Hariciler Basraya yaklaşınca Basralı Ahnef bin Kaysa giderek, onlarla savaşmayı üzerine almasını istediler. Ahnef onlara Mühelleb bin Ebi Sufrayı gösterdi; çünkü Onun kahramanlığım, görüş sahibi ve savaşı bilen birisi olduğunu biliyordu. Ayrıca Mühelleb ibn ez-Zübeyrin yanından gelmiş ve ibn ez-Zübeyr Onu Horasan valisi yapmıştı. O bakımdan Ahnef onlara: “Bu işin hakkından Mühellebden başkası gelmez” demişti.
Basra halkının eşrafı Mühellebin yanına gidip bu konuda konuştularsa da kabul etmedi. Bu sefer Haris bin Ebi Rabia gidip konuştu, Ona da Horasana vali olarak gönderilmiş olduğunu söyleyerek özür beyan etti. Haris ve Basralılar ibn ez-Zübeyr den yazılmış gibi bir mektup uydurdular. Güya bu mektupta ibn ez-Zübeyr Mühellebe Haricilerle çarpışmasını emrediyordu. Daha sonra uydurdukları bu mektubu getirdiler. Mühelleb mektubu okuyunca gelenlere şunları söyledi: “Allaha yemin ederim, elime geçirdiğim bölgeleri bana tahsis etmedikçe ve Beytulmalden benimle birlikte olanları güçlendirecek kadar malı ayırıp vermedikçe onların üzerine gitmeyeceğim.”
Onun bu teklifini kabul edip bu konuda ibn ez-Zübeyre bir mektup yazdılar. ibn ez-Zübeyr de kabul etti. Bunun üzerine Mühelleb Basra halkı arasından kahramanlık ve şecaatlerini bildiği on iki bin kişi seçti. Muhammed bin Vasi, Ensardan Abdullah bin Riyah, Muaviye bin Kurra el-Müzeni, Ebu imrah el-Cevbi bunlar arasında idi.
Hariciler,el-Cisr, el-Asgar denilen yerde oldukları sırada Mühelleb onların üzerine yürüdü. Basralıların ileri gelenleri ve eşrafı ile birlikte olmak üzere onlarla çarpıştı ve onları köprüden uzaklaştırdı. Halbuki Basraya girmelerine ramak kalmıştı. el-Cisr el-Asgar diye bilinen küçük köprüden,elCisr el-Ekbere kadar çekildiler. Mühelleb atlıları ve piyadeleriyle birlikte onların üzerine yürüdü. Hariciler, Mühellebin yaklaşmış olduğunu görünce daha da yukarılara çekildiler.
Harise bin Bedr Mühellebin Ezarika (Ezrakiler) ile çarpışmak üzere komutan tayin edildiği haberini alınca, yanında bulunanlara şunları söyledi:Dönün, dolaşın, istediğiniz yere gidin.
Beraberindekilerle birlikte Basraya doğru gitti. Haris bin Ebi Rabiayı Mühellebe geri gönderdi. Haris ise beraberindekilerle birlikte Basraya gitmek üzere Düceyl Nehrinde bir gemiye bindi. Bu sırada Hariciler tarafından takip edilmekte bulunan, silahlarını kuşanmış birisi Hariseye geldi. Temimli olan bu adam Harisenin kendisine yardımcı olmasını isteyerek bağırdı ve kendisini de gemiye almasını istedi. Harise gemiyi nehrin kıyısına yaklaştırmak istedi; fakat kıyı çamurlu idi. Temimli gemiye atılınca içinde bulunanların hepsi tümüyle suya düştü ve boğulup gitti.
Mühellebe gelince: Nehr Tiride bulunan Haricilerin yanına varıncaya kadar yoluna devam etti. Hariciler yollarını Ehvaza doğru çevirdiler. Bu sefer Mühelleb haber toplayıp iletmeleri için karargahlarına casuslar gönderdi. Mühelleb, Ehvaza gittikleri haberi erişince onların üzerine yürüdü. Nehr Tiride kardeşi Muarik bin Ebi Sufrayı vekil bıraktı. Ehvaza varınca Hariciler Onun öncü kuvvetleriyle çarpıştılar. Mühellebin öncü kuvvetlerinin başında oğlu Muğire bin Mühelleb bin Ebi Sufra bulunuyordu. Bunlar etrafta sağa sola dağıldıktan sonra tekrar geri döndüler.
Hariciler onların bu şekilde direndiklerini görünce Sukul-Ehvazdan Menazire yürüdüler. Mühelleb de onları takip etti. Yaklaştıklarında Hariciler Mühellebin Nehr Tirideki askerlerinin üzerine Ebu Sufranın mevlası olan Vakidin komutasında bir grup kişiyi gönderdiler. Nehl Tiride ise el-Muarik bulunuyordu. Onu öldürüp astılar. Mühelleb bunu haber alınca oğlu Muğireyi Nehr Tiriye gönderdi. Amcası el-Muariki asılı olduğu yerden indirip defnetti, halkı teskin etti ve orada bir grup asker bırakarak kendisi de babasının yanına dönerek Sulaf denilen yerde konakladı.
Mühelleb son derece ihtiyatlı ve oldukça tedbirli bir kimse idi. Konakladığı zaman mutlaka hendek bulunan bir yerde konaklar, savaşa hazır bir durumda karargahını kurar ve kendisinin etrafında da bekçiler görevlendirirdi. Haricilerle birlikte Sülaf denilen yerde konaklayınca Hariciler bineklerine binip onu beklediler. Çok şiddetli bir çarpışmaya tutuştular ve her iki taraf da oldukça direndi. Hariciler Mühelleb ve arkadaşları üzerine kararlı bir hamle yapınca dağıldılar ve bazıları da öldü. Mühelleb ise yerinden ayrılmadı. O gün oğlu Muğire önemli kahramanlıklar gösterdi ve bunun etkisi de görüldü. Mühelleb arkadaşlarına seslenerek onları tekrar geri çağırdı ve yaklaşık dört bin kişi etrafında toplandı. Ertesi gün olup beraberindekiler savaşmak isteyince bazı arkadaşları kendilerinin güçsüzlükleri ve yaralılarının çokluğu sebebiyle savaşmaktan vazgeçmesini istediler. Bunun üzerine O da savaşı bırakıp geri döndü. Düceyli aştı ve ancak tek taraftan hücuma maruz kalabilecek durumda olan Akül denilen yerde konakladı.
Sulaf günü ile ilgili olarak ibn Kays er-Rukayyat şunları söylemiştir:
Meyyalılardan atlılar geldi, Cesaretin aşık ve maşuklarıydılar.
Sus bizimle onlar arasında yürüyorlardı, Sulaf ise Ezarikanın himaye ettiği bir pazar oldu. Dağılırken bize Haruri bir grup
Rast gelirse, artık onlar dinden çıkar. Her iki ordu bize geldi de,
Göğüs göğüse çarpıştık onlarla.
Bir başka Harici Sulaf hakkında şöyle der:Sülaf gününde onlardan çok bıraktık Esir ve cehennemlik ölüler.
Bu konuda şairler çokça şeyler söylemişlerdir.
Mühelleb Aküla varınca orada konaklayıp üç gün kaldı. Daha sonra Haricilerin olduğu tarafa doğru yürüdü. O sırada Hariciler, Silla ve Sillebra denilen yerde bulunuyorlardı. Onlara yakın indi. Mühelleb savaşa teşvik etmek amacıyla askerlerine çok şeyanlatıyor, fakat bunların herhangi bir etkisini görmüyordu. Sonunda bir şair bu konuda şöyle dedi:
Sen gençsin, ama ne genç! Keşke söylediklerin doğru olsa!
Bazıları Onayalancı lakabını takmışlardı. Bazı kimseler de Onun her halükarda yalan söylediğini zannediyordu. Halbuki öyle değildi. O sadece bunu düşmanına karşı bir taktik olarak yapıyordu.
Mühelleb Haricilere yakın bir yerde karargahını kurdu ve etrafına hendek kazdıktan sonra silahlıları yerleştirdi, etrafa gözcüler ve bekçiler saldı. Herkes sancağının etrafında, olması gereken yerdeydi. Hendeğin giriş yerleri de muhafaza altında bulunuyordu. Hariciler Onun gece istirahatını ve gafil bir zamanını yakalamak istedikleri zaman her şeyin son derece sağlam olarak yerinde durduğunu görüyor ve geri dönüyorlardı. Bu bakımdan Hariciler Mühellebden daha çetin hiç bir kimseyle savaşmış değildirler.
Daha sonra Hariciler Ubeyde bin Hilal ile Zübeyr bin Mahuzu bir grup asker ile birlikte Mühellebin askerine geceleyin baskın yapmak üzere gönderdiler. Sağdan ve soldan bağırarak hücum etmek istedilerse de onların savaşmağa hazır ve uyanık olduklarını gördüklerinden ellerine bir şey geçiremediler. Sabah olunca Mühelleb savaş nizamında onların üzerine yürüdü. Ezd ve Temimlileri sağına, Bekir bin Vail ile Abdul-Kayslıları soluna, el-Aliye halkını da ordunun merkezine yerleştirdi. Hariciler ise sağ kanatları Yeşkurlu Ubeyde bin Hilal, sol kanatları Zübeyr bin Mahuzun emri altında ortaya çıktılar. Savaş aracı itibariyle Hariciler Basralılardan üstündü, atları da daha iyi idi; çünkü her tarafı dolaşmış ve Kirman ile Ehvaz arasında bulunan bölgeyi silahlardan arındırmışlardı. Son derece şiddetli bir çarpışmaya başladılar. Her iki taraf da gün boyunca büyük bir sabır ve metanet gösterdi. Arkasından Hariciler görülmemiş bir şekilde hücuma giriştiler. Basralılar oldukça dehşete düştüler ve bozguna uğradılar. Kimse kimseyi görmez oldu. Onların bozguna uğrayıp kaçışmaları Basraya kadar devam etti. Öyle ki Basra halkı esir düşmekten bile çekindiler.
Fakat Mühelleb atik davranarak bozguna uğrayanlardan daha önce varıp, yüksekçe bir yere çıktı ve şöyle seslendi: “Ey Allahın kulları yanıma geliniz!” Onun bu seslenişi sayesinde hepsi kendisinin kavminden olan Ezdlilerden olmak üzere üç bin kişi toplandı. Onları görünce sayılarını yeterli buldu, bir konuşma yapıp savaşa teşvik etti ve onlara zafer vaat etti. Ayrıca her bir adamın on adet taş almasını emrettikten sonra şunları söyledi: “Şimdi bizimle birlikte onların karargahına doğru yürüyünüz. Şu anda onlar kendilerini emniyette hissediyorlar. Atlıları ise sizin arkadaşlarınızı takip etmek üzere çıkmış bulunuyor. Allaha yemin ederek şunu söylüyorum, onların karargahındaki şeyler sizin için ganimet olarak mubah oluncaya ve emirlerini öldürünceye kadar atlılarının geri döneceklerini ummuyorum.” Etrafında toplananlar bu teklifini kabul ettiler, O da onları yanına alıp geri döndü. Hariciler aniden karargahlarının bir tarafında Mühellebin kendileriyle çarpışmakta olduğunu fark ettiler. Abdullah bin Mahuz ve yanındakiler onlarla karşılaşınca Mühelleb ile birlikte bulunanlar onları taşa tuttular. Sonunda zor duruma düşürdüler, arkasından mızraklarıyla ve kılıçlarıyla vurup öldürmeye başladılar. Bir müddet bu şekilde çarpıştıktan sonra Abdullah bin Mahuz ile pek çok arkadaşının öldürüldüğü görüldü. Mühelleb onların karargahlarında ne varsa ganimet aldı. Bu sırada Basralıların peşine takılmış olanlar geri dönüyordu. Mühelleb onları yakalayıp öldürecek atlılar ve piyadeler yerleştirmişti. Bu bakımdan Hariciler zelil olmuş ve yenik düşmüş olarak geri döndüler, Kerman ve Esbahan yakınlarına çekildiler.
Mühelleb ile birlikte bulunanların taşlarla savaşmalarını gören Haricilerden birisi şöyle dedi:Onlarla birlikte bizi öldürmek için taşlarla geldi üzerimize; Sorarım sana, hiç şerefliler taşlarla öldürülür mü?
Mühelleb onların işini bitirince Musab bin ez-Zübeyr Basra emiri olarak gelip Haris bin Ebi Rabiayı azledinceye kadar yerinden ayrılmadı. Bu gün ile ilgili olarak Abdlı es-Saletan şunları söyler:Sila ve Sillebrada öyle şerefli Yiğitler yatıyor ki yanaklarının altında yastık yok.
Abdullah bin Mahuz öldürülünce yerine vekil olarak ez-Zübeyr bin Mahuzu bıraktı.
Mühelleb Haris bin Ebi Rabiaya mektup yazarak kazandığı zaferi bildirdi. Haris de bu mektubu orada bulunanlara okuması maksadı ile Mekkede bulunan ibn ez-Zübeyre gönderdi, ayrıca Mühellebe de şunu yazdı: “Mektubun bana ulaşmış bulunuyor. Onda Allahın ihsan ettiği yardımdan ve Müslümanların kazandığı zaferden söz ediyorsun. Ezdlilerin kardeşi, ne mutlu sana! Dünyanın şerefi ve üstünlüğü, ahiretin de sevabı ve fazileti senindir.”
Mühelleb Harisin bu mektubunu okuyunca gülerek şöyle dedi: “Bu kimse beni sadece Ezdlilerin kardeşi olarak mı tanıyor! O katı bir Bedevi Araptan başka bir şey olamaz.”
Denildiğine göre, Osman bin Ubeydullah bin Mamer Haricilerle çarpışmıştır. Nafi bin Ezrak ise Müslimden öncedir. Osman Haricilerle çarpışmasında öldürülmüş ve arkadaşları Haricilerden pek çok kişi öldürüldükten sonra dağılmışlardı. Bunun üzerine Basralılar Harise bin Bedr el-Gudaniyi göndermişler, Harise onları bu şekilde görünce kendileri ile baş edemeyeceğini anlamış ve arkadaşlarına şöyle demişti:Dönün dolaşın, istediğiniz yere gidin!
Daha sonra onun arkasından Müslim bin Ubeys gitmişti.
Denildiğine göre, Mühelleb Haricileri Basradan Ehvaz tarafına püskürtünce senenin geri kalan kısmını Dicle bölgesindeki meskun yerlerin haracını ve askerlerinin geçimliğini toplamakla orada geçirmişti. Basralılardan o kadar yardım gelmişti ki, sonunda Onunla, birlikte olanların sayısı otuz bin kişiyi bulmuştu.
Buna göre Haricilerin bu yenilgisi 66 yılında (684-685 M.) olmuş olur.NECDE BiN AMiR EL-HANEFi
Necdenin nesebi şöyledir: Babasının adı Amirdir, Onun babası Abdullah, Onun babası Saad, Onun babası Müferricdir. Hanifeoğullarına mensuptur.
Necde daha önce ibnul-Ezrak ile birlikte idi. ibnul-Ezrak mezhebinde daha önce sözü edilen hususları ortaya koyunca ondan ayrılıp Yemameye gitti. Ebu Talutu kendisinin itaatine girmek üzere davet etti. Daha sonra oradan el-Hadarim denilen yere gitti ve burayı talan etti. Burası Hanifeoğullarına ait bir yerdi. Muaviye bin Ebı Süfyan burayı onlardan almış ve kendilerinin, çocuklarının ve hanımlarının sayısı dört bini bulan köle yerleştirmişti. Necde bunları ganimet olarak almış ve arkadaşları arasında paylaştırmıştı. Böylece ve zamanla Necdenin etrafındaki topluluk sayıca arttı. Bu olay Hicretin 65. yılında cereyan etmişti.
Daha sonra Bahreynden, bir başka görüşe göre de Basradan yola çıkmış olan ve ibn ez-Zübeyre götürülmek istenen bazı mallar ve başka bir takım şeyler taşıyan bir kervanın yolunu kesmiş, onu ele geçirmiş ve Hadarimde bulunan Ebu Talutun yanına götürerek kendi arkadaşları arasında paylaştırmıştı. Necde şöyle demişti: “Bu kervandaki malları paylaştırın, bu köleler de tarlalarınızda sizin için çalışsın, şüphe yok ki bu sizin için daha faydalıdır.”
Onların çevresinde bulunanlar bu malı paylaştırdılar ve: “Necde bizim için Ebu Taluttan daha iyidir.” deyip arkasından Ebu Taluta olan beyatlerini bozarak Necdeye beyat ettiler. Ebu Talut da aynı şekilde Necdeye beyat etti. Bu olay 66. yılda olmuştu ve Necde o sırada otuz yaşında bulunuyordu.
Bundan sonra Necde kalabalık bir asker grubu ile birlikte Kaab bin Rabia bin Amir bin Sasaaoğulları üzerine yürümüş onlarla Zul-Mecaz denilen yerde karşılaşmış, bozguna uğratarak, eline geçirdiği herkesi öldürmüştü. Fakat Kuşeyroğullarına mensup Kurra bin Hubeyrenin iki oğlu Kilab ve Atıf kaçmayarak sabrettiler ve öldürülünceye kadar çarpışmalarına devam ettiler. Cadlı Kays bin er-Rukad geri dönüp kaçmış, baba bir kardeşi Muaviye Ona yetişerek kendisini bineğinin terkisinde taşımasını istemiş se de kabul etmemişti.
Necde oradan tekrar Yemameye geri dönmüş, etrafındakilerin sayısı çoğalarak üç bini bulmuştu. Arkasından Necde altmış yedi yılında Bahreyne gitti. Ezdliler şöyle dedi: “Bizler Necdeyi kendi yöneticilerimizden daha çok seviyoruz; çünkü o zulmü reddediyor, bizim yöneticilerimiz ise bunu caiz görüyorlar.” Bu bakımdan Onunla barış yapmaya karar verdiler. Fakat Abdul-Kayslılar ile Ezdlilerin dışındakiler Onunla savaşmayı kararlaştırdılar. Bir kısım Ezdliler onlara şöyle dediler: “Necde sizlere bizden daha yakındır; çünkü sizin tümünüz Rabiadansınız, o bakımdan Onunla savaşmayınız.” Diğer bir kısmı ise şöyle diyorlardı: “Bizler Haruri ve dinden çıkmış birisi olan Necdenin hükümlerinin üzerimizde uygulanmasını kabul edemeyiz.”
Necde ile Ona karşı olan BahreynlilerKatif denilen yerde karşılaştılar. Abdul-Kayslılar bozguna uğradı, onlardan pek çok kişi öldürüldü ve Necde Katif halkından eline geçirebildiği herkesi esir aldı. Bununla ilgili olarak şair şöyle demiştir:Ben Abdul-Kaysa Katif günü öğüt verdim, Fakat “kabul etmiyoruz” dediler, artık öğüdümün faydası ne!
Necde Katifde ikamet edip oğlu el-Mutarrahı bir grup asker ile birlikte Abdul-Kayslılardan kaçanların üzerine yolladı. Bu kaçan Abdul-Kayslılar Onunla es-Suveyr denilen yerde çarpıştılar. Necdenin oğlu el-Mutarrah ile beraberinde bulunanların bazısı bu çarpışmada öldürüldü.
Necdeel-Had denilen yere bir askeri birlik göndermiş ve bunlar buranın halkına karşı zafer kazanmışlardı. Böylelikle Necde Bahreynde yerleşmiş oldu. Hicretin altmış dokuzuncu yılında Musab bin ez-Zübeyr Basraya gelince Necdenin üzerine Leysli Abdullah bin Umeyrin başkanlığında on dört bin kişilik bir ordu gönderdi. Şöyle demeğe başlamıştı: “Ey Necde, yerinden ayrılma! Biz ise kesinlikle kaçmayız.” ibn Umeyr Katif denilen yerde Necdenin yanına ulaştı ve gafil olduğu bir sırada üzerine vardı. Uzun süre çarpıştıktan sonra birbirlerinden ayrıldılar. Sabah olduğu zaman ibn Umeyr askerleri arasından görmüş olduğu ölü ve yaralılardan dehşete kapıldı. Necde onların üzerine bir hamle daha yapınca fazla dayanamadan bozguna uğradılar. Necde ise onlara hiç acımadı ve karargahlarında bulunan ne varsa ganimet olarak aldı. Bu arada aralarında ibn Umeyre ait bir Um Veledin de bulunduğu bir takım cariyeleri esir aldı. Necde ibn Umeyrin bu cariyesine, efendisine geri çevirmek için teklifte bulunduysa da o şöyle dedi: “Beni bırakan bir kimseye ihtiyacım yoktur. ”
ibn Umeyrin bozguna uğramasından sonra Necde bu sefer de Uman üzerine bir ordu gönderdi, başına da Hanifeoğullarından Atiyye bin Esvedi komutan tayin etti. O zaman Umanı oldukça yaşlı birisi olan Abbad bin Abdullah eline geçirmiş bulunuyordu. Abbadın iki oğlu olan Said ve Süleyman ise denizden gidip gelen gemilerden öşür alıyor ve bölgeden haraç topluyorlardı. Atiyye onların üzerine gelince Onunla çarpıştılar. Abbad öldürüldü, Atiyye de bölgeyi eline geçirdi. Bir kaç ay burada kaldıktan sonra oradan ayrıldı ve Künyesi Ebu-Kasım olan bir adamı kendisinin yerine vekil olarak bıraktı. Ancak Abbadın iki oğlu Said ve Süleyman ile Uman halkı Onu öldürdü.
Daha sonra Atiyye ileride -Allahın izniyle- sözünü edeceğimiz şekilde Necdeye muhalefet ederek Umana geri dönmüş, ancak orayı eline geçiremediğinden deniz yoluyla Kermana gitmiş, orada dirhem bastırmış,. bunlaraEt-Ateviye adını vermiş ve Kermanda ikamet etmişti. Daha sonra Mühelleb üzerine bir ordu gönderince Sicistana oradan da Sinde kaçmak zorunda kalmıştı. Nihayet Mühellebin atlıları Kandabilde rastlayıp Onu öldürmüşlerdi. Onu Haricilerin öldürdüğü de söylenmiştir.
Yine ibn Umeyr bozgunundan sonra Necde zekatlarını toplamak için çölde bulunan göçebelere görevliler göndermişti. Necdenin taraftarlarıKazima denilen yerde Temimoğullarıyla çarpışmış, Tuvayl halkı da Temimoğullarına yardımcı olmuş ve Haricilerden bir kişiyi öldürmüşlerdi. Bu sebeple Necde Tuvayllıların üzerine baskın yapmak üzere bazı atlıları göndermiş, bunlar yaklaşık otuz kişi öldürmüş ve bir takım esirler de alıp dönmüşlerdi. Arkasından Necde itaate davet etmiş onlar da bu daveti kabul etmişler ve Necde de zekat almağa başlamış. Daha sonra Necde yanına hafif kuvvetler alarak Sana üzerine yürümüş, Sana halkı da arkasından büyük bir ordunun gelmekte olduğu düşüncesiyle Ona beyat etmişlerdi. Ancak Sanalılar yardımın gelmediğini görünce beyat ettiklerine pişman olmuşlardı. Necde bunu haber alınca onlara şöyle dedi: “Arzu ediyorsanız, beyatinizi bozabilirsiniz. Böylece sizler bu beyatten kurtulmuş olursunuz. O zaman da biz sizinle savaşırız.” Fakat Sanalılar Ona: “Hayır, biz beyatimizden vazgeçmiyoruz.” diye karşılık verdiler. Ayrıca Necde Sanalı muhalifleri üzerine de görevliler göndererek onlardan zekat toplatmıştı. Aynı şekilde Ha-ramuta Ebu Fudeyki göndermiş, Ebu Fudeyk de buranın halkından zekat toplamıştı.
Necde 68 yılında, bir başka görüşe göre 69 yılında sekiz yüz altmış kişi ile birlikte haccetti. iki bin altı yüz kişi ile birlikte haccettiği de söylenir. ibn ez-Zübeyr ileher birisi kendi taraftarlarına namaz kıldırmak, onlarla birlikte ayrı ayrı vakfede bulunmak ve birbirlerine hücum etmemek üzere barış yapmıştı.
Necde Arafat vakfesinden indikten sonra Medine üzerine yürüdü.
Medine halkı onunla savaşmak üzere hazırlıklara başladı; hatta Abdullah bin Ömer de kılıç kuşandı. Necde Nahle varınca ibn Ömerin de silah kuşandığını haber alması üzerine Taife döndü. Orada Osmanın torunu olan Abdullah bin Amra ait ve sütannesinin yanına gelmiş bulunan bir kızı ele geçirip kendi yanına aldı. Taraftarlarından biri: “Necde bu cariyeye karşı çok hassastır, Onu bu konuda sınayınız.” dedi. Onlardan biri bunun üzerine bu cariyeyi satmasını isteyince Necde şöyle cevap verdi: “Ben bu cariyeden bana ait olan payımı azat etmiş bulunuyorum, o bakımdan o hürdür.” Adam: “O halde beni onunla evlendir.” deyince de Necde: “Bu kız ergenlik yaşına gelmiş bulunuyor. Bu bakımdan o bu konuda karar vermekte benden daha yetkilidir. Onun görüşünü soracağım.” diyerek yerinden kalkıp gitti. Daha sonra döndüğünde şöyle dedi: “Kendisine sordum, evlenmek istemediğini söyledi.”
Denildiğine göre Abdülmelik yahut da Abdullah bin ez-Zübeyr Ona mektup yazmış ve şöyle demiş: “Allaha yemin ederim, ona bir zarar verecek olursan ülkeni atlılarıma çiğneteceğim ve orada Bekr-oğullarına mensup tek bir kimseyi bırakmayacağım.”
Necde ibn Ömere bir mektup yazarak bazı konularda sorular sormuş, ibn Ömer de Ona: “ibn Abbasa sorun.” deyince, ibn Abbasa gidip sormuşlardı. ibn Abbasa sorulan bu sorular meşhurdur.
Necde Taiften ayrılınca Asım bin Urve bin Mesud es-Sakafi gelip kavmi adına beyatte bulundu. Bu bakımdan Necde Taife girmedi. Haccac ibn ezZübeyr ile savaşmak üzere Taife geldiğinde Asıma: “Behey iki yüzlü, sen Necdeye beyat mi ettin?” diye çıkışMış, Asım Ona şu cevabı vermişti:
“Evet, Allaha yemin ederim, beyat ettim. Ve ben ikiyüzlü değil, hatta on yüzıüyüm. Ben Necdeye beyat ettim ve böylece hem kavmime, hem de ülkeme zarar vermesini önledim.”
Necde, Haruk diye bilinen ve asıl adı Harrak olan birisini Taif, Tebale ve Serat üzerine zekat tahsildarı olarak görevlendirmiş, ayrıca Saad et-Talaii de Necran dolaylarındaki bölge üzerine tayin etmişti. Necde Bahreyne döndüğünde, Bahreyn ile Yemameden Haremeyne (Mekke ve Medineye) gönderilmekte olan erzak maddelerinin gitmesini, yasakladı. Bunun üzerine ibn Abbas Ona şu mektubu yazdı: “Sümame bin Üsal islama girince Mekke halkına yiyecek göndermeyi kesti. O zaman Mekke halkı müşrik idi. Fakat Resulallah Ona mektup yazdı ve şunları söyledi: “Mekke halkı Allahın halkıdır, o bakımdan sen onlara yiyecek göndermeyi kesme.” Bunun üzerine Sümame onlara tekrar yiyecek gönderdi. Şimdi sen bizler Müslüman olduğumuz halde, erzakımızı kesmiş bulunuyorsun.” Bu mektup üzerine Necde, yeniden Haremeyne yiyecek göndermeğe başladı.
Necdenin zekat toplayıcıları bölgelerde ihtilaf çıkıp da artık herkes onlara karşı ümitlenmeğe başlayıncaya kadar zekat toplamağa devam ettiler.
Haruka gelince, Onu Taifte ele geçirmek istedilerse de kaçtı. Akabeden geçmekte iken kendisini arayan bir grup karşısına çıkageldi ve bunlar taşlayarak Onu öldürdüler.