"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
İslam Tarihi - İbnül Esir
Mesnevi Şerif - Mevlana
Peygamberler Tarihi
Tabakat - İbn Sad
Mitoloji
Diğer Kitaplar

İbn ziyadın şama kaçması

Daha sonra Ezd ile Rabia kabileleri kendileri ile başkaları arasında bulunan antlaşmayı yenilediler. ibn Ziyad da onlar arasında antlaşma bitinceye kadar büyük miktarda servet harcadı. Onlar yeniledikleri bu antlaşma ile ilgili olarak iki ayrı nüsha yazdılar. Bunlardan bir tanesi Mesud bin Amrın yanında kalmıştı. Ahnef Ezdlilerin Rabiadan bu talepte bulunduklarını işitince: “Kendilerine gelecek olurlarsa onlar hala tabi olmağa devam edeceklerdir.” demişti.
Bunlar kendi aralarında antlaşıp ibn Ziyadı tekrar Darul-emareye iade etmek üzere ittifak edince başlarında Mesud bin Amr olmak üzere yola koyuldular. ibn Ziyada: “Sen de bizimle birlikte gel!” dedilerse de o onlarla beraber gitmeyip yanlarında süvari olarak kölelerini gönderdi ve kölelerine:
“Onlar iyi veya kötü ne söylerlerse söylesinler mutlaka onu bana bildireceksiniz.” talimatını verdi. Mesud bir yola varır ve bir kabilenin yanından geçer geçmez bu kölelerinden biri geri döner ve ibn Ziyada durumu haber verirdi. Rabialılar da Malik bin Misma başkanlığında yola koyuldu. Bunlar Mirbed yolunu takip ettiler, Mesud Basraya varıp mescide girdi, minbere çıktı. Tam o sırada Abdullah bin Haris emirlik sarayında bulunuyordu. Ona:
“Mesud, Yemenliler ve Rabia yola koyuldular. Şimdi halk arasında kötülük baş gösterecek, sen onların arasını düzeltsen, yahut da Temimoğulları ile birlikte onların üzerine gitsen.” denildiyse de Abdullah: “Allah onları benden uzak tutsun. Hayır, Allaha yemin ederim, ben onları düzeltmek için kedimi ifsad etmem.” diye cevap vermişti. Daha sonra Mesud taraftarlarından birisi şöyle demeye başladı:
Ben Bebbeyi evlendireceğim, Bir cariye ile, bir çadırda. Bu cariye bir bebeğin başını tarayacak!
Bu Ezdlilerin söyledikleridir, ancak Mudara mensup olanlar; “Abdullah küçükken annesi Onu oynatıyor ve bu mısraları okuyordu.” derler.
Mesud minbere çıktı, Malik bin Misma ise Temimoğullarının evlerine doğru yürümeye koyuldu. Nihayet Adiyoğullarının bir yoluna girdi ve onların evlerini ateşe verdi, çünkü Malik ibn Hazimin Heratta Rabia Kabilesinden sorup sual etmeden pek çok kişiyi öldürmesine içerlemişti. Diğer taraftan Temimoğulları Ahnefin yanına gelerek Ona şunları söylediler: “Ey Eba Bahr! Rabia ve Ezd birbirleriyle anlaşmış ve şu anda bunlar geniş alana bile girmiş bulunuyorlar.” Ahnef onlara: “Sizler mescide onlardan daha layık değilsiniz.” diye cevap verince bu sefer: “Bunlar saraya bile girdiler.” dediler. Bunun üzerine Ahnef: “Sizler saraya onlardan daha layık değilsiniz.” diye cevap verdi. Bu sırada bir kadın Ona içinde ateş bulunan bir buhurdanlık getirerek şunları söyledi:

“Sen kim, başkanlık kim! Sen ancak koku sürünmesi gereken bir kadın olabilirsin.” Ahnef Ona şöyle cevap verdi: “Al o kokuyu sen münasip bir yerine sür!” Ahnefden bundan daha kötü bir söz işitilmedi. Daha sonra Ona gelerek şunları söylediler: “Bizden bir kadının halhalı zorla alındı. Senin yolun üzerinde bulunan elbise boyacısını öldürdüler. Mescidin kapısındaki yatalak adamı öldürdüler. Malik bin Misman Adeviyyeoğullarının yoluna girdi ve oradaki evleri yaktı. ”
Bunun üzerine Ahnef onlara şunları söyledi: “Haydi bunun için delillerinizi getiriniz. Bundan daha az şey yapmış olmaları halinde onlarla savaşmak helal olmazdı.” Bunları yaptıklarına dair huzurunda şahitlik edilince Ahnef: “Abbad bin Husayn geldi mi?” diye sordu. “Hayır!” dediler. Onun sorduğu Abbadın nesebi şöyledir: Amr bin Temimoğullarından Abbad bin Husayn bin Yezid bin Amr bin Evs.
Ahnef daha sonra: “Peki Abbad geldi mi?” diye sordu, onlar: “Hayır!” dediler. Ahnef bu sefer şöyle sordu: “Peki, Saad bin Zeyd Menat bin Temimoğullarından olan Abs bin Talik bin Rabia es-Sureymi burada mıdır?” Onlar:
“Evet!” diye cevap verince Absı çağırdı ve başındaki örtüyü çekerek bir mızrağa bağladıktan sonra Ona teslim edip şöyle dedi: “Haydi, yürü!” Abs geri dönüp gideceği zaman şöyle dua etti: “Allahım, bugün sen bu sancağı utandırma, çünkü sen daha önce de bunu utandırmamıştın.” Bunun üzerine halk: “Zebra coştu.” diye bağırmaya başladı.

Zebra Ahnefin bir cariyesi olup, bununla kinaye yoluyla kendisini kast etmişlerdi.
Abs mescide doğru gitti. Mescide giderken Abbad gelerek: “insanlar ne yaptı?” diye sordu. Ona: “Başlarında Abs olduğu halde gittiler” diye cevap verilince, şöyle dedi: “Absın sancağı altında esir olunmaz.” Daha sonra altmış atlı ile birlikte dönüp, evine gitti. Abs mescide varınca Ezdliler mescidin kapısında çarpıştılar, minberde ise Mesud duruyor ve halkı kışkırtıyordu. Temimli Gatfan bin Uneyf de bir taraftan çarpışıyor, bir taraftan da şu mısraları okuyordu:
Temime vay, o biliniyor. Mesuddan önce de meşhurdu, Siz maksure tarafını tutunuz. (Yani onu kaçırmayınız.)
Mesud minber üzerinde iken yanına gittiler, oradan indirip öldürdüler.

Bu olay 64. yılın Şevval ayının başında (Mayıs 684) oldu.
Mesud ile birlikte bulunanlar bozguna uğrayıp kaçtı. Eşyem bin Şakik bin Sevr de kaçarken birisi Ona bir mızrak darbesi vurmuş, fakat bu yaraya rağmen kurtulmuştu.
Ferezdak bununla ilgili şunları söylemiş:
Eşyem kurtulmasaydı mızraklarımızdan, Ateşimiz yanarken gitmeseydi kapıdan, MesUdun yanına gider beraber olurlardı, Ciğeri ve barsakları da etrafa dağılırdı.
Mesud minbere çıktığında ibn Ziyadın yanına gidilerek durum bildirilmiş, O da emirlik sarayına gitmek üzere hazırlanmıştı. Ardından “Mesud öldürüldü.” denmesi üzerine bineğine atlayıp Şama gitti.
Malik bin Mismaa gelince Mudardan bazı kişiler gelerek evini sardılar ve yaktılar.
ibn Ziyad kaçınca takip etmeye başladılar, fakat ele geçiremeyince Ona ait ne buldularsa talan ettiler. Bununla ilgili olarak Temimli Vakid bin Halife şu beyitleri söylemiştir:
Nice azgın ve kudurganın Tacını ve eşyasını elde ettik. Ubeydullah bunlardan biri oldu, Onun atlarını elbisesini talan edince, Bizim atlılarla Onunkiler karşılaşınca, Ah, ibn Ziyad kaçıp kurtulmasaydı!
Mesudun öldürülmesi ile ibn Ziyadın Şama gidişi konusunda az önce anlatılanlardan başka şeyler de söylenmiştir. Şöyle ki: ibn Ziyad Mesud bin Amrın kendisini himaye etmesini isteyince Mesud Onu himaye etmiş, daha sonra ibn Ziyad Şama doğru yola çıkmış, Mesud da Ezd Kabilesinden yüz kişiyi Şama varıncaya kadar Onunla birlikte göndermişti. Bir gece ibn Ziyad yolda gitmekte iken: “Deveye binmek bana ağır gelmeye başladı, bana tırnaklı bir hayvan hazırlayınız.” dedi. Bunun üzerine bir eşek üzerine bir parça kadife koydular, ibn Ziyad da bu eşeğe binerek yoluna devam etti ve uzun süre sesi çıkmadı.

Yeşkur misafir bin Şareyh anlatıyor:
“Kendi kendime şöyle dedim: Eğer bu adam şu anda uyumakta ise Ona uykusunu haram edeceğim. Ona yaklaştım ve kendisine: “Uyuyor musun?” diye sordum. O: “Hayır, kendi kendimle konuşuyordum.” diye cevap verdi. Ben kendisine: “Peki, kendi kendinle neler konuştuğunu sana söyleyeyim mi?” deyince: “Söyle,” dedi. Sonra aramızda şöyle bir konuşma geçti:”
– “Keşke Hüseyini öldürmeseydim, diyordun.”
– “Hayır, bu değil,”
– “Keşke öldürmüş olduğum kimseleri öldürmeseydim, diyordun.”
– “Bu da değil.”
– “O zaman sen keşke el-Beyda diye bilinen sarayımı yaptırmamış olsaydım, diyordun.”
– “Bu da değil!”
– “Sen keşke Dihkanlıları zekat ve haraç toplamak için görevlendirmemiş olsaydım, diye düşünüyordun. ”
– “Bu da değil!”
– “O zaman sen keşke olduğumdan daha fazla cömert olsaydım, diye söyıüyordun. ”
Bu sözü söylemem üzerine ibn Ziyad bana şu karşılığı verdi: “Benim Hüseyini öldürmemden söz ettin. Onu öldürmeyi bana Yezid söyledi, öldürmeyecek olsaydım Yezid beni öldürecekti. O bakımdan ben de Hüseyinin öldürülmesi yolunu seçtim. Saraya gelince: Ben onu Sakifli Abdullah bin Osmandan satın aldım. Yezid bana bir milyon göndermişti, ben de bunu ona harcadım. Hayatta kalacak olursam burası benim ve ailemin olur, ölecek olsam onun için hiç bir şekilde üzülmem. Dihkanlıları zekat ve haraç toplamak için görevlendirmeme gelince: Ebu Bekrenin oğlu Abdurrahman ile Zazan Ferrılh Muaviyenin yanında benim aleyhime konuşup durdular. Öyle ki pirincin kabuklarını bile dile getirdiler. Irakın haracını yüz milyon olarak gösterdiler. Bu sefer Muaviye beni azledilmek veyahut da tazminat ödemek konusunda muhayyer bırakınca azledilmekten hoşlanmadım. Ben Araplardan birisini haraç toplamak üzere görevlendirdiğim zaman haraç gelirini düşürüyordu. Onun aşiretini tazminat ödemekle karşı karşıya bırakacak ya da kendisinden tazminat isteyecek olsaydım kalpleri bana karşı kinle dolardı. Diğer taraftan bundan vazgeçseydim, Allahın malını bırakmış olurdum. Bense bu malın değer ve önemini çok iyi biliyorum. Diğer taraftan Dihkanlıların haraç toplamak konusunda daha basiretli ve daha sağlıklı bir şekilde görevlerini yerine getirdiklerini, üstelik size göre onlardan daha kolaylıkla hesap sorulabildiğini gördüm. Bununla birlikte ben Dihkanlıların hiç bir kimseye haksızlık etmemeleri için sizin aranızdan onların başına eminler görevlendirdim. Senin cömertliğim ile ilgili söylediklerine gelince: Benim şahsi malım yok ki, onu sizlere cömertçe dağıtayım. Fakat isteseydim kiminizin malını alır, kiminize verir, kiminize vermezdim. Bu sefer benim hakkımda ne kadar da cömert adam derlerdi. Senin keşke öldürdüğüm kimseleri öldürmemiş olsaydım, şeklinde söylediklerine gelince: Ben ihlaslı sözden ya da Tevhid kelimesinden sonra Haricilerden öldürdüğüm kimseler kadar beni Allaha yaklaştıracak hiç bir iş bilmiyorum. Ancak ben sana kendi kendime neler düşündüğümü şimdi haber vereyim: Diyordum ki, keşke Basralılarla çarpışmış olsaydım, çünkü onlar isteyerek bana beyat ettiler. Ve hatta çarpışmak da istedim, fakat Ziyadoğulları bana şöyle dediler. “Sen onlarla çarpışacak olursan ve onlar sana galip gelecek olurlarsa bizden hiç bir kimseyi hayatta bırakmazlar. Şayet onları terk edip ilişmezsen, bizler dayılarımızın veya akrabalarımızın yanında gider saklanırız, sen de onlara girişirsin. Ben şöyle düşünüyordum. Keşke hapistekileri çıkartsaydım ve onların boyunlarını uçursaydım. Şimdi bu iki fırsat da geçmiş olduğuna göre, keşke ben Şama varıncaya kadar hiçbir şeye karar veremeseler.”
Taberi der ki: ibn Ziyad Şama vardığında gerçekten hiçbir şeye karar verememişlerdi. Onunla birlikte sanki çocuk gibiydiler. Şama vardığında bir işe karar vermiş oldukları, ancak ibn Ziyadın onların kararını bozduğu da söy lenmiştir.
ibn Ziyad Basradan ayrıldığı zaman oraya Mesüdu vekil bırakmıştı.
Bunun üzerine Temim ve Kaysoğulları şöyle dediler: “Hayır, bizler Onu kabul etmiyoruz. Bizim cemaatimizin razı olacağı birisini tayin etmedikçe kesinlikle istemiyoruz.” Buna karşılık Mesüd da şunları söyledi: “Hayır, ibn Ziyad beni vekil tayin etmiş bulunuyor ve bunu ebediyen de bırakacak değilim. ”
Böylece Mesud yerinden ayrılıp saraya gitti. Temimliler, Ahnefin etrafında toplanarak Ona şöyle dediler: “Ezdliler mescide girmiş bulunuyor.” Ahnef onlara cevap olarak: “Orası hem onlarındır, hem de sizindir.” dedi. Bu sefer: “Onlar saraya girdiler ve Mesüd da minbere çıkmış bulunuyor,” dediler.
Bu sırada bazı Hariciler yerlerinden çıkmış ve Ubeydullahın Şama gitmek üzere geçeceği Esavire Suyu kenarında konaklamışlardı. ileri sürüldüğüne göre Ahnef bu Haricilere şöyle haber göndermiş: “Şu saraya girmiş bulunan adam hem bizim düşmanımızdır, hem de sizin. Onu size zarar vermekten hiç bir şey alıkoyamaz.” Bunun üzerine Haricilerden bir grup geldi ve Mesud minberin üzerinde yanına gelenlerden beyat almakta iken mescide girdi. Aslen Farsh olan Müslim adındaki birisi Ona bir ok attı. Söz konusu bu Müslim Basraya girmiş, Müslüman olmuş, daha sonra Haricilere katılmıştı. Onun attığı bu ok Mesudun kalbine isabet etmiş ve öldürmüştü. Herkes: “Mesudu Hariciler öldürdü.” deyince Ezdliler bu Haricilerin bulunduğu yere gittiler, onlardan kimilerini öldürdüler, kimilerini yaraladılar, geri kalanlarını da Basradan çıkarttılar.
Daha sonra Ezdlilere: “Mesudu Temimliler öldürdü.” denilince haberci göndererek durumu sordular. Bu haberciler, Temimlilerden de bazı kimselerin aynı şeyi söylediğini işitti. Bu bakımdan Ezd bir araya geldi ve başlarına Mesud bin Amrın kardeşi olan Ziyad bin Amrı getirdiler. Onlarla beraber başlarında Malik bin Misma olmak üzere Rabialılar da çıktı. Temimliler, Ahnefin yanına vardılar ve Ona: “Bunlar bizimle savaşmak üzere çıkmış bulunuyorlar.” dediler; ancak O işi ağırdan alıyor ve alelacele fitnenin üzerine gitmek istemiyordu. Bu sırada bir kadın buhurdanlıkla Onun yanına gelerek:
“Sen bunun yanında otur.” demiş ve bununla: “Sen kadının tekisin” demek istemişti.
Daha sonra Ahnef Temimoğulları ile birlikte çıktı. Basrada bulunan Kayslılar da onlara katıldılar ve hep beraber çıktılar. Her iki taraftan çok kişi öldürüldü. Temimoğulları onlara şöyle seslendi: “Ey Ezdliler, bizden ve sizden akan kanlar konusunda Allahtan korkun, Allahtan! Bizimle sizin aranızda Kuran-ı Kerim ve Müslümanlardan istediğiniz kimseler hakem olsun. Şayet sizin bizim aleyhimizde herhangi bir deliliniz var ise aramızda en değerli kimseyi bulup seçiniz ve onu öldürünüz. Şayet bizim aleyhimizde herhangi bir deliliniz yoksa bizler Allahadına size yemin ederek söylüyoruz ki, bizler Onu ne öldürdük, ne öldürülmesini emrettik, ne de öldüren kişiyi biliyoruz. Yok, bunu da istemiyor iseniz, sizin adamınıza karşılık yüz bin dirhem diyet ödeyeceğiz. ”
Arkasından Ahnef onların yanına gitmiş ve söylentilerden dolayı onlara özür beyan etmişti. Ömer bin Ubeydullah bin Mamer ile Abdurrahman bin Haris bin Hişam aralarında elçilik yaptılar. Ezdliler on kişi diyeti istediler. Temimliler onların bu tekliflerini kabul ettiler ve bu teklif üzere barış yaptılar.
Abdullah bin Haris Bebbeye gelince; O, Ömer bin Ubeydullah bin Mamer ibn ez-Zübeyr tarafından emir olarak gelinceye kadar Basralılara namaz kıldırmaya devam etti. ibn ez-Zübeyrin Ömere Basra Valiliğine getirildiğine dair bir ahit yazıp gönderdiği de söylenmiştir. Ömer bu ahitnameyi ve mektubu Umreye gitmek üzere olduğu bir sırada almış ve hemen kardeşi Ubeydullaha yazarak halka namaz kıldırmasını emretmişti. Bunun üzerine Ubeydullah da Ömer gelinceye kadar namaz kıldırmıştı. Ömer Haris bin Abdullah bin Ebi Rabia el-Mahzumi kendisinin azledildiğine dair haber getirip yerine Harisin Basra Vali-liğine getirildiğini bildirinceye kadar emir kaldı ve bu emirliği bir ay sürdü. Bu Harisel-Kuba” diye bilinir.
Denildiğine göre Abdullah bin Haris Bebbe Mesudun öldürülmesinden sonra hem asabiyet duygusu, hem de Haricilerin yayılması dolayısıyla Basralılardan ayrılmıştı. Bunun üzerine Basralılar, ibn ez-Zübeyre mektup yazarak durumu bildirdiler. ibn ez-Zübeyr de Enes bin Malike yazdığı mektupta Müslümanlara namaz kıldırmasını emretti. Enes kırk gün süreyle namaz kıldırdı. Abdullah bin Haris: “Ben kendimi fesada vermek suretiyle insanları ıslah etmek istemiyorum.” diyor ve bununla dindarlığını ortaya koyuyordu.

Bu sıralarda Nafi bin Ezrak Basradan Ehvaza gitti.
Küfelilere gelince; onlar ibn Ziyadın elçilerini daha önce sözünü ettiğimiz şekilde geri gönderdikten sonra onun, başlarında bulunan vekilini de azlettiler. Bu vekil ise Amr bin Hureys idi. Küfeliler bir araya toplanıp şöyle dediler: “insanlar bir halife etrafında toplanıncaya kadar başımıza bir adamı emir olarak tayin edelim.” Daha sonra Ömer bin Saad etrafında görüşleri birleşti. Hemdan kadınları gelerek Hüseyinin şahadeti dolayısıyla ağlamağa başladılar, erkekleri ise kılıçlarını kuşanmışlardı. Minberin etrafında dolandılar ve Muhammed bin Eşas: “Şimdi bizim hesabımızda olmayan bir durum ortaya çıkmış bulunuyor.” dedi. Kindeliler Ömer bin Saadın dayıları olması hasebiyle Onun işlerini görüyorlardı. Bunlar Amir bin Mesüd bin Umeyye bin Halef bin Vehb bin Huzafe el-Cumahi etrafında toplandılar. Amir Küfelilere bir konuşma yaparak şunları söyledi: “Her bir kavmin içtiği ve lezzet aldığı şeyler vardır. Sizler bunları uygun şekilde sağlayınız, özellikle helal olan ve övülen şeyler üzerinde durun. Şarabınızı su ile bozun ve bu duvarların arkasında gizlenin ben sizi görmeyeyim.” Bunun üzerine ibn Hemman şu beyitleri söyledi:
iç içkini, kimse kınamaz seni. Ona su da kat, Amir bin Mesuda karşı çıkma. Emirin şaraptan bir istediği var; Sen onu yalnzzken afiyetle iç, kimse gözetmez. Küp dibinde ve bulutun suyu karışmış Salkım sularını kim haram kılabilirmiş! Ben ravilerin sözlerini aktarırken işi sıkı tutmalarını istemediğimden ibn Mesudun söyledikleri hoşuma gidiyor.
Küfe halkı Ona beyat edince durumu ibn ez-Zübeyre mektup yazarak bildirdiler. ibn ez-Zübeyr de Onu Küfe valiliğinde bıraktı. Ona:Bok böceğinin yuvarladığı lakabı takılmıştı. Oldukça kısa boylu olduğu için böyle deniyordu. Muaviyenin oğlu Yezidin ölümünden sonra bu şekilde üç ay kaldı. Daha sonra ibn ez-Zübeyrin tayini ile Ensardan Abdullah bin Yezid el-Hatmi namaz kıldırmak göreviyle, ibrahim bin Muhammed bin Talha da haraç toplamak göreviyle onların yanına geldi. ibn ez-Zübeyr ayrıca Muhammed bin Eşas bin Kaysı, Musul Valiliğine tayin etti. Böylece Küfe, Basra ve bunların güneyinde bulunan Araplarla, Cezire halkı ile Şam halkı ibn ez-Zübeyrin itaati altında toplanmış oldu. Ancak Ürdün halkı Ömer bin Ubeydullah bin Mamerin emirliği altında bulunuyordu.
BasradaCarif Taunu diye bilinen hastalık baş göstermiş ve ibn Mesudun annesi bu hastalıktan ölmüştü. Onu taşıyacak kimse bulamadıklarından ücretle dört tane gayri müslim tuttular ve bunlar cesedi taşıyıp kabristana götürdüler.