Es-Sebi Vakasından kaçan Küfelilerin ileri gelenlerinden bazıları sonra Musabın yanına gelmişti. Şebes bin Ribi kuyruğunu kestiği, kulağını yardığı bir katırın üzerinde olduğu halde ve kendi cübbesini de parçalamış olarak gelip şöyle seslendi: “Ah, bu savaşta başımıza gelenler!” Şebesin bu durumu Musaba iletilince şöyle dedi: “Bu Şebes bin Ribi ha!” Bunun üzerine Şebes, Musabın huzuruna getirildi. Küfenin diğer ileri gelenleri de teker teker aynı şekilde geldiler, Musabın huzuruna girip vardıkları kararı bildirdiler. Ondan kendile-rine yardım etmesini ve kendileriyle birlikte Muhtarın üstüne yürümesini istediler. Aynı şekilde Muhammed bin Eşas da Musabın yanına gelip savaşa gitmek üzere yola koyulmağa teşvik etti. Musab Onu yanına yaklaştırdı ve şerefi dolayısıyla ikramda bulundu. Etrafında toplanan Küfelilerin çoğaldığını görünce onlara şöyle dedi: “Ben Mühelleb bin Ebi Sufra buraya gelmeden yola çıkmayacağım.” Daha sonra Ona bu konuda mektup yazdı. Mühelleb Onun Faris bölgesindeki amili bulunuyordu. Yazdığı mektubunda Muhtar ile yapılacak savaşta kendisinin de bulunması için davette bulunuyordu. Mühelleb gecikti ve gerekçe olarak haraç ile ilgili bir şey gösterdi, çünkü Mühelleb bu savaşa çıkmak istemiyordu. Bunun üzerine Musab Muhammed bin Eşasın yanına gidip Mühellebi bu savaşa gelip katılmak üzere teşvik etmesini emretti. Muhammed yanına Musabın mektubunu da alarak Mühellebin, yanına vardı. Mühelleb mektubu okudu ve Muhammede: “Peki, Musab senden başka posta bulamadı mı?” diye sorunca Muhammed şöyle dedi: “Ben kimsenin postası değilim, ancak kölelerimiz bize galip gelerek kadınlarımızı, haremimizi ellerine geçirmiş bulunuyor.”
Mühelleb beraberinde büyük bir kalabalık ve oldukça muazzam mal ile birlikte Basraya geldi. Musab da askerin büyük köprünün yanında toplanmasını emretti. Abdurrahman bin Mihnefi Küfeye gönderdi ve gücünün yettiği kimseleri çıkartıp kendisine göndermesini, halkı Muhtardan soğutarak ve gizlice ibn ez-Zübeyre beyatte bulunmağa çağırmasını emretti. Abdurrahman Musabın bu dediğini yaptı ve gizlice evine girdi. Daha sonra Musab önüne Temimli Abbad bin Husayn el-Hatamiyi geçirip yola koyuldu. Ayrıca Ömer bin Ubeydullah bin Mameri sağ kanadının başına, Mühellebi sol kanadının başına, Malik bin Mismaı Bekir Kabilesine mensup olanların başına, Malik bin Münziri Abdül-Kayslıların başına, Ahnef bin Kaysı Temimlilerin başına, Ziyad bin Amr el-Atekiyi Ezdlilerin başına, Kays bin Heysemi de Aliyelilerin başına komutan yaptı.
Muhtar bunun haberini alınca arkadaşlarına durumu bildirdi ve Ahmer bin Şumayt ile birlikte savaşa çıkmalarını emretti. Ahmer çıkıp “Hamraam Ayun” denilen yerde karargahını kurdu. Daha sonra Muhtar, ibnül-Eşter ile birlikte dörtte birlik küçük birliklerin komutanı olan kimseleri de çağırdı ve onları da Ahmer bin Şumayt ile birlikte gönderdi. Ahmer öncü kuvvetlerinin başına Şakirli ibn Kamili geçirerek yola koyuldu. BunlarMezar denilen yere kadar vardılar. Musab da gelip buraya yakın bir yerde karargahını kurdu. Her iki taraf da askerlerine savaş düzenini verdikten sonra birbirlerinin üzerine yürüdüler. ibn Şumayt sağ kanadının başına ibn Kamili, sol kanadının başına Cuşemli Abdullah bin Vuheybi getirdi, Ureynalıların azatlısı olan Ebu Amrayı da Arap olmayan azatlıların üzerine komutan tayin etti.
Cuşemli Abdullah bin Vuheyb ibn Şumaytın yanına gelerek şöyle dedi:
“Şu azatlılarla köleler savaş esnasında düşüklük yapabilirler. Bunlarla birlikte süvari olarak çok kimse vardır, sen ise piyadesin. Bu bakımdan onlara emir ver de seninle birlikte yürüsünler. Ben onların atları üzerinde uçup giderek seni düşmana teslim etmelerinden korkuyorum.” Ancak bu ifade Abdullah kölelere ve azatlılara kurmuş olduğu bir tuzaktı, çünkü Kufede onlardan bazı şeyler görmüşlerdi. Bu bakımdan Abdullah yenilgiye uğraması halinde bu azatlılardan tek kişinin bile kurtulmasını istemiyordu. ibn Şumayt bu konuda aklına bir kötülük gelmediği için Abdullahın dediğini yaptı. Azatlılar da atlarından inip onunla birlikte yürüdüler.
Musab ise atlıların başına Abbad bin Husayni komutan yapmış olarak geldi. Abbad, ibn Şumayt ve arkadaşlarının yanına yaklaşınca ibn Şumayt Abbada şöyle dedi: “Bizler sizleri Allahın kitabına, Resulünün sünnetine, Muhtara beyat etmeğe ve bu yönetim işini Resulün soyundan gelenler arasında bir şura olarak devretmeğe çağırıyoruz.” Abbad geri dönüp bunu Musaba haber verince Musab: “Şimdi hemen dön ve onların üzerine hamle yap.” dedi. Bunun üzerine Abbad geri dönerek ibn Şumayt ile arkadaşlarının üzerine hamle yaptı ve hiç birisi atlarından inmedi. Daha sonra kendi yerine geri dönüp gitti. Diğer taraftan Mühelleb de ibn Kamil üzerine hamle yaptı, birbirlerine girdiler. ibn Kamil atından indi, Mühelleb de Onu bırakıp çekildi. Daha sonra Mühelleb arkadaşlarına şöyle dedi: “Şimdi bütün gücünüzle bunların üzerine yeniden hücum ediniz.” Gerçekten görülmemiş bir şekilde onların üzerine hücum edince ibn Kamil ile birlikte bulunanlar kaçıştılar. Ancak ibn Kamil Hemdanlı birkaç kişi ile birlikte direnişine devam ettiyse de daha sonra O da bozguna uğradı. Ömer bin Ubeydullah, Abdullah bin Enes üzerine hamle yaptı. Abdullah da bir süre sabrettikten sonra geri dönüp kaçtı. Daha sonra hep birlikte ibn Şumayt üzerine hamle yapıldı. ibn Şumayt öldürülünceye kadar çarpışmasına devam etti. Şöyle bağrışmaya başladılar: “Ey Becile ve Hassamlılar, sabırlı olunuz!” Buna karşılık Mühelleb onlara şöyle seslendi: “Hayır, bugün sizin için kaçmak, kurtuluş sebebidir. Sizler bu kölelerle birlikte kendinizi ne diye ölüme atıyorsunuz?” Arkasından da şunları ekledi: “Allaha yemin ediyorum, bugün çokça ölümlerin yalnız benim kavmimde olduğunu görüyorum. ”
Diğer taraftan süvariler ibn Şumaytın piyadeleri üzerine kaydı, onlar da dağıldılar. Musab, Abbadı atlıların peşine gönderdi ve Ona: “Aldığın bütün esirlerin boynunu uçur.” diye talimat verdi. Muhammed bin Eşası ise Kufeli büyük bir atlı grubu ile gönderip şunları söyledi: “işte, alacağınız intikam önünüzde!” Bu bakımdan Kufeliler kaçanları kovalarken Basralılardan daha şiddetli davranıyorlardı. Bozguna uğrayıp kaçanlardan her ellerine geçirdiklerini mutlaka öldürdüler. Esir aldıkları hiç bir kimseyi de affetmediler. Bu bakımdan bu ordu arasından ancak bir grup atlı kurtulabildi. Piyadelerden de çok azı müstesna hepsi yok edildi.
Muaviye bin Kurra el-Müzeni şöyle der:
“Ben onlardan bir adama yetiştim. Mızrağımın ucunu gözüne saplayıp döndürmeğe başladım.” Kendisine: “Gerçekten bunu yaptın mı?” denilince, şu cevabı verdi: “Evet, çünkü onlar bizim aramızda Türklerin ve Deylemlilerin yaptıklarından daha çok kan döktüler.” Bu sözleri söyleyen Muaviye Basra kadısı idi.
Musab bu şekilde onların işini bitirdikten sonra o sıralarda henüz inşa edilmemiş olan Vasıt tarafından, yoluna devam etti. Kesker tarafına geçti, daha sonra piyadeleri, onların yüklerini ve zayıfları gemilere YÜkledi. Bunlar Hurşad, Kusan nehirlerini geçtikten sonra Fıratı da aştılar.
Muhtar bozgunu ve yakın arkadaşlarından öldürülen süvarilerin haberini alınca şunları söyledi: “Ölmek kaçınılmazdır. Ben ibn Şumaytın ölümü gibi bir ölümden daha çok hiç bir ölüm şeklinden hoşlanmıyorum.” Böylelikle Onun etrafında bulunanlar, Muhtarın arzu ettiğini elde edemeyecek olursa öldürülünceye kadar savaşmasına devam edeceğini anlamış oldu.
Muhtar, Musabın kendisine doğru hem kara yoluyla, hem de nehir yoluyla gelmekte olduğunu öğrenince Seylhine varıncaya kadar gidip Hlle, Seylhin, Kadisiyye ve Yusuf nehirlerinin birleştiği yere çıktı. Fırat nehrinin suyunu çevirdi ve nehrin suyu bu nehirlere akmağa başlayınca Basralıların gemileri çamura saplandı. Bunu gören Basralılar gemilerinden inip kapatılan bu yere gittiler, düzelttiler ve Küfeye doğru yollarına devam ettiler. Muhtar da onlara doğru gidip Harura denilen yerde, kendileriyle Küfe arasında indi. Muhtar ayrıca sarayı ve mescidi savunmak için gerekli şekilde donatmış ve burada muhasara esnasında kullanılacak gereçleri yerleştirmişti.
Musab buraya geldiğinde sağ kanadına Mühellebi, sol kanadına Ömer bin Ubeydullahı, atlıların başına Abbad bin Husaynı komutan yapmıştı. Muhtar ise sağ kanadının başına Kindeli Süleym bin Yezidi, sol kanadının başına Hemdanlı Said bin Munkizi, atlıların başına Nehdli Amr bin Abdullahı, piyadelerin başına da yine Nehdli Malik bin Abdullahı getirmişti. Muhammed bin Eşas da Küfe halkından kaçarak olanlarla birlikte geldi ve Musab ile Muhtarın arasında bir yerde konakladı. Bunu gören Muhtar Basralıların her bir ordusu üzerine kendi arkadaşlarından birisini gönderdi. iki ordu da birbirine yaklaşınca Said bin Munkiz, Bekir ve Abdul-Kayslılar üzerine hücum etti ki, bunlar Musabın sağ kanadında bulunuyorlardı. Aralarında çok şiddetli bir çarpışma oldu. Bu sefer karşısında bulunanlara hücum etmek üzere Mühellebe haber gönderince O da şu cevabı verdi: “Ben elverişli fırsatı elime geçirinceye kadar Ezdlileri Küfelilere boğazlatmam. ”
Muhtar, Muhzümlu Abdullah bin Cade bin Hubeyreyi gönderdi. Abdullah karşısında bulunan el-Aliyeliler üzerine hamle yaptı ve onları geri püskürtünce Musabın yanına kadar vardılar. Musab dizlerinin üzerine çöktü ve yanında bulunanlar da bu şekilde çökünce bir süre çarpıştılar ve karşılıklı olarak birbirlerini engelleyebildiler.
Daha sonra Mühelleb arkadaşlarıyla birlikte karşılarında bulunanların üzerine bir hamle yaptı ve Muhtarın askerlerini görülmemiş bir şekilde darmadağın edip geri püskürttü. Sıffinde bulunanlardan biri olan Nehdli Abdullah bin Amr şöyle dedi: “Allahım, sen bana Sıffinde bulunduğum hali nasip etI (Arkadaşlarını kastederek) Allahım, geri kaçtıkları zaman ben bunların düşmüş olduğu bu halden uzağım. (Musab ile birlikte bulunanları da kastederek) Ve yine aynı şekilde bunların nefislerinden de uzağım.” Daha sonra kılıcıyla ölünceye kadar çarpışıp durdu.
Muhtarın arkadaşları ateşe verilmiş bir kamış ormanını andırır şekilde kırılıp döküldüler. Piyadelerin başında bulunan Nehdli Malik bin Amr beraberinde elli kadar kişi ile birlikte akşam üzeri ibnul-Eşasın arkadaşları üzerine görülmemiş bir hamle yaptı. Bunun sonucunda ibnul-Eşas ve beraberindeki bütün arkadaşları öldürüldü.
Muhtar da bütün gece boyunca Şebes yolu ağzında çarpışmasına devam etti. Muhtarın yanında iyi savaşçılar vardı. Muhtarla birlikte Hemdanlılar son derece çetin bir şekilde çarpıştılar, fakat diğerleri etrafından dağılıp gitti. Arkadaşlarından birisi Ona şöyle dedi: “Sen bizlere zafer kazanacağımızı vaat etmemiş miydin?” Muhtar şu cevabı verdi: “Sen Yüce Allahın, Kitabında:Allah dilediğini siler, dilediğini de sabit bırakır. Ümmül-Kitab (Kitapların anası) onun yanındadır. (Rad suresi, 39) buyruğunu okumadın mı?”
Denildiğine göre Muhtar ilk olarak bedadan söz eden kişidir. (Yani gizli şeylerin olduğu ve sonradan ortaya çıktığı görüşü)
Sabah olunca Musab yanındakilerle birlikte es-Sebhaya doğru yürümeğe başladı. Mühellebin yanından geçerken Mühelleb kendisine şöyle dedi: “Şayet Muhammed bin Eşas öldürülmemiş olsaydı, bu büyük zaferden ne kadar mutlu olurdu.” Musab: “Doğru söylüyorsun.” dedi. Daha sonra Musab Mühellebe: “Ali bin Ebi Talibin oğlu Ubeydullah öldürüldü.” deyince Mühelleb istircada bulundu. Musab Ona şöyle dedi: “Ben Onun bu zaferi görmesini istiyordum. Onu kimin öldürdüğünü biliyor musun? Babasının şiasından olduğunu ileri süren kimseler öldürdü. ”
Arkasından Musab es-Sebhada indi, Muhtarın taraftarlarından suyu ve diğer yardım malzemesini kesti. Muhtar ve arkadaşları onlarla zayıf bir şekilde çarpıştılar. Bu bakımdan halk Muhtara ve arkadaşlarına karşı bazı saldırılarda bulunmağa başladı. Öyle ki Muhtar ve arkadaşları dışarı çıktıklarında Küfeliler evlerin üst tarafından onlara taş atıyor ve üzerlerine pis sular döküyorlardı. Muhtar ve arkadaşlarının geçimleri çoğu zaman kadınların getirdikleriyle oluyordu. Şöyle ki: Bir kadın gizlice gelir ve yanına ailesine götürmek üzere, az bir miktar yemek ve içecek alır, sonra da bunların bir kısmını onlara verirdi. Ancak Musab kadınların bu davranışlarını fark edince onları da alıkoymağa başladı. Bu bakımdan Muhtar ve beraberindekiler susuzlukla karşı karşıya kaldılar. Onlar kuyuların suyunu alır, bir miktar bal koyar ve karıştırıp içerlerdi. Ancak bu, bazılarının susuzluğunu gidermezdi.
Daha sonra Musabın emri üzerine arkadaşları saraya iyice yaklaştılar ve muhasarayı bir kat artırdılar. Bunun üzerine Muhtar yanındakilere şunları söyledi: “Ben size şunu söylüyorum: Muhasara uzadıkça güçsüzlüğünüz de artar. O bakımdan haydi hep birlikte çıkalım, onlarla çarpışalım, ölecek olsak bile şerefimizle ölelim. Allaha yemin ederim, şayet sizler kararlı bir şekilde onlara hücum ederseniz Allahın size zafer vereceğinden ümitsiz değilim.” Ancak beraberindekiler kendilerinde böyle bir hücum yapacak güç bulamadıkları için bunu yapmadılar. Bu sefer onlara şunu söyledi: “Bana gelince, Allaha yemin ederim ki kesinlikle teslim olmayacağım ve sizleri benim hakkımda hüküm vermek durumunda da bırakmayacağım. Ben şayet, çıkıp öldürülecek olursam bu, sizin zayıflığınızın ve zilletinizin artmasından başka bir işe yaramaz. Diğer taraftan onların vereceği hükmü kabul ederek inecek ve düşmanlarınızın eline böyle bir imkan verecek olursanız sizleri birbirinizin gözü önünde öldüreceklerdir. O zaman: “Keşke Muhtara itaat etseydik” diyeceksiniz. Benimle çıkacak olursanız zafer elde edemeyecek olsanız bile şerefinizle öıürsünüz. ”
Abdullah bin Cade bin Hubeyre, Muhtarın verdiği kararı duyunca kendisini saraydan sarkıtarak aşağı indi ve akrabalığı bulunan bazı kimselere giderek onların yanında gizlendi. Daha sonra Muhtar kokular süründü ve on dokuz kişi ile birlikte saraydan çıktı. Bu on dokuz kişi arasında Saib bin Malik el-Eşari de vardı. Saib, Ebu Musa el-Eşarinin kızı Umre ile evli bulunuyordu. Saibin bu Umreden adı Muhammed olan bir çocuğu olmuştu. Sarayele geçirilince henüz küçük bir çocuk olduğu için ona ilişmediler.
Muhtar saraydan dışarıya çıkınca Saibe: “Görüşün nedir?” diye sordu.
Saib, Muhtara: “Peki, senin görüşün nedir?” deyince, Muhtar Ona şöyle çıkıştı: “Ahmak herif, sana ne oluyor? Ben Arapların ileri gelen adamlarından birisiyim. Ben ibn ez-Zübeyri Hicazda, ibn Necdeyi Yemamede ve Mervanı Şamda ayaklanırken gördüm. Bu ayaklanmada ben de onlardan birisi gibiyim. Şu farkla ki, bütün Araplar bu konuda uykuya dalmışken, ben Ehlibeytin intikamını da talep ettim. Şayet senin halis bir niyetin yoksa bile kendi soyun, şerefin için çarpış.” Bunun üzerine Saib şöyle dedi: “inna lillah ve inna ileyhi raciun. Ben şerefim için çarpışacak bile olsam ne yapabilirim ki?” Daha sonra Muhtar ileri atıldı ve öldürülünceye kadar çarpıştı. Onu Hanifeoğullarından Abdullah bin Decacenin çocukları Tarafe ile Tarraf adındaki iki kardeş öldürdü.
Muhtarın öldürülüşünün günün ertesi günü Bahir bin Abdullah el-Miski ve sarayda Onunla birlikte bulunan kişiler diğerlerine Muhtarın yaptığı gibi çağrıda bulundu, ancak Abdullahın bu çağrısını da kabul etmediler ve Musabın arkadaşlarına teslim olup Onun hükmünü kabul ederek saraydan indiler. Onları elleri, kolları bağlı olarak çıkardılar. Musab Arapları serbest bırakmak ve Arap olmayanları öldürmek istediyse de arkadaşları bunu kabul etmediler. Bu bakımdan huzuruna çıkartılınca hepsinin öldürülmelerini emretti. Bahir el-Miski önüne getirilince Musaba şunları söyledi: “Bizleri esirlikle, seni de bizleri affedip etmemekle imtihan eden Allaha hamd ederim. Bu ikisi iki ayrı yoldur. Birisinde Allahın rızası, diğerinde ise gazabı vardır. Affedeni Allah da affeder ve izzetine izzet katar, fakat cezalandıran kişi de aynı şekilde kısas edilmeyeceğinden emin olamaz. Ey Musab! Sizinle aynı kıbleye yöneliyoruz ve aynı inanç yolunda yürüyoruz. islama girmemiş bulunan Türklerden ya da Deylemlilerden değiliz. Her ne kadar kendi şehrimizin halkından olan kardeşlerimize muhalefet ettiysek bile bizim isabet etmiş olmamız ve onların yanılmış olmaları yahut da bizim yanılmış olmamız ve onların isabet etmiş olmaları mümkündür. Bu bakımdan bizler kendi aramızda çarpıştık. Nitekim Şam halkı da önce kendi aralarında çarpıştılar, daha sonra bir araya geldiler. Basralılar da kendi aralarında çarpıştılar, sonunda barıştılar ve bir araya geldiler. Şimdi sizlere mülk verilmiş bulunuyor, artık bağışlayınız. Sizler şimdi muktedirsiniz, o bakımdan affediniz.” Bahir bu yolda sözlerine devam etti. Sonunda hem etrafta bulunanlar, hem de Musab onlara karşı yumuşadı; o kadar ki, Musab onları serbest bırakmak istedi, fakat Abdurrahman bin Muhammed bin Eşas ayağa kalkıp: “Bunları serbest mi bırakacaksın? Ya bizleri seç yahut da onları.” dedi. Hemdanlı Muhammed bin Abdurrahman bin Said de kalkıp benzeri şeyler söyledi. Küfe halkının eşrafı da aynı mahiyette şeyler söyleyince onların öldürülmelerini emretti. Ona şöyle dediler: “Ey ibn ez-Zübeyr! Bizleri öldürme, buna karşılık yarın Şamlılarla karşılaşacağın zaman öncü kuvvetlerinin arasına koy. Böyle bir durumda bize ihtiyacınız olmaması düşünülemez. Öldürülecek olursak onları size karşı zayıflatmış olarak öldürüleceğiz, eğer zafer kazanırsak bu da sizin lehinize olur.” Ancak Musab bunu da kabul etmeyince Bahir el-Miski bu sefer şöyle dedi: “O halde benim kanımı onların kanına karıştırma, çünkü onlar bana karşı çıktılar.” Nihayet Musab onları öldürdü.
Naitli misafir bin Said bin Nemran şöyle dedi: “Ey ibn ez-Zübeyr! Yarın kendileri hakkında seni hakem kabul eden bir Müslüman topluluğu, çaresizce öldürdüğün için Rabbine ne diyeceksin? Siz, bizim sizden öldürdüğümüz kişi sayısınca öldürünüz. Şu anda aramızda bir gün bile bizimle savaşa iştirak etmemiş kimseler vardır. Bunlar tarlalardaydılar, haraç topluyorlardı ve yolları koruyorlardı.” Ancak onun dediklerine de kulak asılmadı ve öldürülmeleri emredildi. Musab bu öldürme emri hakkında Ahnef bin Kaysın görüşünü sormuş, Ahnef de şöyle demişti: “Ben onları affetmen gerektiği kanaatindeyim, çünkü affetmek takvaya en yakın olan şeydir.” Ancak Kufe halkının ileri gelenleri: “Onları öldür” diyerek kızıp köpürdüler. Bunun üzerine Musab onları öldürdü. Öldürüldükleri zaman Ahnef Kufe eşrafına şöyle dedi: “Onların öldürülmeleriyle sizler bir intikam almış olmuyorsunuz. Keşke bu öldürme kıyamet gününde sizin için bir vebal olmasa!”
Talhanın kızı ve Musabın hanımı Ayşe onların serbest bırakılması için Musaba haberci gönderdiyse de, haberci yanına geldiğinde onlar öldürülmüş bulunuyorlardı.
Musab, Muhtar bin Ebi Ubeydenin elinin kesilip bir çivi ile mescidin bir tarafına asılmasını emretmişti. Muhtarın eli Haccacın Kufeye gelişine kadar orada kaldı. Haccac bunu görünce ne olduğunu sordu, Ona: “Bu Muhtarın elidir.” denilince oradan alınmasını emretti.
Daha sonra Musab hem dağlık bölgeye, hem de Sevad arazisine zekat toplayıcı amillerini gönderdi. ibrahim bin Eştere de mektup yazdı ve kendisine itaat etmeğe çağırarak: “Şayet bana itaat edecek olursan Şam ve atlı birliklerin komutası ile batı arazisinden eline geçireceğin yerler Zübeyr soyundan gelenlerin hakimiyeti devam ettikçe senin olacaktır.” dedi ve ayrıca bu konuda Allahadına da ahit ve teminat verdi.
Aynı şekilde Abdülmelik bin Mervan da ibn Eştere mektup yazarak kendisine itaat etmeğe çağırdı ve şöyle dedi: “Benim dediğimi kabul edecek olursan Irak senin olacaktır.” ibrahim arkadaşlarıyla konuyu görüştü, fakat onlar farklı görüşler ortaya attılar. Bunun üzerine ibrahim şöyle dedi: “Ben ibn Ziyadın adamlarını ve Şamlıların ileri gelenlerini öldürmemiş olsaydım, kendi şehir halkıma ve aşiretime başkalarını üstün tutmamama rağmen Abdülmelikin teklifini kabul ederdim.” Sonra Musaba mektup yazarak Onun teklifini kabul ettiğini bildirdi. Bunun üzerine Musab Ona yazdığı mektupla geri dömnesini söyleyince ibrahim itaat ederek geri döndü. Musab, ibrahimin geri dönmekte olduğu haberini alınca yerine Musul, Cezire, Armenia ve Azerbaycana Mühellebi gönderdi.
Daha sonra Musab, Semura bin Cündebin kızı ve Muhtarın hanımı olan Ümmü Sabit ile ensardan Numan bin Beşirin kızı ve Muhtarın ikinci hanımı olan Umrayı çağırdı, huzuruna getirtti ve onlara Muhtar hakkında sorular sordu. Ümmü Sabit: “Bizler Onun hakkında senin söylediğin şeyleri söylüyoruz.” deyince Onu serbest bıraktı. Umra ise şöyle dedi: “Allah Ona rahmet buyursun. Allahın salih bir kulu idi.” Bunun üzerine Musab Onu hapsetti ve kardeşi Abdullah bin ez-Zübeyre yazdığı mektubunda şöyle dedi: “O Muhtarın bir peygamber olduğunu ileri sürüyor.” Bunun üzerine Abdullah Ona Umrayı öldürmesini emretti ve Umra geceleyin Küfe ile Hire arasında bir yerde öldürüldü. Onu güvenlik kuvvetleri görevlilerinden birisi öldürdü. Kılıçla üç darbe indirdi. Kadın her seferinde: “Vay babam vay! Vay yanılmam!” diyordu. Orada bulunan bir adam elini kaldırıp katile bir tokat indirdi ve şöyle dedi: “Ey Zaniyenin oğlu! sen buna işkence yapıyorsun.” Umra, kanlar içersinde çırpındıktan sonra öldü. Kadını öldüren kişi kendisine tokat atan adamı bırakmayıp Musabın yanına götürdü. Musab Ona şöyle dedi: “Onu serbest bırakın, bu gerçekten tahammülü çok güç bir manzara görmüştür. ”
Mahzüınlu Ömer bin Ebi Rabia bu konuda şöyle demiştir:
Benim en çok hayret ettiğim şey, Beyaz tenli, hür, genç ve güzel bir kadının öldürülmesidir. Evet, böyle günahsızca öldürüldü, Allah bu haksız yere öldürülenin mükafatını versin, Ölmek ve öldürmek biz erkeklere düşer, Namuslu kadınlaraysa eteklerini korumak.
Ensardan Hassan bin Sabitin oğlu Abdurrahmanın oğlu Said de bu konuda şöyle demiştir:
Bir süvari gelip getirdi şaşırtıcı haberi, Numanın dindar ve şerefli kızının ölüm haberini. Namuslu, iyi yaşayışlı bir genç kadındı o, Güzel ahlaklıydı ve soyluydu, Tertemizdi, kerimlerin soyundandı.
Eskiden beri iyilikseverdi onun kavmi, Babası Peygamber Mustafanın dostu ve yardımcısıydı, Savaşta, vuruşmada ve kederde arkadaşıydı. inkarcıların onu öldürmeye karar verdiklerini öğrendim, Hay öldürülmekten ve talan edilmekten uzak kalmasınlar! Ve Zübeyr ailesi rahat yaşamasın, Zilletin, korkunun ve savaşın elbisesi çıkmasın üzerlerinden. Sanki onu çıkartıp kılıçlarıyla paramparça edince, Arap krallığını ellerine aldılar. Herkes hür, namuslu, dindar ve edepli, Bir kadının öldürülmesine şaşmıyor mu? Bu kadın günahsızdı, kötülük etmemişti kimseye; iftira da etmedi, yalan da söylemedi.
Savaşmak, çarpışmak farzı biz erkekleredir; Kadınlarsa iffetli, utangaç ve tesettürlü olmalı. Onun atalarının bağlı olduğu dinde böyledir bu, O gerçekten ailesini utandırmadı, kuşkulandırmadı da. Uzak durdu şüphelerden, çirkin çıkışı olmadı. istemedi komşusuna kötülüğü. Evet, hayret ettim, hayattayken elinin kolunun bağlanmasına, Evet, bu olay kadar şaşırtıcı bir şey yoktur.
Denildiğine göre, Muhtar Musabın Basraya gelişi sırasında muhalefetini açıkça ortaya koymuştu. Yine denildiğine göre, üzerine gelmekte olduğunu haber alınca Ona karşı Ahmer bin Şumaytı göndererekel-Mezar denilen yerde çarpışmasını emretmiş ve: “Zafer el-Mezarda olacaktır.” demişti, çünkü Muhtar Sakiften bir adamın,el-Mezar denilen yerde çok büyük bir zafer kazanacağını haber almış ve bu Sakifli kişinin kendisi olduğunu zannetmişti. Ancak bu zafer Onun değil, Abdurrahman bin Eşas ile çarpışması esnasında Haccacın olmuştu.
Ayrıca Musab Hatamlı Abbada Muhtarın askerleri üzerine yürümesini emretmiş, o da ileri geçmişti. Kendisiyle birlikte Ali bin Ebi Talibin oğlu Ubeydullah da vardı. Musabın kendisi ise bu sırada Basralıların nehri üzerinde kalmıştı. Muhtar yirmi bin askerle karşısına çıktı. Musab da askerleriyle birlikte yola koyularak geceleyin Ona yetişti. Muhtar arkadaşlarına şöyle dedi: “Bir münadininYa Muhammedi diye seslendiğini işitinceye kadar sizden hiç biriniz yerinden ayrılmasın. Bu münadinin seslendiğini işitir işitmez hamle yapınız.”
Geceleyin ay doğunca Muhtar emir verdi ve münadi “Ya Muhammedi” diye seslendi. Bunun üzerine Musabın adamları üzerine bir hamle yaptılar ve onları gerileterek karargahlarına girmek zorunda bıraktılar. Sabaha kadar çarpışmalarına devam ettiler. Sabah olunca Muhtar etrafında pek çok kimseyi görmedi, çünkü arkadaşlarının büyük bir kısmı Musabın adamları arasına karışmış bulunuyordu. Bunu gören Muhtar geri döndü ve Küfe sarayına sığındı. Kalan arkadaşları da sabah olup bir süre bekledikten sonra Muhtarı göremeyince, “Öldürüldü” diyerek kaçtılar ve Küfe evlerine sığındılar. Yaklaşık sekiz bin kişi de saraya doğru gitti ve Muhtarı sarayda bulup vardılar. O gece Musabın arkadaşlarından pek çok kişi öldürülmüştü. Muhammed bin Eşas onlardan birisi idi. Musab gelip sarayı kuşattı ve dört ay onları muhasara altında tuttu. Muhtar her gün saraydan dışarıya çıkıyor ve Küfe çarşısında onlarla çarpışıyordu.
Muhtar öldürülünce sarayda bulunanlar elçi gönderip eman istediler, ancak Musab kabul etmeyince Onun hükmünü kabul ederek saraydan indiler. Musab Araplardan yedi yüz kişi yahut da bu sayıya yakın kişi öldürdü. Diğer öldürdükleri Arap olmayanlardandı. Öldürülenlerin sayısı ise altı bin kişiyi bulmuştu.
Muhtar 67. yılın Ramazan ayının on dördüncü (4 Nisan 1688 M.) günü öldürüldü ve öldürüldüğünde altmış yedi yaşındaydı.
Denildiğine göre, Musab ibn Ömerle karşılaşmış, selam verdikten sonra şöyle demişti: “Ben senin kardeşinin oğlu Musabım.” Ancak ibn Ömer de Ona: “Sen bir gün içerisinde kıble ehlinden on yedi bin kişi öldürmüş bir kişisin.” diye karşılık vermiş, Musab da: “Hayır, onlar kafir ve facir kimselerdi. ” demişti. Bunun üzerine Abdullah bin Ömer: “Allaha yemin ederim, sen babanın bıraktığı mirastan aynı sayıda koyun öldürmüş olsaydın bile israf olurdu.” diyerek Onu susturmuştu.
ibn ez-Zübeyr, Abdullah bin Abbasa: “Sen yalancının öldürüldüğünü haber almadın mı?” diye sormuş, ibn Abbas: “Yalancı dediğin de kim oluyor?” diye sorunca da ibn ez-Zübeyr: “Ebü Ubeydin oğlu.” demişti. Bunun üzerine ibn Abbas: “Ben Muhtarın öldürüldüğü haberini aldım.” deyince ibn ez-Zübeyr: “Anlaşılan sen Onunyalancı diye adlandırılmasını kabul etmiyorsun ve öldürülmesinden rahatsız olmuş gibisin.” demiş, ibn Abbas da şöyle cevap vermişti: “O öyle bir adamdır ki bizi öldürenleri öldürdü, intikamımızı istedi, kalplerimize şifa verdi. Onun bizden görmesi gereken karşılık, hakaret ve ölümüne sevinç olamaz.”
Urve bin ez-Zübeyr ibn Abbasa şöyle dedi: “Yalancı Muhtar öldürüldü. işte bu da başı.” ibn Abbas şöyle karşılık verdi: “Şimdi önünüzde zor bir yokuş kaldı. Ona da tırmanabilirseniz siz sizsiniz, aksi takdirde hiç bir işe yaramaz.” ibn Abbas bununla Abdülmelik bin Mervanı kastediyordu.
Muhtar, ibn Ömer ile ibnul-Hanefiyyeye hediyeler gönderir, ikisi de bu hediyeleri kabul ederdi. ibn Ömerin bu hediyeleri reddettiği de söylenmiştir.