Malik bin Abdullahın Suriye gazvesi, bazılarına göre Cunadenin Rudesa girip şehri yıkması, Muaviye bin Ebi Süfyanın vefatı ve Basra heyetinden Yezide beyat etmek üzere söz alması bu yıl içerisinde olmuştur.
Muaviye hastalığından önce okuduğu hutbesinde şöyle demişti: “Ben ekin yetiştirip de onu biçmek isteyen bir çiftçiye benziyorum. Sizin üzerinizdeki emirliğim oldukça uzadı. Sonunda siz benden usandınız, ben de sizden usandım. Sizden ayrılmayı temenni eder oldum, siz de benden ayrılmayı temenni etmeğe başlamıştınız. Fakat size kesinlikle söylüyorum ki, benden sonra geleceklerden ben daha hayırlıyım; nitekim benden öncekiler de benden daha hayırlıydılar. Denildiğine göre Allaha kavuşmayı sevene Allah da kavuşmayı severmiş. Allahım! Gerçekten ben sana kavuşmayı seviyorum, sen de bana kavuşmayı sev ve bunu mübarek kıl. ”
Aradan fazla bir zaman geçmeden hastalandı. Vefatıyla sonuçlanan hastalığa yakalandığında oğlu Yezidi çağırarak şöyle dedi:
“Yavrucuğum! Seni yükünü bağlamak ve yükünü çözmek külfetinden kurtarmış, her şeyi hazır hale getirmiş, düşmanları önünde zelil kılmış, Arapları sana boyun eğdirmiş, hiç kimsenin toplayamadığı şeyleri senin için bir araya getirmiş bulunuyorum. Hicaz bölgesi halkını iyi gözet, çünkü onlar senin aslındır. Onlar arasından yanına gelenlere ikram et, görmediklerini ara, Irak halkına da göz kulak oL. Her gün senden üzerlerindeki bir valiyi görevden almanı isteseler bile bunu yap, çünkü bir valiyi görevden almak sana karşı yüz kılıç çekilmesinden daha hayırlıdır. Şam halkına da dikkat et. Senin sırdaşın onlar olsun, sırlarını onlara söyle. Düşmanından her hangi bir şekilde şüphelenecek olursan onlardan yardımcılar al, düşmanını yendikten sonra Şamlıları ülkelerine geri gönder. Çünkü Şam bölgesinin halkı kendi ülkelerinde ikamet etmezlerse huyları değişir. Bu işte seninle mücadele edecek Kureyşten dört kişiden başka kimseden korkmuyorum. Bunlar Alinin oğlu Hüseyin, Ömerin oğlu Abdullah, Zübeyrin oğlu Abdullah ile Ebu Bekirin oğlu Abdurrahmandır. Ömerin oğlu Abdullah kendisini ibadete vermiş bir kimsedir. Kendisinin dışında kimse kalmayacak olursa sana beyat eder. Alinin oğlu Hüseyin çabuk etkilenen birisidir, Irak halkı Onu isyan ettirmeden bırakmaz. Şayet isyan edecek olur ve sen de muzaffer olacak olursan Ona iyi davran, çünkü Onun Muhammede büyük bir yakınlığı ve akrabalığı vardır. Ebu Bekirin oğluna gelince, arkadaşları ne yaparsa O da onu yapar. O kadınlardan ve eğlenceden başka bir şey bilmez. Senin karşında aslan gibi dikilecek, tilki gibi kurnazca hareket edecek, fırsat bulursa üzerine atılacak kişi ise Zübeyrin oğlu Abdullahtır. Şayet Abdullah sana bunu yapacak olursa ve sen de Onu ele geçirsen paramparça et, elinden geldiği kadar da kavminin kanını akıtmamaya çalış. ”
Bu rivayette Ebu Bekirin oğlu Abdurrahmandan bu şekilde söz edilmekle birlikte bu doğru değildir, çünkü Abdurrahman Muaviyeden önce vefat etmiş bulunuyordu.
Babasının hastalığı ve ölümü sırasında Yezidin hazır bulunmadığı, Muaviyenin Dahhak bin Kays ile Murre Kabilesinden Müslim bin Ukbeyi huzuruna çağırtarak onlara bu mesajı oğlu Yezide iletmelerini emrettiği söylenmiştir ki doğru olan budur.
Daha sonra Recep (Nisan-Mayıs) ayının başlarında Dimaşkta vefat etti.
Recep ayının ortasında ve bitmesine sekiz gün kala öldüğü de söylenmiştir.
Onun başta kalma süresi herkesin etrafında toplanıp Alinin oğlu Hasanın kendisine beyat ettiği günden itibaren on dokuz yıl, üç ay, yirmi yedi gündür.
On dokuz yıl, üç ay olduğu da söylendiği gibi, üç aydan bir kaç gün eksik olduğu da söylenmiştir.
Vefat ettiğinde yaşının yetmiş beş veya yetmiş üç olduğu söylenmiştir.
Yetmiş sekiz ve seksen beş yaşlarında vefat ettiği de söylenmiştir.
Denildiğine göre, hastalığı artıp hastalandığı etrafa yayılınca ailesine şöyle söyledi: “Gözlerime sürme doldurun, saçlarımı da yağlayın.” Bunun üzerine yüzünü yağlayarak parlattılar. Daha sonra tahtı hazırlandı, çıkıp oturdu ve insanların yanına girmesine izin verdi. Girenler ayakta kendisine selam verdiler, hiç birisi oturmadı. Yanından ayrıldıklarında: “Ondan daha sağlıklı hiç kimse yoktur.” dediler.
Onların ayrılıp gitmelerinden sonra Muaviye şu beyitleri söyledi:
Hastalığıma sevinenlere karşı dinç görünmekle
Zamanın tuzaklarına karşı sarsılmadığımı göstermek istedim.
Ölüm pençelerinin tırnaklarını gösterecek olursa
Her türlü okuyup üflemenin faydasız olduğunu görürsün.
Hastalığından dolayı ağzında balgam birikiyordu. Bu hadisenin olduğu gün öldü.
Ölümü yaklaştığı sırada çevresindekilere şunları söyledi:
“Resulallah bana bir gömlek vermişti, onu sakladım. Bir gün de tırnaklarını kesmişti, bu kesilmiş tırnakları alıp bir şişenin içinde muhafaza ettim. Öldüğüm zaman bana bu gömleği giydirin, bu tırnakları öğütüp gözüme ve ağzıma serpin. Olur ki onların bereketi ile Allah bana merhamet buyurur. ” Daha sonra Nehşelli Eşheb bin Rumeylenin şu beyitlerini okudu:
Ben ölürsem cömertlik ölür ve yağmurlar kesilir insanlardan; ancak azar azar verenler müstesna.
Bir şeyler isteyenlerin elleri boş çevrilir,
Ne dinden, ne dünyadan kimse bir şey vermez onlara.
Bunun üzerine kızlarından biri: “Hayır, ey Müminlerin emiri, Allah seni ölümden kurtaracaktır” deyince, el-HüzelininÖlüm pençelerinin diye devam eden beyitlerini okudu ve arkasından etrafında bulunan aile halkına şunları söyledi: “Allahtan korkunuz, çünkü Allahtan korkmayanı hiç kimse koruyamaz.” Daha sonra bazı meseleler hakkında hüküm verdi ve malının yarısının Beytülmale iade edilmesini vasiyet etti. Bununla malının geri kalan kısmının kendisine helal olmasını istemiş gibi görünüyor, çünkü Ömer valilerinin ve zekat toplayıcılarının mallarının yarısını alırdı.
Vefatı yaklaşınca şu beyitleri okudu:
Ya Rab! inceden inceye hesaba çekersen, Bu benim azabım olur; fakat azaba tahammülüm yok. Affedersen… ki zaten sen günahları Kumlar kadar olan bir günahkarı affedicisin.
Hastalığı şiddetlenince kızı Remle başını alıp göğsüne koydu ve saçlarını okşayıp kaşımaya başladı. Bu sırada kızına şunları söyledi: “Sen evirip çevirip saçlarıma bakıyorsun, fakat bu başın sahibi helal haram demeden mal toplayıp durdu. Keşke ateşe girmeyecek olsa!” Daha sonra da şu beyti okudu:
Sizin için çok didinip çalışarak yoruldum, Böylece sizleri dolaşmaktan ve sağa sola gitmek ihtiyacından kurtardım.
Bazı kimselerin ölümü ile sevinecekleri haberi kendisine ulaşınca da şu beyiti okudu:
Biz ölsek bile ebedi kalacak mı var? Ey insanlar! Ölmek utanılacak bir şey midir?
Hastalığında ara sıra mantıki olmayan sözler söylerdi. Bir seferinde: “Bizimle Gota arasında ne kadarlık bir mesafe vardır?” deyince, kızı” Ah kederim!” diye feryadı basmış, bunun üzerine kendisine gelen Muaviye şu sözleri söylemişti: “Ürküyorsan ürk, bunda haklısın; çünkü sen ürkütücü bir şey görmüş bulunuyorsun.”
Vefat ettikten sonra Dahhak bin Kays Muaviyenin kefenini eline alarak minbere çıktı. Allaha hamd-ü sena ettikten sonra şunları söyledi:
“Muaviye Arapların büyüğü, onlarla kötülükler arasında bir engel ve onların babası durumundaydı. Allah Onun sayesinde fıtneleri bıçakla keser gibi kesmiş, Onu kulların üzerine söz sahibi yapmış, Onun vasıtasıyla ülkeleri fethetmiştir. Ne var ki ölmüş bulunuyor. işte bunlar da kefenleri. Ona bu kefenleri giydirecek, kabrine indirecek ve ameliyle baş başa bırakacağız; fakat Ondan sonra kıyamete kadar karışıklığın sonu gelmeyecektir. Onu görmek isteyen hemen gelsin, görsün.”
Cenaze namazını Dahhak kıldırdı.
Denildiğine göre, Muaviye hastalandığında ve hastalığı arttığında oğlu Yezid Cuvvarinde bulunuyordu. Yezide babası ölmeden önce kavuşması için mektup yazdıklarında şu şiiri okudu:
Postacı bana alelacele bir mektup getirdi, Kalbim onun mektubundan kederle doldu. Ona: “Yazıklar olsun sana! Mektubunda ne var ki?” dedik; “Halife hasta ve rahatsız akşamı etti. ” dedi. Ondan sonra kalabalığımda çıkıp atıldık, Hıza aldırış etmeden ok gibi daldık. Arz çalkanıyordu bizimle veya çalkanacaktı nerdeyse, Sanki direklerinden birisi kopmuş çadır gibiydi. Kendisi bir yarın kenarında duran kişinin Hayatının anahtarları düşecek demektir. Oraya vardığımızda kapı kapalıydı, Remlenin feryadı yüreği parçalıyordu. Kederden sonra kalbim bir parça yerine geldi, Ruhum da kederle dolmuştu. Hindin oğlunu göm artık şerefle Onun peşinden; Zaten ikisi beraberdi ve beraber öldüler. Beyazdı, güzeldi, yüzü suyu hürmetine yağmur istenirdi; Kiminle şeref yarışına girişirse yenerdi.
Yezid vardığında, Muaviye defnedilmiş bulunuyordu. Kabrine gidip namazını kıldı.