Bu yıl içerisinde Muhammed bin Eşasın oğlu Abdurrahman beraberinde bulunan Irilk ordusu ile birlikte Haccaca muhalefet etti ve üzerine yürüdü. Bu muhalefetin Hicretin seksen ikinci yılında olduğu da söylenmiştir.
Bunun sebebine gelince: Haccac Abdurrahman bin Muhammedi ordunun başında Rutbllin ülkesine göndermiş, Abdurrahman da Rutbilin ülkesinden ganimetler alıp kaleleri zaptettikten sonra Haccaca durumu bildirmek üzere mektup yazmış ve kendisinin Rutbilin ülkesinde yolları öğreninceye ve haracını iyi bir şekilde toplayıncaya kadar ilerilere gitmeme görüşünde olduğunu söylemişti. Biz de bunlardan yukarıda söz etmiştik.
Abdurrahmanın bu mektubu Haccaca ulaşınca kendisine şu cevabı yazdı: “Mektubun anlaşma yaparak ateşkesle dinlenmek isteyen, sayıca az ve güçsüz bir düşmana lütufkarlıkta bulunmak isteyen bir kinısenin mektubunu andırıyor. Oysa bu düşmanlar Müslümanlardan güzel bir imtihan vermiş ve oldukça faydalı işler başarmış bir orduyu telef etmişlerdir. Böyle bir düşmana beninı askerimle hücum etmeyecek olursan öldürülmüş Müslümanları cömertçe harcamış sayılırsın. O bakımdan emrettiğim şekilde ülkelerinin içlerine doğru ilerle, kalelerini yık, savaşçılarını öldür, çoluk çocuklarını da esir al.” Haccac bundan sonra Abdurrahmana buna yakın ifadeler taşıyan bir mektup daha gönderdi. Bunda da şöyle diyordu: “Sen önündeki Müslümanlara bu arazileri sürmelerini ve burada yerleşmelerini emret, çünkü artık burası bu ülkenin fethi tamamlanıncaya kadar onların yurdudur.” Arkasından üçüncü bir mektup daha yazarak şöyle dedi: “Eğer emrimi yetine getirirsen mesele yok, aksi takdirde kardeşin ishak bin Muhammed askerlerin komutanı olsun.”
Daha sonra Abdurrahman askerleri toplayıp onlara şöyle dedi: “Ey insanlar! Ben sizin iyiliğinizi istiyorum, hayrınızı arzu ediyorum ve sizin için faydalı ne ise onu görüp bulmak istiyorum. Düşman ile ilgili görüşümü sizin akıllılarınız ve tecrübe sahibi olanlarınız beğenip kabul etmişti. Bu görüşümü emiriniz Haccaca yazılı olarak bildirdim. Yazdığı mektupta beni güçsüz ve zavallı olmakla itham ediyor ve alelacele sizi alarak düşmanın ülkesinin içlerine doğru ilerlememi emrediyor. Oysa burası daha dün kardeşlerinizin helak olup gittiği bir ülkedir. Ben de sizden bir kişiyim; yolunuza devam edecek olursanız sizinle gelirim, istemeyecek olursanız ben de ileri gitmeyi kabul etmeyeceğim. ”
Bu konuşma üzerine herkes ayaklanarak şöyle dedi: “Bilakis, Allahın düşmanının dediğini kabul etmiyor ve itaat etmiyoruz.” Bu konuda ilk söz alan kişi sahabiliği de olan Kinaneli Ebul-Tufayl Amir bin Vasile olup Allaha hamdü sena ettikten sonra şöyle konuştu: “Şimdi, size diyorum ki, Haccac sizin hakkınızda vaktiyle: “Sen köleni atın üzerinde taşı da ölürse ölür, kalırsa senindir.” diye söz söylemiş olan kişinin tutumunu takımyor. Gerçekten Haccac sizi tehlikeye sokarak uçsuz bucaksız ülkelere gitmeğe mecbur etmekten ve aşılmaz dağlara, geçilmez yollara itmekten çekinmiyor. Siz bunları yaparken zafer kazamrsanız ve ganimet elde ederseniz, kendisi de bu ülkeyi yer, hadsiz hesapsız malı eline geçirir ve bu Onun saltanatını arttırır. Eğer düşmanınız muzaffer olacak olursa sizler buğz edilen düşmanlar oluverirsiniz. Karşılaştığınız zorluklara aldırış edilmez, önem de verilmez. Haydi, Allahın düşmanı Haccaca itaatten vazgeçiniz, emir Abdurrahmana beyat ediniz. Şahit olunuz ki, ben Haccaca itaatin dışına çıkan ilk kişiyim.” Bunun üzerine dört bir yandan herkes: “Tamam, tamam, Allahın düşmanına itaatten vazgeçiyoruz.” diye seslendi.
Şebes bin Ribinin oğlu Abdülmümin ayağa kalkarak şöyle dedi: “Ey Allahın kulları! Burada kaldığınız sürece burayı yurdunuz yapmış olursunuz ve Haccac da Firavunun yaptığı gibi ordularını düşman arazisinde tutmuş olur. Zira benim bildiğim kadarıyla bu şekilde askerlerini düşman arazisine ilk gönderen kişi Firavundur. Burada kaldığınız sürece sevdiklerinizle göz göze gelemeyeceksiniz. Gördüğüm kadarıyla çoğunuz ölüp gidecek. O halde emirinize beyat ederek düşmanınız Haccacın üzerine gidiniz ve kendi ülkenizden kovunuz.” Bunun üzerine orada bulunan askerler Abdurrahmana yönelerek Haccacı görevden alıp Iraktan sürmek ve kendisine sürekli olarak yardımcı olmak üzere beyat ettiler, ancak Abdülmelik ile ilgili hiç bir söz söylemediler.
Abdurrahman, Büste Şeybanlı iyad bin Himyan, Zerence Temimli Abdullah bin Amiri tayin edip Rutbil ile de “galip gelecek olursa, kendisi kaldığı sürece Rutbilden ebediyyen haraç almamak, bozguna uğrayacak olursa Rutbili korumak üzere” barış yaptı ve sonra Iraka dönmek üzere yola koyuldu. Hemdan Aşası önünden gidip şunları söylüyordu:
Zulmetti evi Eyvanda olan, Kisranın o Reyhanlı eyvanında. zabulistandaki bir aşıktan dinle şunu: “iki yalancısı vardır Sakifin; Biri geçip gitti, şimdi ikincisi var. ” Rabbim! Sakiflilere karşı Hemdana imkan ver; Bir defacık eline geçen imkan geçenleri unuttursun, Çünkü bizler nankör ve aldaacıya gidiyoruz, imandan sonra azıp küfre düştü o. Kahraman Abdurrahmanla gidiyoruz üzerine; Kahtanlılardan, Meadlılardan karınca sürüsü gibi Askerle gidiyoruz, Adnanoğulları da var. Güçlü kuvvetli, büyük bir ordudur bu; Söyle bunu şeytanın dostu Haccaca, Dursun bakalım Mezhicli ve Hemdanlzlara karşı. Ölüm şarabını içirecek onlar Ona ve Onu Mervanın oğlunun yanına geri gönderecekler.
Abdurrahman öncü kuvvetlerinin başına Anberli Atiyye bin Amrı komutan yaptı, Temimli Harise bin Amrı da Kermanda kendisinin yerine bıraktı. Farise varınca askerler bir araya toplanıp birbirlerine: “Abdülmelikin vali olarak tayin ettiği Haccaca karşı çıkmakla Abdülmelike de karşı çıkmış oluruz.” diyerek Abdurrahmanın yanına gidip toplandılar.
Abdülmelike olan beyatini bozan ilk kişi Teymullah bin Salebeye mensup Tican bin Ebcer oldu. Tican kalkıp şöyle konuştu: “Ey insanlar, şunu biliniz ki ben gömleğimi nasıl çıkartıyorsam Ebu Zibbana olan beyatimi de böyle bozuyorum.” Bunun üzerine çok az sayıdaki kişi dışında herkes beyatini bozdu ve Abdurrahmana beyat etti. Ona şöyle beyat ediliyordu: “Bizler Allahın Kitabı, Peygamberinin sünneti üzerine dalalet sahipleriyle cihat ederek onları görevden almak ve yasakları çiğneyenlerle savaşmak üzere beyat ediyoruz.”
Haccac Abdurrahmanın kendisine itaatten vazgeçtiğini, beyatini bozduğunu haber alınca Basraya geldi ve Abdülmelike mektup yazarak durumu bildirip kendisine çabucak asker göndermesini istedi. Abdur-rahmanın durumunu haber alan Mühelleb de Horasandan Haccaca şöyle yazdı: “Iraklılar sana doğru geliyorlar. Varacağı yere erişmeden hiç bir kimsenin geri çeviremeyeceği bir seli andırıyorlar adeta. Iraklıların ilk çıkışlarında bir kızgınlıkları, çocuklarına ve hanımlarına da özlemleri vardır. O bakımdan ailelerinin yanına gidinceye, çocuklarının kokusunu alıncaya kadar onlara ilişme, ailelerinin ve çocuklarının yanındayken üzerlerine atıl. O takdirde Allah sana onlara karşı zafer verecektir.” Haccac Mühellebin bu mektubunu okuyunca Ona hakaret etti ve şöyle dedi: “Bu görüşüyle benim iyiliğimi gözetmedi. O amcasının oğlunu korumak istiyor.” Haccac “amcasının oğlu” sözleriyle Abdurrahmanı kastediyordu.
Haccacın mektubu Abdülmelikin eline ulaşınca Abdülmelik bu durumdan oldukça endişelendi ve Halid bin Yezidi çağırarak mektubu okuttu. Halid:
“Ey müminlerin emiri! Eğer bu olay Sicistandan başlamış geliyorsa bundan korkma, ancak Horasandan gelirse ben bundan korkarım.”
Abdülmelik Haccaca göndermek üzere orduyu hazırladı. Hazırladığı bu ordu posta ile birlikte yüzlük, ellilik, daha az ve daha fazla kafileler halinde gidiyordu. Haccac her gün Abdülmelike Abdurrahmanın durumunu bildirmek üzere mektuplar gönderiyor ve bu mektuplar da Abdülmelikin eline ulaşıyordu.
Haccac Abdurrahman ile karşılaşmak üzere Basradan çıktı, Tüstere kadar geldi. Düceyle kadar bir öncü kuvvet gönderdi. Bu öncü kuvvetler Düceyl Nehri yakınlarında Abdurrahmanın atlıları ile karşılaştılar. Şiddetli bir çarpışmadan sonra Haccacın öncü kuvvetleri bozguna uğradı. Bu olay 81 yılının Kurban Bayramının birinci (M. 24 Ocak 701) günü oldu. Haccacın adamlarından pek çok kişi öldürüldü.
Haccac bozgun haberini alınca Basraya geri döndü. Abdurrahmanın askerleri de Onu takip ettiler, onlardan bazı kişileri öldürdüler ve ağırlıklarının bir kısmını ellerine geçirdiler. Haccac Zaviyeye kadar geldi ve orada konakladı. Burada yiyecek topladı ve Basrayı Irak halkına bıraktı.
Haccac geri döndükten sonra Mühellebin mektubuna bir daha bakarak şöyle dedi: “Allah bunun iyiliğini versin! Bu adam gerçekten savaşı bilen bir kişidir.” Daha sonra askerlere yüz elli milyon dirhem dağıttı.
Abdurrahman Basranın içine girinceye kadar ilerlemesine devam etti.
Bütün Basralılar, Basra kurraları (ilim adamları) ve yaşlıları Haccac ve Onunla birlikte bulunan Şamlılarla savaşmak üzere Abdurrahmana beyat ettiler. Abdurrahmana bu şekilde çabucak beyat etmelerinin sebebi Haccacın göndermiş olduğu zekat ve haraç toplama amillerinin Haccaca şu şekilde mektup yazmış olmalarıydı: “Haraç gelirleri düştü, zimmiler Müslüman olup şehirlere yerleşmiş bulunuyor.” Bunun üzerine Haccac da Basraya ve başka yerlere şöyle yazmıştı: “Herkes aslen hangi köy ve kasabadan ise oraya çıkıp gitsin.” Haccac onları köylerine kendilerinden cizye almak için göndermişti. Bunlar ağlaşmağa ve: “Ya Muhammed, ya Muhammed!” deyip bağrışmaya başladılar. Nereye gideceklerini bilmiyorlardı. Basralı ilim adamları da gözleriyle gördükleri bu zulümden dolayı ağlıyorlardı. Bunun hemen akabinde Abdurrahman gelince Ona Haccac ile savaşmak, Abdülmeliki de makamından almak üzere beyat ettiler.
Haccac kendisinin çevresinde hendek açtığı gibi Abdurrahman da Basranın etrafında hendek açmıştı. Abdurrahman Basraya Zilhiccenin son günü (M. 14 Şubat 701) girmişti.
Bu yıl hac emirliğini Abdülmelikin oğlu Süleyman yaptı. Ümmü Derda es-Suğra (Küçük Ümmü Derda) haccedenler arasında idi.
ibn Ebi Züeyb bu yıl dünyaya geldi.
Medine Valisi Eban bin Osman, Irak ve bütün Doğu bölgesinin valisi Haccac, Horasan bölgesinin valisi ise Mühelleb idi. Küfe Kadısı Ebu Bürde, Basra kadısı ise Abdurrahman bin Uzeyne idi.
Sicistan, Kerman, Paris ve Basra da Abdurrahmanın elinde bulunuyordu.