"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Yezide beyat edilmesi

Denildiğine göre bu yılın Receb (Nisan-Mayıs) ayında Yezide babasının ölümünden sonra halife olarak beyatte bulunuldu. Bu konudaki farklı görüşlerden daha önce söz edilmişti. Yezid başa geçtiğinde Medine Valisi Velid bin Utbe bin Ebi Süfyan, Mekke Valisi Amr bin Said bin As, Basra Valisi Ubeydullah bin Ziyad, Kufe Valisi Numan bin Beşir idi. Yezidin Muaviyeye kendisi için beyat etmekten kaçınmış bulunan kimselerin beyatini almaktan başka yapacak bir şeyi yoktu. Velide mektup yazarak Muaviyenin öldüğünü haber verdi. Yanında küçük bir mektup daha gönderip şunları yazdı:imdi, Hüseyini, Abdullah bin Ömeri ve ibn ez-Zübeyri sana beyat edinceye kadar zorlayacaksın. Bu konuda hiç bir müsamaha söz konusu değildir, vesselam.
Velid Muaviyenin ölüm haberini alınca çok üzüldü ve olaydan oldukça etkilendi. Mervan bin Hakeme haber gönderip yanına çağırdı. Mervan, Velidden önce Medine Valisi bulunuyordu. Velid Medine Valisi olduktan sonra Mervan Onun yanına, istemeye istemeye gelirdi. Velid Onun bu durumunu görünce arkadaşlarının huzurunda Mervandan küçültücü bir şekilde söz etti. Mervan bunu haber alınca temelli Velidin yanına gelmez oldu ve bu durum Muaviyenin ölüm haberi gelinceye kadar böylece devam etti. Velid Muaviyenin ölümünden bu derece etkilenip adı geçen kimselerin de beyatini almakla görevlendirilince Mervanı yanına çağırdı. Yezidin, Muaviyenin öldüğünü haber veren mektubunu okuyunca Mervan “inna lillah… ” dedi ve rahmet diledi. Daha sonra Velid nasıl yapması gerektiği konusunda fıkrini sordu. Mervan şunları söyledi:
“Ben şu anda onları yanına çağırıp, beyat etmelerini emretmeni uygun görüyorum. Şayet beyat ederlerse kabul edersin ve onlara bir şey yapmazsın, kabul etmeyecek olurlarsa Muaviyenin ölümünü öğrenmeden önce onların boyunlarını, uçurursun, çünkü onlar Muaviyenin öldüğünü bilecek olurlarsa, her biri bir tarafta ortaya çıkar, açıkça muhalefetlerini belirtir ve insanları kendilerine bey at etmeye davet ederler. Bence ibn Ömer savaşmak görüşünde değildir, insanların başına geçmeyi de arzu etmez. Bu işin kendiliğinden ona verilmesi, ya da ister istemez böyle bir işe itilmesi müstesna. ”
Bunun üzerine Velid henüz genç yaştaki Abdullah bin Ömer bin Osmanı, Hüseyin ile ibn ez-Zübeyri çağırmak üzere gönderdi. Abdullah onların mescitte oturduklarını gördü. Yanlarına geldiğinde Velidin başkalarını dinlemek üzere oturduğu bir saat değildi. Abdullah her ikisine: “Emir sizi çağırıyor, siz de geliniz” deyince ikisi de: “Sen şimdi git, biz geliriz” diye karşılık verdiler.
ibn ez-Zübeyr Hüseyine: “Başkalarıyla oturmak adeti olmadığı bu saatte peşimizden ne diye haber gönderdi dersin?” diye sorunca Hüseyin: “Onların azgınlarının ölmüş olduğunu sanıyorum, o da bizi bunun haberi halk arasında yayılmadan beyat etmeye mecbur etmek amacıyla haber gönderdi” dedi. ibn ez-Zübeyr de: “Ben de başka bir nedenle olacağını sanmıyorum. Ne yapmamızı istersin?” deyince Hüseyin şunları söyledi: “Ben şu anda yiğitlerimi alıp onun yanına varacağım, onları kapıda bırakıp kendim içeri gireceğim.” Bunun üzerine ibn ez-Zübeyr: “Yanına girecek olursan seni öldürmesinden korkarım” deyince Hüseyin: “Kendimi savunabilecek durumda olmadıkça yanına girecek değilim” diye cevap verdi.
Daha sonra Hüseyin oradan ayrılıp arkadaşlarını ve aile efradını topladıktan sonra Velidin kapısına vardı. Arkadaşlarına: “Şimdi ben içeri gireceğim. Sizleri çağıracak ya da sesimi yükseltecek olursam hepiniz içeri girin. Aksi takdirde çıkıp yanınıza gelinceye kadar yerinizden ayrılmayın.” diye tembih etti. Daha sonra içeri girip onlara selam verdi. Mervan da yanında bulunuyordu. Bunu gören Hüseyin “Akrabalık ilişkilerine bağlı olmak, ilişkileri koparmaktan iyidir. Sulh, fesaddan hayırlıdır. Şimdi de bir araya gelmenizin zamanıdır. Allaharanızı düzeltsin.” dedi ve oturdu. Daha sonra Velid Ona mektubu okuttu, Muaviyenin vefat haberini iletti ve beyatte bulunmasını istedi. Bunun üzerine Hüseyn, “inna lillahi… ” deyip Muaviyeye Allahtan rahmet diledikten sonra şöyle konuştu: “beyate gelince, benim gibi birisi gizlice beyat etmez ve gizlice beyat etmekle yetinmesi de istenmez. Sen herkesin önüne çıkıp onları beyat etmeğe çağırırken onlarla birlikte bizi de çağırırsan durumda herhangi bir değişiklik olmaz.” Bunun üzerine, huzursuzluğu sevmeyen Velid Ona: “Gidebilirsin” dedi. Bu sefer Mervan Velide:
“Şu anda yanından ayrılıp sana beyat etmeden gidecek olursa aranızda pek çok kişi öldürülmediği sürece benzeri bir fırsatı bir daha eline geçiremezsin. Onu tut ve hapset. beyat ederse ne ala, değilse boynunu vurursun.” Bunun üzerine Hüseyin şunları söyledi: “Zerkanın oğlu! Sen mi beni öldüreceksin, yoksa o mu? Allaha yemin ederim yalan söylüyorsun ve çokça alçaklık ediyorsun.” Sonra da oradan çıkıp evine gitti.
Daha sonra Mervan, Velide: “Benim dediğimi yapmadın. Allaha yemin ederim, bunun gibi fırsat bir daha eline geçmeyecektir.” dedi ve Velid Ona şunları söyledi: “Başkalarını koru ey Mervan! Allaha yemin ederim, güneşin üzerinde doğup battığı dünyanın bütün mal ve mülkünün benim olmasına karşılıkbeyat etmiyorum dediği için Hüseyini öldürmek istemiyorum. Allaha yemin ederim, ben Hüseyinin kanı ile hesaba çekilecek birisinin mizanının Kıyamet Gününde hafif geleceğine inanıyorum.” Mervan, “isabet ettin.” diye geçiştirmekle birlikte, Onun bu görüşünden memnun kalmamıştı.
ibn ez-Zübeyre gelince, onlara: “Şimdi geliyorum.” diyerek evine gitti ve evinde gizlendi. Daha sonra Velid haber gönderince arkadaşlarını toplayıp kendisini korumaya almış olduğunu gördü. Velid Ona ısrar ettikçe ibn ezZübeyr: “Bana mühlet veriniz.” diyordu. Bunun üzerine Velid yakın adamlarını Ona gönderdi. Bunlar Abdullaha hakaret ederek:

“Ey Kahiliyenin oğlu! Ya Emire gidersin yahut da seni öldüreceğiz.” deyince Abdullah onlara şunları söyledi: “Allaha yemin ederim, fazla haber gönderdiğinden dolayı şüpheleniyorum. Acele etmeyin emirin yanına birisini göndereceğim. Onun görüşünün ne olduğu haberini getirmesine kadar bana mühlet verin. ”
Daha sonra Abdullah, Velidin yanına kardeşi Cafer bin ez-Zü-beyri gönderdi. Cafer, Velide şunları söyledi: “Allah sana merhamet buyursun. Sen Abdullahın peşini bırak, çünkü Onu korkutmuş ve ürkütmüş bulunuyorsun. inşallah yarın senin yanına gelecek. Bunun için elçilerine haber gönder de yanından ayrılsınlar.” Velid bunun üzerine elçilerine haber gönderdi ve ayrılıp gittiler. Abdullah hemen aynı gece kardeşi Cafer ile birlikte Fur yoluyla Mekkeye doğru yola çıktı. Velid Onu yakalamak için adamlar gönderdi ise de bunlar yetişemediler ve geri döndüler. O gece Abdullahla uğraşırken, Hüseyin ile ilgilenemediler. Daha sonra Hüseyine adamlar gönderdi. Hüseyin kendilerine: “Sabah olsun, ondan sonra görüşünüzü uygularsınız. Bizim de bir görüşümüz olur.” dedi. Bu adamlar onun etrafında kalıyorlardı. Böyle demesi üzerine yanından ayrıldılar.
Hüseyin de o gece yola koyuldu. Abdullah ondan bir gece önce yola koyulmuş bulunuyordu. Hüseyin, çocuklarını, kardeşlerini, kardeşlerinin çocuklarını ve aile halkının büyük çoğunluğunu yanına almıştı. Fakat Muhammed bin el-Hanefiyye Onunla gitmemiş ve şunları söylemişti: “Kardeşim! Sen en çok sevdiğim ve en çok değer verdiğim bir kimsesin. Bütün yaratıklar arasında samimiyetle öğüt vereceğim senden daha layık hiçbir kimse yoktur. Elinden geldiğince Yezide beyat etmekten ve şehirlerden uzak dur. Elçilerini insanlara gönder ve onları sana beyat etmek için davet et. Sana beyat ederlerse bundan dolayı Allaha hamd ederim; senden başkasının etrafında toplanırlarsa bununla Allah ne senin dindarlığına, ne de aklına eksiklik vermeyeceği gibi, senin yiğitliğin de faziletin de elden gitmez. Ben senin vardığın bir şehirde yanlarına gittiğin topluluğun ayrılığa düşmelerinden korkuyorum. Onların kimileri seninle beraberken başkaları sana karşı olurlar. Bu sefer bunlar birbirleriyle çarpışır ve sen ilk hedef olursun. Böylece de bütün bu ümmetin hem kendisi, hem baba ve anne bakımından en hayırlısı olan kimsenin kanı kaybolur gider, ailesi akrabaları da zelil olur çıkar. ”
Bunun üzerine Hüseyin Ona; “Peki nereye gideyim ey kardeşim” deyince, Muhammed şunları söyler: “Var, Mekkeye git. Orada kendini rahat görürsen bu yoldan devam edersin; yok senden uzaklaşırsa sen de kumluk çöllere ve dağlara sığınır, insanların işinin nereye vardığını görünceye ve nasıl bir karar vereceğini anlayıncaya kadar bir yerden bir yere göçer gidersin. Sen işler üstüne üstüne gelince en isabetli görüşü ve en kararlı davranışı ortaya koyan bir kimsesin. işleri bırakıp geri döndüğün zaman ise her zamankinden daha çok müşkülata düşersin. ”
Hüseyin kendisine: “Ey kardeşim! Gerçekten bana son derece doğru bir öğüt verdin ve bana karşı oldukça büyük bir şefkatle hareket ettin. Görüşünün doğru ve Allahın izniyle başarılı olmasını ümit ederim.” dedikten sonra mescide girdi.
Hüseyin Mekkeye gitmek üzere ayrılınca:Derken o şehirden korkarak ve (çevresine) dikkatle bakarak oradan çıktı. (Kasas suresi, 21) mealindeki buyruğu okudu. Mekkeye vardığı zaman da:Medyene doğru yönelince… (Kassas suresi, 22) ayetini okudu.

Daha sonra Velid, Ömerin oğlu Abdullaha, beyatte bulunması için haber gönderince Abdullah: “Herkes beyat ederse ben de beyat ederim” diye cevap verdi. Onlar da ona ilişmediler, çünkü ondan korkmuyorlardı.
Denildiğine göre; ibn Ömer ile ibn Abbas Mekkede bulunuyorlardı.

Orada Hüseyin ve ibn ez-Zübeyr ile karşılaştılar. ibn Ömer ile ibn Abbas onlara: “Ne haber?” diye sorunca, Hüseyin ile ibn ez-Zübeyr kendilerine:
“Muaviyenin ölümü ve Yezide beyat” diye cevap verdiler. Bu sefer ibn Ömer, “Müslümanların birliğini dağıtmayınız.” diyerek ibn Abbas ile birlikte Medineye vardılar. Herkes beyat edince kendileri de beyat etti.
ibn ez-Zübeyr Mekkeye vardığında Amr bin Said, Mekke Valisi idi. Abdullah Mekkeye gelince: “Ben Beytullaha sığınıyorum.” dedi. Abdullah onlarla beraber namaz kılmıyor ve haccetmiyordu. Kendisi arkadaşlarıyla birlikte ayrı bir tarafta duruyordu.