"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Ubeydullah bin hurrun haberi ve öldürülmesi

Ubeydullah bin Hurr el-Cufi bu yıl içerisinde öldürüldü. Ubeydullah hem salah, hem fazilet ve hem de ibadet bakımından kavminin en hayırlılarındandı. Osman öldürülünce ve Ali ile Muaviye arasında savaş baş gösterince Muaviyenin yanına gitmişti, çünkü Osmanı çok seviyordu. Malik bin Misma ile birlikte Muaviyenin saflarında Sıffin Savaşına katılmıştı. Ubeydullah bu sırada Muaviyenin yanında kalıyordu. Küfede bir zevcesi vardı. Küfeye dönüşü uzun sürünce bu kadının kardeşi Onu adı ikrime bin Habis olan birisi ile evlendirdi. Ubeydullah bu durumu öğrenince Şamdan gelip ikrimeyi Aliye şikayet etti. Ali Ona: “Sen, bize karşı düşmanımıza yardımcı olmakla ileri gitmiş oldun.” deyince Hurr şöyle cevap verdi:
“Peki, benim böyle yapmış olmam senin adaletinden beni mahrum bırakmağa sebep olabilir mi?” Ali: “Hayır.” dedi. Bunun üzerine Hurr durumunu anlattı ve Ali Ona hanımını geri verdi, ancak hanımı hamile bulunduğundan doğumunu yapıncaya kadar onu güvendiği bir kimsenin yanında bıraktı. Doğan çocuğu ikrimenin çocuğu olarak tespit ettikten sonra Ubeydullaha iade etti. Ubeydullah Alinin şehit edilmesine kadar Şamda kaldı. Ali öldürülünce Küfeye geldi ve kardeşlerine: “Ben bu şekilde her şeyden el etek çekmenin kimseye faydalı olacağını sanmıyorum. Bizler Şamdayken Muaviyenin durumu şöyle şöyle oldu.” deyince Muaviyenin taraftarları da Ona:
“işte Alinin durumu da şöyle şöyle oldu.” dediler ve bir araya gelerek bu konuyu görüştüler.
Ubeydullah, Muaviye öldükten sonra Hüseyinin şehit edilmesi olayında bulunanlar arasında değildi. Kasdi olarak bu olayda bulunmamıştı. Hüseyin şehit edilince ibn Ziyad Küfe halkının ileri gelenlerini teker teker araştırırken Ubeydullah bin Hurru göremedi. Bir kaç gün sonra Ubeydullah ibn Ziyadın yanına gelip huzuruna çıkınca ibn Ziyad Ona: “Ey ibn Hurr, nerelerdeydin?” diye sormuş, Ubeydullah: “Hastaydım.” diye cevap vermişti. Bu sefer ibn Ziyad: “Kalbin mi hastaydı, yoksa bedenin mi?” diye sorunca ibn Hurr: “Benim kalbim hastalanmaz. Bedenime gelince, Allah bana afiyet ihsan etmiş bulunuyor.” diye karşılık vermiş, ibn Ziyadın: “Yalan söyledin, sen bizim düşmanlarımızla beraberdin.” diye çıkışması üzerine de: “Ben düşmanla birlikte olsaydım, varlığımın tesiri açıkça görülürdü.” diye cevap vermişti.
ibn Ziyad bir ara başka bir şeyle meşgulolurken Ubeydullah yanından çıkıp atına bindi. Daha sonra ibn Ziyad Onu sorunca, kendisine: “Hemen şimdi atına binip gitti.” dediler. Bunun üzerine ibn Ziyad: “Mutlaka Onu yanıma getiriniz.” diyerek arkasından güvenlik kuvvetlerini gönderdi. Bunlar ibn Hurra: “Emir seni istiyor.” deyince onlara: “Ona benden haber götürün, hiç bir zaman yanına kendi isteğimle gelmeyeceğim.” dedi ve atıyla süratle uzaklaştı, Taylı Ahmed bin Ziyadın evine vardı. Arkadaşları etrafında toplandılar ve beraberce yola koyulup Kerbelaya kadar gittiler. Orada Hüseyinin ve Onunla birlikte bulunanların öldürüldükleri yerleri gördü, onlara Allahtan mağfiret diledikten sonra Medaine gitti ve şu beyitleri söyledi:
Kendisi de, babası da sözünde durmayan bir emir… “Niye Fatımanın oğlu Hüseyinle savaşmadın?” diyor bana; Ben Onu yardımsız bırakıp yanından giderken, Bu sözünde durmayan adama beyat ettiğimden ötürü kınıyorum kendimi. Ah, “Keşke buna yardım etmeseydim. ” diye pişman olmasaydım! Şunu bilin ki her nefls pişmanlık duyanı benim gibi sıkıştırmaz. Ben Onu koruyanlardan olamadığım için Hasretle doluyum, yakamı bırakmayan bir hasretle. Ona yardıma koşanların ruhlarını Allah Kesintisiz olarak rahmet bulutu ile sulasın. Onların kabirlerinde, yattıkları yerlerinde durdum; Yüreğim parçalandı, yaşlarla doldu gözlerim. Yemin ederim, onlar savaşta dalkılıçtı,
ileri atılıyorlardı ve şereflileri koruyorlardı. Peygamberlerinin kızının oğlunu kılıçlarıyla korurken, Ormanlarda kükreyen aslanları örnek aldılar. Eğer her bir kişi karşılığında yerdekilerin tümünü Öldürseler de yine yerin kederi bitmez. Gören onlardan faziletlisini görmedi, Ölünce böyle şerefli ve değerlileri. Bu adam zulmen öldÜrüyor onları, sonra da Kalkıp sevgimizi umuyor; bırak bize göre değil bu. Yemin ederim, zorladınız bizleri onlarla savaşmağa, Bizden size kin duyan nice kişiler var. Defalarca istedim büyük bir orduyla yürümeyi, Zalim ve Hakktan sapmışların Üzerine. Çekin elinizi, yoksa öyle birliklerle gelirim ki, Deylemlilerden daha şiddetle varırlar üzerinize.
Ubeydullah bin Hurr Fırat kenarındaki evinde Yezid ölünceye ve karışıklıklar baş gösterinceye kadar kaldı. Bu karışıklıklar sırasında şöyle dedi: “Ben Kureyşin insaflı davranacağı görüşünde değilim. Nerede hür kadınların çocukları?” Bunun üzerine beyatını bozmuş olan herkes Onun yanına geldi. Daha sonra Ubeydullah Medaine gitti. Orada sultana götürülmekte olan her maldan mutlaka kendisinin ve arkadaşlarının payına düşeni (verilmesi gereken maaş ve hakkı) alıyor ve bu konuda malın gideceği kimseye gerekli belgeyi yazıp veriyordu. Ubeydullah diğer köyleri de bu şekilde dolaşıyordu, ancak hiç bir şahsın malına veya hakkına el uzatmıyordu. Ubeydullah bin Hurr Muhtar ortaya çıkıncaya ve Onun Sevad bölgesinde neler yaptığını, hanımını alıp hapsettiğini işitinceye kadar bu şekilde devam etti. Muhtarın, hanımını hapsettiği haberini alması üzerine arkadaşlarıyla birlikte Küfeye vardı, hapishanenin kapısını kırdı, oradan hem kendi hanımını, hem de hapiste bulunan bütün kadınları çıkardı. Bu konuda da şu beyitlerin yer aldığı uzun bir şiir söyledi:
Ey Tevbenin annesi, bilmiyor musun? Ben Mezhiclilerin haklarını koruyan bir süvariyim. Sabahtan hapishaneye vardım, Duha Suresiyle, Ve namusunu koruyan, silahlı her kişiyle. içeri dalar dalmaz görüverdik Güneş gibi parlak, kırışıksız bir alnı, Ve genç sevgilimizin aydın yanağını. Seni savaş ve düşman üzerine gidişimden önceki Adetim üzere güvenle ziyaret etmektir yaşamak. Sen mahpus oldukça ben hep ağladım, Çektiğin sıkıntılardan dolayı üzgünüm.
Ubeydullah Muhtarın göndermiş olduğu amilleri ve taraftarları oyalamağa başladı. Hemezandaki evi yakılıp çiftliği talan edilince, Hemezan çiftliklerine yürüyüp onların hepsini talan etti. Medaine varır, Cuhanın amillerini yakalar, yanlarında bulunan malları alır, daha sonra dağa doğru giderdi. Muhtar öldürülünceye kadar bu şekilde devam etti.

Denildiğine göre, Ubeydullah bin Hurr önce kabul etmemekle birlikte daha sonra Muhtara beyat etmiş, Muhtar Onu elinin altında tutmak istemişse de ibrahim bin Eşterden ötürü kabul etmemişti. Daha sonra ibrahim ile birlikte Musula gitmiş, fakat hasta olduğu bahanesiyle ibn Ziyad ile çarpışmağa katılmamıştı. Arkasından ibrahimden de ayrılarak, üç yüz kişi ile birlikte Enbar üzerine yürümüş, oraya baskın tertipleyerek Enbar beytülmalinde bulunan ne varsa almıştı. Ubeydullah bunu yapınca Muhtar evinin yıkılmasını ve hanımının elinden alınmasını emretmiş, işte Ubeydullah bundan sonra az önce sözünü ettiğimiz işleri yapmıştı. Ubeydullah Musab ile birlikte Muhtara karşı savaşa katılmış ve Muhtarın öldürülmesinde bulunmuştu. Muhtarın ölümünden sonra Musabın ikinci defaki valiliğinde halk Musaba: “Bizler Ubeydullah bin Hurrun da Sevadda Muhtarın ve ibn Ziyadın yaptıklarının benzerini yapmayacağından emin değiliz.” demiş, bunun üzerine Musab onu yakalayıp hapsetmişti. Ubeydullah bununla ilgili olarak şu beyitleri söylemiştir:
Yiğitlere kim haber verir, kardeşlerinin çetin bir kapının ve bekçisinin arkasında olduğunu? Öyle bir durumdadır ki, arzulamamıştı böylesini; Ayağa kalkmak isteyince prangalar çeker aşağıya. Bacağında, topuğunun üzerinde siyah bir şey kilitli, Ağırdır, adım attırmıyor, kısacık adımlar dışında… Bu hal yaptığım büyük bir günahtan değil.

Fakat laf götüren yalan uydurup gitti. Halbuki uçsuz bucaksız yerde bir yere gidebilirdim; Bu yerde kim gidebilecek bir yer bulamamış ki?
Ayrıca şu beyit de Onundur:
Hangi musibet, ya da hangi nimetle Geçti benden önce Müslim ile Mühelleb?
Ubeydullah Musabın yanında kendisine iltimas yapmaları amacıyla Mezhiclilerin ileri gelenleriyle konuştu. Diğer taraftan Mezhicli gençlere de haber gönderip şöyle dedi: “Silahlarınızı kuşanınız ve kimseye göstermeyiniz. Musab onların iltimasını kabul edecek olursa hiç kimseye bir şey yapmayınız, onların iltimaslarını kabul etmezse gelip hapishaneye hücum ediniz, ben de içeriden size yardımcı olacağım.”
Mezhicin ileri gelenleri Ubeydullah için Musabdan iltimas talep edince Musab bunu kabul edip Ubeydullahı serbest bıraktı. Ubeydullah hapisten çıkıp evine gitti. Kendisini kutlamağa gelenlere şöyle dedi: “Bu iş ancak geçmiş bulunan dört halifenin benzerlerinin gelmesiyle düzene sokulabilir. Fakat aramızda onlara benzer kimse göremiyoruz ki gidip dizginlerimizi teslim edelim. Güçlenen dağıtıyorsa, biz ne diye bunlara beyatte bulunup kendi boynumuza boyunduruğu geçirelim? Üstelik bunlar hiç bir savaşta da bizden daha kahraman değildirler ve bizden daha iyi savunma yapamıyorlar. Resulallah : “Yüce Allaha isyan etmek hususunda hiç bir yaratılmışa itaat yoktur.” diye buyuruyor. Bunların hepsi asidir, hepsi muhaliftir; dünyada güçlü, ahirette zayıftır. Çiğnenilmemesi ve saygı duyulması gereken haklarımız hangi esasa göre helal kılımyor. Bizler Nuhaylenin, Kadisiyyenin, Celulanın ve Nihavendin adamlarıyız; bizler mızrak uçlarına göğüslerimizi, kılıçlara alınlarımızı siper ettik. Bununla birlikte kimse bizim hakkımızı ve üstünlüğümüzü tanımıyor. Haydi, haklarımızı korumak için çarpışınız. Ben kendi adıma kalkanın arka yüzünü kabul etmiş, bunlara düşmanlığımı açıkça ilan etmiş bulunuyorum. Kuvvet yalnızca Allahtandır.” Daha sonra Kufeden dışarı çıkıp Musabın taraftarlarıyla çarpışmağa ve baskınlar düzenlemeğe başladı.

Musab, Ubeydullaha Muradlı Seyf bin Haniyi gönderip itaate girmesi karşılığında Badliriya ve başka yerlerin haracını teklif ettiyse de O kabul etmedi. Bu sefer Musab Onun üzerine Ebred bin Kurra er-Reyahiyi gönderdi. Ubeydullah çarpışma sırasında yüzüne bir darbe indirdi ve Onu bozguna uğrattı. Bu sefer üzerine Hureys bin Yezidi gönderdi. Ubeydullah Onu da öldürdü. Üçüncü kez üzerine Hasamlı Haccac bin Cariye ile Müslim bin Amrı gönderdi. Sarsar Nehrinde onlarla karşılaşan Ubeydullah her ikisiyle de çarpışıp bozguna uğratınca Musab Ona istediği şehre vali tayin etmek üzere eman verdi ve iyi muamele vaat etti. Ancak Ubeydullah bunu da kabul etmeyip Nersiye gitti. Buranın dihkanı mahsullerini alıp kaçtı. Ubeydullah bin Hurr Onu Ayn Temre varıncaya kadar takip etti. Buranın valisi Şeyhanlı Bistam bin Maskala bin Hubeyre idi. Dihkan Ona sığınınca onlar da Ubeydullaha karşı çıkıp çarpıştılar. Hasamlı Haccac bin Cariye de gelerek onlara yetişti ve Ubeydullah üzerine bir hamle yaptı. Ubeydullah Onu, Bistam bin Maskalayı ve pek çok kişiyi esir aldı. Yanında bulunanlardan bir takım kimseleri göndererek dihkanın götürdüğü malları geri aldırdı, daha sonra esirleri serbest bıraktı.
Ubeydullah daha sonra Tekrite geldi ve burada kalıp haracı toplamağa başladı. Musab da onun üzerine bin kişi ile birlikte Ebred bin Kurra er-Reyahi ile Hemdamı Cevn bin Kaabı gönderdi. Mühelleb de yardımcı güç olarak beş yüz kişi ile birlikte Yezid bin Muğaffeli gönderdi. Arkadaşlarından birisi Ubeydullaha: “Sana karşı oldukça kalabalık bir asker gelmiş bulunuyor, bu bakımdan onlarla savaşma.” deyince Ubeydullah şu cevabı verdi:
Öldürülmekle korkutuyor arkadaşlarım beni. Yazılı ecelin vakti gelince zaten öleceğim. Olur ya kılıçların kenarı birbirine değer; Ya şerefle yaşarız, ya hücum eder öldürülürüz. Görmedin mi, fakirlik aşağılatır adamı, Zenginlikte ise yükseklik ve güzellik vardır. Eğer musibetlerin sırtına binmezsen, Dostu razı edecek ve artacak malı elde edemezsin.
Ubeydullah üç yüz kişi ile birlikte, onlarla iki gün süreyle çarpıştı.
Akşam olunca birbirlerini bıraktılar ve Ubeydullah Tekritten çıkıp arkadaşlarına: “Ben sizleri alıp Abdülmelik bin Mervanın yanına götüreceğim. Gerekli hazırlığınızı yapınız. Musabı ve arkadaşlarını gereği gibi korkutmadan ölmekten korkuyorum.” dedikten sonra Kufeye doğru yürüdü, Keskese vardı, oranın beytülmalini aldıktan sonra Küfeye geldi veHammam Cerir denilen yerde konakladı. Musab onun üzerine Ömer bin Ubeydullah bin Mameri gönderdi, O da Onunla çarpıştı. Daha sonra oradanDeyr el-Aver denilen yere çıktı. Bu sefer Musab Onun üzerine Haccar bin Ebceri gönderdi. Haccar da bozguna uğradı. Musab, Haccara hakaretlerde bulunup yanına ayrıca Hemdanlı Cevn bin Kaab ile Ömer bin Ubeydullah bin Mameri de katıp geri gönderdi. Hep birlikte onunla çarpıştılar. Ubeydullah bin Hurrun askerlerinden çok yaralanan oldu. Atları kesildi, fakat Haccar yine bozguna uğradı. Sonra tekrar geri dönüp akşam oluncaya kadar çok şiddetli bir çarpışmaya giriştiler. ibn Hurr da Kufeden çıktı.
Musab Medainde bulunan Şeyhanlı Yezid bin Haris bin Ruveyme mektup yazarak, Ubeydullah bin Hurr ile çarpışmayı emretti. Yezid oğlu Havşebi ileri yolladı. HavşebBacisri denilen yerde Ubeydullahla karşılaştı. Ubeydullah Onu da bozguna uğratıp pek çok kişiyi öldürdü. Ubeydullah oradan Medain üzerine gitti, ancak Medain halkı kalelerini kapatıp savunmaya çekildiler. Ubeydullah oradan gidince Musab bu sefer üzerine Hemdanlı Cevn bin Kaab ile Esedli Bişr bin Abdullahı gönderdi. CevnCevlaya denilen yerde konaklarken Bişr Tamerraya gitti. Orada Ubeydullah bin Hurr ile karşılaştı. Ubeydullah Onu öldürdü, beraberinde bulunan askerlerini de bozguna uğrattı. Daha sonra CevIayada Cevn bin Kaab ile karşılaştı. Abdurrahman bin Abdullah, Ubeydullahın karşısına çıktı. Ubeydullah Onu öldürdü, arkadaşlarını da bozguna uğrattı. Daha sonra iclli Beşir bin Abdurrahman bin Beşir de Ona karşı çıktı. Süra denilen yerde aralarında şiddetli bir çarpışma oldu. Beşir, Ubeydullahı bırakıp geri döndü. Böylelikle Ubeydullah bin Hurr Sevadda yerleşti, baskınlar yapıp haracı toplamağa başladı.
Daha sonra Abdülmelik bin Mervanın yanına gidip Ona katıldı. Abdülmelik Ona ikramda bulundu ve kendisiyle birlikte tahta oturttu. Kendisine yüz bin dirhem, beraberindekilere de pek çok servet verdi. Ubeydullah bin Hurr, Abdülmelike kendisine bir ordu vermesini ve bu orduyla Musaba karşı savaşmak istediğini belirtince Abdülmelik şöyle dedi: “Sen kendi adamlarınla git ve gücün yettiği kimseleri de sana katılmağa davet et. Sana asker yardırmnda bulunacağım.”
Bunun üzerine Ubeydullah bin Hurr arkadaşlarını yanına alarak Küfeye doğru yürüdü ve Enbar yakınlarında bir kasabada konakladı. Arkadaşları kendisinden Küfeye gitmek üzere izin isteyince O da izin verdi ve diğer arkadaşlarına, kendisinin yanına gelmelerini sağlamak amacıyla buraya gelmiş olduğunu bildirmelerini söyledi. Kayslılar bunu haber alınca ibn ez-Zübeyrin Küfe Valisi bulunan Haris bin Ebi Rabianın yanına vararak kendileriyle birlikte Ubeydullaha karşı çarpışacak bir ordu göndermelerini istediler. Ayrıca Ubeydullahın arkadaşlarının dağılmış olduğunu belirterek bu fırsattan yararlanmaları gerektiğini anlattılar. Bunun üzerine Haris onlarla birlikte oldukça kalabalık bir ordu gönderdi. Bu ordu yola koyulup Ubeydullah bin Hurr ile karşılaştı. Arkadaşları Ubeydullaha şöyle dediler: “Bizler sayıca oldukça azız, bu ise bizim karşı koyamayacağımız kadar kalabalık bir ordudur.” Ubeydullah da onlara: “Ben de onları bırakıp gidecek değilim.” dedi ve şu beyti okuyarak hamle yaptı:
Ah! Bugün talanı kaçırdım; Güvendiklerim de, dostlarım da yanımda yok.
Daha sonra Ubeydullahın etrafını çevirdiler ve arkadaşlarını dağıttılar.

Onu esir almak istedilerse de güçleri buna yetmedi. Ubeydullah arkadaşlarının gitmelerine izin verdi, onlar da çekip gittiler ve hiç kimse de onlara karışmadı. Kendisi tek başına çarpışmağa başladı. KünyesiEbu Kediyye olan Bahileli bir adam Ona bir hamle yapıp mızrağını sapladı. Sonra üzerine ok atışı yapmağa başladılar. Grup grup asker üzerine gitmesine rağmen Ona fazla yaklaşamıyorlardı. Ubeydullah atılan oklara karşı şöyle diyordu: “Bunlar ok mudur, yoksa örgü şişi midir?” Yaraları Onu ağırlaştırınca bir geçide daldı, ancak atı giremedi. Orada bulunan bir kayığa bindi. Kayıkçı Fıratın ortalarına varıncaya kadar Onu götürdü, fakat atlılar yetişti. Kayıkta kendisiyle birlikte bir kaç Nabatlı (Irakta sakin Farslı) vardı. Atlılar onlara: “Şu gemide bulunan kişi Müminlerin emirinin aradığı bir kişidir. Eğer bunu kaçıracak olursanız sizleri öldürürüz.” dediler. Bu sefer ibn Hurr kendisini suya atmak istedi. iri yarı birisi üzerine atılarak Onu yakaladı. Yaralarından kan akmağa devam ediyordu. Geri kalanlar da ellerinde bulunan küreklerle Ona vurmağa başladılar. Ubeydullah kendisinin Kayslılara doğru götürülmekte oldu-ğunu görünce yanındakini de çekip suya atladı ve ikisi de boğuldular.
Ubeydullah bin Hurrun öldürülmesi konusunda şöyle de denilmiştir:
Ubeydullah Küfede Musab bin ez-Zübeyrin yanına giderdi. Musabın başkalarını kendisinden daha ileriye geçirdiğini görünce Abdullah bin ezZübeyre Musabı kınayan bir kaside gönderdi. Ayrıca bu kasidesinde Onu Mervanın yanına gitmekle korkutuyor ve şöyle diyordu:
Müminlerin emirine bir haber götür bizden, Ben kötü ve aldatıcı görüşlerin sahibi değilim. Doğru mudur bana haksızlık edilip de Musabın Kendisi için savaştığım kimselere yakınlık göstermesi? Nasılolur, ben size beyat etmişken Hakkım verilmiyor, istiyorum ben onu. Siz kaybedilmemesi gerekeni kaybediyorsunuz; Ben sizi kendim gibi gördüm, fakat bu tutumunuz ağır geldi bana. Mülk aydınlanıp düşmanlık baş gösterince,

Irak mülkünden de istenen alınınca, Musab beni terk etti; başkası olsaydı, Ben onu asla kınamazdım. Bizi aldatan herkesle arkadaş olunca, Musabın bu durumu kuşkulandırdı beni. Sizler beni bırakacak olursanız gitmem içenin kursağında kalan bulanık suya. Hiç kimse Allahın yönelttiğinden başkasını Yapamaz ve yazılanın dışına çıkamaz. Kapıya vardığımda Müslimi içeri alır da Hacip beni içeri girmekten alıkoyar.
Bunun üzerine Musab Onu hapishaneye koyar. Ubeydullahın, hapsedilmesinden dolayı Musabı kınayan pek çok şiiri vardır. Ayrıca Ubeydullahın Kays Aylanlıları hicveden bir kasidesi vardır ki şu beyit bu kasidedendir:
Görmedin mi Kays Aylanlıları, sakallarını kestiler; Sonra da oklarını verip örgü şişi aldılar.
Bunun üzerine Zufer bin Haris el-Külai, Musaba: “Ben Zerkanın oğlu (Abdülmelik bin Mervanı kastediyor) ve Kayslıları hicveden ibn Hurr ile çarpışmana gerek bırakmıyorum, bu işi üzerime alıyorum.” diye haber gönderdi. Daha sonra Süleymoğullarından bir grup Ubeydullah bin Hurru esir alınca: “Ben öyle değil, şöyle söyledim:
Kays Aylanlıların gelişini görmedin mi? Onlar bizim üzerimize kabile ve kılıçlarıyla yürüdüler.
dediyse de onlardan adı Ayyaş olan birisi ibn Hurru öldürdü.

Denildiğine göre bu yıl içerisinde hac mevsiminde Arafat Dağında dört sancak dikildi. Bunlardan biri ibnul-Hanefiyye ve arkadaşlarına, diğerleri ibn ez-Zübeyr ve arkadaşlarına, Ümeyyeoğullarına ve Necde el-Haruriye aitti. Bununla birlikte aralarında ne bir savaş, ne de bir fitne görüldü. ibnul-Hanefiyyenin arkadaşları en halim selim topluluktu.
ibn ez-Zübeyrin bu sene Medine Valisi Cabir bin Esved bin Avf ez-Zühri, Basra ve Küfe Valisi kardeşi Musab, Küfe Kadısı Abdullah bin Utbe bin Mesud, Basra Kadısı Hişam bin Hubeyre idi.
Horasanda Abdullah bin Hazim bulunuyordu. Şam bölgesinde ise ibn ezZübeyrle yönetim otoritesini bölüşmüş olarak Abdülmelik bin Mervan bulunuyordu.
Hicretin 68. yılında Abdullah bin Abbas, yetmiş dört yaşında olduğu halde vefat etti. Bu konuda başka görüşler de vardır.
Adiyy bin Hatim et-Tai de bu yıl ölmüştür. Onun 66 yılında öldüğü de söylenmiştir. Öldüğünde yüz yirmi yaşında idi. Leysli Ebu Vakid de bu yıl vefat etmiş olup adı Haris bin Maliktir.
Adı Huveylid bin Amr olan Huzaalı Ebu Şureyh de bu yıl vefat etmiştir. el-Kaabi diye de bilinirdi.
Abdurrahman bin Hatib bin Ebi Beltaa da bu yıl vefat etmiştir. Onun Peygamber hayattayken dünyaya geldiği söylenmiştir.