Anlatıldığına göre bu yıl içinde Abdullah bin Amir, Kays bin Heysem elKaysı el-Sülemiyi Horasandan azledip yerine Abdullah bin Hazimi tayin etmişti. Bunun sebebi de şöyle anlatılır: Kays Horasanın haracını ve gerekli hediyeleri göndermek konusunda gecikmiş idi. Abdullah bin Hazim de Abdullah bin Amire şöyle demişti: “Beni Horasana vali tayin edersen senin bütün işlerini rahatlıkla hallederim.” Bunun üzerine de Abdullah bin Amir Ona Horasan valiliğini vermek üzere bir ahidname yazmıştı. Bu haberi işiten Kays bin Heysem ibn Hazimden korkarak Horasanı terk edip merkeze doğru gelmiş, ancak Abdullah bin Amir Onun böyle sınırları terk edip gelmesine son derece kızmış, cezalandırarak hapsetmiş ve Horasan üzerine de Yeşkirli bir adamı tayin etmişti. Başka bir rivayete göre ise Eslem bin Züra el-Külabiyi ve arkasından da Abdullah bin Hazimi Horasana göndermişti.
Kaysın azledilmesi hususunda başka bir rivayet de kaydedilir. Şöyle ki:
“Abdullah bin Hazim, Abdullah bin Amire şöyle demişti: “Sen Horasana Kays gibi zayıf bir adamı tayin etmiş bulunuyorsun. Kays Horasanda bir savaş yapmak zorunda kalırsa korkarım yanındakilerle birlikte hezimete uğrar. Horasan elden çıkar ve sen de dayılarını rezil etmiş olursun. (Dayıların derken Kays Aylanoğullarını kastediyordu.) Bunun üzerine ibn Amir: “Peki, bu konuda sen ne düşünüyorsun?” diye sorunca, Abdullah bin Hazim de: “Bana bir ahidname yaz ve bu ahidnamede şayet Kays Horasan da düşmanın önünden kaçacak olursa beni onun yerine tayin edeceğini ifade et.” demiş, ibn Amir de Ona bu şekilde bir ahidname yazmıştı.
Toharistan tarafından bir ordunun çıkıp geldiği haberinin alınması üzerine Kays, Abdullah bin Hazim ile istişarede bulunmuş, ibn Hazim de Ona buradan çıkıp gitmesini ve etraftaki illerden askerler toplayıncaya kadar gelmemesini söylemişti. Kays Taberistandan bir iki merhalelik bir mesafe ayrıldıktan sonra Abdullah bin Hazim kendisine verilen ahitnameyi çıkarıp Müslümanlara göstermiş ve oranın yönetimini eline geçirerek düşmanı hezimete uğratmıştı. Bu haber Küfe, Basra ve Şama ulaştığında Kaysın kabilesi ve akrabaları ibn Hazime son derece kızmışlar: “O hem Kaysı, hem de ibn Amiri tuzağa düşürdü.” demişler ve Muaviyeye şikayette bulunmuşlar. Muaviye Onu yanına çağırmış, ibn Hazim de yaptıklarından dolayı özür dilemişti. Muaviye ise Ona: “Kalk ve yarın Müslümanlardan özür dile.” demiş, ibn Hazim de kendi yakın adamlarını toplayarak onlara şöyle seslenmişti: “Müslümanlara hutbe okuyup bu yaptıklarımdan dolayı özür dilemem istendi. Fakat okuyacağım hutbede haklı olarak söyleyeceğim sözler yoktur. Bundan dolayı sizler minberin etrafında toplanın ve söylediklerimi sürekli olarak tasdik edin. ” Ertesi gün ibn Hazim minbere çıkıp Allaha hamd ve sena ettikten sonra şöyle demişti: “Hutbeyi mutlaka yerine getirilmesi gereken ve kaçınılması imkanı olmayan bir görevolarak ancak bir devlet başkanı ve bir de ahmak ve işkembeden atan birisi okur. Ben ise bu iki vasfa da sahip değilim. Beni tanıyanlar çok iyi bilir ki ben fırsatları sürekli iyi kollayabilen ve tehlikeler anında hemen bunlara karşı koyabilen, ordular sevkedip savaşabilen bir kimseyim. Beni bu hususta tanıyanlar Allah rızası için tasdik etsinler.” Bunun üzerine minberin etrafında toplanmış olan adamları Onu tasdik ederler. “Ey müminlerin emiri! Allah rızası için senin de bu konuda bildiklerini söylemeni istiyorum.” der, Muaviye de Ona: “Doğru söyledin.” diye karşılık verir.
Bu yıl Hac emirliğini Medine Valisi olan Mervan bin el-Hakem yerine getirmişti. O sırada Mekke Valisi de Halid bin el-As bin Hişam, Küfe Valisi Muğire, Basra Valisi de Abdullah bin Amir idi.
Kitap ehlinin ileri gelen alimlerinden olup Resulallaha yakın sahabiliğiyle meşhur olan ve yine Peygamberin cennete gireceğine şahadet ettiği Abdullah bin Selam bu yılda vefat etmişti.