"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Horasan halkının selm bin ziyada beyat etmesi ve abdullah bin hazımın durumu

Selm bin Ziyad Horasanda Yezidin ölüm haberini alınca bunu gizledi. Bunun üzerine ibn Arade şu beyitleri söylemişti:
Ey kapılarını kapayan Melik! Çok büyük işler oldu, Harre de ölüler bir de Kabuldekiler. Yezidin gizli haberi ise ilan edildi. Ey Ümeyyeoğulları! Sizin son mülkünüz Huvarindeki bir ceset mi oldu? Ölüm kapısını çaldı, başının da ucunda Bir bardak ve şarap damlayan bir kırba Hıçkırarak ağlıyor Yezidin sarhoşluğuna, Ve her sabah ağlayarak oturup kalkıyor.
ibn Arade şiirini açık açık okuyunca Selm de Muaviyenin oğlu Yezid ile Yezidin oğlu Muaviyenin öldüklerini açık açık ilan etti ve halkı bir halife seçilinceye kadar kendisinin söyleyeceklerini kabul edeceklerine dair beyat etmeye çağırdı. Onlar da Ona istediği şekilde beyat ettiler, fakat iki ay sonra bu beyatlerini bozdular. Selm onlara oldukça iyilik yapmıştı ve onlar tarafından sevilen bir kişiydi. beyat bozulunca Selm onların başına Mühelleb bin Ebi Sufrayı vekil olarak tayin edip oradan ayrıldı. Serahsa varınca Kays bin Salebe bin Rabiaoğullarından bir kişi olan Süleyman bin Mersed ile karşılaştı. Süleyman Selme şunu sordu: “Sen Nizardan bir kimse bulamadığın için mi Horasana Yemenden birisini vekil bıraktın?” (Yemenden birisi ile Mühellebi kastediyor. Mühelleb Yemenlilerin Ezd koluna mensup birisi idi.) Bunun üzerine Selm, Süleymanı Merv er-Ruz Fariyab, Talekan ve Cuzecan üzerine vali tayin etti. Diğer taraftan Evs bin Salebe bin Züferi -ki Basradaki Evs sarayının sahibidir- de Herat üzerine vali tayin etti. Nisabüra varınca Abdullah bin Hazim ile karşılaştı. Abdullah: “Horasanda kimi vali bıraktın?” deyince Selm durumu bildirdi. Bu sefer Abdullah: “Sen bu bölgede vali tayin edecek kimseyi bulamadın mı ki, Horasanı Bekir bin Vail Kabilesi ile Yemenliler arasında paylaştırdın? Sen Horasan Valiliğini bana verdiğine dair bir ahitname yaz!” deyince Selm kendisine böyle bir ahitname yazdı ve ayrıca Ona yüz bin dirhem verdi.

ibn Hazim Merve gitti. Mühelleb Onun gelmekte olduğu haberini alınca Cüşem bin Saad bin Zeyd Menat bin Teymoğullarından bir adamı vekil bıraktı. ibn Hazim buraya varınca Cuşemli Ona karşı durdu ve aralarında bir vuruşma meydana geldi. Cuşemliye atılan bir taş alnına isabet etti ve daha sonra birbirlerinden ayrıldılar. Sonunda ibn Hazim Horasana girdi, Cuşemli de bu olaydan iki gün sonra öldü.
Daha sonra ibn Hazim Merv er-Rüzda bulunan Süleyman bin Mersedin üzerine yürüdü, Onunla bir kaç gün çarpıştıktan sonra Süleyman öldürüldü. Arkasından Talekanda bulunan Amr bin Mersedin üzerine yürüdü. Uzun bir çarpışmadan sonra Amr bin Mersed öldürüldü, onunla beraber olanlar bozguna uğrayıp kaçtılar ve Heratta bulunan Evs bin Salebeye katıldılar. ibn Hazim oradan Merve geri dönünce Merv er-Rüzda bulunan Bekir bin Vailoğullarına mensup kişiler Herata kaçtı. Aynı şekilde Horasanda bulunan Bekroğullarına mensup diğer kollar da gelip Heratta toplandılar. Heratta oldukça kalabalıklaşınca Evs bin Salebeye şöyle dediler: “Bizler sana ibn Hazim üzerine yürümen ve mudarlıları Horasandan çıkarman şartıyla beyat etmek istiyoruz.” Ancak Evs onların bu tekliflerini kabul etmeyince Çehdemoğullarının antlaşmalıları olan Suhayboğulları Ona şöyle dediler: “Bizler kesinlikle Mudarlılarla bir şehirde olamayız, çünkü onlar Mersedin iki oğlu olan Süleyman ve Amrı öldürmüş bulunuyorlar. Ya bizimle bu şartları kabul ederek beyatleşirsin, yahut da biz de senden başkasına beyat ederiz.” Bunun üzerine Evs şartlarını kabul etti, onlar da Ona bey at, ettiler. ibn Hazim onların üzerine yürüdü ve Merv ile Herat arasında bulunan bir vadide karargahını kurdu. Bekroğullarına mensup olanlar Heratın dışına çıkıp hendek açmayı teklif ettiler. Evs kendilerine: “Hayır, şehirde kalalım, çünkü bu şehir çok sağlam ve korunması kolay bir yerdir. ibn Hazime zaman kaybettirelim. Sonunda, usanacak ve bize istediğimizi verecektir.” dediyse de onlar, Onun bu görüşünü kabul etmediler. Bunun üzerine şehrin dışına çıktılar ve bir hendek açtılar. ibn Hazim bir seneye yakın bir süre onlarla çarpıştı. Sonunda Dablı HilalOna şöyle dedi: “Sen, kardeşlerin ve atalarının çocuklarıyla savaşıyorsun. Arzu ettiğini elde edersen bundan sonra zaten yaşamaktan hayır beklenmez. Onları hoşnut edecek bir şey versen de bu işi bir yoluna koysak?” ibn Hazim şu cevabı verdi: “Allaha yemin ederim, bizler Horasanı bırakıp gidecek olsak bile onlar razı olacak değiller.” Bu sefer HilalOna şöyle dedi:
“Allaha yemin ederim, ne ben, ne de bana itaat eden herhangi bir kimse onlara özür beyan etmediğin sürece seninle birlikte çarpışmayacağız.” Bunun üzerine ibn Hazim: “O halde seni onlara elçi olarak gönderiyorum; git, onları razı et.” dedi.
Hilal, Evs bin Salebenin yanına giderek Allahtan korkmasını ve, akrabalığı göz önünde bulundurarak bu kabilenin bağlarını korumasını istedi. Evs Hilale: “Peki, Suhayboğulları ile görüştün mü?” diye sorunca, Hilalin: “Hayır!” demesi üzerine Evs: “Haydi git, onlarla görüş!” dedi. Hilal yanından çıkıp, ileri gelenlerden bir grup kimse ile karşılaştı ve onlara ne için geldiğini söyledi. Ona: “Peki, Suhayboğullarıyla görüştün mü?” diye sorulunca Hilal:
“Suhayboğullarının nazarınızda yerleri çok büyükmüş.” dedi. Daha sonra Suhayboğullarının yanına gidip onlarla konuştu. Fakat Suhayboğulları Ona şu cevabı verdiler: “Şayet sen bir elçi olmamış olsaydın seni öldürürdük.” Bunun üzerine Hilalonlara şunu sordu: “Peki, sizi razı edebilecek bir şey var mıdır?” Onlar şöyle karşılık verdiler: “iki şeyden birisini kabul ederiz; ya Horasanı bırakıp gidersiniz, yahut da Horasanda kalırsınız, fakat bütün silahlarınızı, savaş araç ve gereçlerinizi, altın ve gümüşü bize verirsiniz.”
Hilal bu görüşmeleri yaptıktan sonra ibn Hazimin yanına döndü. ibn Hazim: “Ne haber?” diye sorunca Hilal durumu anlattı. ibn Hazim bunun üzerine şunları söyledi: “Allah Peygamberini Mudarlılardan gönderdiğinden bu yana Rabialılar Rablerine kızgındırlar.”

ibn Hazim onlarla çarpışmağa devam etti. Bir gün arkadaşlarına şunları söyledi: “Bizim burada kalışımız oldukça uzun sürdü.” Daha sonra şöyle seslendi: “Ey Rabialılar! Sizler Horasana hendeği değiştirir misiniz?” Onun bu sözleri onları Horasanı korumak için daha bir gayrete getirdi. çarpışmak üzere karşılıklı olarak seslendiler. Evs bin Salebe onları toplu olarak çıkmaktan men edip onlara eskisi gibi çarpışmalarını emretti, fakat Onun bu emrine itaat etmediler. Bu sefer ibn Hazim arkadaşlarına şunları söyledi: “Bu sizin zafer gününüz olsun, çünkü mülk galip gelenin olacaktır. Atlılarla karşılaştığınız zaman atların burun deliklerine vurunuz.” Bir süre çarpıştıktan sonra Bekir bin Vailliler bozguna uğradı ve hendeklerinin yanına varıncaya kadar kaçıştılar, sağa sola dağıldılar. Pek çok kişi hendeğin içine düştü, pek çok kişi de öldürüldü. Evs bin Salebe Sicistana kaçtı. Sicistanda yahut da ona yakın bir yerde öldü. O gün Bekrlilerden sekiz bin kişi öldürüldü. ibn Hazim Heratı ele geçirdi ve oraya oğlu Muhammedi tayin etti. Onun yanına ayrıca Utaridli Şemmas bin Disarı da bıraktı. Sakifli Bukeyr bin Vessacı güvenlik kuvvetlerinin başına getirdikten sonra Merve geri döndü.
ibn Hazim Heratta iken Türkler Kasır Esgad üzerine hücum ettiler.

Orada Ezdlilerden bazı kimseler vardı, onları kuşattılar. ibn Hazime haber gönderince ibn Hazim kendilerine Züheyr bin Hayyanı Temimlilerin başında gönderdi ve Ona: “Sakın onların uzaklaşmasına meydan vermeyesin. Onları görür görmez üzerlerine hamle yapınız!” diye talimat verdi. Züheyr oldukça soğuk bir günde onlara yetişti.
Karşılaştıklarında üzerlerine hamle yapıldı ve Türkler bozguna uğradı. Gece boyunca onları takip ettiler. Züheyr geri döndüğünde mızrağını tutan eli soğuktan tamamıyla uyuşmuştu. Bunun üzerine iç yağı ısıtıp elinin üzerine koydular ve o yağla elini oğuşturdular. Ayrıca ateş de yaktılar ve eli açılıp çalışmaya başladı. Daha sonra oradan Herata geri döndü. Bununla ilgili olarak Sabit Kuma şu beyitleri söyledi:
Canım feda o Temimli atlılara! O zor durumlarda nasıl da direndiler! Bahili sarayında gördüler benim Savunan azkeri nasıl savunduğumu! Mızrağım kırıldıktan sonra keskin kılıcımla Püskürtürüm onları gerileten kılıcımla… Kaynar ölüm suyunu dökerim üzerlerine, Şaraba düşkünün şarap kabına atılışı gibi. Şayet şeriksiz Allah olmasaydı, Ve bir de benim meliklerini vuruşum, Disaroğullarının kadınları
Dağılırdı Türklerin önünde.