunan mallarına zarar vermelerinden korknı. Bu bakımdan oğlu Musaya şöyle demişti: “Benim mallarımı, kıymetli eşyalarımı alarak Belh Nehrini aş ve oradaki her hangi bir hükümdarın yanına veya kalabileceğin bir kaleye sığın.” Bunun üzerine Musa yüz yirmi atlı ile birlikte oradan ayrıldı. Sonra kendisine dört yüz kişi daha katıldı. Ayrıca Süleymoğullarından bir grup daha yanına geldi. Zem denilen yere varınca Zemliler Onunla çarpıştı. Ancak Musa onlara karşı muzaffer oldu ve bir miktar ganimet aldı. Belli Nehrini aşarak Buharaya vardı. Buhara hükümdarınca sığınma izni isteği reddedildi, zira hükümdar Ondan çekiniyordu. Şöyle dedi: “Bu, gaddar bir kişidir; Onunla birlikte olanlar da Onun gibidir. O bakımdan bana kötülük yapmayacağından emin olamam.” Ancak yine de bir takım ihsanlarda bulundu. Musa hangi hükümdarın yanına gittiyse hiç biri şehrinde kalmasını istemedi. O da Semerkanda gidip orada kaldı. Semerkand hükümdarı Tarhun kendisine izzet ve ikramda bulundu ve istediği kadar kalabilme izni verdi.
Suğd halkının bir masaları vardı. Buraya her yılın belli bir gününde et, sirke, ekmek ve bir ibrik şarap yerleştirilirdi. Bunu Suğdun en iyi ata binen kişisi için hazırlarlar ve ondan başka hiç bir kimse bu masaya yanaşmazdı. Herhangi bir kimse bundan yiyecek olursa onunla teke tek çarpışır, kim kimi öldürürse sofra da onun olurdu. Musanın arkadaşlarından birisi: “Bu masa ve sofra ne oluyor?” diye sorunca kendisine bu durum anlatıldı, o da sofraya oturup üzerinde ne varsa yedi. Sofranın kendisi için hazırlandığı kişiye durum haber verilince kızgın bir şekilde gelip: “Ey Arap! Haydi, kalk benimle çarpış.” dedi. O da kalkıp onunla çarpıştı ve öldürdü. Bunun üzerine Suğd hükümdarı şöyle dedi: “Ben sizi misafir ettim, size ikramda bulundum; siz ise kalkıp benim en iyi atlımı öldürdünüz. Sana ve arkadaşına eman vermemiş olsaydım sizleri öldürürdüm. Haydi, benim ülkemden gidiniz.” Bunun üzerine Musa ve arkadaşları, buradan da ayrılıp gittiler.
Daha sonra Musa Kiş Şehrine gitti. Kiş hükümdarı Ona karşı koyacak gücü kendisinde bulamayınca Tarhundan yardım istedi, Tarhün da ona yardıma geldi. Musa beraberindeki yedi yüz atlı ile birlikte karşı çıktı, akşam oluncaya kadar onlarla çarpıştı. Birbirlerinden ayrıldıklarında Musanın arkadaşları arasında yaralı çoktu. Bu bakımdan Zura bin Alkameye: “Tarhünun aleyhine ve bizim lehimize olabilecek bir hile düşün.” deyince Zura Tarhunun yanına giderek şöyle dedi: “Ey hükümdar! Sen niye Musayı öldürüp Onunla birlikte kendin de ölmek istiyorsun? Sen, sizlerden kendi sayılarınca asker öldürmedikleri sürece Onu öldüremezsin. Hepsini öldürecek bile olsan eline bir şey geçmiş olmaz, çünkü bunun Araplar arasında önemli bir yeri verdir. Horasana kim gelirse gelsin, senden Onun kanını isteyecektir.” Bunun üzerine Tarhun şöyle dedi: “Kiş Şehrini Onun elinde bırakmama imkan yoktur.” Zura:O halde bırak, buradan çekip gitsin, Ona ilişme.” deyince de Tarhün ilişmedi.
Musa buradan kalkıp Tirmize geldi. Tirmizin nehir kıyısına hakim bir kalesi vardı. Musa bu kalenin dışında konakladı ve Tirmiz Şahtan kendisinin kaleye alınmasını istediyse de kabul edilmedi. Bu sefer Musa Ona hediyeler verdi ve güzel davrandı. Sonunda aralarında bir sevgi husule geldi ve beraber avlanmağa başladılar. Tirmiz Şah bir yemek hazırlatıp Musayı çağırdı, ancak MuSaadan beraberinde yüzden fazla kişi getirmemesini isteyince Musa arkadaşlarından yüz kişi seçip gitti. Kaleye girip yemeklerini yediler. Yemek bitince Tirmiz Şah: “Çıkabilirsin.” dedi. Musa: “Hayır, bu kale ya benim kabrim olur veyahut da evim.” diyerek onlarla çarpıştı; bir kaç kişi öldürdü, geri kalanları ise kaçtı; Musa böylelikle kaleyi eline geçirmiş oldu. Tirmiz Şahı da kaleden çıkarttı, ancak Tirmiz Şaha ve arkadaşlarına her hangi bir zarar vermedi. Tirmiz Şah ve beraberindekiler Türklere gidip onlardan Musaya karşı yardım istedilerse de Türkler onlara yardım etmediler ve: “Bizler bunlarla savaşmayız.” dediler. Böylelikle Musa Tirmizde kalmış oldu. Daha sonra babasının arkadaşlarından bir grup gelince daha bir güçlenmiş oldu ve kalenin dışına çıkarak etrafına baskınlar tertiplemeye başladı.
Bukeyr bin Vessac Horasana vali olunca Musaya ilişmedi. Bilahare Ümeyye bizzat gelerek Bukeyre muhalefet etmek istemiş, ancak daha önce sözünü ettiğimiz şekilde bırakıp geri dönmüştü. Bilahare Ümeyye Bukeyr ile barış yaptıktan sonra Huzaalılardan bir adamı büyük bir kalabalık ile Musanın üzerine gönderdi. Tirmizliler tekrar Türklerin yanına giderek onlardan yardım istediler ve Araplardan bir grup kimsenin üzerlerine geldiklerini, Musayı ve beraberindekileri muhasara altına aldıklarını bildirdiler. Bunun üzerine Türkler de büyük bir ordu ile birlikte bu Huzaalı adamın yanına vardılar. Böylece Musanın etrafını Türkler ve Huzaalı ile birlikte bulunan askerler kuşatmış oldu. Musa sabahleyin Huzaalı ile öğleden sonra ise Türklerle çarpışıyordu. iki üç ay çarpıştıktan sonra Huzaalıya ve askerlerine geceleyin bir baskın yapmak istedi. Amr bin Halid bin Husayn el-Külabi kendisine: “Gece baskınını Arap olmayanlar üzerine yap, çünkü Araplar geceleyin daha tedbirli olurlar ve daha cüretkarca hareket ederler. Bu baskınımızla Arap olmayanlardan kurtulduktan sonra Araplarla baş başa kalırız.” dedi.
Gecenin üçte biri geçtikten sonra Musa dört yüz kişi ile birlikte kaleden dışarı çıktı ve Amr bin Halide de şu talimatı verdi: “Bizden sonra sen de beraberindekilerle birlikte kaleden çık ve bize yakın ol. Bizim tekbir sesimizi işitir işitmez siz de tekbir getirin.” Daha sonra Musa Türklerin karargahlarının üst tarafına varıncaya kadar yoluna devam etti, arkasından karargahlarına yöneldi. Beraberindeki askerleri dörde bölmüş olduğu halde ilerlemeğe başladı. Gözetleyiciler onları görüp: “Sizler kimlersiniz?” diye sorunca bunlar da: -Yoleuyuz.” diye cevap verdiler. Gözetleme yerlerini geçtikten sonra Türklerin üzerine hamle yaptılar ve tekbir getirdiler. Türkler kılıçların üzerlerine inip kalkmasından başka bir şeyi fark edemediler ve hemen yerlerinden uzaklaşıp kaçışmağa başladılar. Kendilerinden on altı kişi öldürüldükten sonra Türklerin karargahını ellerine geçirdiler ve ganimet olarak pek çok silah ve mal aldılar. Huzaalının ve arkadaşlarının ise bu durumdan şevkleri kırılmış oldu. Benzeri bir durumla karşı karşıya kalmaktan korkmağa başladılar.
Amr bin Halid Musaya şöyle dedi: “Biz ancak bir hile ile zafer kazanabiliriz, çünkü onlara hem yardım gelip duruyor, hem de sayıları pek çoktur Şimdi sen müsaade et, ben Onun yanına gideyim; olur ki elime bir fırsat geçer. O bakımdan bana bir kaç sopa vur, gerisine karışma.” Musa şöyle karşılık verdi: “Sen önce kendine sopa vurulmasını istiyorsun, sonra da kendini ölüme atıyorsun.” Ancak Amr bin Halidin: “Ben zaten her gün ölüme maruz bir kişiyim. Yiyeceğim sopalara gelince, yapmak istediklerimin karşılığında bu çok basit bir şeydir.” Bunun üzerine Musa Ona elli tane kamçı vurdu, O da Musanın karargahından çıkıp eman isteyerek Huzaalının karargahına gitti ve şunları söyledi: “Ben Yemenli birisiyim. Bundan önce Abdullah bin Hazim ile birlikte idim. O öldürülünce oğlunun yanına geldim ancak O bana ithamda bulunarak: “Sen bizim düşmanımıza taraftarlık gösteriyorsun, düşmanımızın casususun.” diyerek beni kamçıladı. Bundan sonra da öldüreceğinden korktuğum için kaçıp geldim.” Bunun üzerine Huzaalı Ona eman verdi, Amr da Onunla birlikte kaldı. Huzaalının yanında kimsenin olmadığı bir sırada Amr Onun yanına girdi. Yanında silah olmadığını görünce nasihat ediyormuş gibi: “Allah komutanın iyiliğini versin! Senin gibi birisinin böyle bir durumda silahsız olmaması gerekir.” dedi. Huza alı: “Yanımda silahım vardır.” diyerek yatağının bir kenarını kaldırınca Amr çıplak bir kılıç gördü, bu kılıcı alarak Huzaalıyı öldürünceye kadar vurdu ve oradan çıkıp atına binerek Musanın yanına geldi. Böylece Huzaalı ile birlikte bulunan askerler de dağılmış oldu. Kimisi Musanın yanına gelip eman istedi, o da onlara eman verdi. Ümeyye de Musanın üzerine her hangi bir kimse göndermedi.
Ümeyye azledilip Mühelleb Horasan emiri olarak gelince O da Musaya ilişmeyip çocuklarına şöyle dedi: “Sakın Musaya ilişmeyiniz, çünkü bu zorlu ve inatçı adam yerinde kaldığı sürece sizler de Horasan Valiliği nde kalacaksınız. Bu öldürülecek olursa ilk karşılaşacağınız şey Horasana Kayslılardan bt emirin gelmesi olacaktır.”
Mühelleb öldükten ve yerine Yezıd geçtikten sonra Yezıd de aynı şekilde Musaya ilişmedi.
Mühelleb Huzaalı Hureys bin Kutbeyi sopalamış, O da kardeşi Sabit ile birlikte Musanın yanına gitmişti. Yezıd bin Mühelleb vali olunca onların mallarını, ailelerinden olan kadınları aldı, anne bir kardeşi Haris bin Munkizi de öldürdü. Bunun üzerine Sabit Tarhiınun yanına vararak kendisine yapılanları şikayet etti. Sabit Türkler tarafından oldukça sevilen ve etkili birisi idi; bu bakımdan Tarhun Ona yapılanlara kızmış ve Neyzek, Seb ve Buhara halkı ile Sağanlıları toplayıp Sabit ile birlikte Musanın yanına gitmişlerdi. Bu arada Herattan Abdurrahman bin Abbasın yanından kaçmış olanlar ile Iraktan ibnul-Eşasın yanından kaçmış olanlar ve Kabul tarafından gelmiş bulunanlar Musanın yanında toplanmış bulunuyordu. Böylece Onunla birlikte olanların sayısı sekiz bin kişiyi bulmuştu. Sabit bin Hureys Ona şöyle dedi: “Haydi, yola koyul, nehri aş, Yezidi Horasandan çıkart, seni Horasana vali yapalım.” Musa bunu yapmak istediğinde arKadaşlarI: “Yezidi Horasandan çıkartacak olursan Sabit ve kardeşi Horasanı ellerine geçirir ve seni orada mağlup ederler.” dediler. Bu bakımdan Musa Horasana gitmekten vazgeçip Sabit ile Hureyse şöyle dedi: “Yezidi Horasandan çıkartacak olursak Abdülmelikin bir valisi oraya gelir. Bunun için Onun yerine Yezidin Maveraünnehirdeki amillerini buradan çıkartalım ve burası bizim olsun.” Böylelikle Yezidin amillerini Maveraünnehirden çıkarttılar ve malları kendileri toplamağa başladılar. Bunun bir sonucu olarak güçleri arttı, dolayısıyla Tarhun ve beraberindekiler de ayrılıp gitti. Sabit ve Hureys işlerin çekilip çevrilmesini ellerine geçirdiler. Musanın ise emir olarak yalnızca ismi kalmıştı.
Musaya: “Senin elinde hiç bir yetki yok, bütün işler Sabit ile Hureysin elinde. Onları öldür ve işi sen eline aL.” denilince önce kabul etmedi, fakat o kadar ısrar ettiler ki, sonunda onlara karşı niyetini bozmağa muvaffak oldular ve Musa da onları öldürmek kararını verdi.

Tam bu durumda iken Heyatile, Tibetliler ve Türkler yetmiş bin kişiyi bulan bir ordu ile ortaya çıktılar. Musa bin Abdullah bin Hazim de beraberindekilerle birlikte onlara karşı çıktı ve çarpıştı. Türklerin hükümdarı en mükemmel silahlarla donatılmış on bin kişilik bir kuvvetle bir tepe üzerinde duruyordu. Bu esnada da savaş en şiddetli döneminde idi. Musa askerlerine: “Bunları yerlerinden püskürtebilirseniz, geriye kalanlar bir şey değildir.” deyince Hureys bin Kutbe onların üzerine gitti, çarpıştı ve onları tepeden uzaklaştırıncaya kadar bırakmadı. Atılan bir ok Hureysin almna isabet etti. Akşam olunca birbirlerini bırakıp çekildiler. Musa geceleyin onlara baskın yaptı. Kardeşi Hazim bin Abdullah bin Hazim hamle yaparak hükümdarlarının muınlarının yandığı yere kadar vardı. Onlardan birisine kılıcının kabzasıyla bir darbe indirdi, O da Onun atını yaraladı. Atı Onu alıp Belh Nehrine bıraktı ve nehirde boğuldu. Türklerden de pek çok kişi öldürüldü, kurtulanlar da yaralı idi. Hureys de iki gün sonra öldü.

Musa geri döndüğünde beraberinde pek çok ölünün başını götürmüştü.

Arkadaşları: “Hureysin işi bitti. Şimdi sen Sabitin işini bitir.” dedilerse de kabul etmedi. Zamanla Sabit de ne yapmak istediklerini öğrendiğinden Ebu Müslimin Reydeki amili olan Nasr bin Abdülhamidin amcası Huzaalı Muhammed bin Abdullahı, Musanın yanına casus olarak gönderdi ve Ona:
“Sakın Arapça konuşmayasın. Sana kim olduğunu soracak olurlarsa: “Ben Bamiyanlardan esir alınan kişilerden birisiyim.” dersin.” şeklinde talimat verdi. Muhammed de Sabitin dediğini yaparak Musa ile ilişki kurdu. Musaya hizmet ediyor, diğer taraftan da onların durumları hakkındaki haberleri Sabite getiriyordu. Bu bakımdan Sabit kendisini korumak için tedbirler almağa başladı. Diğer taraftan herkes Sabiti öldürmesi için Musaya ısrar edip duruyordu. Gecenin birisinde Musa kendisine ısrar edenlere şöyle dedi:Bu konuda bana çok ısrar ettiniz, halbuki sizin istediğiniz olursa helak olursunuz. Nasıl olur da Onu öldürebilirsiniz? Ben Ona karşı hainlik edemem. Bu sözleri üzerine kardeşi NUh şöyle konuştu: “Yarın senin yanına gelince sana ulaşmadan alır, odaların birisine götürür ve orada boynunu uçururuz.” Musa ise: “Allaha yemin ederim, bu sizin helak olmanız demek olacaktır. Siz bilirsiniz.” dedi.
Huzaalı Muhammed çıkıp Sabite durumu haber verince O da aynı gece yirmi atlı ile birlikte çıkıp gitti. Sabah olunca ne Sabiti buldular, ne de Musaya hizmet eden kişiyi. Böylelikle casus olduğunu anladılar.
Sabit Cevşera denilen yerde konakladı. Araplardan ve Arap olmayanlardan çok sayıda kişi etrafında toplandı. Musa Onun üzerine yürüyerek çarpıştı. Sabit ise şehrin kalesine sığındı. Tarhun gelip Sabite yardım etti, bu bakımdan Musa Tirmize geri döndü. Sabit ile Tarhun, beraberlerindeki Buhara. Nesef ve Kiş halkı ile birlikte Musanın üzerine gittiler. Sayıları seksen bin kiş idi. Musayı muhasara altına aldılar ve sonunda Musa da, beraberindekiler de yiyecek sıkıntısı çekmeğe başladılar. Bu muhasaranın etkileri şiddetlenince Yezid bin Huzeyl: “Allaha yemin ederim; ya Sabiti öldürürüm yahut da ölürüm.” dedi ve kaleden dışarıya çıkıp Sabitten eman istedi. Zuhayr Sabite şunları söyledi: “Bunu senden daha çok ben tanıyorum. Bu adam mutlaka sana bir kötülük yapmak için gelmiştir. Ona karşı kendini koru.” O bakımdan Sab Yezidin iki oğlu olan Kudame ve Dahhakı rehin olarak alıp Zuhayra teslin: etti.
Yezid Sabitin gafıl bir anını yakalamak üzere yanında kaldı, ancak Huzaalı Ziyad bin Kasirin bir oğlu ölünceye kadar istediğini gerçekleştiremedi. Sabit Ziyada taziyede bulunmak için güneşin batmış olduğu sırada silahslZ olarak yerinden kalkıp gitmişti. Yezid de Sabitin yanına yaklaşıp kafasına beynine kadar ulaşan bir darbe indirdi, sonra da kaçıp kurtuldu. Tarhun ise Yezidin iki çocuğu olan Kudame ve Dahhakı alıp öldürdü, Sabit de yedi gün daha yaşadıktan sonra öldü.
Sabitin ölümünden sonra Arap olmayanların komutanlığını Tarhun yaparken Sabitin arkadaşlarının komutanlığım da Zuhayr yaptı. Her ikisi de aciz bir idare ortaya koyunca güçsüzlükleri etrafa yayıldı. Musa gece onlara baskın yapmağa karar verdi. Durum TarMna bildirilince güldü ve şöyle dedi:
“Musa abdest alacağı yere bile korku ile girerken geceleyin bize nasıl baskın yapabilir? Bu gece hiç bir kimse koruyuculuk ve gözcülük yapmasın. ”
Musa sekiz yüz kişi ile onlara baskın yapmak üzere çıktı ve beraberindekileri dörde bölerek baskınını yaptı. Önlerine çıkan insan olsun, binek olsun veya başka bir şeyolsun her şeyi vurup geçiyorlardı. Neyzek silahını kuşanarak yerinde durdu. Tarhun Musaya haber göndererek: “Arkadaşların önlerine geleni vurmaktan vazgeçsinler, sabah olunca çekip gideceğiz.” dedi. Bunun üzerine Musa geri döndü, sabah olunca da Tarhun ve Arap olmayanlar toptan geri döndüler.
Horasan halkı şöyle dermiş: “Bizler Musanın benzerini ne gördük, ne de işittik. Babasıyla birlikte iki yıl çarpıştı, ondan sonra Horasanda dolaşıp durdu. Bir hükümdarın yanına gidip sığındı, daha sonra Onun şehrini eline geçirerek oradan dışarı çıkardı. Araplarla Türkler Onun üzerine gittiler. Sabahleyin Araplarla, öğleden sonra Türklerle çarpışıyordu.”

Musa kalede on beş yıl kaldı ve bütün Maveraünnehiri tartışmasız olarak elinde bulundurdu.

Yezid bin Mühelleb valilik görevinden alınıp yerine Mufaddal vali tayin edilince Mufaddal Musa bin Abdullahı öldürmek suretiyle Haccacın yanındaki yerini sağlamlaştırmak istedi. Bu amaçla Osman bin Mesüdun komutası altında Musanın üzerine bir ordu gönderdi. Diğer taraftan Bellite bulunan Müdrik bin Mühellebe mektup yazarak Osman ile birlikte yola koyulmasını emretti. Böylelikle Osman on beş bin kişi ile nehri geçti. Osman, Sebl ile TarMna da mektuplar yazarak yanına gelmelerini sağladı. Hep birlikte Musayı muhasara altına aldılar; Onu da, beraberindekileri de gittikçe sıkışındılar.
Musa iki ay bu durumda kaldı. Diğer taraftan Osman etrafında hendek açmış ve gece baskını için tedbirlerini almıştı. Musa arkadaşlarına şöyle dedi:
“Haydi, hep birlikte çıkalım, ne zamana kadar bu şekilde kalacağız? Bu, sizin onlara karşı sonucu belirleyecek gününüz olsun. Ya zafer kazamrsınız, ya da öldürüıürsünüz. Özellikle Türklerin üzerine gidiniz.” Böylece Musa ve beraberindekiler kaleden çıktılar. Şehirde kendisinin yerine Nadr bin Süleyman bin Abdullah bin Hazimi bıraktı ve Ona şöyle dedi:

“Ben öldürülecek olursam şehri Osmana teslim etmeyeceksin. Burayı Müdrik bin Mühellebe teslim et.”
Musa ve beraberindekiler şehrin dışına çıktılar. Yanında bulunanların – te birini Osmana karşı yerleştirdi ve onlara: “Osman sizinle çarpışmadıkça siz de Onunla çarpışmayacaksınız.” diye talimat verdi. Kendisi ise Tarhlin ve emrindeki kuvvetlere hücum etmek üzere ilerledi. Onlarla kararlı bir şekilde çarpışınca TarMnu bozguna uğrattılar ve karargahlarını ellerine geçirdiler. Bu sırada Türkler ve Suğdlular ileri atılarak Musa ile kale arasına geçtiler. Musa onlarla çarpışmağa başladı. Sonunda atını kestiler, kendisi de atından yere düştü. Bir azatlı kölesine: “Beni de atına al.” deyince azatlısı şu cevabı verdi: “Ölüm arzu edilmeyen bir şeydir, fakat haydi terkime bin; kurtulursak birlikte kurtuluruz, ölürsek de birlikte ölürüz.” Musa böylece azatlısının atına bindi. Osman ata binişini görünce: “Kabenin rabbine yemin ederim ki bu Musanın binişidir.” deyip üzerine gitti. Bindikleri at tekrar kesilince Musa da. azatlısı da yere düştü ve Musayı öldürdüler. Osmanın münadisi: “Karşılaştığınız kişileri esir alınız ve kimseyi öldürmeyiniz.” diye seslendi.
O gün özellikle Araplardan esir alınanlardan pek çok kişi öldürüldü. Arap olan öldürülüyor, Arap olmayan kimseye ise sopa atılıp serbest bırakılıyordu. Osman oldukça kaba ve katı birisi idi.
Musanın işini bitiren kişi Anberli Vasıl bin Taysaladır.
Diğer taraftan şehir Nadr bin Süleymanın elinde kaldı. Nadr şehri Osmana teslim etmeyip Müdrik bin Mühellebe teslim etti. Müdrik de Ona eman verdikten sonra şehri Osmana teslim etti. Mufaddal, Haccaca mektup yazarak Musanın ölümünü bildirdi. Haccac şöyle dedi: “Bunun işine hayret ediyorum. Ben ona ibn Sebreyi öldürmesini yazıyorum, O bana sonu gelinceye kadar ilişmeyeceğini söylüyor; diğer taraftan Musa bin Abdullah bin Hazim öldürdüğünü yazıyor. ”
Haccac Musanın öldürülmesine Kayslı olduğu için sevinmemişti.

Musa seksen beş yılında öldürüldü. Askerlerden birisi Musanın bacağına bir darbe indirmişti. Kuteybe vali olunca bu askere: “Arapların yiğidi olan bir kişiye öldükten sonra neden böyle bir iş yaptın?” diye sorduğunda: “Benim kardeşimi öldürmüştü.” diye cevap vermişti. Kuteybe emir verdi ve bu asker öldürüldü.