Muaviye halife olarak kendisine beyat edilince emniyet kuvvetlerinin başına Kays bin Hamza el-Hemdaniyi getirdi. Daha sonra onu görevden alıp Ziml bin Amr el-Uzariyi getirdi. Zimlin Seksekli olduğu da söylenmiştir.
Onun özel katibi Bizanslı Sercun er-Rumi idi. Koruma kuvvetlerinin başındaMuhtar diye bilinen mevaliden birisi bulunuyordu. Himyerlilerin azatlısı Ebul Muharik olduğu da söylenmiştir. Muaviye ilk koruma görevlileri edinen kişidir. Haciblerinin başında azatlı kölesi Saad vardı.
Kaza (yargı) işlerinin başında Ensardan Fedale bin Ubeyd vardı. Onun vefatından sonra Ebu idris el-Havlaniyi bu göreve getirdi.
Mühür Divanının başında Himyerli Abdullah bin Mihsan bulunuyordu.
Mühür Divanını ilk kuran kendisidir. Bu divanı kurmasının sebebi şudur:
Muaviye Amr bin Zübeyre yüz bin dirhem verilmesini emretmiş ve bunun için Ziyada yazılı emir göndermişti. Fakat Amr mektubu açarakyüz yerineiki yüz yazdı. Ziyad bununla ilgili hesabı Muaviyeye takdim edince Muaviye bunu kabul etmeyip bu miktarı Amrdan geri istedi ve ödeyinceye kadar hapsetti. Bunun üzerine Amrın kardeşi Abdullah bin Zübeyr bu miktarı ödedi. Bu olay üzerine Muaviye Mühür Divanını ve mektupların bağlanarak kapatılmasını ihdas etti. Daha önce ise mektuplar bağlanıp kapatılmıyordu.
Ömer bin Hattab: “Bunlar Kisradan, Kayserden ve bunların de halılarından söz ediyorlar. Sizin ise Muaviye gibi bir adamınız vardır.” demiştir.
Denildiğine göre, Amr bin As bazı Mısırlılar ile birlikte gelip Muaviyenin huzuruna girdi. Amr Mısırlılara şu talimatı vermişti: “Muaviyeyehalife diyerek selam vermeyin. Ona karşı daha bir heybetli görünürsünüz, elinizden geldiğince de küçümsüyor görününüz.” Heyet, huzuruna çıkacağı sırada Muaviye haciplerine şunları söylemişti: “(Amrı kastederek) Bu ibnul Nabiğa, bana öyle geliyor ki, bunların gözünde beni küçük düşürmek istiyor. Şimdi bunlar huzuruma girecekleri zaman mümkün olduğu kadar onlara kaba ve sert davranınız.” Onun huzuruna ilk giren adı ibnul-Hayyat olan birisi idi. Adam Muaviyeye: “Selam sana ey Allahın Resulü!” diye selam verdi. Heyetin diğer üyeleri de aynı şeyi yaptılar. Muaviyenin huzurundan çıkınca Amr onlara:
“Allahın laneti üzerinize olsun. Ben size:Ey emir! diyerek ona selam vermeyin, dedim; siz kalktınız ona:Ey peygamber! diyerek selam verdiniz.” diye çıkıştı.
Denildiğine göre, Ebu Bekrenin oğlu Ubeydullah yanındaki oğluyla birlikte Muaviyenin huzuruna girdi. Ebu Bekrenin oğlu yemeği biraz fazla kaçırınca Muaviyenin dikkatinden kaçmadı. Ubeydullah da bunu anlayınca oğluna işaret vermek istedi ise de oğlu yemeğini bitirinceye kadar kafasını kaldırmadı. Daha sonra Ubeydullah yanına oğlunu almadan Muaviyenin yanına gelince Muaviye kendisine: “Senin obur oğlun ne yapıyor?” diye sordu Ebu Bekrenin oğlu da: “Biraz rahatsızdır” diye cevap verdi. Muaviye bunun üzerine: “Onun oburluğu sebebiyle hastalanacağını bilmiştim.” dedi.
Cuveyriye bin Esma der ki: “Ebu Musa el-Eşari siyah bir cübbe ile Muaviyenin huzuruna girip: “Ey Allahın emini, selam sana!” diye selam verince Muaviye de: “Ve aleykes selam” diye cevap verdi. Ebu Musa çıkıp gittikten sonra Muaviye şunları söyledi: “Bu yaşlı adam kendisini vali tayin edeyim diye geldi, fakat Allaha yemin ederim ona hiçbir görev vermeyeceğim.”
Amr bin As Muaviyeye: “Ben bütün insanlar arasında sana en içten öğüt veren kimse değil miyim?” diye sorunca Muaviye şu cevabı verir: “Zaten neye sahip oldunsa bundan dolayı sahip oldun ya!”
Yine Cuveyriye bin Esma anlatıyor: “Busr bin Ebi Artae Muaviyenin yanında bulunuyordu. Busr Ali hakkında ileri geri konuştu. Orada, annesi Alinin kızı Ümmü Külsum olan Ömerin oğlu Zeyd de vardı. Zeyd elindeki değnekle Busrün kafasını yaralayınca Muaviye şunları söyledi: “Sen Kureyşin büyüğü ve Şam halkının efendisine hücum edip vurdun.” Arkasından Busre yönelerek şunları söyledi:
“Zeyidin dedesi Aliye, Farukun oğlunun yanında, herkesin önünde nasıl hakaret edersin? Farukun oğlunun buna tahammül edebileceğini mi sandın?” diyerek her iki tarafı da hoşnut etti. ”
Muaviye şöyle demiştir: “Affedemeyeceğim bir kusur, hilmimden daha büyük bir cahillik, örtümle üstünü kapatamayacağım bir ayıp, ihsanımdan daha büyük bir kötülük olsun istemiyorum ve bunların üstünde kalmayı arzu ederim.”
Muaviye, Abdurrahman bin Hakeme şunları söylemiştir:
“Kardeşimin oğlu! Sen şiir söylemeye alışkın birisisin. Sakın ha diline kadınları dolamayasın! O zaman şerefli bir kadını ayıplamış olursun. Sakın kimseyi hicvetme. O zaman kerim olan birisini ayıplar, kerim olmayanları da kışkırtırsın. Övgü ise yüzsüzlüğe prim vermektir. Fakat kavminin övünülecek durumlarından övgü ile söz et. Öyle değerli vecizeler söyle ki bunlarla kendini süsle, başkalarını da edeplendir. ”
Abdullah bin Salih anlatıyor:
“Muaviyeye:En çok kimleri seversin? diye sorulunca şu cevabı verdi:Başkalarını bana en çok sevdiren kimseyi. ”
Muaviye der ki: “Akıl, hilim (başkalarının cahilce davranışlarını bağışlayabilmek özelliği) ve ilim kullara verilen en üstün şeylerdir. Bunlara sahip bir kişiye öğüt verildiği zaman öğüt alır, bir şey verildiği zaman teşekkür eder, musibete uğradığı zaman sabreder, kızdığı zaman kendisini tutar, güç yetirdiği zaman affeder, kendisi kötülük yaptığı zaman af diler ve söz verdiği zaman sözünde durur.”
Abdullah bin Umeyr anlatır:
“Bir adam gelip Muaviyeye karşı ileri geri konuştu ve bu konuda çok aşırı gitti. Ona:Bunun dediklerine tahammül gösterip cezasız mı bırakacaksın? diye sorulunca Muaviye şunları söyledi:Ben bizimle mülkümüz arasına girmek istemedikleri sürece insanlarla söylemek istedikleri arasına girmem!”
Muhammed bin Amir anlatıyor:
“Bir gün Muaviye, Abdullah bin Caferi şarkı dinlemesi dolayısıyla kınamıştı. Abdullah, Muaviyenin yanına girdiği bir seferinde Muaviye bacak bacak üstüne atmıştı ve Budeyh ile birlikte bulunuyordu. Abdullah, Budeyhe:Haydi ya Budeyh! deyince Budeyh şarkı söylemeye başladı, Muaviye ayağını depretmeye başlayınca Abdullahın:Ne oluyor, ey müminlerin emiri! demesi üzerine Muaviye şu cevabı verdi:Gerçek şu ki, kerim olan kimseler aynı zamanda neşeli olurlar. ”
ibn Abbas der ki: “Ben melikliğe Muaviyeden huyu daha yatkın kimse görmedim. Onun yanından gelenler geniş bir vadinin yanından gelmiş gibi oluyorlardı. Dar ve taşlıklı, sıkıntılı olan yerler gibi değildi.” ibn Abbas bunlarla ibn ez-Zubeyri kast ediyor. ibn ez-Zübeyr çabuk kızan birisi idi.
Safvan bin Amr der ki: “Adülmelik Muaviyenin kabri başında durdu ve ona rahmet okudu. Adamın birisi:Bu kimin kabridir? diye sorunca Abdülmelik ŞU cevabı verdi:Allaha yemin ederim, bu bildiğim kadarıyla ancak bilerek konuşan, yapılan cahilce hareketleri sineye çekip susan, verdiğinde zengin eden, savaştığında yok eden bir kimsenin kabridir. Daha sonra, zaman başkalarına geciktirdiği şeyi acele ederek buna ulaştırdı. Bu Abdurrahmanın babası Muaviyenin kabridir. ”
islam tarihinde oğlu için ilk beyat alan, posta teşkilatını ilk kuran, bir çeşit hoş kokuya “Galiye” adını veren, mescitlerdeMaksure diye bilinen özel yerleri ilk olarak yaptıran ve bazılarına göre oturarak ilk hutbe okuyan kişi Muaviyedir.